Öyle bir hayat ki, sonsuz; hiç bitmeyecek, artık ölüm yok ve daima devam edecek.

      Öyle bir hayat ki; yaşlanmak, ihtiyarlamak , bunamak ve kuvvetten düşmek yok. Kişi daima en dengeli ve en olgun yaşında.

      Öyle bir hayat ki; hastalanmak, sakatlanmak yok ve aciz kalmak hiç yok; insan daima sıhhatli ve sağlıklı.

      Öyle bir hayat ki; ne üşüten bir soğuk ne de yakıcı bir sıcak var, daima sevilen ve hoş bir iklim mevcut.

      Öyle bir hayat ki; geçim sıkıntısı yok. Kişinin canının istediği yemek arzu ettiği şekilde ve anında önüne servis yapılıyor. İnsan burada acıktığı için değil zevk için yiyor ve zevk için içiyor. Def-i hacet için zahmete gerek yok.

     
Öyle bir hayat ki; çalışmak yok, başaramamak yok. Her türlü ihtiyaç garanti altına alınmış. İbadet bile yok.

      Öyle bir hayat ki, sahip olunan ve faydalanılan nimetler için orada bedel ödemek yok, taksit yok, senet ödemek yok, çek ödemek yok. Kısacası borç yok.

      Öyle bir hayat ki; kalplerde haset, kin, çekememezlik, düşmanlık yok. Gam, keder, hüzün, elem ve stres yok. Daima sevgi ve neşe dolu , herkes için iyilik isteyen kalpler.


     
Öyle bir hayat ki; kafalar da beyinleri tırmalayan fikirler , cevaplandırılamayan sorular yok. Endişe, korku ve kuşku yok. hoş sedalar.

      Öyle bir hayat ki; orada zaman ve mekan sınırsız. Tıpkı bu hayatta insan daha bedenen yerinden bile kıpırdamadan, kalbinin binlerce kilometre mesafeleri dolaşıp geldiği gibi; o hayatta bedenen de dolaşacak(ışınlanırcasına).

      Öyle bir hayat ki; ne insana haksızlık yapılacak, ne de kendisi başkasına haksızlık yapacak. Olumsuz düşünme kabiliyetine bile sahip olamayacak insan orada.

      Öyle bir hayat ki; orada entrika, hile hurda, aldatmaca, kandırmaca, alavere – dalavere yok. O hayatın insanında bu şekildeki olumsuzlukların olabileceğini düşünme yeteneği bile yok.

      Öyle bir hayat ki; isteyip de sahip olamayacağı, arzu edip de ulaşamayacağı, hayal edip de gerçekleştiremeyeceği hiçbir şey yok insanın o hayatta.


     
Öyle bir hayat ki; her tarafı bütün nimetlerle dolu olduğu halde, bir kişi için hazırlanmış olan yerin eni yerler ile gökler arası kadar, boyunu siz orantılayın.

     
Öyle bir hayat ki, bu hayatta gözlerin hiç görmediği, kulakların hiç işitmediği, kalplerin hiç düşünmediği nice nimetler var orada.

      O hayatta öyle bir şey daha var ki; onun yanında bu sayılanlar, daha nice sayılmayanla birlikte hiç kalıyor. O da Yaradanın Rızası ve O nu görmek.
      İşte bu hayat burada, dünyada kazanılıyor ve yine burada, bu dünyada kaybediliyor. Bu durumu, her şeyi yaratan Allah kendi ebedi kelamında şöyle anlatıyor :

     “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kururda sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (yalnız bu dünyayı tercih edenlere) çetin bir azap vardır. Yine orada (ahiret için çalışmış olanlara) Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Hadid-20)
     “Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennet için yarışın. İşte bu, Allah’ın lûtfudur ki onu dilediğine verir.” (Hadid- 21)
     “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.” (hadid-22)
     “(Allah bunu) elinizden çıkana (dünya hayatınızda kaybettiklerinize) üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.” (Hadid-23)

   
  İnsan, kendini tamamen bu dünyaya kaptırıp, bu dünya hayatını tercih ederek o hayatı unutup aldanacak; ya da bu dünya hayatını Rabbisinin istediği gibi yaşamaya gayret etmek suretiyle o sonsuz saadeti kazanacak.. Bu dünya hayatında aldananlar çok şey kaybedecekler; kazananlar da çok şey kazanacak. Çünkü geçici olan bu dünya hayatı, ilk ve son kez olmak üzere, herkese yalnız ve yalnız bir kere veriliyor. Bu dünya imtihanını kaybeden herkes, o hayatla karşılaşınca ve neler kaybettiğini anladığında feryat etmesinin hiçbir faydası olmayacak.
Bu dünya insanları aldatıyor; hem de çok basit olarak aldatıyor. Tıpkı çocukların aldandığı gibi...

