FIKRALAR

21) KABAHAT SENDE DEĞİL! 
Bir köyde yağmur duasına çıkarlar.Bektaşi de istemeye istemeye bunlara uyar, cemaatin arkası sıra giderken, eline geçirdiği bir ağaç dalını, kendi tarlasının bir köşesine saplayarak, başını yukarı kaldırıp, söylenir : 
-Bizim tarla da işte burası... 
Rastlantı bu ya, yağmur duası yapılır yapılmaz, bulutlar kendini gösterir. 
Kara bir bulutun kendi tarlası üzerine gittiğini gören Bektaşi sevinçle koşar.Bir de ne görsün, ceviz büyüklüğünde dolu, bütün ürünü berbat etmemiş mi?O vakit başını yukarı kaldırır; şöyle söyler ; 
-Kabahat sende değil, sana tarlayı gösteren pezevenkte!...

22) KENDİNDE OLMAYANI                                         
Bektaşi, camide namazdan sonra dua etmiş : 
-Ey ulu Tanrım, bana bir rakı parası ver!  
Yanında namazını bitiren softa da, ellerini kaldırmış : 
-Rabbim, bana iman ver!  
İki duayı da işiten hoca, Bektaşiye : 
-Bak, herkes ne isitiyor Tanrı'dan, sen rakı parası. Utanmıyor musun?, demiş. 
Bektaşi usulca : 
-Ne yapalım hoca efendi, herkes kendisinde olmayanı ister, demiş. 

23) NASIL BECERDİN  
Bektaşi, evinde misafir olduğu için, karpuzcuya uğramış : 
-İyi karpuzun var mı? 
-Kurabiye gibi baba, güven bana! 
-Peki öyleyse iyi bir tane ver bakalım. 
Karpuzcu birini seçip vermiş.Baba erenler, almış ve eve gitmiş. 
Bektaşi, yemekten sonra, konuklarının önünde karpuza gururla bıçağı vurmuş.Fakat o ne?İlk bıçak darbesinden sonra etrafı koku salmış.Karpuz ikiye ayrılınca, foş diye çürüyen içi masaya yayılmış.Tabii her taraf berbat, Bektaşi ise mahçup olmuş. 
Baba, sabahı zor etmiş ve soluğu karpuzcuda almış : 
-Erenler, seni tebrik ederim? 
Karpuzcu şaşırmış : 
-Hayrola baba, beni niye tebrik ediyorsun? 
Bektaşi : 
-Ulan kesmeden, delmeden o karpuzun içine nasıl sıçtın, doğrusu şaşıp kaldım.Seni onun için tebrik ediyorum.

24) NE DÜŞÜNÜYORMUŞ?                                                
Bir Bektaşi, merkebine odun yükleyip şehre gelirken karşıdan tüccar kılıklı iki adam peyda olarak : 
-Şu zındıkla alay edelim, diye Bektaşiye yanaşıp selam verince Bektaşi de durur, merkebi de. 
Tüccarlar işaretle : 
-Bu eşeğin ne düşünüyor?  
-Odun tasımaktan yorgun düştü de, artık kasabada ticaret etmeyi düsünüyor! 

25) NERESİ OLACAK MEYHANE 
Bektaşiyi, rica minnet camiye götürmüşler.Hoca başlamış anlatmaya : 
-Bir yer vardır ki orada, zengin fakir ayrımı yoktur.Dertli giren neşeli olur.Oraya giren herkesin gönlü ferahtır.Bilin bakalım, burası neresidir? 
Bektaşi yanıt vermiş : 
-Neresi olacak, meyhane... 

26) ORUÇ GİTTİ AMA... 
Oruç tutan Bektaşinin biri pek fena susamış.Vakit geçirmek için kırda giderken bakmış gürül gürül akan bir çeşme...Adeta kendinden geçmiş bir halde ağzını dayayıp lıkır lıkır içmeye başlamış.Bu sırada oradan geçen biri görüp : 
-Aman erenler ne yaptın?Oruç gitti, diye seslenmiş. 
Bektaşi, ağzının iki yanından süzülen sular bağrına doğru inerken cevap vermiş : 
-Oruç gitti, ama fakire de can geldi! 

