2071'de Malazgirt'in yolu ne alemde?

Sevgili torunum Yılmaz, (Bizim yaşadığımız dönemde çocuklara dedelerinin adını koymak gibi adet vardı, bu alışkanlık hala
sürüyorsa, bu isimde bir torunum olabilir ama ben bu geleneğin bitmiş olmasını umarım, zira sırf dedesinin adı Şuayip diye
hayatı kayan yavrucaklar var.

Sana bu mektubu iki bin yılından yazıyorum.Gazeteden istediler. Sen şimdi gazete nedir, diye sorarsın! Biz bu yıllarda
haberi kağıtlara yazıp dağıtıyoruz. Kabul ediyorum, çok zor ve çok ilkel bir yöntem ama o kadar da kötü durumdadeğiliz
canım, geçen gün deden büyük bir fiyakayla internette chat yaptı. Henüz geyik muhebbetinde kullanıyoruz bilgisayarı ama
olsun. Ayrıca ben senin yaşındayken büyük büyük dedemin bana yazdığı mektup iki ton ağırlığındaydı! Mağaranın duvarına
kazımış, getiren arkadaş az kalsın göcük altında kalıyordu. Yani beterin beteri var Yılmaz'cığım.

Aslında bu mektubu sana biraz da özür dilemek için yazıyorum. Benden önce yaşamış çok akıllı ve hüzünlü bir Kızılderili'nin
söylediği "bu dünya bize atalarımızdan kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık" sözünü anlamasına anladık, hatta bir sürü
kartpostal da yaptık, çok güzel grafik tasarımlarla yazdık bu akıllı adamın lafını ama yine de
herşeyi berbat ettik. Enerji lazımdı ve tepemizde güneş bazen on saat cayır cayır dönerdi ama biz kendimizi bir gölgeye
atıp nükleer salaklıklarla uğraşırdık. Yani şu anda okul arkadaşlarının bazılarının üç tane kulağı varsa bunda hepimizin
suçu var.Ama sen benim torunum olduğuna göre mutlaka yapmıyorsundur ama sakın o çocuğa
"kulağını aç da beni iyi dinle" türdünden kulak memesi kıvamında şakalar yapma. (Mektubun bu acıklı bölümünün aynısı
büyük büyük dedemin bana yazdığı mektupta da vardı maalesef. Umarım senin yazacağın mektup da böyle bir bölümolmaz.)

Evet iklimi de değiştirdik. Kitaplarda ya da bilgi kaynağı olarak ne kullanıyorsanız işte onda yazanlar doğrudur. Bir ara
dört mevsim vardı. Mesela bunlardan bir tanesinin adı bahardı ki inanamazsın bütün insanlarda hatta hayvanlarda bile aşık
olma ihtiyacı uyandırırdı. Tabi bu durum kimi kazalara da yol açmıyor değildi ama yine de ömrün en güzelmevsimiydi. Sonra
yaz... O muhteşem kamaşma... Ama hala anlamıyorum aynı yerde hem işeyip hem nasıl yüzdüğümüzü.

Sevgili Yılmaz , iki bin yılına gelene kadar çok aptalca şeylerle mucizevi işleri birarada yapmış insanoğullarından sadece
birisi olarak ve büyük deden olma sıfatıyla sana söylemek istediğim şudur:
Ben bilimkurgu sevmem. Bizde geleceği düşlerken abartma adeti vardır.
İnanmazsın benim çocukluğumda Uzay 1999 diye bir televizyon dizisi vardı ve orada anlatılanlar gerçek olsaydı benim
geçen sene Jüpiter'deki yazlığıma taşınmam gerekiyordu ama şu anda en büyük numaramız yukarıya binlerce uydu
göndermiş olmamızdır. Antenin hallicesi işte... Ben yüz yıl sonra ışınlanmayı bile becerse insan, insan kalacaktır diye
düşünürüm.(Işınlanma bizim bilimkurgucuların bulduğu bir laf, alay edeceksin onlanla, et")

Sevgili Yılmaz, uçan arabalara bile binsen, onur her insana lazımdır. Onurunu ve aşık olma yeteneğini asla kaybetme. Büyük
deden bunlara dikkat ederdi.

Gözlerinden öperim.

Haa bu arada 2071 yılında sanıyorum büyük bir tantanayla Türkler'in
Anadolu'ya girişinin bininci yılı kutlanmıştır.

Merak ettim, Malazgirt'in yolu da yapıldı mı?

Deden Yılmaz Erdoğan