Bitmeyen savaş
Ya Türkiye?

 

 

Emperyalizm Afganistan’a yerleşti

Bitmeyen savaş

Ya askeri otoriteler hiçbir şeyden anlamıyorlar ya da 11 Eylül’den sonra bize kocaman bir yalan söylendi. Bush savaş tamtamlarını çalmaya başlayınca aralarında Türk Genel Kurmay Başkanı’nın da bulunduğu sayısız uzman Afganistan savaşının çok kanlı geçeceği, kara savaşının çok zorlu olacağını anlatmaya başladılar. Herkes Amerikan ordusuna akıl veriyordu, “Aman kara savaşına girmeyin!”

Taliban nasıl abartıldı. Sanki Taliban ya da El Kaide Alman Nazileri ya da Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ydi. Afganların Rus ordusuna karşı yıllar süren savaşı ballandırıla ballandırıla anlatıldı. Afganistan’a bir giren bir daha çıkamazdı.

Oysa Afganistan dünyanın en yoksul ülkelerinden birisiydi. Bu ülkenin yönetimindeki Taliban ABD’nin ve Pakistan gizli servisinin eliyle kurulmuştu ve şimdi kendisini destekleyen hiçbir güç yoktu. Kaldı ki Taliban ve El Kaide savaşçıları Ruslara karşı savaşta da pek yer almamışlardı.

Rusya’nın pılısını pırtısını toplayarak Afganistan’dan çekilmesi ise Mücahitler’in büyük askeri başarısı olmaktan çok, o günlerde Doğu Bloku ve SSCB’nin içinde olduğu ekonomik krizden dolayıydı. Artık Afganistan macerası Rusya için dayanılmaz ölçüde pahalı olmaya başlamıştı.

Taliban’dan sonra Afganistan

ABD ve İngiliz bombardımanından kısa bir süre sonra Kuzey İttifakı denen çapulcu ordusu kısa zamanda Afganistan’da kontrolü eline geçirdi. Belli başlı bütün kentler arka arkaya düştü. Kabil’e girildi. Bize anlatılanlara bakılırsa aslında ABD Kuzey İttifakı’nın Kabil’e girmesini istememişti ama onlar girmişti. Yani bir oldu bitti sonucu Kuzey İttifakı devlet yönetimini ele geçirmişti.

Ardından Bonn Konferansı yapıldı, oldu bitti ABD ve BM tarafından onaylandı, şekillendirildi. Bu arada Taliban ve El Kaide son mevzilerini de teslim etti. Binlerce Taliban ve El Kaide askeri teslim oldu. Bunların binlercesi Kuzey İttifakı’nın çapulcuları tarafından katledildi. Bu katliamların baş rolünde Ecevit’e göre Türkiye’nin yakın dostu General Dostum vardı.

Afganistan bir yandan Taliban’dan temizlenirken diğer yandan da yeni bir girdabın içine yuvarlanmakta. Taliban’dan ele geçirilen her kentin kontrolü için savaş ağaları birbirine giriyor. Her kentte Kuzey İttifakı ile değil ama Kuzey İttifakı’nın çeşitli çeteleri arasında çatışmalar yaşanıyor.

Yıllardır savaş alanı olan bu ülkede herkes bir toprak parçasını kendi kontrolüne almaya çalışıyor. Batı basınında çıkan haberlere göre ise ele geçirilen her kentte katliam, soygun, tecavüz olayları yaşanmakta.

Ünlü İngiliz gazetecisi Robert Fisk “Bu hikayeyi daha önce yazdığımı hatırlıyorum. Taliban hakkında değil ama Kosova’da KLA üzerine yazmıştım. Kısmen eroin ticareti ile finanse edilen ve bir zamanlar NATO’nun bölgedeki çıkarlarına uyumlu olduğu için NATO’nun, Batı’nın desteğini alan bu örgüt daha sonra Makedonya olayları sırasında ‘terörist’ olarak tanımlanmıştı.”

Rusya yanlısı rejimin devrilmesinden sonra Kuzey İttifakı’nın yaptıkları taze biçimde akıllarda. Kısacası, Afganistan bir kere daha emperyalist ülkelerce derin bir kaosun içine itildi. Belli ki daha uzun yıllar savaş ağaları, eroin çeteleri, Dostum ve benzeri katiller Afganistan halkına kan kusturacaklar. Ama bu tür gelişmeler artık emperyalistlerin umurunda değil. Bölgede yeniden bir büyük operasyon yapma ihtiyacı ortaya çıkınca bu gelişmelere gözler kapanacak. Aynen daha önce Mücahit’in, ardından Taliban’ın önce yaratılması, ortaya salınması ve sonra unutulması ve daha sonra da imha edilmesi gibi.

