IDéEFIXE Satış Ortağı
 

dream artta lö kapital

Büyük Türk avamgardı Komet'in danışmanlığını yaptığı 'dream art' galerisi, kiraların çift rakamlı bin dolarlarla telaffuz edildiği Abdi İpekçi caddesinde geçen ay açıldı. Galerideki ikinci sergi Yüksel Arslan'ın, kendi adına belki de en talihsiz projesi 'Le Capital.' Burada bir paradoks sezinleyebiliyor musunuz?  

       Kapital'in olsa olsa 'Felsefenin Temel İlkeleri' bayağılaştırması üzerinden okuyan bir amatörün elinden çıkabilecek türden bir ilüstrasyon sergisi. Ot kafalı işçiler bir yanda, vahşi polisler, baronlar ve kapitalistler öte yanda. Herkes aynılaştırılmış. Birbirine yakın boyda, birbirinden tek düze, kendini tecimselliğin kucağına fütursuzca oturtan al-beni-götür-koltuk-altı resimleri. Görsel strateji de bir o kadar sıradan. Geç kalmış, zapt-ı rapt altına alınmış bir sürrealizm artığı.Arzu unsurunun uyarıcı şaşkınlığından boşaltılmış. Mecazi olarak konuya kolayca sahip oluyorsunuz, çünkü işler size en küçük bir soru bile sormayan, spekülasyon fırsatı

yukselarslan1.jpg (23722 bytes)
Le capital
Arture XII (163) (1972)
36 x 21,5 cm
(livre LE CAPITAL)

bırakmayan, yazı ile görüntü arasında hiç bir alan açmayan, resim tarzı baştan kapatılmış, basit bir el kitapçığı gibi. Haa anladım, yabancılaşma, ya sonra? Kapital resimlerinin yanında yer alan kırmızı satıldı ve rezerve edildi noktaları nedir? Orada satılan, işçiler mi? Tıpkı sağcı ondokuzuncu yüzyıl ortası fransız köylü tasvirlerindeki gibi, dünyada herşeyin böyle geldi böyle gideceğini, dolayısıyla burjuvazinin rahat bir nefes alması gerektiğini anlatan resimler gibi, bu resimlere de hiç bir entelektüel emek vermeden sahip olabilirsiniz.1968 Mayısında Yüksel Arslan Paris'de değil miydi, ya da kaldırım taşlarının altında kumsal aranıyorken nerede saklanıyordu? Sokaktan ve hayattan öğrenebileceği bir şey yok muydu? Sürrealist ilkenin kanlı canlı biçim alması olan sitüasyonizm çok mu avrupai gelmişti ona?

yukselarslan2.jpg (36954 bytes)
Les classes
Arture VI (156) (1971)
77 x 59 cm
(livre LE CAPITAL)

Tıpkı Osman Hamdi'nin empresyonistlere, Nazmi Ziya'nın kübistlere ve Paris'de vakit geçiren nice büyük türk sanatçısının burada-ve-şimdiye karşı oluşturduğu ters gecikmişlik mesafesini yineliyor ve kültürel filitrelerini mi çalıştırıyordu sadece? Sergi kataloğunun sonundaki biyografide, yaz tatilinde çalıştı, anne babası işçiydi türünden tariflerle beslenip otantik bir mitoloji inşa edilse de artık olmuyor, ne Yüksel Arslan'ın üretilmiş mitolojisi ne de Paris'li olması 'Le Capital'e serisine bakışımızı değiştirebiliyor.

Nevbahar Sumru