| ANA SAYFA | SON SAYI | ADRESLER | LİNKLER | ARŞİV |

>> Sayı 08 • Mart-Nisan 2002

 

 

 

Başka bir dünya için, Aşağıdan sosyalizm!

Ezilenler yüzlerce yıldır daha özgür bir dünya özlemiyle mücadele ediyor.

Geçmişte özgürlük için mücadele edenler şimdi özgürlüğe bizim yüklediğimiz anlamları yüklemiyor ve bizim kullandığımız yöntemlerin aynısını kullanmıyordu. Köleler köle sahiplerine, köylüler toprak sahiplerine karşı yürüttüler mücadelelerini. Bir çoğunda dini içerik ağır basıyordu belki; uzunca zaman mistik güçlerde ve bireylerin kahramanlıklarında cisimleştirdi insanlık özgürlük düşlerini.

Son iki yüz yıldır bizler için özgürlük gerçekten olanaklı hale geldi. Kapitalist sistem kendisinden önceki bütün toplumlardan farklı olarak, kendisinin de sonunu getirecek olan kapıyı aralamış oldu. Tarihte ilk kez hem kendisini hem de kendi dışındaki bütün sınıfları yok edebilecek, sınıflı toplumların, esaretin kaynağı olan "mülkiyet" sistemini ortadan kaldıracak bir sınıf oluştu: işçi sınıfı.

Sosyalizm

Sanayi devrimi, üretimin, yeryüzünde yaşayan insanların hepsinin temel gereksinmelerinin karşılanması için gerekli olan gelişmişlik düzeyini sağladı. Böylece eşit, özgür bir toplumsal sistemin kapıları açılmış oldu.

Bu sistem sosyalizm. Sosyalizmi ilk tartışanlar, yönetenlerin iyi niyetiyle yeni bir toplumun kurulabileceğini sandılar. Yönetenlerin iyi niyetine haklı olarak güvenmeyen bir grup da iktidarı ele geçirmek için küçük bir grubun gizli ve şiddet içeren eylemini örgütleme yolunu seçti. Bu yıllarda anarşist düşünce de ortaya çıktı.

Marks ve Engels kendilerini diğer sosyalistlerden ve anarşistlerden ayırırlar:

"Biz kişisel özgürlüğü yok etmek, dünyayı dev bir kışlaya veya işyerine çevirmek isteyen komünistlerden değiliz. Bazı komünistler vicdani bir rahatsızlık duymadan kişisel özgürlüğü reddediyor ve onun eksiksiz bir uyumun önünde engel olarak gördüklerinden dünyadan defetmek istiyorlar. Ama bizim eşitlik kazanmak için özgürlükten vazgeçmeye niyetimiz yok. Başka hiçbir toplumda özgürlüğün komünal mülkiyete dayalı bir toplumdaki kadar garanti altında olacağına inanmıyoruz."(1847)

Aşağıdan sosyalizm

1820'lerde büyük işçi eylemleri yaşanmaya başladı. 1830-1848 arası işçi sınıfının örgütlenmesinin hızlandığı ve kazanımlar elde ettiği yıllar oldu. Marks ve Engels'in sosyalizm anlayışı bu büyük işçi eylemleriyle birlikte şekillendi. Onlar kapitalizmin temel sınıflarının burjuvalar ve işçi sınıfı olduğunu ve bu sistemi yıkabilecek, toplumsal değişimi gerçekleştirebilecek kolektif duruşa ve kitlesel eylem gücüne işçi sınıfının sahip olduğunu gördüler. Onları ayıran "aşağıdan sosyalizm" anlayışını savunmaları idi.

Komünist Manifesto aşağıdan sosyalizm anlayışını, işçi sınıfının aşağıdan eylemi ile hem kendini hem de bütün bir sistemi değiştireceğini anlatır. Komünistlerin esas derdinin üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete son vermek olduğunu, işçilerin vatanı olmadığını ve bütün bunların olabilmesi için işçi sınıfının egemen sınıf haline gelmesi gerektiğini anlatır.

Paris Komünü

Paris'te 1871'de işçi sınıfı ayaklanarak iktidarı ele geçirdi. İlk "işçi devleti" ve "işçi demokrasisi" ortaya çıktı. İşçiler kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için çeşitli önlemler aldılar. Düzenli orduyu dağıtarak kendilerinden oluşan milisler kurdular. Seçilmiş temsilcileri istedikleri zaman geri çağırabilme hakları vardı. Temsilcilerin ücretlerinin ortalama bir işçi ücretinden daha fazla olmamasını sağladılar.

Komün uzun süre dayanamadı. Ama bu ilk işçi iktidarından çok önemli dersler kaldı geriye: İşçi sınıfı var olan devlete el koyup onu kullanamaz. Devleti yıkıp kendi devletini kurmak, kendini devlet olarak örgütlemek zorundadır.