Emperyalizm bölgeye yerleşti

Savaşın başlamasından önce koparılan yaygaranın asıl nedeni bölgeye yerleşmenin gerekçelerinin yaratılmasıydı. O muazzam Taliban güçlerine karşı denizde ve karada büyük bir yığınak yapılmalıydı. İşte bu yaygaranın sonucu olarak Özbekistan, Tacikistan ve Pakistan’a ABD üsleri kuruldu. Şimdi ise Afganistan’a çok daha kapsamlı bir biçimde ABD ve diğer emperyalist güçlerin orduları yerleşmekte.

ABD’nin Afganistan savaşının en önemli amaçlarından birisi buydu. ABD daha önce hiç bir etkisinin olmadığı Orta Asya’ya yerleşmek istiyordu ve bu büyük ölçüde gerçekleşti.

Şimdi ABD dünya üzerinde çok daha geniş bir alanı askeri olarak kontrol etmekte. Açık ki bu üsler Taliban ve benzeri zavallı güçlere karşı değil asıl olarak Çin, Rusya, Japonya gibi dünyanın belli başlı ekonomik ve askeri güçlerine karşı oluşturulmaktadır.

ABD benzer bir manevrayı son yılların diğer iki büyük savaşında da gerçekleştirdi. Irak’a karşı sürdürülen savaşta ABD Suudi Arabistan ve Arap Emirliklerinde üsler kazandı. O günden bu yana bu ABD üsleri varlıklarını koruyorlar.

Aynı gelişme Balkanlar’da da tekrarlandı. ABD, NATO müttefikleri ile birlikte bu eski Doğu Bloku alanlarına girdi. Direnç kırılırken dört Balkan ülkesine ABD/NATO askerleri kalıcı olarak yerleşti.

Bütün bu gelişmeler dünya çapındaki büyük pazarlıkların sonucu olarak gerçekleşmekte. ABD yeni üsleri ile dünya üzerindeki askeri-politik hegemonyasını pekiştirirken rakiplerine de kimi tavizler vermekte.

Şimdi Rusya, Çeçenistan’da sürdürdüğü vahşi sömürge savaşını daha kolay ve dış müdahalesiz gerçekleştirebilecek. ABD bölgedeki askeri üstünlüğünü geliştirirken Rusya da evini temizleyecek, baş kaldıranların kafaları koparılacak.

Bir başka taviz de Çin’e verildi. Çin’in, Kabil’in düştüğü günlerde Katar’da toplanan Dünya Ticaret Örgütü’ne katılması onaylandı. Çin kapılarını dünyaya sonuna kadar açtı.

Afganistan’daki askeri zafer DTÖ’nün dünya ticaretini daha da liberalleştiren kararları ile tamamlandı. Küresel sermaye böylece zaferini Afganistan’dan çıkarıp bütün dünyaya bir kere daha egemen kıldı. Mc Douglas, Mac Donalds’ın yolunu bir kere daha temizledi.

Bölgesel sorunlar

Savaşın Afganistan’da emperyalist ülkeler için sona yaklaşması dünya çapında sorunun sürmesini engelleyemiyor. Hatta tam tersine, ABD’nin Afganistan savaşı bir dizi yeni gelişmenin ateşleyicisi oldu.

Bush ve yönetimi El Kaide ve benzeri örgütlerin Amerikan demokrasisine ve yaşam biçimine karşı olduklarını anlatıyorlar. Oysa sorun bu değil.

Usame Bin Ladin Amerika’nın kendi evinde yaptıklarına değil dışarıda, Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan’da yaptıklarına karşı.

Bilindiği gibi Ladin ve örgütü Körfez Savaşı’na kadar ABD’nin dümen suyunda ilerlerken ABD askerlerinin “kutsal topraklara”, Suudi Arabistan’a yerleşmesi ile birlikte ABD’ye karşı tavır aldı.

ABD’nin Afganistan operasyonu bir dizi üçüncü dünya ülkesinde zincirleme benzer reaksiyonlar geliştirmekte. Pakistan ve Suudi Arabistan açık ki anti-Amerikan gelişmelerin başını çekecek. Her iki ülkede de sadece halk yığınları arasında değil yönetici sınıflar arasında dahi bir burukluk, ihanete uğramışlık hissi var.

