Anayasa yargısı
Hacı Ali Özhan
Anayasa Mahkemesi, 1961 anayasası ile kurulmasından sonra, siyasal yaşamı derinden etkilemiş, gelişen yeni bir yargı alanıdır. Gerçekte Meclis' in iradesi sonucu ortaya çıkan kanunların, Anayasa ya uygunluğunu denetlemek, çok boyutlu derinliği olan bir görevdir. Böylesine Önemli bir görev yapan mahkemenin gerek yapısı, gerek işleyişi ve yargılama usulünün gelişmiş ve yetenekli olması gerekir.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamını, diğer yüksek mahkemelerin genel kurullarından seçilen adaylar arasından cumhurbaşkanı seçmektedir. Yani son seçici Cumhurbaşkanıdır. Yürütmenin bası olan makamın, mutlak bağımsız olması gereken Anayasa mahkemesi üyelerini seçmesi bağımsızlığı doğrudan zedelemektedir. Türk milleti adına karar veren mahkemeyi, Meclis' in seçtiği cumhurbaşkanının seçmesi hem de bağımsızlığı tartışılan, siyasetin içinden gelmiş cumhurbaşkanı seçmesi gerçekten haklı bir kuşku doğurmaktadır.
Kanımca halk ile mahkeme arasına siyasi makamlar, rütbe organı girmemeli. Diğer yandan, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek idare Mahkemesi'nden birer üyenin bulunması tarafsızlığı objektif kuşkulu hale getirmektedir. Keza hukuk eğitimi olmamış kişilerin yönetici kadrosundan, Danıştay kadrosundan veya Sayıştay kadrosundan cumhurbaşkanınca Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmesi kabul edilemez. Mahkemelerde mutlaka hukuk eğitimi almış hakimler üye olmalıdır.
Nitekim Birleşmiş Milletler’ in hakimlerle ilgili yönergesinde de hukuk eğitimi almış hakimlerce mahkeme oluşturulması belirtilmiştir. Aynı zamanda belirtmek İsterim ki, bir hukuk mezununun kamu yöneticisi, iktisat uzmanı olmasına da karşı olunmalıdır, iş bölümünün, uzmanlığın geliştiği günümüzde her meslek kendi alanında hizmet etmelidir. AIHM sözleşmesince, bir hakim önüne çıkılmasında hukuk eğitimi almış olmayı gerektirir, Anayasa Mahkemesi nin gündeminde bulunan İş yükü ve her alana yayılmış her biri kendi alanında uzmanlık İsteyen konularda, 11 üyeli mahkemenin karar vermesi, yeterli ve gelişmiş kabul edilemez. Artık iş bölümü esasına dayalı, uzmanlık alanları üzerine yapılanmış daireler ve büyük genel kurul yöntemi benimsenmektedir. Bu nedenle en az 3 alan üzerine daire kurulmalıdır. Davaların makul sürede sonuçlanmaması, gerekçeli kararların makul süreyi çok aşan zamanda yayımlanması da böylece önlenmiş olacaktır. Keza kararların daha isabetli verilmesi olasılığını artıracağı gibi, tarafların temyiz üzerine büyük gene! kurulda yeniden inceleme imkânı sağlaması da mümkün olacaktır.Anayasa Mahkemesi'nde iptal davası açabilecek makamlar, 1982 Anayasası ile azaltılmıştır. İptal davası açabilme koşullarını genişletmek, hem anayasanın üstünlüğü, hem de Meclis' in anayasaya aykırı faaliyetlerini denetlemek açısından gereklidir. 1961 Anayasası'nda bulunan kanunlarla ilgili kurumların (üniversiteler, yüksek mahkemeler) sayısının daha da artırılarak, kendi varlık ve görevleriyle ilgili, haklarını etkileyen kanunlar hakkında geniş bir kitleye dava açma hakkı verilmelidir. Örneğin, Meclis' te temsil edilen veya seçime girmeye hak kazanmış siyasi partilerin, sendikaların, meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, hatta bireylerin iptal davası açabilme hakkı olmalıdır. Kuskusuz her davada olduğu gibi kendi mağduriyetini, hak ihlalini görev alanına müdahaleyi İspatlamak şartıyla davacı olunmalıdır.Nitekim, Almanya, ispanya, Portekiz, Meksiko, Arjantin, Kolombiya, isviçre hukuk düzenlerinde bireylere Anayasa Mahkemesi'ne başvuru hakkını tanımıştır. Hatta 1961 Anayasası Kurucu Meclis' te, kişilere Anayasa Mahkemesi'ne başvurma imkânı verilmesi tartışılırken, karsı çıkanlar, reklam amacı güden veya dava hastası olan bazı kişilerce Anayasa Mahkemesi'nin meşgul edebileceği ileri sürülerek öneri reddedilmiştir.
Bir hakkı tümden kaldırmak yerine, sakıncalı yönlerini önleyici tedbirlerle sınırlamak, kanımca hakkın özüne uygun düşecektir.
Bu yöndeki görüşler, ileri hukuk sistemlerinde benimsenmektedir. Anayasa Mahkemesi'nde birey olarak açlığım 4 adet davayı burada hatırlatmak isterim. Bireylerin kendilerine uygulanan kanun maddeleri hakkında ilgili mahkemede ileri sürdükleri Anayasa' ya aykırılık iddiaları ancak ilgili mahkemenin iddiayı ciddî bulması şartına bağlanması, bu yolun işleyişini aşın derecede sınırlamaktadır. Tarafların itirazlarının ciddiliği değerlendirmesi daha makul, belirli ölçülerle sınırlanmalıdır. Aksi halde ilgili mahkemenin birçok iddiayı ciddi bulmayarak anayasal denetiminin önünü tıkaması haklı olarak yakınmaya meydan vermektedirBurada, Anayasa' ya aykırılık iddiasında bulunan kişiye, doğrudan Anayasa Mahkemesi'ne iddiasını bildirerek, eğer Anayasa Mahkemesi de iddiayı ciddi görürse yerel ilgili mahkemeye dosyayı kendisine göndermesini istemesi yolu düşünülebilir. Bu yol yerel mahkemedeki yargılamayı uzatmadığı için kabulünde hiçbir mahzur yoktur. Anayasa' ya aykırılık iddiasının ciddi olup olmadığının takdiri yine Anayasa Mahkemesi'nin olmalıdır,Yüce Divan yargılaması bir ceza yargılaması olduğu için, yine siyasi parti kapatılma davaları ceza davası niteliğinde olduğu için, bu görev Anayasa Mahkemesi'nin uzmanlık alanı değildir
. Yüksek mahkemeler arasındaki ilişki alt-üst ilişkisi değil, uzmanlık iş bölümüdür. Dolayısıyla Yargıtay'ın ceza daireleri başkanlarından oluşacak bîr kurul tarafından bu iki tür davaya bakılması en isabetli çözümdür. Bu, Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi'nden üstün olduğu gibi görülecek bir konu değildir. Bu yöndeki karşı çıkışların da duygusal olduğunu düşünüyorum. Ayrıca SPK ‘ nun da ki ' [m.99) siyasi partilerle İlgili yasakları inceleme kurulu fikri de bu düşünceyi doğrulamaktadır. Dileğimiz siyasi parti kapatma hükümlerinin Anayasa dan tümden çıkarılması olmakla beraber, doğru yargılama için isabetli çözüm budur.Hacı Ali Özhan
26 şubat 2000 tarihli akit gazetesinde yayımlanmıştır.