Rosa Lüksemburg

Marks ve Engels'in ölümünden sonra, Marksizm yaygınlaştı. Almanya'da Sosyal Demokrat Parti 1 milyon üyeli ve 4 milyon oy alan bir parti haline dönüştü.

Bu partinin içinde, 1900'lü yılların başında, aşağıdan sosyalizm fikrinin özünü bir kenara atıp parlamentoda sosyalist milletvekillerinin çoğunluğu sağlaması yoluyla sistemi ele geçirmek fikri hakim hale geldi. Aşağıdan sosyalizm fikrinin iki temel dayanağı sosyal demokratlar tarafından göz ardı edildi: Kapitalist devleti ele geçirmek değil, onu yıkmak gerekir. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır.

Rosa Lüksemburg bu fikirlere karşı aşağıdan sosyalizmi savundu:

"Sosyalizm mücadelesi kitleler tarafından verilmelidir, kapitalizmle göğüs göğüse, her fabrikada, her proleterin işverenine karşı vereceği bir mücadele olmalıdır. Sosyalizm ne yasalarla ne de, ne kadar sosyalist olursa olsun, bir hükümet tarafından kurulamaz. Sosyalizm kitleler tarafından, her bir proleter tarafından yaratılmak zorundadır. Kapitalizmin zincirleri, üretildikleri yerde kırılmak zorundadır. Sosyalizm ancak bu şekilde kurulabilir."

Lenin, Troçki ve Rus devrimi

Lenin ve Troçki Rusya'da 1917'de gerçekleşen devrimin önderleri idi.

1905 ve 1917 devrimleriyle ortaya çıkan işçi konseyleri işçi sınıfının iktidarının temelini oluşturdular. İkinci Dünya Savaşı sonrasında işçi sınıfının iktidarı ele geçirme noktasına geldiği her durumda, işçi konseyleri, sovyetler ve buna benzer örgütlenmeler ortaya çıktı. Sovyetler işçilerin işyerinden yolladıkları delegelerden oluşuyordu. İşçiler delegeleri istedikleri zaman geri çağırabilme hakkına sahiptiler ve delegelerin ücretleri işçilerinkinden fazla değildi. Her devrim durumunda düzenli ordu dağılıyor ve çoğunluğu işçi sınıfı saflarına katılıyordu.

1917'de Bolşevik Partinin temel sloganı "Bütün iktidar sovyetlere" idi.

Sovyetler yeni işçi devletinin temelini oluşturdu ve işçi demokrasisini temsil etti. Milyonlarca işçi ve köylü hayatlarında ilk kez bütün bir toplumu etkileyen kararlar aldılar. Fabrikaların, işyerlerinin kontrolünü işçiler aldı, yoksul köylüler toprağa el koydu. Yeni bir toplumun temelleri atıldı.

"Devrim ezilenlerin şölenidir" diyor Lenin. Gerçekten de, bu inanılmaz toplumsal dönüşümleri yaratan Sovyet iktidarı, Marks ve Engels'in 1848'de yazdıkları ve Paris Komünü ile doğrulandığını gördükleri "aşağıdan sosyalizm"in ne derece doğru olduğunu bir kez daha gösterdi.

Lenin aşağıdan sosyalizm geleneğine parti anlayışıyla, işçi devletini çözümlemesiyle önemli katkılarda bulundu. “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” fikrinden hiçbir zaman kopmadı ve sosyalizmin işçi sınıfının kendisini devlet olarak örgütlemesi olduğunu gösterdi. İşçi sınıfının kendiliğinden eylemiyle burjuva iktidarı yıkabileceğini, ama bu iktidarın devamı için sınıfın öncülerini bir araya getiren ve sınıfın hafızası olabilen bir devrimci partiye olan ihtiyacı gösterdi.

Troçki, kapitalizmin eşitsiz ama bileşik geliştiğini, dünyanın her tarafında işçi sınıfının iktidarı almasının mümkün olduğunu, sosyalist devrimden önce bir aşama olarak burjuva devrime gerek olmadığını ya da işçilerin iktidarını bir başka sınıfla paylaşmasının mümkün olmadığını gösterdi. Sürekli devrim tezini geliştirdi.

Her iki devrimci önder de Rus devriminin, dünya devrimin parçası olması gerektiğini, dünya devrimi olmaksızın sosyalizmin mümkün olmadığını savundular. Dünya devrimi, Marks'tan günümüze aşağıdan sosyalizm geleneğinin en önemli ayağını oluşturuyor.

Rus devriminin yenilgisi ve Stalinizm

Sovyetler Birliği'nde 1925'lerden sonra yeni bir yönetici sınıf gelişmeye başladı. Bürokrasi kendini bir sınıf olarak örgütledi ve karşı devrimle işçi sınıfını iktidardan indirerek kendisi iktidara geldi. Stalin bürokrasinin temsilcisi konumundaydı. Karşı devrimle Sovyet iktidarı ve işçi demokrasisi ortadan kaldırıldı. Devrimi yapan işçiler katledildi. Bolşevik parti imha edildi. Troçki ve Sol Muhalefet aşağıdan sosyalizm geleneğini savunarak günümüze ulaşmasını sağladı.