Pakistan’daki askeri diktatörlük rejimi ABD’ye askeri üsler verip Afganistan’a saldırıyı onaylarken ciddi bir savaş karşıtı hareketle karşı karşıya kalacağını biliyordu. Nitekim, bombardımanın başlaması ile birlikte bütün Pakistan’da sokak gösterileri başladı. Basın bu gösterileri pek yansıtmadı ama sonuç ürpertici. İki ay içinde 500’ün üzerinde Pakistanlı savaş karşıtı gösterilerde polis ve askerler tarafından öldürüldü.

Müşerref ABD’nin Afganistan operasyonunu desteklerken tek bir taviz almıştı, Afganistan’ın tümü Kuzey İttifakı’nın kontrolüne verilmeyecekti.

Pakistan’a göre Kuzey İttifakı Hindistan ve Rus destekli ve bu muazzam bir anti-Hint milliyetçiliğinin hakim olduğu Pakistan’da çok önemli. Pakistan Kuzey komşusunun Kuzey İttifakı tarafından kontrol edilmesine izin vermek istemeyecektir. Bu ya önümüzdeki dönemde Afganistan’da Pakistan destekli yeni bir iç savaş demektir ya da Pakistan’ın temellerinin ciddi bir biçimde sarsılmaya başlaması demektir. Her iki gelişme de çok yakın gelecekte olmasa da bir süre sonra emperyalizmin dünya egemenliğine inecek darbeler haline gelecektir.

Kapanmayan yara: Filistin

Siyonist İsrail devletinin Filistin’de yaptıkları Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerinin halkları açısından bir gurur meselesi durumunda.

ABD’nin bölgedeki bekçi köpeği durumunda olan İsrail sistemli bir biçimde Filistin halkını katletmektedir. “Terörizme karşı savaş” perdesi altında Filistin halkının tüm yapılanması dağıtılmaya, tüm direnç noktaları kırılmaya çalışılmakta.

İsrail tüm uygulamalarında ABD’nin tam desteğine sahip. İsrail uçakları Batı Yakası’nın ya da Gazze Şeridi’nin okullarını, hastanelerini bombalarken, Arafat’ın evine helikopterler füzeler yağdırırken, ABD yönetimi bütün bunları İsrail’in kendisini koruması için yapmak zorunda olduğu şeyler olarak yorumlayabiliyor.

Bir taraftan Arafat kendi halkına karşı, ABD’nin ve İsrail’in istediği doğrultuda tutum almaya zorlanıyor, diğer taraftan ise Filistin halkı dehşet çemberi içinde sindirilmeye çalışılıyor.

Ne var ki Filistin halkı saldırıya direnişle cevap veriyor. Kendi canı daha fazla yanıyor ama düşmanının da canını oldukça yakıyor. Filistinliler canlarının yanmasına alışıklar ama aynı şeyi İsrail için söylemek o denli kolay değil.

Filistin’de süren katliam birdenbire bütün bölgeyi emperyalizm için cehenneme dönüştürebilir. Arap halkları beklenmedik bir biçimde ayağa kalkıp ABD’ye duydukları öfke ile kendi ülkelerindeki rejimler arasındaki kopmaz bağı yakalayabilirler ve işe önce evlerini temizlemekten, yani kendi ülkelerinde duruma el koymaktan başlayabilirler. Bu, bütün bölgede bir devrimler rüzgarının esmesi demektir.

Bölge böylesi bir gelişmeye her zamankinden daha yakın. Sadece Filistin’de değil, Mısır’da, Irak’ta, Pakistan’da, Bangladeş’te, Suudi Arabistan’da ve Emirlikler’de halk yığınları yıllardır başlarına çökmüş olan diktatörlere, krallara ve şeyhlere karşı ayaklanabilirler.

Bugünkü durgunluğa bakarak kimse yanılmamalı. Devrimler, kitlesel ayaklanmalar kimsenin beklemediği zamanlarda, kimsenin beklemediği, öngöremediği bir hızla başlayıp yayılmakta.

Durumu ABD görmekte. Bu nedenle hem bölgede yeni askeri operasyonlara hazırlanmakta hem de ittifaklarını sağlamlaştırmaya çalışmakta.

Bush’un ulusal güvenlik danışmanı Irak’ın Afganistan’daki gelişmelerden ayrı düşünülemeyeceğini belirterek “Yıllardır Irak’ın komşuları, kendi halkı ve bölgedeki Amerikan çıkarları için bir tehlike olduğunu söylüyoruz. Saddam’ın çıkarlarımız için bir tehlike olduğunu söylememiz için bir 11 Eylül olayına ihtiyacımız yok. Bu sorunla mutlaka ilgileneceğiz.”

