Alper Fidaner

ALPER FİDANER alperfidaner@hotmail.com

Alper Fidaner eskileri sever.
Dünya üzerinde başlangıçtan bugüne kadar yaşamış insanların bıraktığı izlerle bağ kurmaktan, kendisini o insanların yakınında hissetmekten hoşlanıyor. Arada bir de olsa, karanlık, kanlı ve savaşlı dünyada, güzel birşeyler de olduğunu hatırlamayı ve başkalarına hatırlatmayı istiyor.

Hikaye şöyle:

1965 yılında Bursa’da doğdu. Bir yaşındayken getirildiği Ankara'yı terkedemedi. Liseden sonra girdiği okulların hiçbirini bitiremedi, askerliğini bedelli yaptı.

1983’te amatör olarak başladığı fotografçılığı kısa bir süre içinde geçim kaynağı olarak görüp meslek edindi. Güneş, Akşam, Siyah Beyaz ve Evrensel gazeteleri ile Milliyet ArtıHaber dergisinde fotografçı ve fotograf editörü olarak çalıştı. Reuters haber ajansı, Aktüel dergisi ve başka bir çok dergi için fotograflar çekti. Bir kaç televizyon programının yapımında çalıştı. Bir süre reklam sektöründe fotografçılık, grafikerlik ve görsel yönetmenlik yaptı; kaset ve kitap kapağı, afiş, broşür, katalog, web tasarımları hazırladı.

Ankara Fotograf Sanatçıları Derneği’nde (afsad) fotograf seminerlerinde eğitmenlik, yönetim kurulu üyeliği, Fotograf dergisi yayın kurulu üyeliği yaptı. Bir dönem, derneğin yeniden yapılandırılması için gerçekleştirilen çalışmalara katıldı. Çalışmaların engellenmesi üzerine afsad’la ilişkisini kesti.

Kadir Aktay ve Hafize Kaynarca ile birlikte kurduğu Fotografevi'nde dersler verdi, atölyeler düzenledi. Bilkent Üniversitesi Fotograf Topluluğu'nda, Numune Hastanesi Fotograf Kulübü'nde, Ankara Kültürevi'nde fotograf dersleri verdi. Bir süre Ideefixe'te fotograf danışmanlığı yaptı.

Çok sayıda karma sergiye katıldı. Serdar Atay, Ahmet Sabuncu ve Kadir Aktay ile ortak sergiler açtı. Ulusal ve uluslararası fotograf yarışmalarında çok sayıda ödül ve mansiyon kazandı. Bu ödüllerin pek bir işe yaramadığını çabuk farkedip, yarışmalara katılmaktan vazgeçti. Aralarında aşk acılarını anlatan Akrep Burcu Günleri ile Orhan Pamuk'un kitaplarındaki İstanbul atmosferini görsel bir anlatıma dönüştürme niyeti taşıyan İstanbul: Karamelek’in de bulunduğu on küsur saydam gösterisi hazırladı ve bunların bir kısmını bıkıp usanmadan, çeşitli yerlerde tekrar tekrar gösterdi.

Radyo Arkadaş'ta program yapımcılığı, yayın koordinatörlüğü yaptı. Metin Solmaz'la birlikte Müzük dergisinin yapımı ve yayınında emeği geçti. Aklına estikçe Müzük'e ve başka birkaç dergiye müzik yazıları yazdı. Çocukluğundan beri içli dışlı yaşadığı plakları bir ara derleyip toparladı, sayılarını çoğaltıp eksiklerini tamamladı, ciddi bir 45'lik ve taş plak kolleksiyonu haline getirdi..

Ankara'da ve İstanbul'da çeşitli barlarda "eski45likler" çaldı, çalıyor...

TRT'de yapımcılığını ve yönetmenliğini Ahmet S. Sabuncu'nun yaptığı Kırkbeşlik adlı pop müzik tarihi programında sunuculuk, danışmanlık ve metin yazarlığı yaptı. Aynı ekibin hazırladığı Eurovision Maceramız adlı belgeselin de metinlerini yazdı, danışmanlığını yaptı...

Nasıl bir adam bu?

Kadınların ve sokakların fotografını çekmeyi, sinemada filmin sonundaki yazıları okumayı, Man Ray'i, Andre Kertesz'i, Duane Michels'ı, Jan Saudek'i, Wim Wenders'i, Lars Von Trier'i, Leo Carax'ı, Federico Fellini'yi, Stanley Kubrick'i, François Truffout'yu (nasıl yazılıyordu?), François Ozon'u, Humphrey Bogart'ı, Nicole Kidman'ı, Milla Jovovich'i, Pulp Fiction'daki haliyle Uma Thurman'ı, Leonard Cohen'i, Janis Joplin'i, Joan Baez'i, Tom Waits'i, Nick Cave'i, Patti Smith'i, Seyyan Hanım'ı ve Türkçe tangoları, Neşe Karaböcek'i, polisiye romanları, siyah beyaz ya da technicolor eski filmleri, Tenedos Café ile Serap ve Tayfası'nı, şekersiz koyu kahveyi, Tekel'in acıbadem likörünü (o da tarih oldu), pahalı konyakları, sert sigaraları, buldukça para harcamayı, eski sevgililerinin pek çoğunu, Panter*'i ve hatırladığı/hatırlamadığı daha başka bir sürü şeyi seviyor.

Tiyatrodan, şiirden, evlilik müessesesinden, otomobil sahibi olma fikrinden, hırslı olmayı matah birşey sananlardan, jelibon cinsi naylon şekerlerden, süpermarket sinemalarından, nemrut sahaflardan, fotograf gezilerinden, düzenden, gelecek planlarından ve futboldan hiç hoşlanmıyor, uzak duruyor.

Woody Allen'ın Zelig'ine benzeyen değişken, tutarsız insanların hayatını aksatmasına ve sinirlerini bozmasına izin vermemeye uğraşıyor. Ama ne mümkün...

Akün sinemasının kapanmasını, artık Ankara'yı terketme zamanının geldiğine dair bir işaret olarak görüyor. Yine de şehrin arkasından geleceği korkusundan olsa gerek, yıllardır gitme kararı veremiyor. Oysa şehir çoktan onu bırakıp gitti.

Geçimini Fotograf Sinema Ankara'da fotograf dersleri vererek, free-lance fotografçılık ve internet sitesi editörlüğü yaparak sağlamaya çalışırken, bir yandan da kırkbeşlik macerasına devam ediyor… Bu iş nereye kadar sürer, bilmiyor.

* Panter, Alper Fidaner'in on küsur yıl birlikte yaşadığı parlak kara, çok güzel, sinirli, huysuz ve saldırgan bir kedi kız. Tanıyanlar unutamıyor...