KAZA VE KADER

  

     Kaza ve Kader konuları çok hassas oldukları için, dikkatli olunması gerekmektedir.

    
Kaza ve Kader, Allah’ın ezeli olan ilim sıfatı ile beraberdir. Allah cc daha hiçbir şey yaratmazdan evvel; yaratılacak olan bütün mahlukatın yaratıldıktan sonraki bütün hallerini, onların başına gelecek olan değişimleri, ne zaman ve hangi değişikliklere uğrayacaklarını, yapacakları her şeyi bütün detayları ile bildi. Allah cc nin bu bilgisine :“Kader” ; zamanı geldiğinde, bu bilgilerin gerçekleşmesine de : “ Kaza “ denilir. Sonradan bir şey öğrenmek, unutmak, fikir değiştirmek gibi durumlar Allah’ın Zatında ve Sıfatlarında düşünülemez. Allah cc nin ezeli ilmi değişmez. Değişiklik yalnızca yaratılanlarda olur.

    Çok dikkat edilerek, doğru anlaşılması gereken konu; Allah cc ezeli ilmi ile kaderi yazarken HÜKÜM ile değil, SIFAT ile yazmıştır. Yani Allah’ın: “Ahmed mü’min olacak”, “Hasan kafir olacak” diye, daha onlar dünyaya gelmeden kaderlerine yazması; Ahmed’in mü’min olmasına ve Hasan’ın da kafir olmasına Hükmettiğinden dolayı değil, bilakis onlar dünyaya geldiklerinde birinin kendi irade ve isteği ile iman edeceğini, diğerinin ise yine kendi irade ve isteği ile kafir olacağını, ilim sıfatı ile bildiğinden dolayı yazmıştır.

     Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bir örnek daha verelim: on kişi bir odada oturmuş film seyrediyorlar. İçlerinden bir kişi filmi daha önceden seyretmiş. Filmi seyreden kişi yanındakilere: “biraz sonra şu adam, şu adamı öldürecek” diyor. Bir müddet sonra, filmi önceden seyretmiş olan şahsın söylediği sahne ekrana gelince, bahsedilen kişi diğerini öldürüyor. Dikkat edilecek konu; filmi önceden seyretmiş olan kişi söylediği için katil maktulü öldürmedi; o, daha önceden seyrettiği için, sadece bildi. Onun bilmesinden dolayı öldürme işi olmadı. İşte kader konusu da buna benzer. Kafir olanlar, Allah onların durumunu önceden bilip kaderlerine böyle yazdığı için olmuyor; Allah onların kafir olacağını bildiği için, önceden onların kaderlerine yazıyor. İnsan, yeryüzünde geçirdiği hayatından sorumlu tutulacak. Çünkü hayatını kendi serbest ve hür iradesi ile yaşıyor. Yeryüzündeki hayatın hesabını kolay verip, sonsuz azaptan kurtulmayı ve sonsuz saadete ulaşmayı hedefleyen insanın yapacağı tek şey; Allah’ın istediği doğrultuda bu hayatı geçirmektir. İnsanın, dünya hayatını Allah’ın istediği doğrultuda yaşamasına “Allah’a kulluk etmek “denir.

     Allah, kullarına karşı çok merhametli olduğu için; kullarına peygamberler ve kitaplar göndermek suretiyle, kendisine yapılması gereken kulluğu bütün detayları ile açıklamıştır. İsteyen, kendi hür iradesinin ibresini Allah’a kulluk yönünde kullanır; isteyen ise kendi hür iradesini Allah’a isyan yönünde kullanır. Dünya hayatı yalnızca Allah’a kulluk edenler için bir imtihan yeri değil; aynı zamanda Allah’a isyan edenler için de bir imtihan yeridir. Çünkü Allah hiç kimseye kazanmadığı bir şeyi vermeyeceğini bildirdiği gibi, hiç kimseyi de işlemediği suçtan dolayı cezalandırmayacağını buyuruyor. Kazananlara, hak ettiklerinin üstünde, kendi fazl-ı kereminden ihsanda bulunacağını, isyan edenlere ise ancak yaptıklarının cezasını vereceğini bildiriyor. İmtihan sahnesi olan dünya hayatı ise, Allah’a kulluk etmek isteyenlerle, ona isyan edenler arasındaki mücadele; yani hakk ile batılın mücadelesi olarak geçiyor. Allah’a kulluk etmek her zaman kolay olmayabilir. Kulluk zorlaşınca da, başarısızlığa mazeret aramak fayda vermez.

