![]() AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ SAYFASI |
SÖZLEŞMENİN GEREKLERİ
Türkiye vatandaşlarını mahkum ederken, AİH Mahkemesi de, Türkiye'yi mahkum etmeye devam ediyor. Davaların %95 i Türkiye kaybediyor. Biten 300 civarındaki davanın dışında karar verilmeyi bekleyen 4500 civarındaki dava düşünüldüğünde; Türkiye'nin içine düşeceği tazminat yükünün yanında uluslar arası ortamda içine düşeceği, insan hakları ve hukuk tablosu hepimizi üzecektir.
AİH Sözleşmesinden kaynaklanan sorunu hemen gündeme almalı, yapılacakları ciddi olarak tespit edip cesaretle uygulamamız şarttır. Neler yapılabilir ? Adalet Bakanı sn. Çiçek'in belirttiği gibi, zaman kaybetmenin, ikircikli olmanın anlamı yoktur. Öncelikle AİHM bulunan dosyalardan asker üyesi bulunan DGM kaynaklı 2000 yılından önceki davaların tamamında, Türkiye başvurucularla "dostane anlaşma" yoluna gitmelidir. Çünkü, AİHM asker üyeli DGM'leri sözleşmenin 6 maddesine aykırı bulmuştur. Dolayısıyla bu tip başvurularda Türkiye mutlaka kaybedecektir. Ayrıca diğer üç bin adet başvuru hakkında, AİH Mahkemesinin eğilimi diğer benzeri davalardan tespit edilerek, sözleşme ihlali varsa 'dostane anlaşma' yolu tercih edilmelidir. Dostane anlaşma yoluyla, Türkiye hem vatandaşlarıyla dostça barışmış olacak hem de daha az tazminat ödemiş olacaktır. Hem de AİHM huzurunda bulunan davaları ortadan kaldırmış olacaktır.
AB üyelik sürecinde 1994 yıl sonu önemli bir takvim olduğundan, bu süre içinde çalışmaların yetişmesi için, bütün kanunlarımız AİH sözleşmesi hükümleri yönünden taranarak, aykırılıkların sözleşmeye uygun hale getirilmesi için kapsamlı bir seferberlik başlatılmalıdır. On binden fazla kanunun, KHK, BK kararı, tüzük ve yönetmeliğin uzmanlık gerektiren inceleme yükünün altından, tek başına Meclis ve komisyonlar gelemez. Sivil toplum örgütlerini, insan hakları örgütlerini ve hukuk örgütlerini bu çalışmalara katacak bir organizasyon çalışması kurulmalıdır. Bu organizasyonun AB den sorumlu Bakanlık şeklinde bütçesi, personeli ve altyapısı kurulmuş bir teşkilat olarak örgütlenmesi çok pratik ve faydalı olacaktır.
Hatta, "AİH sözleşmenin uygulanması hakkında bir kanun" çıkarmak bile isabetli olacaktır. Çünkü iç hukukumuzdaki bir kanun hükmü ile AİH sözleşmesi çeliştiğinde, hangisi uygulanacaktır sorunu tartışmalıdır. Mahkemelerde sözleşmenin statüsü konusunda belirgin bir tereddüt bulunmaktadır. Ve genellikle kanunlarımız uygulanarak sözleşme hükümleri dikkate alınmamaktadır. Yargıtay Başkanı sn. Eraslan Özkaya bu gibi hallerde AİHS esas alınmalıdır diyor ancak bu onun şahsi görüşü olduğundan mahkemeleri doğrudan bağlamayıcı değildir. Bu konuda Hukuk Genel kurulu, Ceza Genel Kurulu ve İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı çıkarılarak bu sorunlar azaltılabilir ancak bence köklü ve pratik çözüm, bu konuda özel bir uygulama kanunu çıkarılmasıdır.
Diğer yandan, yüksek mahkemeler ve yerel mahkemeler, AİH Sözleşmesini Yargıtay Başkanı gibi, anayasa üstü bir norm gibi düşünerek doğrudan uygulamalıdırlar. Neden ? Anayasa 90 maddesince kanun gücünde olan AİH Sözleşmesi, anayasaya aykırılığı iddia edilemediğinden, özellikli bir kanundur. Üye ülkelerin anayasaları dahi sözleşmeye uygun olmak zorundadır. Yine sözleşme hükümlerine göre, AİHM kararları üye ülkelerde uygulanmak zorundadır. Anayasadan kaynaklanan ihlalleri ve Anayasa Mahkemesinin verdiği kararları bile sözleşmeye uygunluk açısından denetleyen AİH Mahkemesi kararları, normlar hiyerarşisinde en üst konumdadır. Dolayısıyla ihlal tespiti yapılan aykırılık hallerinde, üye ülkeler ihlalin tekrarını önlemek zorundadır. Buna ilişkin bir örnek, Fikret Başkaya ve diğer ifade özgürlüğü ihlalleri hakkında, 2001 yılında Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi
Yukarıda anlatılanlara rağmen, AİH Mahkemesince Türkiye' yi mahkum ettiren
Hacı Ali Özhan
bu makale vakit gazetesinde 17 mayıs 2003 tarihinde yayımlanmıştır.
|