. 
 
 
               .

 

Şeref Solmazer                                                        07 Mayıs 2004

    Türk Futbolunda şiddet, şike, teşvik ve fetfa rüzgarları 

Futbol'un günümüzde artık sportif  olgusunun çok ötesinde farklı manalar  kazandığı su götürmez bir gerçek olarak tüm kesimlerce kabul görmekte. Futbol A.Ş, Show Bussiness  birlikteliği ile yaşanan evrimleşmenin futbola yepyeni ekler ve olgular kattığı tartışılmaz. Sporun ötesinde bir marka ve ürüne dönüşen takım yada isimler ,  bundan pay kapma uğraşındaki sermaye güçleri yada illegal görüntülerini legalleştirme uğraşındaki taraflarca da futbol en çok tercih edilen sporların başında gelmektedir. Hiç şüphesiz bunda , oyunun özünde var olan heyecanın, güzelliklerin ve  çektiği büyük ilginin payı tartışılamaz. Bu evrimleşmenin  sağlam temellere dayandırılamadığı ülkelerde maalesef günümüzde ki gibi gündemi işgal eden çok büyük olumsuzluklar , garip ilişki ve olayların ortay çıktığını gözlemlemekteyiz. … Bu plansız , programsız ve hazırlıksız yakalanılan  değişimler içerisinde kimi temel  değerlerin kaybolduğu yada önemli erozyona uğradığı ve dejenerasyonun hızla yaşandığını da çok açıkça görmek mümkün . Bu anlamda , şike , teşvik , şiddet, kavga gibi unsurların  ona hakim olmak istenilenler tarafından her ne pahasına olursa olsun gücü kaybetmemek adına mübah görülmesini örnek gösterebiliriz. Yetmezmiş gibi, üstüne vazife olmayanlarca, olay başka alanlarada kaydırılıp bir de "Diyanet  fetvası " vermeye kadar işlerin abartıldığını bile görür olduk. Oyunun en önemli , saf, cefakar ve vefakar  tarafı olan yandaşların bile bu erozyonda çöktükleri örnekleri duymak, vehametin boyutlarını açıklamaya yetiyor . ( Taraftarlıklarını satışa çıkarmış grupların isimleri bile basında haber olarak karşımıza çıkar oldu, oysaki böyle birşey mümkünmüdür  . Yada takımın kazanması için herşeyin mübah görmek anlayışı ve buna  göz yummak , oynanan oyunda etkin olma isteği " En büyük taraftar , futbolcular sahtekar " gibi söylemlerin duyulması vs.)

Bu zamanın ve çağın dinamiğinde yaşanan kaçınılmaz değişim "Türk Futbolu"nu da bu girdabın içine çekmiş durumda . Bizde  de " Spor " dolayısıyla " Futbol "  kültürü(süzlüğü)nün, toplumun bir aynası  gibi diğer gelişimlerle de paralel olarak sağlıklı bir tabana oturmaması, sürekli sarsıntılara ve kaosa yol açmayı sürdürmektedir. 

Dünya üzerindeki yaşanan ekonomik ve sosyal değişimleri algılanmada zorlanan,  uyum süreçlerinde sürekli altyapı ve mentalite sorunlarıyla karşılaşan ülke dolayısıyla o ülkeyi oluşturan insan toplulukları  krizlerin içerisinde maalesef kendi öz benliklerini de zedeleyip  genel geçer değerlerin birer oyuncağına yada kuklasına dönüşebiliyorlar. Yaşanan tüm gelişme ve değişimlerde etkin olarak yer alamayan toplulukların  , olayın özünü ve gerçeklerini algılama ,  onları doğru uygulama , analiz etme, eleştirme , itiraz etme gibi şanslarıda olamayacağı için sonrasında uygulamalarda yaptıkları gibi  daima işin manasının çok uzak noktalarına kayarak , sorun teşkil eden illegal oluşum ve hareket tarzlarıyla buluştukları görülebiliyor  . Örneğin futbol'a yön veren FİFA , UEFA gibi kuruluşlarda Türkiye'nin  üyeliği  , alınan kararlarda ki etkinliği , değişimlere önceden hazırlık, bilimsel ve teknolojik alt yapı çalışma, ARGE yada projelerinin oluşturulması , eğitim ve sosyal reformlar vb durumlarda ne tür hazırlık ve etkinlikleri olmuştur. UEFA kriterleri ve Bosman Kuralı gibi mecburi uygulamalara önceden ne düzeyde hazırlanıldığı , G14 oluşumu içinde neden bir temsilcisi olmadığı ? Hep bu anlamda sorulacak sorular ve gelinen noktada yaşananların cevaplarını bulmada yön gösterici noktalar olabilir. 
 

