SAHTEKARLAR KUŞAĞI ...
29 Temmuz 2004
Bir dostumuzun oğlu birkaç yıl önce Amerika'da bir
üniversiteye kabul edilmeye çalışıyordu. Notları yeterliydi ama notların yanı
sıra, toplumda yeri bilinen bir kişiden alınmış bir tavsiye mektubuna ve bir de neden
o okulda okumak istediğini anlattığı bir deneme yazısını yazmaya ihtiyacı vardı.
Pek çok kişi araya girdi, sahiden önemli bir Amerikalı politikacıdan tavsiye mektubu
alındı. Sıra denemeyi yazmaya gelmişti.
Dostumuzun oğlu, söz konusu denemeyi yazmak için internet dahil pek çok kaynaktan
yararlandı, o güne kadar yapmadığı kadar çok araştırma yaptı ve sonunda
yazdığı denemesini girmek istediği Amerikan üniversitesine gönderdi.
Gelen cevap şoke ediciydi. Okulun öğrenci kabul bürosu, söz konusu denemede hangi
kaynaklardan yararlanıldığına dair gerekli referansların bulunmadığını, yazının
büyük ölçüde internetteki bilgilerden derlendiğini söylüyor, dostumuzun oğlunu
'entelektüel hırsızlık'la suçluyor ve okula kabul etmiyordu. Sadece bu kadar da
değil, Amerika'daki bütün üniversitelere dostumuzun oğlunun adı 'fikir hırsızı'
olarak bildirilmişti, yani aynı çocuğun başka bir okula kabul edilmesi de söz konusu
değildi.
Aile de çocuk da, okulun tutumunu ve aldıkları cevabı anlamakta güçlük çekiyordu.
Son derece önemsiz bir metinde yer alan son derece önemsiz bazı cümleler için neden
kaynak göstermek gerektiğini kavramaya çalışıyorlardı.
Evet, biz Mars'taydık, onlar Venüs'te... İki dünyanın anlaşmasına imkân yok
gibiydi. Bizde, öğrencilerin lisenin son sınıfında doktorlardan sahte raporlar
alarak okula gitmemeleri bizzat Milli Eğitim Bakanlığı tarafından teşvik edilen bir
'milli politika' idi. Aynı çocuklar, ilköğretim okulunun son sınıfında da,
ailelerinin bilgisi dahilinde, hatta onların teşvikiyle benzer bir sahtekârlığa
başvurmuşlardı.
Yalan söylemeden hayatta kalmak bile imkânsızdı neredeyse bizim ülkemizde. Daha
ilkokulda yalana teşvik edilen öğrencilerden bazılarının gelecekte bakan, başbakan,
yönetici vs. olacağını aklımıza getirmiyoruz, sonra da o başbakan, bakan ya da
yönetici yalan söyleyince onu ayıplıyoruz.
Sadece eğitimde değil, hayatın her alanında yalanın teşvik
edildiği, sahtekârlığın normal karşılandığı, normal işlerin görülmesi için
bile rüşvet verme gereğinin sorgusuz kabul gördüğü bir ülkede yaşıyoruz.
Fikir hırsızlığı ya da 'intihal'in bu durumda sözü mü olur?
İsmet BERKAN / Radikal