İnsanoğlu,
Allah’ın yeryüzündeki halifesi(temsilcisi)dir. İnsanın yüklendiği
bu emaneti anlamlı kılan hürriyeti, onun olumlu ve olumsuz bir
takım güçlerle, yani yetenek ve zaaflarla donatılmış olmasının
sonucudur. İnsanda bu iki zıt kutbun potansiyel olarak iç içe
bulunması, onun yeryüzündeki sınavı açısından kaçınılmazdır.
Şöyle ki, insanın bir şeyle sorumlu tutulması, o şeyi yapmaya
kabiliyetli olması halinde anlam kazanır. Bir şeyi yapma
kabiliyetine sahip olmak ise, o şeyi yapmama özgürlüğünü de
beraberinde getirir. Şayet bu içiçelik olmasaydı, bir sınavdan
değil, zorunlu bir rolden söz etmek gerekirdi. Bu konudaki
ayetlerden bazıları:
Bismillahirrahmanirahıym
Biz insanı en güzel şekilde yarattık.
Sonra onu aşağıların en aşağısına yuvarladık. Yalnız inanıp
yararlı iş işleyenler bunun dışındadır. Onlara kesintisiz
ecir vardır. (Tin:4-6)
Ayetteki
“aşağıların en aşağısına yuvarladık” ifadesinin
tefsirlerdeki en muteber yorumu şöyledir: insan, kendisine verdiğimiz
irade ile isyanı, küfrü ve ahlaksızlığı seçerek en adi bir
varlık konumuna düşebilir.
İnsan görmedi mi ki, biz kendisini bir nutfeden yaratık. Şimdi açıkça
bir düşman kesiliverdi.(Yasin-77)
Biz o (insan) a yolu gösterdik. İster şükreder
(mü’min) olsun, isterse nankör olsun.(İnsan-3)
Her
insan kendi akıbetini, yine kendi hür iradesi ile seçiyor. Bu akıbet
ya Ahseni Takvim (en güzel yaratılış şekli), ya da Esfele
Safilin (aşağıların aşağısı).
Herkes kendi akıbeti
hakkında tercihini yaparken iyi düşünmelidir. Çünkü bu işin
şakası yoktur. Rabbimiz inananlara ihlas ve selamet, inanmayanlara
da hidayet versin.
Öldükten yüz yıl sonra tekrar dirilen adam:
Uzeyr (as) harabe bir şehre girdi. Merkebinden indi ve yanında
bulunan ekmek, taze üzüm, taze incir ve suyunu sofrasına koydu.
Yemeğine başlamadan önce o harabe şehre tekrar bir göz attı ve
yıkılmış evleri, çürümüş kemikleri görünce içinden şöyle
bir düşünce geçti “Ölümünden sonra Allah bu kemikleri nasıl
diriltecek acaba?” Bu düşüncesi inkarından dolayı değil,
merakından dolayı idi.
Sonra Allah onu
orada uyuttu. Tam yüz yıl sonra, sanki uykudan uyanıyormuş gibi,
tekrar diriltti. Yanına insan şeklinde bir melek geldi ve aralarında
şu konuşma geçti;
Melek: “Ne zamandır buradasın?”
Uzeyr (as) : “Herhalde bir gün olmuştur” dedi ve sonra güneşe
bakarak “Hayır, daha bir gün olmamış” dedi.
Melek: “Sen yüz senedir buradasın, ama sofrana koyduğun
yemeklerin daha tap taze duruyor” dedi . Bunun üzerine Uzeyr (as)
inanmaz bir tavır gösterince;
Melek : “Bir de merkebine bak.” Deyince, Uzeyr (as) merkebine
baktı ve gördü ki, merkebinin kemikleri çürümüş ve dağılmıştı.
Melek : “Şimdi bak ve Allah’ın nasıl dirilttiğini gör”
deyince; bir anda merkebin kemikleri toparlandı, iskeleti çatıldı,
et ve derisi giydirildi, merkep ayağa kalktı ve anırmaya başladı.