     Bir insan düşünün; bir elinde bir tane nefis ambalajlı ve güzel çikolata var, diğer elinde de bir milyar dolarlık çek ve karşısında sıraya geçmiş kalabalık çocuk gurubundaki her çocuğa teker teker soruyor :”Hangisini istersin? Bunu mu, yoksa bunu mu?” çocukların büyük ekseriyeti hiç tereddüt etmeden çikolatayı tercih ediyor. Çünkü onlara göre çek, sadece bir kağıt parçası; öbürü ise yenmeye hazır ve iştah kabartıcı gerçek bir çikolata. İçlerinden çeki tercih eden birkaç arkadaşlarının karşısına geçerek hem onlara özendire özendire çikolatalarını yiyorlar, hem de onlarla :”Siz de elinizdeki kağıt parçalarını yiyin enayiler.” Diye alay ediyorlar. Çikolatayı tercih eden çocuklar, yaşlarına göre kendilerince gayet doğru olan tercihlerini yapıyorlar. Ama olgun bir yaşa gelip de çeki tercih etmiş olan arkadaşlarının muazzam servetlerini gördüklerinde, ve kendilerinin de geçmişte onlarla aynı tercihi yapma imkanları olduğu halde milyarlık çek yerine çikolatayı tercih etmiş oldukları anlatılınca ; kendi kendilerine :”Yüzlerce çikolata fabrikası yapabileceğimiz sermayeleri demek birer çikolataya tercih etmişiz ha. O zaman çekleri tercih eden arkadaşlarımıza ‘enayiler’ demiştik, meğer asıl enayiler bizlermişiz, yanılmışız ve aldanmışız. Bir kere elimize geçen fırsatı çocukça aklımız yüzünden kaybetmişiz. Böyle bir imkan karşımıza bir daha çıksa da hatamızı düzeltsek” diye feryat etmeleri kendilerine hiçbir fayda sağlamıyor.
Bu dünya hayatı bütün şatafatı ve zenginliği ile ve her türlü lüksü ile yukarıda anlatılan ebedi hayata nispetle bir çikolata değerinde. Kendilerini bu dünya hayatının geçici cazibesine kaptırıp ta, ebedi hayatı unutanlar; yaşadıkları dünya hayatını bitirip te ebedi hayata gözlerini açınca; ellerindeki çikolataları biten çocukların gerçeği anladıkları zaman pişman olmalarından bin kat daha fazla olacak pişmanlıkları. Allah (c.c.) bu durumu değişmez kitabının Mü’minun suresinde şöyle izah ediyor :

     “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: “Rabbim! der, beni geri gönder;”- “Ta ki boşa geçirdiğim dünya da iyi iş (ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren ) bir berzah vardır. Sura üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar. Artık kimlerin (sevap) tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedi cehennemdedirler. Ateş yüzlerini yakar; orada suratları çirkin ve gülünç bir halde bulunurlar. (Dünyada iken) Size (şu anki durumunuzu anlatan) ayetlerim okunurdu da, siz onları yalanladınız değil mi? Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi alt etti; biz, bir sapıklar topluluğu idik. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız. Buyurur ki: alçakça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın artık! Zira kullarımdan bir zümre: Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi affet; bize acı! Sen, merhametlilerin en iyisisin, demişlerdi. İşte siz onları alaya aldınız. Sonunda onlar (ile alay etmeniz) size beni yad etmeyi unutturdu, siz onlara gülüyordunuz. Bugün ben onlara, (alay etmenize) sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muratlarına erenlerdir. (Allah inkarcılara) “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar. (Yani tercih etmiş olduğunuz zevkü sefanın tatmin olmuşluğu burada çekeceğiniz ebedi cezaya değer mi?).. “bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara sor” derler. Allah buyurur: sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız! Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizi hakikaten huzurumuza geri getirmeyeceğimizi mi sandınız? (Yani dünya hayatınızda bana isyan edip zevk sürüp, bana itaat etmeniz için vermiş olduğum ömrü kendi kafanıza göre tükettikten sonra, sizi toprağın altından çıkartıp hesaba çekmeyeceğimi mi sanmıştınız?). Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir. O ‘ndan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş’ın sahibidir. (Mü’minun Suresi :100- 116. Ayetler)
     
Yani Allah, fuzuli olarak hiç bir şey yaratmamıştır. Siz de dünyaya fuzuli olarak yaratılmamıştınız demektir.

     İnsan, yaratılış gayesini hiçbir zaman unutmamalıdır ki, amacına ulaşın. Gayemiz geçici olan dünya hayatını kazanmak değil, geçici olan bu hayat vasıtası ile sonsuz hayatı kazanmak olmalı. Çünkü bu hayatta kazanılan hiçbir şey ahirete gitmiyor. Oraya ancak SAHİH BİR İMAN VE SALİH AMELLER gidiyor. Gurur, kibirlenmeyi bir tarafa bırakalım; Allah'ımızın bize gönderdiği dini beğenmemezlik etmeyelim, dinimize yapışmamız her birimizin kendi menfaatinedir.

     Rabbimiz herkesin yardımcısı olsun, inanlara selamet, inanmayanlara hidayet nasibetsin. Hidayetten nasibi olmayanların şerlerinden Rabbim hepimizi muhafaza etsin.