     “Ey iman eden kullarım! Şüphesiz, benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin.”(Ankebut-56)

     “(Resûlüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.”(Zümer-10). 

    
Tefsircilerin tamamı bu ayetleri şu şekilde açıklamışlardır; şayet bulunduğu yerde gereği üzere Allah’a kulluk yapamıyorsa, oradan çıkıp, Allah’a kulluk yapabileceği bir yere gitmesi gerekir. Peygamberlerin ve onların sahabelerinin bulundukları yerden başka bir yere hicret etmelerinin sebebi Allah’a gereği üzere kulluk edebilmek içindir

     Karşılaştığımız olayların hiçbirisi tesadüfi değildir. Bu olaylar karşısında takınacağımız tavır, bizim kendi irade ve seçeneğimizle oluşmaktadır. Şayet olaylar karşısında aldığımız tavrımız, Allah’ın bizden istediği kulluk vazifeleri ile çakışıyorsa, bizim lehimize; ters düşüyorsa, bizim aleyhimize not düşülmektedir. “Kaderim böyle yazılmış, benim bir suçum yok” gibi sözlerin hiçbir değeri yoktur. Bizler için gerekli olan: Rabbimizin bizlerden istediği hayat şeklini iyice öğrenip, kendi hür irademizle O’nun emir ve yasaklarına uymaktan ibarettir. İnsanın yaşadığı dünya hayatı önceden yazılmış bir senaryo değil, insan da bu dünya hayatında kendisi için önceden yazılmış olan bir rolü oynuyor değildir. İnsanın bir şeyi yapabilmeye gücü yeterken, onu yapmama özgürlüğü de vardır. Dolayısı ile herkes kendi yaptığından sorumludur. Rabbimiz hepimize islam inancı versin.

    Kader konusunu tam kavrayabilmek için; hiçbir konuda ve hiçbir şeyin tesadüfen ortaya çıkmadığını, hiçbir olayın kendiliğinden oluşmadığını kabul etmek mecburiyetindeyiz. Ortaya çıkan her olayın; görünen yüzünün dışında, kesinlikle bir perde arkası kısmı vardır. Bizler olayların sadece dış kısmını görürüz, ama perde arkasını yalnızca Allah bilir.

    Kendimiz için “faydalı” zannettiğimiz bir olayın aslında “zararımıza” olabileceği gibi, kendimiz için “zararlı” zannettiğimiz olay da “yararımıza” olabilir. Bu, aynı zamanda İslam İnancının ana konularından olan “kader” in temelidir. Konunun iyi anlaşılabilmesi için Kur’an’dan iki aşamalı bir örnek vermek istiyorum. Birinci aşamada yalnızca Kehf Suresi: 66-82 ayetlerinin meallerini vereceğiz. İkinci aşamada ise sadece kısa bir özet.

     Musa (as) en büyük peygamberlerden biridir. Allah’a yalvardı:” Ya Rab! Bana yeryüzünde ledün ilmi(olayların perde arkasını gösteren ilmi)ni bilen, en bilgili kulunu göster”. Allah, Musa(as)’ı Hızır(as) ile karşılaştırdı.