Uzeyr(as): “Kesin olarak biliyorum ki, Rabbimin her şeye gücü
yeter” dedi.
Melek : “Allah seni insanlara bir ibret kıldı” dedi.
Uzeyr(as) öldüğünde 40 yaşında idi. Allah cc onu tekrar, yine
40 yaşında olarak diriltti.
Uzeyr(as), tekrar diriltildikten sonra, merkebine binerek köyüne
geri döndüğünde, pek çok şeyin değişmiş olduğunu gördü.
Tanıdıklarından hiç kimse bulamadı, karşılaştığı
insanlardan da hiç kimse de onu tanımadı. Uzun uğraşılardan
sonra, yüz yıl önce 18 yaşında ayrılmış olduğu oğlunu
tekrar buldu. Bu sefer oğlu 118 yaşında, kendisi ise 40 yaşında
idi. Oğlu ve torunları ile aynı mecliste otururlardı, oğlu ve
torunları yaşlı,dedeleri ise onlardan çok gençti.
Allah cc, kullarının
tekrar dirilmeyi ve kıyamet günü hesaba çekilmeyi kolay
anlayabilmeleri için, böyle mucizeler gösterdi. KIYAMET
KOPUNCA DA, ÖLMÜŞ OLAN BÜTÜN İNSANLARIN RUHLARI, DAHA ÖNCEKİ
BEDENLERİNE GERİ DÖNECEKLER, TIPKI ÜZEYİR(AS) IN RUHUNUN AYNI
BEDENE GERİ DÖNDÜĞÜ GİBİ. Bir
ruh hiç bir zaman ilk girdiği bedenin dışında bir bedene
girmeyecek.
Bu dünya hayatı
öyle yada böyle mutlaka bitecektir. Çünkü, ömür bitince ruh
bedenden ayrılacaktır. Ama tekrar dirildikten sonra, bir daha hiç
ölüm yoktur. (Kaynak: Dürrul Mensur 2. Cilt 27-29. Sahife)
Olayı anlatan ayet:
Yahut görmedin
mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş
(alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra
Allah bunları nasıl diriltir acaba!?" dedi. Bunun üzerine
Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne
kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah
ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz
bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım
diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen
kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et
giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice
biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi. (Bakara
Suresi-259.Ayet)
Düşünmeye
kendi varoluşumuzdan başlamamız gerek: İnsan iki oluşumdan
ibaret. Birisi cisim olan beden kısmı, diğeri ise bedene hareket
veren ruh kısmı. Varlığımızın madde kısmını oluşturan
bedenin temel maddesi bir damla su. Hem de ebeveynimizin idrar
yollarından gelen bir damla su. Bu bir damla suyun içerisinde
eliyle, ayağıyla, gözüyle, kulağıyla, diliyle, ağzıyla kısacası
bütün uzuvlarıyla bir insan bulunuyor. Bütün uzuvlar etten oluşmuş.
Göz etten yaratılmış ve görüyor. Kulak da etten yaratılmış
işitiyor, ama görmüyor. Dil etten yaratılmış tat alıyor ve
konuşuyor. Bütün bu uzuvların görevlerini yerine
getirebilmeleri için ruh gerekli. Ruh ise madde değil. Biz insanın
madde kısmında kalacak olursak, yer yüzüne şu anda yaşamakta
olan altı milyar civarındaki insanın hiç birinin suratı diğerine
benzemiyor. Hiç birinin parmak izleri diğerine benzemiyor. Hiç
birinin GEN- DNA yapısı diğerine benzemiyor. Her birimiz,
birbirine benzemeyen altı milyardan birer bireyiz. Yaratan Allah'dır.
Bizleri bir damla sudan yaratan Allah dururken başka şeylere inanıp
ibadet etmek pek doğru olmasa gerektir. Allah buyuruyor:
" İnsan
neden yaratıldığına bir baksın! Atılan bir sudan yaratıldı.
