Milet Okulu Sonrası Yunanda Düşünce

 

M.Ö. 5. Yüzyılda tümüyle yeni olan düşünce akımının ortaya çıkışına tanık oluyoruz. Her yerde geçerli olmasa bile, sınırlı ortamlarda geçerli sayılan: “Beden ruh için bir zindandır” görüşü taraftar bulmuştur. Bunun içindir ki bu yüzyıl; ruhun amacı bedenden bağımsız yaşama çabasında görmek ister. Eskilerin aksine bu yüzyıl, dünyadaki yaşamı; eski bir yaşamda işlenmiş suçların cezalarının çekildiği yer olarak düşünür. Ruh göçü, bu yüzyıl düşünürlerinin başlıca problemi olmuştur.

Dionysos ve Orphik Din 

            Ruh göçü Yunanistan’da “Orphik” denilen dini bir akımla ortaya çıkmıştır. Orphik bir şarkıcı olan Orpeus2un adından gelir. Bu dinin tanrısı Yunanistan’a kuzeyden Trakya dan gelmiş olan Dionysos’tur.  Bu dinin insanları sarhoşluk durumunda tanrıya tapınırlar. Yunanistan’ın klasik dönemlerindeki tapınmalarla, orphik dönemdeki tapınmalar birbirinden çok farklıdır. Bu dini inanışa göre insan ancak kendinden geçerek tanrı ile bütünleşebilir.

            Orphik dinin bir diğer önemli özelliği ise Dionysos’un önce ölmüş ve sonrada yeniden dirilmiş bir tanrı olmasıdır. Bu sebeple Orphik dinin inançları arasında ölümden sonra dirilme ve ruh evrimi de vardır. İnsan ölümden sonra dirildiğinde insan, hayvan ve bitki gibi çeşitli kılıklarda dünyaya gelebilir.

Pythagoras (Pisagor) (M.Ö. 570- 496)

            Bizi Orphik dinin tanrılar ve ruh konusundaki görüşlerinden çok felsefe akımları üzerine yaptığı etkiler ilgilendirir.  Bu etkileri en çok Pythagoras’ta buluruz. Kişiliği efsane biçimine dönüştüğü için Pythagoras hakkında kesin bilgilerimiz yok. Sisam adasında doğdu, gençliğinde İtalya’ya göç etti, Kroton’da tarikatını kurdu. Onun okulu Milet okulundan farklı olarak bir din cemaati, bir tarikattır. Bu cemaat taraftarları belli bir yaşam biçimi garanti eder. Et yemez, keten elbise giyer ve hayvan öldürmezler. Nedeni kesilen hayvanın bu kılıkta yeniden doğmuş bir insan olabileceği inancı. Somut hazlardan kaçınırlar, temiz ve namuslu bir yaşam sürmek için bunun gerekli olduğuna inanırlar.

Pisagorculuk

            Pisagorcuların amacı; insanın kendisini, beden ve ruh göçüne köle olmaktan kurtarmaktır. İnsan ne denli kötü ve günahkar yaşam sürerse, ölünce ruhunun bir hayvana geçme ihtimali o kadar yüksek olur.

            Pisagorcu cemaatin yalnız dini değil siyasi amaçları da vardı. Siyaset ile ilgilenmeleri Pisagorcuların sonu olmuştur. Matematik ve müzik ile çok yakından ilgilenmişlerdir.

            Aristo hiçbir zaman Pisagor’un felsefesinden söz etmez, Pisagorcuların felsefelerinden söz eder. Pisagor bir din adamıdır. Pisagorcuların öncelikle uğraştığı sanat “müzik”, bilim ise “matematik”tir. Bir geometri probleminin  “Pisagor Problemi” Pisagorculardan kaynaklandığını herkes bilir.

            Felsefe tarihinin başından itibaren filozoflar evrenin başlangıcını bir maddeye dayandırırlardı, Pisagorcularda bu “sayı” dır. Pisagorcular önemli bir adım atarak maddenin başlangıcını “su” yada “hava” gibi somut bir şeye değil de sayı gibi soyut bir şeye dayandırmışlardır ve Milet Okulu mensupları gibi monist değil de düalisttirler.

            Batının düşünce tarihinde sayı mistisizmini en ileri götüren grup Pisagorcular olmasına rağmen matematiği kuran da onlar olmuştur, bu sayede Yunan düşünüşünün karakteristik bir özelliği daha ortaya çıkmıştır, Yunanlılar somut, gözlemci düşünebilen soyutu kabul etmeyen insanlardı bu yüzden de matematik bilimini kurmaklarına rağmen “sıfır” ı bulamamışlardır, “sıfır” matematiğe Hintliler tarafından katıldı. Pisagorcular matematiği bir takım geometrik kümeler halinde inceliyorlardı. Bu günkü “kare”, “küp” deyimleri Pisagorculara aittir.  Kare sayılar dedikleri 4’ü (::), dikdörtgen sayılardan 6’yı (:::), ayrıca piramit sayılar falanda mevcuttu. Böylelikle matematik bilimini doğrudan geometriye dayandırmak istemişlerdi. Sayıların özelliklerini geometrik ve somut yollardan ele alırken bir güçlükle karşılaştılar, bu güçlük onların keşfedip devamını getiremedikleri bir sorundu “irrasyonel sayılar” Bu keşif Pisagorcuların tüm düşüncelerini altüst etmişti, çünkü onlara göre maddenin özü tam sayılardı ama özellikle geometride sayılar her zaman tam çıkmıyorlardı, bu yüzden karenin köşegenlerine olan oranının bir tam sayı ile ifade etmenin olanaksızlığı ortaya çıktı ve bu sorunu aşmak için “sonsuz küçük” kavramını ortaya attılar.

