FUTBOL ARTIK FUTBOL DEĞİLDİR ...
24 Mayıs 2004
Merhaba ...
Futbolla ilgilenmeyenler okumasın diyerek başlıyorum yazıya. Bazı arkadaşlarla
futbol sohbeti yaptığımızda dile getiriyorduk bu konuyu, ki kısa zaman önce çıktı
meydana olayların ne kadar çetrefilli hale geldiği ...
Biz çocukken böyle şeyler yoktu. Özellikle son 5 yılda olaylar çok daha çirkin bir
hale geldi. Maçtan ve oyundan çok kimin kime maç sattığı, hangi hakemin hangi
takımın maçına verileceği konuşulur oldu. Ben uzun yıllardır bu sezon Olimpiyat
Stadı'nda oynanan Galatasaray-Beşiktaş maçı kadar kötü bir maç, kötü bir derbi,
kötü bir futbol seyretmemiştim ...
Bahis denen bir olay da var son yıllarda ve bu yasal hale de geldi, Spor Toto'yla
birlikte de yaygınlaşıyor. Bazı insanlar bundan büyük miktarlarda paralar
kazanıyor. Eğlence amaçlı olması tabii ki güzel (bizim gibi insanların bu işlerde
ne kadar etkisi olabilir ki zaten) ama burunlara kötü kokular da gelmiyor değil. Maç
skorlarının bahis durumlarına göre belirleniyor olması hele Türkiye'de hiç de
saçma değil ...
Velhasıl, bir zevkimiz vardı, onun da içine ettiler. "Süper Lig"miş,
sevsinler öyle ligi! Öyle süper ki, küme düşmemek için soyunma odalarında rakip
takımın oyuncularına saldırılıyor, öyle süper yani :(
Ece Abla (Temelkuran) da dayanamamış ve bu konu hakkında bi yazı yazmış, buyrun
okuyun:
FUTBOL ARTIK FUTBOL DEĞİLDİR ...
Bir ülkede paranın ve gücün kaderi, yolu, yöntemi, kaynağı ne ise futbol da bir
"business" olarak bu mekanizmanın tam kalbindedir...
Bundan iki hafta önce The Guardian gazetesinin otuz yıllık futbol yorumcusu "Niye
futboldan nefret ediyorum?" diye uzun bir yazı yazdı. Ana fikri şuydu yazının:
Yetişkinlerin kurguladığı "mühim" işlerin gürültüsünden bir mola
alanıydı futbol yıllar önce. Ama şimdi "işin" kendisi haline geldi. Öyle
ki ondan kaçmak için gidebileceğiniz bir yer yok artık. Yorumcu, futbolun artık
herhangi bir duygusallık barındırmadığını anlatıyordu.
"Bir dünya markası" olarak sunulan Beckham'ın, ulusal sanat galerisinde, gece
uyurken çekilmiş videosunun sergilenmesine denk geliyordu bu yazı. İngiltere'nin arka
sokaklarında futbol aşkıyla büyümüş çocukların hayal edemeyeceği, üstelik ancak
en kenarından dahil olabileceği kadar "cilalı" bir futbol vardı artık:
Paranın, "bussiness"ın, şirketlerin oynadığı güç oyunlarının alanı
olarak futbol. Üstelik tam da aynı günlerde İngiltere'deki "Premiere Lig"in
önemli takımlarından Liverpool'a, Tayland başbakanı talip olmuştu. İngiliz
taraftarlar tuttukları takıma bu "çekik gözlülerin" sahip olması
ihtimaline, bu globalizm meselesine kalplerinde bir yer bulmaya, anlamaya, sindirmeye
çalışıyorlardı. Fenerbahçe'nin ya da Galatasaray'ın zengin bir Arap prensine
satıldığını düşünsenize. "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" filminde
denildiği gibi "Futbol asla sadece futbol değildi". Ama bu kez ve artık
futbol, futboldan başka her şeydi. Tamamen başka bir şey.
Beşiktaş, taraftarların hayattaki toplumsal hatta politik konumlanmalarına göre, üç
büyüklerin diğer ikisine göre, her zaman daha bir "halkın takımı"
gibidir. Hatta ABD'nin Irak'ı işgali sırasında "Savaşa Hayır-Çarşı
Grubu" pankartı, futbolla hiç ilgilenmeyenlerin bile (futbol jargonuyla söylersek)
"gönüllerine taht kurmuştur". Beşiktaş, tıpkı diğer takımları gibi,
asla sadece bir futbol takımı değildir yani. Ama aynı sebepten dolayıdır ki, mafya
dizilerine ve bu dizilerin kahramanlarına tapan insanların yaşadığı bir ülkede
Beşiktaş eski menajeri Sinan Engin'in de Alaattin Çakıcı ile ilişkide olması da
şaşırtıcı değildir. Hatta son yıllarda bir futbolcudan ziyade bir oto galericisi
görünümüne bürünen Sergen'in Çakıcı ile ilişkisini açıklarken "Ben
futbolcuyum. Herkesle aramın iyi olması normal" demesi de doğaldır. Çünkü
artık futbol, bundan önce hiç olmadığı kadar paranın ve gücün alanıdır. Bir
ülkede paranın ve gücün kaderi, yolu, yöntemi, kaynağı ne ise futbolda, bir
"business" olarak tam da mekanizmanın tam kalbindedir. Aynı sebepten,
takımların yönetimleri kral, futbolcular gladyatör ve taraftarlar artık arenaya gelip
bütün bu endüstrinin dönmesine yarayan parayı veren "müşterilerdir".
Bir reklamda dünyanın en ünlü futbolcuları birer gladyatör olarak görünüyor.
Hepsi hep birlikte kötü adamlara karşı, bir arenanın ortasında futbol topuyla
mücadele ediyor. Ama gerçek hayatta, hepimizin bildiği gibi kötü adamlar ve iyi
adamlar bu kadar net bir çizgiyle ayrılmıyor. Gladyatörler, daha çok para veren kral
için arenaya çıkıyor. Krallar ve iktidarlar ise, bunu bütün tarih bilir ki tarihin
başlangıcından bu yana, kirli adamlarla takılıyor. Futbol hiçbir zaman sadece futbol
değildi. Ama görünüşe bakılırsa, sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada,
yeşil sahalarda artık futboldan başka her şey oynanıyor.
Ece TEMELKURAN / Milliyet