MARTICIK İLE ZÜMRÜDÜANKA

 

Günlerden bir gün, Martıcık gene öyle dalmışken yaşanmamış yada eksik yaşanmış duygularına, omuzuna dokundu biri ve seslendi

            - “Hey kimse var mı orada?”

Sağına döndü kimse yoktu! Soluna baktı gene kimse yoktu! Ama sesi ve dokunuşunu duyduğundan emindi. Telaşla etrafa bakarken gene aynı sesi duydu:

            - “Martıcık.”

İçini bir heyecan kapladı. Kimdi ve neredeydi. Sanki içinden geçenleri duydu, dedi ki:

            - “Çok uzakta ama o kadar da yakın.”

Ne demekti bu acaba! Gerçeküstü yaşamların hüküm sürdüğü Kaf Dağı’nın ardında mıydı yoksa!?... Eğer oradaysa nasıl gelmişti?.. Aynı ses dedi ki:

            - “Sen hiç Zümrüdüanka diye bir kuş duydun mu?”

            - “Evet duydum...”

            - “Yoksa sen...”

‘... o musun?’ Diyecekti ki, daha sözünü bitirmeden devam etti o ses:

- “Evet ben oyum.”

- “İçimden geçenleri mi okuyorsun?”

- “Zümrüdüanka’nın özelliği nedir bilir misin?”

- “Evet. Masal kahramanlarını istediği yere götürür...”

- “Sadece o değil Martıcık.”

- “ ... ?”

- “Hissiyatının çok güçlü olduğunu da bilir misin?”

- “Yani altıncı his mi!!!???”

- “Hem de çok güçlü, beni bile korkutur bazen.”

- “Dur bir bakayım sana.”

- “İşte buradayım. Hem masalda da değilim. Gerçeğim.”

- “Görebildiğim uzun, sarı, dalgalı saçlar ile bir çift yeşil göz. Başka da hiçbir şey göremiyorum.”

- “Martılar iki nedenle göremez olur Martıcık.”

- “Nasıl yani?”

- “Birincisi: Hiç ışık yoktur yani zifiri karanlıktır. İkincisi: Çok fazla ışık vardır yani nur içindedirler.”

- “Ben zifiri karanlığı yaşadım. O böyle değildi.”

- “O halde Martıcık, bu ne olabilir?”

- “Bir nur içinde miyim yani şimdi?”

- “Ona sen karar ver Martıcık.”

- “Benim kafam karıştı sevgili Zümrüdüanka. Ben kendi halinde basit bir martıyım. Denizlerde dolanır, küçük balıkları yemekle yetinirim. Büyük bir balık görünce de hemen kaçarım. Her ne kadar uzaklara uçmak için sınırlarımı zorlamış olsam da bu kadar uzaklaşmak beni korkutuyor. Ne zaman uzaklara gitsem içimi bir korku kaplar zaten. Ya kanatlarım beni taşımaz olursa, ya dönüş yolunu bulamazsam, ya karanlık basarsa, ya ...”

- “Martıcık! Martıcık! Yavaş biraz. Yavaş, sakin ol! Unutma ben buradayım.”

- “Ama niçin? Yani niçin ben?”

- “Sevgili Martıcık, iyi dinle bak! Ben o kadar çok martı gördüm ki, kimi çok yüksekten uçuyordu ama bu onun değil uygun rüzgarların eseriydi, öyle martılar gördüm, denizin bilmem kaç metre dibinden bir balığı tutup çıkartabilir. Bu da onun marifeti değildi. Balıklar onu taşımıştı derinliklere.”

- “Eeee!?”

- “Sende farklı bir şey var.”

- “Nasıl bir şey bu.”

- “Sen gerçek bir martısın. Uçuyorsan kendi kanatlarınla uçuyor, dalıyorsan kendin öğrenmişsin bunu...”

- “Bu çok mu önemli?”

- “Hem de çok.”

- “...”

- “...”

İlk şaşkınlığı biraz geçer gibi oldu. Bu yoğun ışığın içinde önünü bile göremiyordu ama nereye gitmek istese, kendini birden orada buluyordu. Ama içinde hala o korku:

- “Korkuyoruuuummmm.”

- “Bana güven Martıcık, bana güven.”

- “Güvenmek mi? Ben artık bu kelimeyi bile unuttum. Bu yüzdendir ki güvenmek benim için çok zordur. Çünkü kime güvendiysem arkamdan vurdu beni. Kanatlarımı kırmaya çalıştı. Ben de kurtuluşu uzaklara uçup, ıssız bir adada yalnız yaşamakta bulmayı düşünüyordum.”

- “Ben sana engel olmayacağım Martıcık. Amacım, uzak diyarlara gitmeden önce sana Kaf Dağı’nın ardını da göstermekti sadece.”

- “Sen Zümrüdüanka’sın senin için buralara gelmek çok kolay. Oysa ben, benden çok önce yola çıkmış martılara yetişebilmek için kanat çırpmaktan yorgun düşmüş bir martıyım.”

- “İşte ben de sana enerji vermeye geldim zaten.”

Acaba mümkün mü diye düşünüp duruyordu ki; birden gökyüzünde buldu kendimi. Uçuyordu yorgunluk da hissetmiyordu. Bağırdı, bağırdı:

- “Teşekkürler Zümrüdüanka, teşekkürler....”

O da ne!, Etrafında kimsecikler yoktu. Martıcık şaşkın, aklından geçirdi; ‘Rüya mıydı, düş müydü yoksa...’.

Aynı ses seslendi:

- “Hayır Martıcık, hayır. Ne düş ne rüya. Bu kadar çok istersen bir şeyi, o gerçek olur hayatında.”

Zümrüdüanka zaten görünmezdi, Martıcık da uçtu gitti uzaklara.

 

13 Eylül 2000, ZONGULDAK

 

Önceki Sayfa

Ana Sayfa