HAYYAM'DAN RUBAİLER

Nişabur'lu hakim Ömer Hayyam, 11. yüzyılda İran'ın yetiştirdiği büyük ilim ve fikir adamlarından biridir. Engin şöhreti İran milli hudutlarını aşan bu feylesof şair, dünya ölçüsünde bir ilgi ve hayranlıkla sevilmiş, zengin ve kuvvetli esprileriyle insanlık aleminin gönlünü fethetmiş bahtiyarlardandır. Çağının bütün müspet bilgilerini kavradıktan sonra; bilhassa matematik, astronomi ve felsefede en ileri bir merhaleye erişen Ömer Hayyam'a, bugün milletlerarası bir sempati kazandıran başlıca amil, şüphe yok ki  onun eşsiz ve orijinal görüşleridir. Bu görüşler de ifadesini onun rubailerinde bulmuştur.

 

 

 

 

 

Yarını elde etmek bugün değilse mümkün,  Yarını düşünerek üzülme bundan geri            Deli değilsen eğer bugünün zevkine bak,    Geride kalan ömrün belli değil değeri...

                        * * *

Güzelim gönlümce kalk bir kadeh sun,         Şu çetin çilemiz henüz dolmadan !           İçelim baş başa, destiler dolsun                   Bir gün toprağımız desti olmadan...

                        * * *

 

 

Şu sürahi ne garip ben gibi aşk delisi,                Bir ipek saçlı kızın zülfüne vurgun sanki  Gerdanına dolanan kulpuna baktıkça derim, Dolamış boynuna güya kolunu sevgilisi...

                        * * *

 

Bizden evvel de cihanda nice demler geçti,       Nice çağlar yine döndürdü şu çarhı feleği,   Basarak çiğnediğin toprağı bir kere düşün !       Kim bilir hangi muratsız güzelin göz bebeği...

                        * * *

 

 

 

Şu mihnetli dünyada insanın tek kazancı            Ya üzüntü, ya gamdır, ya bitmeyen bir sancı; Bahtiyar, bu cihandan biran önce gidendir,         En doğrusu olmaktır şu cihana yabancı...

                        * * *

İyilikle kötülük insanın temelinde               Şenlik veya üzgünlük hep kaderin elinde       İşi felekten bilmek hiç yaraşır mı akla ?    Felek, senden zavallı şu olaylar selinde...

                        * * *

Hangi bahçede varsa hoşça bir lale eğer      Belki de bir Sultanın kaniyle sulanmıştır.          Bu toprağı süsleyen şu güzel menekşeler      Benli bir gül yanağın rengiyle boyanmıştır...

                        * * *

 

 

 

 

Sevinçle dolu gönül, neden gamla aşina ?          Ömrünün baharını sürtme mihnet taşına !          Mademki kimse bilmez yarın neler olacak,                Sen meyden, sevgiliden gel murad almaya bak !

                        * * *

 

 

Korkarım bundan üstün bir alem bulamayız,     Hep şu sevgililerle baş başa kalamayız;               Şu bahtiyar günleri bir buluntu sayalım,              Ola ki bu demleri bir daha bulamayız...
Ezeli sırlarını anlayamaz hiç kimse,                 Atamaz tek bir adım insan kaderden öte;        Çözemez bu düğümü ne üstad, ne de çömez,    Acizdir insanoğlu buna güç yetiremez