27) PEŞİN NAMAZ 
Bektaşi ile bir hoca birlikte yola çıkmışlar, bir süre sonra hoca : 
-Namaz saati! demiş, başlamış kılmaya... 
Rekat üstüne rekat, selam üstüne selam... 
Bektaşinin beklemekten canı sıkılmış, hoca namazı bitirince sormuş : 
-Yahu bu ne uzun namaz böyle? 
-Kazaya kalmış namazlarım vardı, onları eda eyledim! 
Bektaşi : 
-Eh ben de bir namaz kılayım! demiş ve başlamış namaza... 
Ama ne namaz, bitmiyor, sonunda hoca dayanamamış : 
-Erenler, senin namaz da uzun sürdü! 
-Önümüzdeki haftanın namazını kıldım! 
Hoca şaşırmış : 
-Yahu olur mu böyle şey? 
Bektaşi gülmüş : 
-Yukarıdaki senin veresiyeni kabul ediyor da, benim peşinimi niye kabul etmesin? 

28) RAKI                                                              
-Rakı helal midir, haram mı? diye sorulunca, Bektaşi şöyle yanıt vermiş : 
-Ağıza göre değişir! 

29) SON NEFESİNİ 
Bektaşiye sormuşlar : 
-Babaerenler, hangi nefesi seversin? 
-Sigaranın ilk nefesiyle, kaynanamın son nefesini, demiş....

30) SENİNKİ PAMUK GİBİ  
Paşanın biri, tanıdığı bir Bektaşi ile konuşurken sorar : 
-Baba, geçen gün bir kadınla gidiyordun, kimdi o? 
-Hanımım olurlar efendim... 
-Peki ama, pek pasaklı ve çirkin biriydi.Onun koynuna nasıl giriyorsun? 
Buna fena halde bozulan Bektaşi, lafı yapıştırır : 
-Sizin pamuk gibi karınızın koynuna herkes girer.Marifet bizim o pasaklı  karının koynuna girmekte, paşam!

31) SENİN MELEĞİN BENİM GİBİ OLUR  
Softa, namazını bitirmiş, selam vererken, komşusu olan ve onu yaptığı kötülüklerden iyi tanıyan, Bektaşi yanına iyice sokulup, "Aleykümselam" demiş.Softanın canı fena halde sıkılmış : 
-Be adam! Sen de nereden çıktın? Namazımı berbat ettin. 
-Selam verdin, ben de aldım. 
-Yahu ben sana değil, meleklere selam verdim. 
-Erenler, ben de meleğim. 
-Ulan defol git şuradan!...Senden melek mi olur? 
-Kızma birader!...Senin gibi Müslümanın benim gibi meleği olur...

32) ŞEYTANA UYMUŞ  
Canlardan biri, mahkeme reisliği yapıyordu.Bir gün, genç bir kıza tecavüz suçlamasıyla, orta yaşlı birini mahkemeye getirdiler. 
Hakim Bektaşi sordu : 
-Ne diye bu haltı işledin? 
Adam yanıt verdi : 
-Benim kabahatim yok.Şeytana uydum!Kafama girdi ve o işi yapmama sebep oldu. 
Bektaşi yargıç, biraz düşündükten sonra şöyle dedi : 
-Behey açıkgöz!Hazret-i Adem'e secde etmemek için, cennetten kovulmayı göze alan şeytanın işi yok da, sana pezevenklik mi yapacak?

33) ŞİŞEYİ ATTIM  
Hoca, camide içkinin kötülüğünden bahsediyormuş.Cemaat arasında bulunan Bektaşinin fena halde canı sıkılmış.Gitmek üzere kalkayım derken, koynundaki şarap şişesi kayıp yere düşmüş.Baba hiç istifini bozmadan şöyle konuşmuş : 
-Kör olasıcayı işte kaldırıp attım.Sizde varsa, tam zamanı, siz de  atın! 

