![]() AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ SAYFASI |
Türkiye'nin gerçek gündemi, Avrupa Birliği sürecidir. 2005 yılı için verilen takvime itiraz eden Türkiye' nin, AB konusunu gündemine alarak yoğun çalışması gerekir. Mevcut ağır haliyle ilerlersek, AB üyeliğini daha çok bekleriz. Kaldı ki, AB üyeliği dışında da, insan hakları ve demokrasi konusu halkın sosyal ihtiyacı olarak hissedilmektedir.
Türkiye'nin bugünü ve geleceği açısından çok önemli bu konu, Irak savaşından sonra nihayet gündeme gelmeye başladı. Avrupa'nın üyelik için istediği ve beklediği şartlar, aslında hemen gerçekleşebilir içeriktedir. Altı aylık bir sürede bütün kanun değişiklikleri yapılabilir. Bu değişiklikler için tek parti hükümeti ve meclis çoğunluğu iyi bir fırsattır. Uygulama sonuçlarıyla bir yıl içinde Avrupa için hazır olmak mümkündür. Ancak bu süreç gerçekten samimi olmayı gerektirir. Kanunlarda çok önemli olmayan küçük ayrıntıları değiştirdik aldatıcılığı ile kimseyi ikna edemeyiz, ancak kendimizi oyalar zaman kaybederiz.
Avrupa Parlamentosuna Türkiye için hazırladığı raporu sunan sn. Arie Oostlander, Türkiye' nin milliyetçi ve laik yaklaşımlarının AB modeliyle uyumlu olmadığı tespitini yapıyor. Avrupa Birliği ülkeleri ve parlamenterleri genelde böyle düşünmekteler. Bu görüşe katılmasak da, sonuçta kararı verecek onlar olduğuna göre, kendimizi onlara göre uyarlamak zorundayız. Yabancılar bizim aleyhimize düşündüklerinde, hemen bizi anlamadıkları, hiristiyan oldukları veya kötü niyetli oldukları gibi gerekçeleri artık bırakalım. Tartışmalı bu konular, zaten Türkiye içinde de sürekli tartışılmakta. Sonuç almak için karşı tarafı samimiyetle dinlemek ve haklı ise, kendimizi düzeltmesini bilmek gerekir.
Avrupa Birliği bütün üye ülkelerin, ekonomik, sosyal ve hukuki dayanışması yanında siyasal hedefleri olan bir ortaklıktır. Avrupa Birliği ruhu ile, her hangi bir üye ülkenin milliyetçi duyguları bağdaşmaz. Her üye ülkenin milliyetçi nutuklarıyla bir yere varılmaz zaten böyle bir ortaklıkta olmaz. Bu çelişkiyi, kendimizi geliştirerek ve değiştirerek aşmamız gerekir. Kuşkusuz kendi özgünlüğümüzü koruyarak. Zaten çeşitlilik ve farklılıkları korumak, Avrupa'nın benimsediği bir değerdir. Amaçlanan demokrasi ve insan hakları bilinci de bu değeri esas almaktadır.
Yine laiklik konusundaki yaklaşımlarımızı gözden geçirmek zorundayız. Bu kadar önemsediğimiz laiklik ilkesinin tanımı, içeriği ve kapsamı tespit edilmelidir. Kavram kargaşasının giderilerek tartışmaların netleşmesi ve uygulanmadaki sorunların çözümü için buna ihtiyaç vardır. Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması fikrine karşı çıkılarak, sözde türban yasağını savunarak, ne anlama geldiği anlaşılmayan, ortaya söylenmiş nutuklarla laiklik ilkesi korunamaz.
Türkiye' deki bazı kesimlerin AB sürecine ayak dirediği bilinmekte. Kısa vadeli çıkarlar, küçük hesaplar nedeniyle süreci uzatmak, bu kesimlerde dahil hepimize kaybettirir. Artık AB sürecinden dönüş yoksa, bu süreci en kısa ve rahat şekilde geçmek herkesin tercihi olmalıdır. AK parti hükümetinin bu konuda gerçekten istekli olduğu biliniyor. Hükümet, Avrupa sürecini yavaşlatan hatta ortadan kaldırabilecek kadar önemli olan Kıbrıs konusunu mutlaka çözmelidir. Artık Kıbrıs sorunundaki bıktırıcı tartışmalar bitmelidir. Başta MGK ve askerlerin statüleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere her konu üzerine cesaretle gidilmelidir. AK Parti hükümeti, meclisle, sivil örgütlerle, halkla el ele verip, bir seferberlik ruhuyla yaklaşarak bu konuda tarih yazabilir, yazmalıdır.
Hacı Ali Özhan
Bu makale vakit gazetesinde 3 mayıs 2003 tarihinde yayımlanmıştır.
|