(O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar. İşte Allah
(başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya
da kadirdir. Gizlenenlerin ortaya döküldüğü günde insan için
ne bir güç ne de bir yardımcı vardır."( Kur'an Tarık
Suresi:5-10)
Bizleri bir damla
sudan yaratan Allah, bizi tekrar diriltip yaşadığımız bu dünya
hayatından hesaba çekeceğini bildiriyor. Hem de parmak izlerimize
kadar. O parmak izleri ki, bilim bunu daha yüz elli sene önce
bulmuşken, Kur'an bin dörtyüz sene önceden söylüyordu.
" İnsan,
kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı(tekrar
diriltmeyeceğimizi) mı sanır?Evet, bizim, onun parmak uçlarını
bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter".(Kur'an Kıyame
Suresi:3-4)
Diriliş:
Aşağıdaki ayetler ile Rabbimiz inanan insanlara; Öldükten sonra
tekrar dirilmenin kesin olduğunu ve yaşanan bu dünya hayatından
herkesin hesaba çekileceğini bildirmektedir. Tekrar dirilip, yaşadıkları
bu dünya hayatından hesaba çekileceklerine inanmayanlara Allah
tekrar tekrar izah ediyor ki, düşünüp anlasınlar: (Ayetler,
kolay kavranabilmesi için, soru-cevap şeklinde bir araya getirilmiş
olup, sure ismi ve ayet numarası her ayetin sonuna eklenmiştir.)
Bismillahirrahmanirrahım,
“Dünya hayatında kendilerine nimet (bolluk ve saltanat) verdiğimiz
halde, küfredip ahiretteki hesapla karşılaşmayı yalanlayan o
peygamberin kavminden ileri gelen bir topluluk şöyle dedi: =Bu,
ancak sizin gibi bir insandır, sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden
içiyor. Eğer kendiniz gibi bir insana itaat edecek olursanız, o
zaman aldanmış cahillerden olursunuz. Siz öldüğünüzde, bir
toprak ve bir yığın kemik olduğunuz zaman, gerçekten dirileceğinizi
mi size vaad ediyor? O korkutulduğunuz şey (Hesap ve azap) ne
uzak, ne uzak! (olur şey değil). Hayat, ancak bizim bu dünya
hayatımızdır. Kimimiz ölür, kimimiz yaşarız. Fakat biz öldükten
sonra diriltilmeyiz. O (peygamber) ancak Allah’a karşı yalan
uyduran bir adamdır biz ona inanacak değiliz “ (Mü’minun:33-38)
“De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe
götürmeyen kıyamet gününde bir araya toplar. Fakat insanların
çoğu bilmezler.” (Casiye-26)
“Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman: =Doğru sözlü
iseniz atalarımızı getirin= demelerinden başka delilleri
yoktur”(Casiye-25)
“Bir de onlar dediler ki: =Sahi biz, bir kemik yığını ve kokuşmuş
bir toprak olmuş iken, yepyeni bir hilkatte diriltileceğiz, öyle
mi? =” (İsra-49)
“De ki: Size bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer
ve teker teker ayağa kalkın, sonra da düşünün! Arkadaşınızda
(peygamberde) hiçbir delilik yoktur! O ancak şiddetli bir azap
gelip çatmadan evvel sizi uyaran bir peygamberdir.Sebe-46
“Kıyamet vakti de gelecektir; bunda şüphe yoktur. Ve Allah
kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır.” (Hac-7)
“Ve diyorlardı
ki: =Biz öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten
sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?=” (Vakıa-47)
“De ki: İster taş olun, ister demir, isterse aklınıza (yeniden
dirilmesi) imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık! (Bunlar,
Allah'ın sizi yeniden diriltmesini güçleştirmez.) Diyecekler ki:
=Bizi tekrar (hayata) kim döndürecek?= De ki: Sizi ilk kez
yaratan. Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını
sallayacak ve =Ne zamanmış o?= diyecekler. De ki: Yakın olsa
gerek!” (İsra:50-51)
“Dediler ki: =Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını
haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi=? “ (Mü’minun-82)
"Gerçekten
biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı,
diriltileceğiz?"Saffat-16
“Derdi ki: =Sen de (dirilmeye) inananlardan mısın? Biz ölüp
kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip)
cezalanacak mıyız?= “ (Saffat:52-53)
“Bir Kur’an ki, eğer onunla dağlar yürütülse veya onunla
