Bir Final de Antalya'da
Sezon başı hazırlık turnuvası finali kaybettiğimiz Antalya'ya yine bir
final maçı için gittik. "Final", çünkü Fenerbahçe için son haftalar hep
final havasında geçiyor. Kaybettiğimiz vakit zirveden uzaklaşacağımız gerçek.
Buna rakip takımın bize karşı gerçek bir aslan kesilmesini eklersek, son
birkaç haftadır insanın aklına "bu adamlar böyle oynayabiliyorlarsa küme
düşme hattında ne işleri var?" diye sorası geliyor. Kim ne derse desin,
bize karşı herkes bir başka hırslı oynuyor. Neden biz miyiz, yoksa başkaları
mı bilemem, ama bu takımların bize karşı bir "başka" direndikleri de aşikar
doğrusu.
Maçtan
notlara gelince:
-
İlk yarıdaki pısırık futbol, 2. yarıda yerini, pozisyonları bol, istekli
ve hırslı bir futbola biraktı. Burada, Yusuf'un olumlu katkısını da eklemek
gerekiyor. Simao çok kötüydü, Rapaiç zaten sınırlı olan fizik gücünü tüketecek
yerlerde dolaşıyordu ve Andersson da deplasmanlarda oynamaması gerçeğini
bile bile neden takıma konulduğunu anlamaya çalışır gibiydi. Andersson,
tipik bir iç saha futbolcusu. Seyirciyle coşabilen, 60. dakikadan sonra
da yerini daha diri birisine bırakıp çıkacak birisi. Futbolunun son yılında
daha fazlasını beklemek hayalcilik olur.
-
Yusuf bence çok olumlu oynadı. Dar alanda bu adama ihtiyacımız var. Çalım
atan futbolcu tipi pek yok artık ama, O'na ceza alanı önünde yapılacak
faulleri cezalandıracak birçok futbolcu var kadroda. Johnson, Fatih, Serhat,
Rüştü de takımın iyilerindendi.
-
Seri devam ediyor ve edecek gibi de. Bu haftaya kadar rakiplerimizin ve
bizim yakaladığı birkaç seri vardı. Şu an yakaldığımız galibiyet serisinin,
telafisi mümkün olmayan ve çok önmeli maçları kapsaması da büyük şans.
Artık iyi futbola değil, galibiyete puan veriliyor. Şimdilik nasıl kazanacağımızı
biliyoruz. Darısı geri kalan 8 maça...
-
Maçı stadta canlı seyretmek başka, TV başında seyretmek başka, "sadece"
özetleri seyretmek ise bambaşka. Dün, Erol Ersoy'un vermediği sarı-kırmızı
kartlar tartışılyor. Ama maçın "tamamını" dikkatle izleyen tarafsız gözler
farketmiştir, hazretlerinin bunlardan çok önce çalmadığı gerçekten çok
kritik 4 düdük vardı. 2'si tam tehlikeli vuruşları yaptığımız ceza alanı
çizgisinin önünde ve tam kontra yediğimiz pozisyon, 2'si de Rüştü'ye kasti
yapılan faullerdi. Hele hele Şenol'un omuz darbesini yediği pozisyonda
yerde iken topu mucizevi biçimde çıkarmasa, şu anda mağlubiyeti konuşuyor
olabilirdik. Böyle kritik düdükler niye çalınmaz anlamıyor insan. Penaltı
pozisyonu için birşey demeyeceğim, çünkü geçen hafta bizi bir 30-35 hafta
daha idare edecek penaltıyı kullanmıştık zaten. Yenisini seneye 20-25.
haftaya bekliyorum...(!)
-
Rüştü'nün pozisyonu kesin kırmızı karttı. Mirkoviç'e de sarı kart gösterilmeliydi.
-
Biz iyi futbol oynamıyoruz diye kendilerini "şampiyon" ilan edenlere ise
beklemelerini tavsiye ediyorum.Kötü futbolun daha iyisini oynamakla bu
lig pek bitmez gibi. Hele hele aşağıda olanları gördükçe, her hafta lider
değişir demek de pek müneccimlik olmasa gerek. Hepimiz için, daha çok yol
var. Aradaki farklar ise ufak birer avantajdan ibaret, o kadar.
Mücadele
artık Şampiyonlar Ligi-UEFA mücadelesidir. İlk ikiye giren parayı, 3. ise
başarının zor gelenini seçmiş olacak.
Daha
zorlu haftalar geliyor... |