Stalinizm Marks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki'nin savunduğu aşağıdan sosyalizm geleneğini çarpıttı. Dünya devrimi yerine tek ülkede sosyalizmi, sürekli devrim yerine aşamalı devrimi, işçi enternasyonali yerine milliyetçi bir örgütlenmeyi ve "işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır" tezi yerine yukarıdan bir grubun eylemini geçirmeye çalıştı. Oluşan sistem sosyalizm değil, devlet kapitalizmi idi.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya ve İtalya'da, sonrasında İspanya'da faşizmin zaferinin sorumlusu stalinizm idi. 1925 Çin devriminin, 1956 Macar devriminin ve daha pek çok işçi devriminin yenilmesinin nedeni stalinist Rusya ve Komintern'in müdahaleleri oldu.

Bugün stalinizmi ve 1930'lar sonrası Rusya ve Doğu Bloku'nu savunanlar sosyalizmi savunmuyor. Baskıcı, işçi sınıfının ezildiği, üretimde ve yönetimde söz hakkı olmadığı bir kapitalizm biçimini savunuyorlar. Aynı şekilde, Küba, Çin, Vietnam ve Kore'de yaşananlar da sosyalizm değil. Buralarda işçi sınıfının iktidarından, sosyalizmden bahsetmek olanaksız.

Troçki ve aşağıdan sosyalizm

Troçki yaşamının sonuna kadar aşağıdan sosyalizm geleneğinin temsilcisi olarak kaldı ve önemli katkılar yaptı. İkinci Dünyası Savaşı öncesi ortaya çıkan faşizme karşı işçi sınıfının birleşik mücadelesini, "birleşik işçi cephesi" taktiğini önerdi. Birleşik işçi cephesi taktiği, Marks'tan günümüze işçi sınıfının çoğunluğunu kazanmak için devrimcilerin önerdikleri ve hayata geçmesi için mücadele ettikleri bir yol.

Stalinizmin tüm saldırılarına karşı, işçi sınıfının devrimci hafızası olarak kalmayı başardı ve aşağıdan sosyalizm geleneğini günümüze taşıdı.

Rusya ve Doğu Bloku ülkelerinin 1989'da işçi eylemleriyle yıkılmasıyla birlikte, sosyalizmin, özgürlük mücadelesinin önü açılmış oldu.

Anti kapitalist hareket ve aşağıdan sosyalizm

1999 Kasım'ında Seattle'da yaşanan gösteriler bir dönüm noktası oldu. Tüm dünyada yeni bir mücadele dalgası ve yeni bir sol şekillenmeye başladı. Anti kapitalist hareket kitleselleşerek yoluna devam ediyor. İşçi sınıfı içerisinde etkisi giderek artıyor.

Anti kapitalist hareket iki önemli dönemeci atlattı. İlki, Cenova'da gerçekleşen yığınsal eylemler sonrasında devlet terörüne karşı alınan tutumdu. İtalyan polisinin saldırısı ve hareketi bölme çabaları boşa çıktı. Anti kapitalistler bütünlüklerini korudular ve saldırıların arkasından Avrupa ve ABD'de çok büyük gösteriler gerçekleştirdiler.

İkinci dönemeç, 11 Eylül sonrası ABD'nin başlattığı hegemonya savaşına karşı alınan tutumdu. Anti kapitalistler savaşa karşı net tutum aldılar ve gene yığınsal gösteriler yaptılar. Anti kapitalist hareket kendini savaş karşıtı hareket olarak konumlandırmayı başardı.

Anti kapitalist hareket bir kez daha aşağıdan sosyalizm geleneğinin içerisinde kitleselleşebileceği bir alan yarattı. Sanılanın aksine, bu hareket gözü kulağı sosyalizme kapalı, şekilsiz kalabalıklardan oluşmuyor. Var olan tepki esas olarak stalinizme karşı. İçerisinde pek çok eğilimi barındırıyor, anarşizm ve reformizmden etkileniyor. Ama aşağıdan sosyalizm geleneğini savunanlar bu hareket içerisinde kolaylıkla yer alabilir ve müdahale edebilir.

Hareketten öğrenerek ve hareketin işçi sınıfı hareketiyle bağlantısını kurmaya çalışarak, geleneğimizi, aşağıdan sosyalizmi anlatmak ve yığınsal devrimci partiler inşa etmek her zamankinden daha olanaklı. Şimdi sosyalistlerin zamanı. Cenova'da yüz binlerin bağırdığı gibi: Biz kazanacağız!

• Funda Baysal

 

Sosyalist İşçi Anti Kapitalist Kadın Özgürlüğü Troçkizm
DSİP Tartışma Forumu
IMF'ye Hayır! e-Grup