            Siyasetten çekilen Pisagorcular dağılarak çeşitli yerlerde okullar açtılar, bu sonraki pisagorcular daha çok astronomi ile uğraştılar. Dünyanın evrenin merkezinde olmadığını, bir yıldız çevresinde döndüğünü varsayarak Kopernik’in görüşüne yaklaşan bir hamle yaptılar.

Ksenofanes (Xenophanes) (M.Ö. 575-490)

Her şeyden önce bir din yenilikçisi olan Ksenofanes, kökleri Homeros ve Heseidos’a kadar ulaşan  halın Tanrı kavramı ile savaşır. Homeros’un Tanrıları inallaştırdığını söyler ve Tanrı kavramına ahlaki bir değer kazandırmak ister. Ayrıca tanrıyı insan biçiminde tasarlamaya da karşıdır, ona göre Zenciler tanrının siyah renkli, kıvırcık saçlı, kalın dudaklı olduğunu düşünür, güney Trakyalılar ise Tanrılarını mavi gözlü ve sarı saçlı hayal eder, eğer öküzlerde resim yapmayı bilselerdi herhalde Tanrılarını öküz şeklinde çizerlerdi. Gerçekte Tanrı ne insan ne de hayvan biçiminde olabilir, Tanrı birdir her şeyi görür ve işitir. Bu düşünceleri ile Ksenofanes daha sonra Platon ve Aristo’da gördüğümüz Tanrı kavramını hazırlar.

            Görüldüğü gibi Ksenofanes monoteisttir bir görüşe sahiptir, ancak onun bu görüşü Hıristiyanlık ve Müslümanlıktan farklı olarak aynı zamanda panteistti. Yani tanrı yaratıcı olmayıp evren ile özdeşti.

            Onun bu panteist görüşü fizik anlayışında da etkili olmuştur. Evrendeki en önemli unsurun hava olduğunu vurgular ve Anaksimandros gibi dünyanın başlangıçta tamamen sularla kaplı olduğunu söyler, buna örnek olarak da dağların tepesindeki balık fosillerini gösterir.

Efes’li Heraklit (Herakleitos) (M.Ö. 540-475)