Özellikle Türkiye Futbolunda son zamanlarda ayyuka çıkmış olan oyunun ruhunu ve  tamamını gölgeleyen bu söylenti ve gerçeklerinde temel nedeninin bu yaşanan  süreçten kaynaklandığını düşünüyorum .

Türkiye' de de bu sürecin dinamiklerinin işlemesiyle beraber yaşanan değişimler ,  Futbol AŞ 'nın parasal değerinin ağız sulandıran cazibesi , Show Bussiness'in görsel cazibesinin dayanımaz çekiciliği , birden bire varlık denizinde yüzen sözde zenginlerin spor adamı olmadıkları halde bu camiaların  içerisinde yönetici vasıflarıyla yer bulması, sermayenin hakim güç  konumuna geçmesi ile  farklı bir sürece girilmiş oldu. Bu " başarıya giden her yol mübahtır." anlayışlı yönetim, seyir , oyuncu ve medya dörtgeninde gelişen süreçte birçok değerde yok olup gitti.  Günümüzde etik ve ahlaki bir sporcu , müsabaka yada takım örneğini genç kuşaklara vermek gerektiğinde ( bir doğru düzgün spor tarihi dahi yazımamış ülke sporu da ayrı bir soru ) herseferinde  tarihin soluk yapraklarından çıkıp gelen anılar ve hikayelerin , örnek alındığını görmek ve yeni örnekler çıkaramamak yada çok nadir görmek üzüntü vericidir. Bugün hala heryönüyle örnek bir futbolcu ismi anılmak istenildiğinde Metin Oktay, Lefter gibi isimler   hatırlanırken , istatistik bazında tüm rekorları altüst eden Hakan Şükür'ü zihniyeti ve yaptıklarıyla aynı kefeye koyabilirmisiniz? Yada , Can Bartu  ile Tanju Çolak'ı kıyaslayabilimisiniz ? Baba Hakkı - Serdar Bilgili , Gündüz Kılıç -  Fatih Terim arasında benzerlikler kurabilimisiniz ? Aykut Kocaman'ın  Trabzon' da söylediği bir sporcu centilmenliğini yansıtan ifadelerinin bu ülkede halen tartışıldığı ve henüz onaylanamadığını ve yarattığı infiali düşüncek olursak olayı daha net algılayabiliriz. 

Bu tabansız spor anlayışında , temel değer yargılarını yok eden tabii ki bir tek unsur ve suçlu yoktur  . Medya da  "Çökenler Kulübü" nün bir başka önemli üyesidir . Gazeteler de  aynı süreçte ,  gazeteciliğin  etik anlayışla alakası olmayan sermaye güçlerinin  eline geçmesiyle başlıyan süreçte anlayış ve tarz ( olmayan ) olarak değişime uğramış, benzer bir kuralsızlık ve zihniyet değişimi spor, dolayısıyla futbolun üzerine çökmüştür . Yazılarında  ruh ve mana içeren yorumlara yer veren hangi takımı tuttuğu belli olmayan yazarlardan  bugün artık birkaç nadide örnek son temsilciler olarak gün saymaktadır. Bilimdeki "Gen" teknolojisinin gelişimiyle acaba bu nadide örneklerin klonlanmaları ilerisi için bir umut olabilir mi ki ?  Bir İslam Çupi , bir Kahraman Papçum, bir Necmi Tanyolaç varmıdır bugün ?  Erman' ların Şansal' ların , Kazım' ların  hegomonya sürdükleri dünyalarında… ( Burada iletişim çağının etkisiyle umut ışıkları vardır ama onlarında  sistemin içinde tarz ve  özellikleriyle yer bulmaları mümkünmüdür tartışılır.)  