     KUR’AN AYETLERİ İLE OLAY(1.aşama): 
    
Bismillahirrahmanirrahıym
     Musa, Hızır’a: “Sana öğretilen ilimden bana bir gerçek öğretmen şartı ile sana arkadaş olabilir miyim?” dedi. (ayet-66)
     Hızır :”Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin! Öyle ya! İçyüzünü bilmediğin bir şeye nasıl sabredeceksin?” dedi (ayet:67-68)
     Musa : “Beni İnşaallah sabırlı bulacaksın ve sana hiçbir işte karşı gelmem” dedi (ayet-69)
Hızır : “O halde bana tabi olacaksın, ben söz açmadıkça bana hiçbir şey sorma!” dedi. (ayet-70)
     Bunun üzerine kalkıp gittiler. Nihayet gemiye bindikleri vakit, Hızır, gemiyi yaraladı.
     Musa :”Bu gemiyi içindekileri boğmak için mi yaraladın? Doğrusu çok büyük (sakıncalı) bir iş yaptın.” Dedi. (ayet-71)
     Hızır: “Sen, benimle asla sabredemezsin, dememiş miydim?” (ayet-72)
     Musa : “Beni unuttuğum şeyle muaheze etme ve bu işimden dolayı bana güçlük çıkarma!” dedi     (ayet-73) Yine gittiler. Nihayet bir oğlan çocuğuna rastladıklarında, Hızır onu öldürüverdi.
     Musa :”Tertemiz (suçsuz) bir kimseyi, bir can karşılığı olmaksızın öldürdün ha!...doğrusu görülmemiş bir şey yaptın!..”dedi (ayet-74)
     Hızır : “Sen, benimle asla sabredemezsin, dememiş miydim?” (ayet-75)
     Musa : “Eğer sana bundan sonra bir şey sorarsam, bir daha benimle arkadaşlık etme. Doğrusu tarafımdan (yapılacak) son özre ulaştın” dedi. (ayet-76)
     Yine gittiler, sonunda bir belde halkına (Antakya’ya) vardılar. Ora halkından yemek istedilerse de, onlar bunları misafir etmekten çekindiler. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O (Hızır) onu hemen doğrulttu.
     Musa : “İsteseydin buna karşı bir ücret alırdın” dedi (ayet-77)
Hızır : “İşte bu, seninle benim aramın ayrılmasıdır. Sana, o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereyim: O gemi var ya, denizde çalışan bir takım yoksulların idi. Ben, onu kusurlamak istedim. Çünkü peşlerinde bir hükümdar vardı. Her (sağlam) gemiyi zorla almaktaydı. 
     Oğlana gelince, anası babası mü’min kimselerdi. Onun için oğlanın bunları azgınlık ve küfür ile sarsmasından sakındık da, istedik ki, onların Rabbi bu oğlanın yerine, kendilerine temizlikçe daha hayırlısını, merhametçe daha yakınını versin!
     Duvara gelince; bu duvar şehirde iki yetim oğlanın idi. Duvarın altında, onlara ait bir define vardı. Babaları da salih bir zat idi. Onun için Rabbin diledi ki; oğlanlar rüştlerine ersinler de definelerini çıkarsınlar. Bu, Rabbinden bir rahmet idi. Ben, bunların hiç birini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzü bu idi” dedi.(Ayet:78-82 )

     NORMAL ANLATIMLA OLAY(2.aşama):
     1.Olay: Musa ile Hızır gemiye bindiler, Hızır, eline baltayı alarak gemiyi deldi ve gemi su almaya başlayınca, ikisi bir kaçtılar. Musa, Hızır'a çıkıştı: “Bu insanlar, bizi gemiye parasız bindirdiler ve onların iyiliğine karşılık, sen onları batırıyorsun, öylemi?”
     Hızır: “Hani bana hiçbir şey sormayacağına söz vermiştin. Verdiğin sözü tutmuyorsun, derhal ayrılalım”
     Musa:
”Özür dilerim, bir daha olmayacak”

     2.Olay: Bir şehre vardılar. Çocuklar oynuyordu. Hızır, on yaşlarında bir çocuğun boynunu sıkarak boğdu. Musa, sinirlenerek Hızır'ın yakasına yapıştı ve:”Masum bir çocuğu öldürdün, cinayet işledin”
     Hızır: “Hani bana söz vermiştin, bir şey sormayacaktın.”
     Musa: “Özür dilerim, şayet bir daha işine karışacak olursam, derhal ayrılırım.”

