II.BÖLÜM B-DÖRTLÜ TAKRİRİ HAZIRLAYAN UNSURLAR Türkiye’nin içinde bulunduğu durum sosyal ve siyasal açıdan hiç de parlak değildi. Bir taraftan İkinci Dünya Savaşı’na katılmamak için mücadele verirken diğer taraftan da iç dünyasında sosyal ve siyasal gelişmeler yaşıyordu. Ve İkinci Dünya savaşı sonucunun belirginleşmeye başlaması Türkiye’yi zorunlu bir demokratikleşme sürecine sokmuştur. Kemalist ideolojinin niteliğinde doğan bu demokratikleşme zorunluluğu ,ilk üç öğe tarafından da destekleniyordu.Birinci öğe:Batı ,dünyasının etkisiydi.Batı Türkiye’yi kendi içinde kabul etmek için düzeni demokratikleşmeye zorluyordu.Ayrıca İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda baskı rejimlerinin .Nazizm ve Faşizm yenilmiş ve yıkılmış olması ve Demokratikleşme ve ekonomide liberalleşme revaçta olması aynı yönde önemli bir etki yapmıştı.İkinci bir öğe de:Tek partili düzene karşı halkın gösterdiği tepkilerdi.Üçüncü öğe de:gerek o zamana dek izlenmiş olan devletçi uygulamaların ,gerekse savaş ekonomisinin sonucu olarak bir kapitalist sınıfın belirginleşmesiydi. savaş sonunda Demokratikleşme ve ekonomide liberalleşme revaçtaydı. 1-Dış Unsurlar İkinci Dünya Savaşına iki tarafın da yoğun baskılarına rağmen girmemeyi başaran Türkiye 2 Ağustos 1944 tarihinde Almanya ile siyasi ve iktisadi ilişkilerini kesme kararını verdikten sonra 3 Ocak 1945 günü Japonya ile münasebetlerini kesmiş ve 23 Şubat 1945 tarihinde de – sembolik de olsa –Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiştir.Bunu hemen ardından Sovyetler Birliği ile ilişkilerimiz gerginleşmiş,Ruslar 1925 yılında imzalanan dostluk anlaşmasını tek taraflı olarak feshetmişlerdir. II.Dünya Savaşının son evresinde kazanan tarafın batı demokrasi bloğunun olacağının kesinleşmesi Türkiye’nin demokratikleşmesini ve çok partili hayata geçişini hızlandırmıştır.Demokrasi bloğunun savaşı kazanması A.B.D Başkanı Roosevelt’in Dört Hürriyet Bildirgesi bu hava içerisinde ortaya çıktı. Savaşın sonucu hakkında Türkiye gazetelerindeki yazarlarda demokrasi hakkında önemli yazılar yazmışlardır.Başta CHP organı Ulus olmak üzere bir çok gazetede “Demokrasilerin zaferlerinden söz eder olmuştu.Falih Rıfkı Atay’ın Ulusta bu konuyla alakalı olarak: “ En yanlış ve kötü niyetli tenkitçiler bile II.Dünya Harbini iki devre ayırmakta ve bu devirlerin birincisinde; Almanya’yı boğazlar ötesinde tutabilen Türk politikasını müttefiklere yardımının hayati olduğu saklanmamaktadır.ikinci devir;Afrika’dan ,Rusya topraklarının büyük bir kısmından çıkarılan Almanya’nın geri çekilişi.Demokrasilerin tam zaferinden artık Almanların bile hiç endişe etmedikleri devirdir.Demek ki biz, kötü niyetli tenkitçiler için bile,birinci devirde müttefiklere karşı görevimizi yapmışız. Refik Halid Karay’ın 30 Haziran1944’de demokrasiyle alakalı yazmış olduğu yazısı da ilgi çekicidir. “Bu seferki harbi bir ve ya birkaç devlet manzumesi değil bir politik prensip kazanmaktadır.Demokrasiye,dikkat ediniz .Epey zamandır ne Faşist Devlet ne de Faşist Devlet ricali doğuyor.Aksine azalıp tükeniyor,bu kısırlık Faşizmin çöküşüne sağlam bir işarettir .Türeyemeyen üreyemez.” Gazetelerdeki yazarların bu tür demokrasi yazıları yazmasının bir diğer nedenide Tek Partili Dönemin gazetelere uyguladığı demokrasi dışı baskıydı.19 Mayıs 1945 günü