Bilim adamı denildiğinde
çoğunlukla gözümüzde laboratuarında çalışan beyaz önlüklü, gözlüklü bir tip
canlanır. Oysa bilim adamı aslında içinde bulunduğu şartların gereğince
hangi ortam olursa olsun durmaksızın araştıran,içinde hiç bir zaman
yenemeyeceği bir araştırma arzusu barındıran bilinçtir.Bu bilinç özünden
gelen sesi duyduğu sürece arayacak, arayacak,arayacaktır.Ne zaman biter
araştırma arzusu yerini dünyasal hırslar,kaygılar ve hatta kibir hali alır o
zaman araştırma biter,o zaman bilim aşkı da biter, hazır ve ilerlemeyen
bilgi haline dönüşür.İşte o an bilimin kaybıdır, durağanlığın,cehaletin ve
körlüğün ise haykırma anıdır.İşte bu bakımdan günümüzde özellikle
gelişmesini tamamlayamamış ülkelerde çok sık görülen bu "Bilgi adam"larının
fark edilmesi ve "Bilim adamı"yla arasındaki farkların görülmesi açısından
Genetik biliminin Kurucusu Gregor Mendel'in hayatını sunuyoruz.
Gregor Mendel, Avusturya
imparatorluğu dahilinde yer alan Çekoslovakya'da yoksul bir köylü olarak
dünyaya gelir.Kırsal kesimde halen feodal sistem yürüdüğünden yoksul ve
topraksız köylüler için ırgatlık yapmaktan başka seçenek yoktu.Tek kurtuluş
seçeneği olabilecek eğitim de sadece ilkokulla sınırlıydı, daha ilerisi ise
paralı olduğu için bir köylü için hayal bile edilmesi imkansızdı.
Bu şartlar altında
yaşayan Gregor'un en olası geleceği bir rençber olmaktan öteye gidemiyordu.
Ne var ki Gregorun ilkokulda gösterdiği olağanüstü yeteneği ve
öğretmenlerinin de ısrarıyla ailesi ortaöğretimi için destek verir.
Ortaokulda botaniğe ilgisini keşfeden Mendel, bu konuda çalışmalarını
sürdürebileceği bir mekan aramaya başlar. Kız kardeşinin çeyiz parası bunu
karşılamak için çok yetersizdir, burs olanağı da olmadığı için tek şansı
kalıyordu; manastıra girmek...
Botanik müzesi, bahçe bitkileri ve geniş kütüphanesiyle ünlü Brünn
Manastırını seçti. Buradan 25 yaşında papaz ünvanını alan Mendel'in artık
tek amacı vardı, daha geniş araştırma olanakları bulabileceği bir ortaokula
öğretmen olarak girmek...Mülakat için girdiği kurulla uyuşmayan yöntemi ve
tutumu sonucunda bunu başaramayan Mendel için artık tek bir seçenek
kalıyordu, manastırda çalışmalarına devam etmek....
Canlılarda özelliklerin
kuşaktan kuşağa geçişi, Mendel'in öteden beri ilgisini çekmişti. Herkes yeni
doğan bir yavrunun özelliklerinin anasından babasından aldığı özelliklere
bağlı olduğunu biliyordu ama bu aktarımın matematiksel bir izahı bir türlü
açılamamıştı.

Mendel, bezelyeler
konusundaki çalışmasına bu yanıtı bulmak amacıyla başlar.Çalışmasını 2 çeşit
bezelyenin sarı-yeşil, buruşuk -düzgün, yuvarlak-köşeli gibi yedi karşıt
özelliği baz alarak yürütür.Buna göre boylu ve bodur türleri çaprazladığında
ilk kuşağın tamamen boylu olduğunu görür. Melez ürünü kendi içinde
çaprazladığında ise, bu sefer yeni nesil bezelyelerin 3/4'ünün büyük
kısmının boylu bir kısmını ise, bodur olduğunu gözlemler. Buna göre 1064
bezelyenin 3/4'ü boylu 1/4'ü ise bodur oranını vermektedir: Sayı
büyüklüğünden kaynaklanan sapmaları çıkarttığında 3:1 oranı ortaya çıkar.
Bu durumun iyi anlaşılması açısından bir kaç noktanın açıklık kazanması
gerekmektedir:
(1) Döllenmede
bezelyelerin eril dişil cinsi önemli değildir.
(2) Dişi yada erkek her
canlı taşıdığı her özellik için baskın ve saklı iki faktöre uyumlu olarak
bir görünüş sergiler..Mesela bezelyelerde ilk nesilde Bb melezinde ortaya
çıkan B(boylu) baskın karakterdir, b(bodur) özellik ise, saklı olarak
mevcuttur kendisini sergileyemez
(3)Dişi ve erkekte her
üreme hücresi faktörlerden yalnızca birini taşır.Yani her yavru belli bir
karakter bakımından iki özellikle gelir.
(4) Baskın ve saklı
karakterler döllenme esnasında karışmaz her biri kendi özelliğini korur.
Baskın karakter Bb ve BB koşullarında saklı karaktere karşı güçlüdür. Saklı
karakter ise dişiden ve erkekten gelen genlerden ikisinde de b olması
durumunda devreye girer.Yani yavru bodur(b) ise bu anadan da babadan da
gelen genlerin bb olmasını gerektirir. Ama baskın karakter için Bir
tanesinden B gelmesi yeterlidir.
Mendel teorisi,
Darwin'in evrim kuramının başlangıçta cevapsız bıraktığı önemli noktalara da
cevap bulmaktadır. Evrimi doğal seleksiyonla açıklayan Darwin de herkes gibi
ana baba özelliklerinin yavruda kaynaştığını varsayıyordu. Bu doğru olsaydı,
doğal seleksiyonla üstünlük kazanan özelliklerin kuşaklar boyu zayıflaması
gerekirdi. Örneğin çok hızlı koşan biriyle normal hızda koşan bir birey
çiftleştiğinde yeni nesilin ikisinin arasında bir hızda koşması gerekirdi.
Darwin de bunun böyle olmadığını biliyordu.Bu bakımdan özelliklerin önceki
kuşaklardan olduğu gibi ve ayrı karakterler olarak yavruya geçtiği düşüncesi
Mendel'in kanunlarının getirdiği bir açıklamadır.
Mendel, bu kuramı 1865'de
sundu. Ancak maalesef hayattayken bu kuramın dikkate alındığını göremedi. 35
yıl sonra kuramın özü Devries ve Wiessmann gibi bilim adamlarının
çalışmaları olmasaydı, Mendel'in bu çalışmaları belki de sonsuza kadar
kapalı kapılar ardında kalacaktı...
|