     3.Olay: Bir şehre vardılar. O şehir halkı onları, memleketlerine sokmadılar. Şehrin dışında harabeler vardı. Hızır, o harabelerin içinden bir duvarı tamir etmek istedi. Musa, yine sinirlenerek: ”Senin yaptıklarından hiçbir şey anlamıyorum. Şehir halkı bize paramızla ekmek vermiyor, su vermiyor üstelik bizi şehirlerinden kovuyorlar. Sen de kalkmış onların harabelerini bedava tamir ediyorsun, hiç değilse emeğinin karşılığını al.”

     Hızır(as): "Artık ayrılıyoruz. Şimdi sana bu üç olayın içyüzünü anlatacağım:

     O gemiyi takibeden korsanlar vardı. Şayet biz gemiyi yaralamasa idik, korsanlar gemiye el koyacaklardı. Çocukları, yaşlıları ve kadınları öldürecekler, erkekleri ise esir alacaklar ve gemiye el koyacaklardı. Şimdi biz gemiyi yaraladık. Gemi mürettebatı hem gemiyi tamir ediyor, hem de bize söverlerken; korsanlar: “Böyle külüstür gemilerle harcayacak vaktimiz yok yürüyün” dediler. Böylece gemiyi ve içindekileri kurtarmış olduk.

     Öldürdüğüm çocuğa gelince: Annesi babası çok salih insanlardı. Şayet o çocuğu öldürmeseydik, çocuk büyüdüğünde çok kötü birisi olacaktı. Hem kendi ahiretini mahvedecekti, hem de anne ve babasının ahiretinin mahvına sebep olacaktı. Allah, o öldürdüğümüz çocuğun yerine, o anne ve babaya bir kız çocuğu verecek, o kız çocuğu da bir peygamber hanımı olacak ve bir de peygamber annesi olacak. Öldürdüğümüz çocuk da, henüz buluğa ermediği için, cennete gitti.

    Tamir ettiğim duvara gelince: Şehirde iki yetim çocuk var. Babaları alimdi. Çocuklar büyüyünce babaları gibi din alimi olacaklar. Şehir halkı, tıpkı bizi kovdukları gibi, o iki çocuğu da “bizim dinimizi bozuyorsunuz” diye kovacaklar. O çocuklar da, babalarının harabe evini tamir ederek, bu harabede kalacaklar. İşte tamir ettiğimiz bu duvar onların duvarı ve bu duvarın altında hazine var. Çocuklar, bu harabeyi tamir ederken bu hazineyi bulacaklar ve Allah yolunda harcayacaklar. Şayet biz bu duvarı tamir etmeseydik, o çocuklar büyümeden bu hazineyi bir çoban bulacaktı. Şimdi tamir ettiğimiz duvar bu hazineyi tam yirmi yıl koruyacak. İşte anlayamadığın konuların içyüzü budur."

    
Bize düşen, karşılaştığımız olayların karşısında Allah’ın emrettiği şekilde tavır sergilememizdir. Karşılaştığımız olayların karşısında, canımızın istediği gibi değil, Allah’ın emrettiği şekilde tavır koyduğumuz takdirde kazanacağız. Aksi takdirde kaybedeceğiz. Olaylar zinciri karşısında Rabbimizin emrettiği şekilde aldığımız tavırlardan toplayacağımız puanlar toplamı bize sonsuz saadeti kazandıracak.

     Rabbimiz hepimizi kazananlardan eylesin

*****

Dünya hayatı, sefa sürmek için sorumsuzca ve karanlıkta yol yürür gibi,hedefsizce harcanacak bir ömür değil, bilakis ebedi hayatı ve sonsuz saadeti kazanmak için gerekli bir araçtır. Esas amaç Ebedi Hayat ı kazanmaktır, o da ancak dünya hayatını amacına uygun olarak yaşamakla mümkündür.