tasvir gazetesi, iktidarın basına karşı tutumunu şöyle eleştiriyordu: “ Zaferi kazandıktan sonra,bir seri inkılaplar içine girdik.Burada icra kuvvetinin hakim bir mevki almış olarak karşımızda bulduk.Memlekette taassubu yıkarken, isyanları tenkit ederken ,tekkeleri kaldırırken,Takrir-i Sükun Kanunu’na belki ihtiyacımız vardı. Fakat şunu da kabul etmek lazımdır ki bir müddet inkılaplar yüzünden,sonra bu inkılapların gerçekleşmesi maksadıyla istediğimiz gibi konuşamadık.Derken II.Dünya Harbi koptu,bu sefer de fevkalade ahval dolayısıyla ağzımızdaki lafları üflemeden ve kırk defa boğazımıza inmeden meydana çıkaramadık” II.Dünyada savaşı sonu dünya sulhunu belirli garantiler çerçevesinde korumak amacıyla toplanan San Francisco Konferansına Türkiye’den Dışişleri Bakanı Hasan Saka’yla birlikte kırk kişiye yakın bir heyetin katılması da hem dörtlü takriri hazırlayanlar için bir dayanak noktası hem de Türkiye’nin çok partili yaşama geçme sürecinde önemli bir etkiye sahiptir. San Francisco Konferansına katılan heyette yer alan Feridun Cemal Erkin bu konuda şunları anlatıyor: ”1945 Nisan ayının başıydı Sovyetler Birliği ,aramızda mevcut tarafsızlık ve saldırmazlık paktını vadesinden evvel feshetmiş ve esasen gayet zengin olan ilişkilerimize yeni bir belirsizlik unsuru katmış...O günlerde Türkiye adına gitmekte olduğumuz San Francisco Konferansı dolayısıyla İnönü bana şu kayda değer sözleri söyledi:Amerikalılar çok partili demokrasiyi ne zaman kuracağımızı bizlere sorabilirler .Böyle bir soruya şu cevabı verebilirsiniz. Türkiye Cumhuriyet Tarihinde Atatürk büyük reformcu olmuştur.İnönü’nün rolü, reformları raylarında perçinleştirmek ve Atatürk’ün arzu ettiği gerçek ,tam demokrasiyi kurmak olacaktır.İnönü şimdiye kadar böyle bir çığıra gitmek istiyordu.Harbin çeşitli tehlike ve sorunları buna imkan vermedi.Savaş bitince bu amacı gerçekleştirmek Cumhurbaşkanı’nın en aziz arzusudur.” Yine San Francisco Konferansına katılan Hasan Saka’nın Reu ajansına verdiği demeçte Türkiye’nin demokrasi açısından hiçte geri olmadığını belirtmektedir . Bu demeci şöyledir: “Cumhuriyet rejimi,siyasi bir müessese olmak sıfatıyla modern demokrasilerin çok üzerinde,azimle gelişmektedir.Anayasamızın en ileri demokrat anayasalarla mukayese edilebilir ve başkalarını çok geride bırakır” diyordu. Dünyada demokratikleşme adına esen rüzgarlar Türkiye Cumhuriyetinin yapısında var olmakla beraber ancak fiili manada uygulanmadığı da bir gerçektir. Türkiye’nin,II.dünya savaşı sonunda demokrasinin işletilmesi bir bakım da batının etkisiyle olduğu bir gerçektir.Çünkü artık Türkiye Rusya’dan uzaklaşma evresine girmiş hatta Rusya’yla savaş konumuna gelmiştir.( Türkiye üzerinde özellikle Boğazlar ve Doğu Anadolu ile ilgili talepleri nedeniyle Sovyet Rusya ilişkiler bozulmuştur.) Türkiye,Sovyet Birliğine karşı Batı ittifakı içinde yer alıyor. Yönetim bu yüzden çok partili siyasal rejimi bulunmadığı bir ülkenin Batı devletlerinin yanında yer alabilmesinin kolay kolay mümkün olamayacağını bildikleri için,iç politikada bir rejim değişikliğine gitmek zorunda olduğunu düşünüyordu. Totaliter rejimler Batıya güven vermemekteydi .Burada teorik olarak ifade etmek gerekirse,dış politika gelişmelerinin iç politika üzerindeki dolaylı veya doğrudan etkisi kendiliğinden ortaya çıkmıştır. |