arz parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa, yine o kafirler
ona iman etmezler. Fakat bütün iş ve kudret yalnız Allah’a
mahsustur. İman edenler halâ anlamadılar mı ki, Allah dileseydi,
elbet bütün insanları hidayete erdirirdi O kafirler ise, kendi
yaptıkları yüzünden başlarına musibet inecek ve yahut o
musibet, yurtlarının yakınına konacak, nihayet Allah’ın vaadi
gelecektir. Doğrusu Allah vaadinden dönmez. (Ra’d-31)
“Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine
kavuşuncaya dek dalsınlar, oynaya dursunlar.” (Mearic-42)
Bu ayetlerle
de, ahiret inancından insanları alıkoyan en önemli faktörün dünya
hayatı olduğu, anlatılıyor:
“Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının
aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle
hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile nasihat
et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçi.
O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez.
Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş
kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan
ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.” (Enam-70)
“İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan
kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de
kendilerine yardım edilecektir.” (Bakara-86)
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.
Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır.
Hâla akıl erdiremiyor musunuz?” (Enam-32)
“And olsun, sizi ilk defa nasıl çırılçıplak yaratmışsak,
onun gibi, yapayalnız ve teker teker huzurumuza gelirsiniz. Size
verdiğimiz mal ve mülkü dünyada bırakırsınız. Artık
Allah’a ortak koştuğunuz ve şefaatçi zannettiğiniz putları
sizinle görmeyiz. Gördünüz ya, aranızdaki bağlar paramparça
koptu ve (faydalarını) umduklarınızın hepsi sizden kaybolup
gitti.(En’am-94)
"Huzurumuza çıkacaklarını beklemeyenler, dünya hayatına
razı olup onunla rahat bulanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar
yok mu, işte onların, kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden,
varacakları yer, ateştir!” (Yunus:7-8)
Bu ayetler de
kabirlerden kalkışı anlatıyor:
“Nihayet Sûr'a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar
kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.”(Yasin-51)
“Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları
perişan (utançtan yere bakar) bir halde ve davetçiye koşarak
kabirlerden çıkarlar. O esnada kafirler: Bu, çok çetin bir gündür!
Derler.” (Kamer:7-8)
“O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, gözleri
horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir
halde kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. İşte bu, onların
tehdit edile geldikleri gündür!” (Mearic:43-44)
Herkesin
eline, dünya hayatının bilançosu yazılı olan, amel defterleri
verilir:
“O gün her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi
kitabına çağırılır, (onlara şöyle denilir:) : Bu gün, yaptıklarınızla
cezalandırılacaksınız! Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen
kitabımızdır. Çünkü biz, yaptıklarınızı
kaydediyorduk."(Casiye:28-29)
“Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan
ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler
gelmedi mi! Derler ki: "Kendi aleyhimize şahitlik
ederiz." Dünya hayatı onları aldattı ve kafir olduklarına
dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.” (Enam130)
“O kafirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya
hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını
unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkar ettikleri gibi biz de
bugün onları unuturuz.” (Araf-51)
Tekrar dirilmeye bu dünyada hazırlanılmalıdır. Dünya hayatı
herkese, ilk ve son kez olmak üzere, yalnız bir kere veriliyor;
onu amacına uygun olarak kullanmalıyız.
Rabbimiz hepimizin yardımcısı olsun.. |