Herakleitos'ta ilk başta Milet'liler gibi ana madde nedir? sorunu ile ilgilenmiş, daha sonra Anaksimenes ile irdelenmeye başlanan oluş sorunu ve ardındaki diğer problemler üzerinde durmuştur. Tekçi ve somutu ele alan bakışı ile aperion u, evrenin devingenliği yanında durağan olan havayı yetersiz bulmuş olmalı. Buna karşın Anaksimenes'in yoğunlaşma kuramını benimser. (Ateş yoğunlaşınca nem olur, daha da yoğunlaşınca su, yoğunlaşan su ise toprak, toprak sıvılaşır su olur.)
     Değişen varlık ve evrenin sürekli düzeni Herakleitos'ta çıkış noktasıdır. Çözülmesi gereken ilk sorun arkhe sorunudur. Ona göre evrenin temel maddesi ateştir. Ateş tüm varolanların varlık nedenidir. Varolanlar töze (ateşe) bağlı olarak olurlar. Ana madde başlı başına süreçten yoksundur. O bir töz olarak varlığını sürdürür. Yalnızca kendi başına vardır. Kendi kendinin nedenidir. Kendi kendini bilir. Zaman ve uzam dışıdır. Dolayısıyla tözde oluş yoktur. Yani ana madde, hem içkin, hem aşkındır. Ateş, canlı, devinen, kurallı ölçülü bir ana maddedir. Zorunluluktur ateş. Ateş düzen yaratır. Çünkü ateş yoksa hiç bir şey yoktur. Ateş tüm evreni doldurmuştur. Ateş tüm karşıtların eridiği birliktir.
     Ateş aslında tek başına düzensiz bir güçtür. Ateşe düzen veren Logostur. Düzen logosun düzenidir. Logos ateşi başıboşluktan kurtarır. Her şeyde ateş vardır. Logos yoksa evren yoktur. Çünkü düzensiz bir güç tek başına evreni oluşturamaz. Ateş logosa göre hareket eder. Logos evrene hakim olan yasadır. Logos tanrısal akıl, tanrısal dünya kanunudur. Anlam meydana getiren bütünleşmeler Logosu yaratır. Logosun anlam yönü vardır. Logos yolu ile varlık anlam kazanır.
     Logos ve ateş Herakleitos felsefesinde bir dualite olarak kendini gösterir. Aslında ateş ve logos karşıttırlar. Biri düzen yaratır, diğeri ise düzensiz bir güçtür. Bu karşıt iki güç devinen bütün içinde senteze varırlar.
     Herakleitos'a göre Logosu bilmek aklın görevidir. Logosun dili olarak kutupluluğu ortaya koyar. Bu kutupluluk Logosun içerdiği kutuplu karşıtlar halinde, hiç sona ermeyen hareketle olan gelişmesi, serpilmesidir. Bu karşıtlar arasında "bir" olan hep hazır durmakta olup, tanrı adı ile anılır ve tanrıdır. Bütün şeyler tek şeydir der.
     Logosu tek başına göremeyiz. Logosu oluşta görürüz. Ona göre oluşu sağlayan ateştir. Oluş içinde durucu hiçbir şey yoktur. Kalıcı şeyleri var gibi görme nedenimiz, değişmenin belli bir yasaya (logos) göre oluşudur. Oluş sorunu süreç sorununu getirir. Ona göre, evren, boyuna akan bir süreçtir, başı sonu olmayan bir değişmedir. Hiç durmayan bu değişme içinde kalan sürüp giden hiçbir şey yoktur. Herakleitos felsefesi tek cümle ile açıklanmak istenilirse şu cümle yeterli olur;
     Panta (ho) rei Yani; her şey akar. Başka bir anlatımla; Aynı nehirlere girenlerin üzerinden, başka ve yine başka sular akar durur.
     Herakleitos'ta evrenin oluşumunu sağlayan diğer bir dinamik karşıtlardır. Bütün evren bir ile çok arası karşıtlığa dayanır. Bu karşıtlık ve bunlar arası savaş nesnelerin oluşmasını sağlar. Ona göre "savaş herşeyin anasıdır". Bütün karşıtlar da, ikiliğe rağmen bir ve aynıdırlar. Şeyler bir arada hem bütündür, hem değil. Bütün herşeyden bir birlik, birlikten de her şey oluşur. Tanrı, gündür, gecedir, yazdır, kıştır, açlıktır, tokluktur, savaştır, barıştır, ateşin baharatlarla birleşip çıkan kokulara göre adlandırıldığı gibi oda değişim geçirir.
     Eski Yunanda bir düşünce hakimdi: Varolan hiçbir şey yok olamaz, hiçbir şey yoktan varolamaz. O halde varlıkların bir niteliğinin değişip karşıt niteliğe bürünmesi yani değişim, nasıl açıklanır ? Anaximandros'ta cevap aperiondu; ama aperion algıyla kavranan dünyada değildir. Anaksimenes’in havasında yoğunlaşma kavramı ile birlikte ancak katılık farklarını açıklıyor, renk, tat gibi nitelikleri açıklamıyor. Ona göre karşıt nitelikler nesneler içinde kaynaşmış durumda. Bu görüş daha sonra Anaxagoras'ta tohum, Aristoteles'te aktüel ve potansiyel kavramları olacaktır.
     Herakleitos'la birlikte başlayan şiddetli bir tartışma var; Varlık ile anlamı birbirinden ayırt edebilir miyiz, edemez miyiz? Yani anlamdan bağımsız bir varlık var mıdır. Herakleitos bu ayrımı yapar. Ona göre gerçeklik anlamdan bağımsızdır ve gerçeklik akıştır, süreçtir.
     Herakleitos'ta daha önce belirmiş olan; fakat Herakleitos'a gelene kadar cılız bir anlayış olarak kalmış, bir anlayış apaçık ortaya çıkar: PANTEIZM. Ona göre evreni yaratan ateştir. Ateş tanrısaldır. Tanrıdan pay almıştır; çünkü başlangıçsız ve bitimsizdir. Varolan her şey ondandır yine ona dönecektir.
     Herakleitos "nasıl yaşamalıyım?" sorusunu soran yeni felsefesinde ahlak sorunu da irdeleyen bir filozoftur. Ona göre Logosu tanıyan kimse davranışına örnek olarak Logosu alır.
     Herakleitos ve ruh sorunu; Ona göre ruh sonsuzdur. Tanrısal Logos ateşinden pay almıştır. Bu pay çok ya da az, çoğalmış yada azalmış olabilir; ama yinede kendisi kalır. Ruhun derin bir Logosu vardır. Ruhun logosu kendi kendini çoğaltan bir logostur. Herakleitos her ne kadar ruhu bedenden ayrı görmüşse de ona yine de maddesel özellikler yüklemiştir.
     Ölüm ise ruh ateşinin logosun tüm ateşine karışıp yok olmasıdır. Ruhlar için ölüm su olmaktır. Su için toprak, topraktan su olur. Sudan da ruh. Ruhlar için haz ve ölüm nemli olmaktır, kuru ruh en iyi ve bilge olanıdır.