Dolayısıyla bu iki unsurun sebepleri belli evrimleşmeleri , ekonomik anlamda da güç kazanmalarına rağmen  çöken etik temelleri ve  anlayışlarıyla beraber  yaşanan  bu süreç oyunda  belkide en önemli iki faktörü , " Sporcu " ve " Seyirci" ' yi de etkilemiştir ki  etkilememesi de kaçınılmazdır. Geçen süre zarfında oyunun parçaları olan sporcuların  kendilerini yöneten  ve eleştiren unsurlara sevimli görünme zonlulukları onların da etik değerlerinde  cözküntü ve kaymalara dolayısıyla değişimlere sebep verdi. Sağlıklı bir beden yada spor eğitimi ve  planlı , programlı bir temel eğitimden yoksun bu gençlerin de bu savaşta kazanan taraf olmalarını beklemek hayalcilik olurdu sanırım . Burada dayatılan yanlışlıklara baş kaldıramamalarının ,  dolayısıyla  çöküntünün  en önemli unsuru olarak tüm bu kaygan unsurlar dışında oyuncuların örgütlenme  ve kendilerini temsil edecek sağlıklı bir  oluşum ve dayanışma birliği ( Var olan birlikleri boş olarak değerlendiriyorum ) kurmamalarının önemli etkisi olduğunu düşünüyorum . Örneğin  İngiliz Ulusal Takım futbolcuların,  Rio Ferdinand olayında milli formayı  boykot etme davranışlarını siz hiç bu ülke oyuncularının yapabileceğine ,  o dayanışma ve örgütlenmeyi başarabileceklerine inanıyormusunuz ? 

Bu değişimde en son kale olan "taraftarlar" da kaçınılmaz tuzağa düşmeye mahkumdu , kalabalık oldukları için bu süreç biraz zaman aldı ama o savaşta kazanıldı . Artık onlarda kendilerine verilen rollerin birer kahramanı olmaktan başka birşey yapamıyorlar . Onlar artık Futbol A.Ş' nin birer potansiyel müşterisi konumundalar ve varlıklı olanları daha çok sevilip sayılıyor . Yine bu çöküşte yandaşlarda şikeyi , teşvik pirimini mübah görebiliyor , fetvalara inanıyor , sakatlanıp oyundan çıkan oyuncuyu cenaze marşıyla gönderiyor , her fırsatta rakibe sövüyor , şiddet için her fırsatı kolluyor dolayısıyla tüm bu yaptıklarıyla diğer unsurların birer kuklasına dönüşmüş oluyorlar  . Artık stadyumlar nadir görüntüler dışında birer Roma Arenasına dönüşmüş durumda ve yandaşlar kendi oyuncularını Gladyatör , karşılarındaki rakibide maalesef ölümü bekleyen bir yabani hayvana bile benzetebiliyorlar , yada ( İstisnaları ayrı tutarak, çok ağır olmasın eleştirimiz ama…)  bilinç altlarında bunu düşünüyorlar. 

Pekii tüm bu yaşananlardan bir çıkış yolu varmı ? Var tabii ki ; öncelikle var olan durumu doğru alğılayıp tuzağa düşmemek ve doğru düzgün olmayan hiçbirşeyi desteklememek , ahlak kurallarını , önemli değerleri hatırlamak ve hatırlatmak . Çağdaş bir eğitim ve spor anlayışını tüm topluma yaymak. 

Aksi halde halen  " Şike" nin altyapısısını oluşturan "Teşvik Primi"ni   legal göstermeye çalışır , " Zaten yapılıyor o halde neden legal olamsın" saçmalığına sığınır , verilmesi doğrudur dersek , maddi bir unsur olan bu olayı karşı tarafın ihaleyle arttırıp teşviki şikeye cevirmesininde legal olabileceğini onaylamış olursunuz. 

Tabii bunca karışık mevzuunun içinden nasıl çıkılacak diye  çözmsüzlüğü kabullenirseniz o zaman da  sizin adınıza  " İlahi güçleri ! " devreye sokup "Diyanet Fetva" larıyla olayı çözmeye kalkışanları da belki alkışlarsınız .

Ama  şunuda unutmasınlar ki bu tek taraflı " Fetva" bu işleri çözmeye yetmez. Birde bu ülkede oynayan farklı dini inanışlara sahip  yabancı oyuncular da var. Bunlar içinde biran önce diplomatik girişimlere başlayarak  benzer bir fetvaları Vatikan' dan , Kudüs'den  de almak gerekliliğinide nacizane biz buradan hatırlatmış olalım.  Ne de olsa işimiz Allah'a kalmış  !  değil mi? Adaletin ve etik değerlerin kaybolduğu bir toplumda sanırım  kutsal güçlerinde yapacağı pek birşey kalamamıştır. 
 


 

        Mail:fenerbahcecumhuriyeti@fenerbahce.com
 

 
            ||Yazarlar Sayfası||