Bush yönetimi için Irak’ın komşuları ya da yoksul Irak halkı önemli değil, bölgedeki Amerikan çıkarları, askeri üstünlük, bölge çapında devrimci bir dalganın esmesi ve petrolün kontrolü önemli. Bu nedenle eninde sonunda Irak’a saldırılacağı açık. Bunu söylemek için kahin olmaya gerek yok!

Bundan sonrası?

Kimileri dünya çapındaki gelişmeyi göremiyor. 1999’da Seattle’da başlayan hareketin ne denli etkin bir biçimde dünyayı kavradığını göremeyenler Orta Doğu ve Orta Asya’ya da bezgin bir biçimde bakıyorlar. Hiç bir olumlu gelişme beklemiyorlar.

Bu bezginler Avrupa ve Kuzey Amerika’daki hareketi de bir Batılı, beyaz hareket olarak görüyorlar. Dolayısıyla bölgeyi ve dolayısıyla Türkiye’yi etkilemeyecek bir gelişme olarak görüyorlar.

“Yok öyle şey, burası Türkiye!” söylemi her zamanki gibi iş başında ve milliyetçilik yağına bulaşmış bezgin solcuların dilinde.

Oysa anti kapitalist hareket bütün dünyada Berlin’in yanı sıra Beyrut’ta, Prag ve Londra’nın yanı sıra Dakka’da, Jakarta’da, Bangok’da. Latin Amerika’dan Asya’ya, Afrika’dan Avustralya’ya kadar bütün dünyayı sarsıyor. Tartışıyor, eyleme çıkıyor ve kazanıyor. Hiç bir ülke bu kabaran dalganın dışında kalamaz.

Cenova, Prag, Göteburg nasıl Batı’da yeni bir sol yaratıyor, yeni bir solu şekillendiriyorsa Doğu’da da yeni bir sol şekilleniyor. Mücadelenin, tartışmanın üzerinde.

Gelecek, açık ki dünyaya egemen olmaya çalışan ABD emperyalizminin değil, ona karşı direnen bu yeni hareketin olacak.

F. ALOĞLU


Ya Türkiye?

Türkiye ABD’nin Afganistan savaşına en yoğun desteği veren 3-5 ülkeden birisi.

Tüm halk savaşa karşı olmasına rağmen MHP-DSP-ANAP hükümeti Afganistan’a asker yollamayı kararlaştırdı.

Türk egemen sınıfı Orta Asya’ya kendi çöplüğü gibi bakmakta. Halka sürekli bu anlatılmakta. “Büyük Türkiye” Orta Asya’nın yeni bağımsızlık kazanmış “Türki Cumhuriyetleri’nin” lideri olarak gösterilmeye çalışılıyor.

Bunun bir palavra olduğu bir süredir açıkça ortaya çıkıyor. Türki cumhuriyetler Türkçe bile konuşmadıkları gibi kendilerini “Türki” olarak da görmemekteler. Bütün bu palavra gerçeği yansıtmaktan çok halkı şovenizmin, Türk milliyetçiliğinin  arkasında uyutmaya yarıyor.

Afganistan savaşı sırasında bu hayaller daha da güçlendirilerek yayılmaya çalışıldı. Türkiye’nin ne kadar büyük bir devlet olduğu böylece kanıtlanmak istendi. Her iddia fos çıktı.

Önce, Türk askerleri Afganistan’ı kurtarmaya gideceklerdi. Bu vesileyle ordunun büyüklüğü vurgulandı. Ama Afganistan’da savaş olmadı. Asker gönderilmedi.

Sonra “Türk subayları Afganlıları yönetecek” dendi. Daha ileri gidilip “Amerikalı askerleri Türk subaylar kara savaşı için eğitecek” dendi. Bu da komik bir iddia olarak kaldı.

Asker gönderilemeyeceği anlaşılınca bu kez Afganistan’ı biz medeniyete kavuşturacağız, Afgan hükümetini, bürokrasisini biz yönlendireceğiz dendi. Sonuç; kimse Türkiye’yi hatırlamıyor bile. Müthiş Türk dostu General Dostum bile artık Türkiye’ye bakmıyor.

Son olarak ise “Afganistan’a yerleşecek BM gücüne Türk subaylar komuta edecek” dendi ,bu da olmadı. Kısacası, Türk milliyetçiliği Afganistan’da boyunun ölçüsünü aldı.

Türk milliyetçiliğinin “Adriyatik’ten Çin Denizi’ne kadar Türk dünyası” palavrası halktan çok Türk solunu etkilemiş durumda.

Sosyalist İşçi Anti Kapitalist Kadın Özgürlüğü Troçkizm
DSİP Tartışma Forumu
IMF'ye Hayır! e-Grup