|
Bülent Süren
28-01-2002
PROFOSYONELLİK
Belki de durumun en can alıcı fotoğrafıydı Abdullah ile Yusuf'un tünel
başında verdikleri poz...Bu futbol takımının ne halde olduğunun da göstergesiydi.
Her 3 pozisyon da gereksizce (2 sarı + 1 kırmızı) yaratılan pozisyonlardan
doğdu. Apo, sarı kartının varlığını bile bile Yılmaz'a dokunmamalıydı;
Yusuf da kırmızı kart için hareket kollayan hakeme rağmen o hareket ve
sözleri sarfetmemeliydi. Bu adamlar ki, yarın ilk sözleşme öncesi, profesyonel
oldukları söylemleri ile tehditler savuracaklardır utanmazca. Yusuf o golü
atsa, kesin maçı alacaktık halbuki. Golü kaçırdığı an, maçın döneceğine,
ve ilk atakta golü yiyeceğimize, ne yazık ki, o kadar emindim ki....Andersson'a
verse ve İsveçli golü atsa, payeyi kendisi değil, elin gavuru alacaktı
çünkü. Geçen yıl şampiyonluk maçında da 2. golü atıp bir 3.'sünü zat-ı
şahaneleri, sırf laubalilikten kaçırmıştı. Tıpkı A.Akdeniz'in Leverkusen'e
2. golü atamayıp yenilmemize sebep olması gibi.
Takımın
gücü, kondisyonu, nefesi olmadığı yolundaki haberlere ve görüşlere de kesinlikle
katılmıyorum. Can Bartu gibi, ne defansı, ne orta sahası, ne forveti hiçbirşey
yapmadı, berbattı türü aptalca yorumlarda da bulunmayacağım. Ben ve benim
gibi düşünen birçok insanın da düşündüğü gibi söyleyeceğim, takımdaki eksiklik,
önce ruh, sonra akıl eksikliğidir. Bu takım, canını dişine takarak oynayacak
bir 11'e kavuşmadıkça, başarı günlük olmaktan ileri gidemeyecektir, gidemez
de. Tarihte 2 yıldan fazla üst üste şampiyon olamamamızın nedenlerinden
biri de havalanan, ne oldum delisi olan futbolcular değil mi? Tekmeye kafa
uzatan kaç futbolcu gördük son 10 yıldır? Son 10 yıldır da ne gibi başarılarımız
var? Takım, canın dişine takarak oynayan oyuncularla dolu olsa, tribünler
de boş olmaz, gerektiğinde destek de gelir, pahalı bilet safsatası falan
da, inanın, hikaye olurdu.
Akıl
da eksiktir takımda. Kart gördüğümüz pozisyonların çoğu, akılsızca yapılan
hareketler neticesinde olmadı mı? "Diğerlerine gösterilmeyen kartlardı"
türü cevaplara vereceğim cevap, "yine de yapılmamalıydı" olacaktır.
Koz veriyoruz sürekli. Bize 36 maç olmuş penaltı çalınmayalı. Ne bekliyordunuz
ya? Sorun bizdedir. Yeterince agresif olamadık, olamıyoruz da. Hakem de,
rakip taraftar da biliyor ki, 3-5 düdükte sineceğiz. Rüştü'nün 60 metre
koşup topu vermesi de bir göstergedir inançsızlıktaki. Bir gol atıp en
azından beraberliği kurtarsak, kaybettiğimiz 7 maçın (6'sı tek farkladır!)
en azından 3'ünü, 4'ünü berabere bitirsek, zirvenin ortağıydık.
Olay,
Denizli, Lorant ve Aziz yıldırım olayı değildir. Aziz Yıldırım'ın tek hatası,
tesisleşme ve dünya kulübü olma hamle ve çabaları için ayırdığı vakit ve
eforun bir kısmını, şampiyonluk için de harcamalıydı. Borçlar içinde yüzen
bir kulüp olup başarının devamı mı olmak, yoksa ferah, ödeme güçlüğü olmayan
ve tesis zengini bir "domestic" takım mı? Avrupa'ya her çıktığında sersefil
geri dönen takımın kadrosunda, hep şatafatlı, ama "prenses" gibi oynayan
oyuncular yok mu?
Hala
inancım şu ki, biraz kendimizi sıksak, taraftar (bizler) çok daha mutlu
olarak döneceğiz evlerimize kaybettiğimiz maçtan sonra bile. Yoksa, rakibe
"kazanacaklar" düşüncesini hissettiremeyecek kadar pısırık, korkak ve kaderine
razı oldukça, küçülmeye de mahkum olacağız elalem başarıdan başarıya koşarken.
Ben
artık, kavga eden, söke söke galibiyeti alan, rakibi her açıdan yıldıran
ve pes ettiren, gerektiğinde kafası gözü tekmelerden yarılan futbolculardan
kurulu takım istiyorum. GS, aynı agresiflikle kupayı almadı mı? Başarılar,
biraz da rakibi sindirmekten geçmiyor mu? Yusuf, Ceyhun, Rapaiç gibiler
mi tekmeye kafa uzatacak, yoksa Ogün, Abdullah, Lazetiç, M.Doğan, Uche,
Johnsson gibiler mi rakibe nasıl girileceğini bu yaştan sonra öğrenecek?
Önce agresiflik, ama hep söyledikleri gibi, "profesyonelce"...
Göreceksiniz,
böyle bir takımın seyircisi de eksik olmaz, başarısı da...
Mail: fenerbahcecumhuriyeti@fenerbahce.com
|
|