34) UĞURSUZLUK                                                         
Avcı Sultan Mehmet bir gün adamlarıyla beraber akşama kadar bir keklik bile vuramaz. Bunun sebebini de, sabahleyin gördüğü bir dervişin uğursuzluğuna bağlar.Solaklara seslenir.Saraydan cıkarken, şu şu tipte, sivri külahlı, sırtı kambur birinin önünden geçtiğini ve hemen bu adamı bulmaları emrini verir. Tarife göre Bektaşi babalarından ayyaş Hamza Babayı yaka paça huzura getirirler. 
Sultan : 
-Bre uğursuz, nabekar!... Bugün sabahleyin karşıma çıktın. Bu yüzden akşama kadar bir ava rastlayamadım. Bu ne uğursuzluktur.Vurun kellesini...  
Bektaşi bakar ki kelle elden gidiyor. Son bir dileğini açıklamak için söz alır : 
-A devletlum siz beni gördünüz bir keklik vuramadınız. Ama insaf ediniz, benim de bugün ilk gördüğüm sizdiniz ve kellemi kaybediyorum.Söyleyin, uğursuzluk hangimizde!... 

35) ÜZÜM SUYU                                                              
Sultan Abdülmecid bir gün Boğaziçi'nde büyük bir bağın tam ortasındaki köşkünde oturan bir Bektaşi babasını ziyarete gitmiş. Bektaşi, o gün komşu bağdaki bir arkadasını ziyarete gitmiş.O dönünceye kadar padişah bağın hertarafını dolaşmış. Bektaşi dönünce karşılıklı konusmaya baslamislar. 
-Erenler bağın maşallah çok büyük.Üzümünü ne yapıyorsun?  
-Müritlerle ve canlarla birlikte yeriz Sultanım.  
-Buradaki üzüm yemekle biter mi?  
-Yemediğimizi de sıkıp fıçılara basar, suyunu içeriz.  
-Peki ama, sıkılmış üzüm şarap olmaz mı?   
-Vallahi Sultanım, biz üzümü sıkıp fıçılara basarız. Allah ne isterse o olur. Üst tarafina karışmak haddimize mi? 

36) VIZIR VIZIR                                                              
Softalar, Bektaşi'ye, Tanrı'nin büyüklüğünü öğretmeye calışıp duruyorlar.Anlatıp, anlatıp, sonunda da diyorlar ki : 
-Tanri isterse iğne deliğinden deve bile geçirir! 
Bektaşi : 
-Elbette, diyor. 
-Nasıl elbette?, diyor softalar. Bektaşi çözüyor düğümü : 
-Tabii ya! Onun yapamayacağı şey mi var? Canı ister, iğne deliğini büyütür veya canı ister, develeri küçültür, vızır vızır geçirir. 

37) VURMA ZAVALLIYA O HAYVANDIR 
Başıboş bir eşek nasılsa bir camiye girmiş, hoca eşeği döverek dışarıya çıkarmaya uğraşırken, oradan geçen bir Bektaşi babası bu hali görerek hocaya sormuş : 
-Eşeği niçin dövüyorsun be hoca efendi? 
Hoca hışımla cevap vermiş : 
-Gelmiş camiye girmiş. 
Bektaşi teskin etmek için şöyle demiş : 
-Canım hoca efendi, onun aklı erer mi?Hayvan olduğu için yapmış bir yanlışlık, girmiş camiye, bak ben giriyormuyum hiç?..

38) YUKARDAKİ İLE ARAMIZ AÇIKTA                                     
Bektaşinin yolu bir köye düşmüş. Bakmiş ki ortalıkta hiç erkek yok. Köylü kadınlara sormuş :  
-Köydeki erkekler nereye gitti?  
-Yagmur duasina gittiler. 15 keredir gidiyorlar hala yağmur yağmadı, demiş kadınlar.  
Bu arada Bektaşi, gömleğini ırmak kenarında yıkamış ve bir dala asmış. İste tam bu sırada gök gürleyip şimşek çakınca Bektasi, kadınlara dönüp :  
-Bu aralar yukaridakiyle aramız açık da, demiş.

 

FIKRALARIN DEVAMI