ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ
Otoriter rejiminin damgasını taşıyan 82 anayasası, sürekli ve neredeyse herkes tarafından eleştiriliyordu, nihayet TBMM gündemine geldi. Darbe döneminin ürünü olan bu anayasanın tümden değiştirilmesi daha uygun olurdu, böylece kurallar arasında denge ve bütünlük sağlanacağı gibi teknik olarak da isabetli olurdu. Ancak değişikliğin gruplar halinde yapılacağı anlaşılıyor.
TBMM de görüşülen değişikliklere bakıldığında, DGM'nin kaldırılması nihayet sağlanıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tarafsız mahkeme olarak görmediği DGM'lerdeki asker üyelerin çıkarılması da uzunca tartışmalara neden olmuştu. Uzman mahkeme amacıyla kurulmasına karşın olağanüstü mahkeme olmaktan öteye gidememiş ve her kesimin yakınmasına neden olmuştur. Bu mahkemelerin kaldırılması hukukta bir tarih olacaktır.
Uluslar arası Ceza Mahkemesi kararlarının uygulanmasına yönelik değişiklik orijinaldir. Bu mahkemenin anayasa hükmüyle tanınması yanında, bu yöndeki sözleşmeye taraf olunmalıdır. ABD'nin imzalamadığı bu anlaşma bütün Avrupa ülkelerince imzalamıştır. Hükümet UCM sözleşmesini imzaladığın da soy kırım suçlarıyla mücadele etmiş olacağı gibi Avrupa Birliği sürecinde de puan kazanmış olacaktır.
Genel kurmay Başkanlığının YÖK üye seçimindeki yetkisi kaldırılıyor. YÖK'ü tümden değiştiren hatta kaldıracak bir çalışma Bakanlığın gündeminde. Dolayısıyla YÖK konusunu bir bütün halinde tümden ele almak ihtiyacı varken, acil olmayan küçük bir uyum değişikliğinin yapılması zamanlama ve teknik yönden yanlış olmuştur.
Basın araçlarına el konulamayacağına yönelik istisnai hükümlerin kaldırılması yerindedir, ancak basın özgürlüğünü sınırlayan 28 maddenin değişiklik dışında bırakılması eksikliktir. Askeri harcamaların denetimiyle ilgili 'gizliliğin' kaldırılması kuşkusuz isabetlidir. Avrupa Birliği sistemiyle uyum sağlanması için gizliliklerin, ayrıcalıkların kaldırılması ve bunun her alana yaygınlaştırılması gereklidir.
Anayasa değişikliğinde, uluslar arası sözleşmelerin kanunla çelişmesi halinde, sözleşmelerin uygulanacağı hükmü getirilmesine karşın, değişiklik bu alandaki sorunları giderici kapsamda değildir. Çünkü Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi genel, soyut, çerçeve hükümler içermektedir. Pratik de sözleşme ile kanunlar arasında uyuşmazlık yaşanmamakta, kanunlar ile AİHM kararlarının uygulanma usulü tartışmalara neden olmaktadır. Her kademedeki mahkemelerin yanında, bütün idari birimleri sözleşme organı olan AİHM'si kararlarına uygun davranmak zorundadır. AİHM sözleşmeyi yorumlayıp uygulayarak kararlar vermektedir. Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla ilgili bir hüküm getirilmesi de ihtiyaçtır.
Değişiklikler yapılıyor ancak uygulanmıyor yakınmaları da buradan kaynaklanıyor. Çünkü mahkemeler ve idari birimler, AİHM kararlarına aykırı olan ancak sözleşmeye aykırı bulmadıkları mevcut uygulamalarına devam ediyorlar. Dolayısıyla şikayet halinde AİHM uygulamayı özleşmeye aykırı bulunarak Türkiye tekraren mahkum etmektedir.
Hatta konunun önemi, hassasiyeti ve kapsamı gereği, 90 maddenin dışında ayrı bir madde düzenlenmelidir. Anayasa da AİHS ve AİHM iç hukuktaki yeri çerçeve olarak tespit edilmeli ve bir uygulama kanunu çıkarılmalıdır. Kanunla AİHM kararlarının, Türkiye sathındaki bütün mahkemeler ve bütün idari birimleri nasıl etkileyeceği tereddüte meydan vermeyecek açıklıkta izah edilmelidir. Bu yapılmazsa, üç beş yıl sonra bu konu yeniden hükümet gündemine alınmak zorunda kalınacaktır. Keza bu dönemde yakınılan uygulamaya yansımıyor tartışmaları da tekrarlanmak zorunda kalınacaktır. İleriyi görüp şimdiden değişiklik yapıldığında mahkemelerin tartışmalı uygulaması vatandaşları mağdur etmeyeceği gibi Avrupa Birliğine de takvim verme arifesinde güzel bir jest olacaktır.
Anayasa ulusal kurumlarca değiştirilebilmesine karşın, sözleşme ancak bütün üye ülkelerden oluşan organlarca değiştirilmektedir. Yapılış yöntemi gereği her bir devletin anayasasından üstün tutulmayı gerektirir. Avrupa Konseyinin hukuksal birliği sağlamak amacı da, sözleşmenin anayasalardan üstünlüğünü gerektirir. Normlar hiyerarşisinde anayasanın hükümleri de dahil iç yargı yolunun tüketilmesi gereği, sözleşmenin anayasadan üstünlüğünü zorunlu kılmaktadır. Keza anayasaya aykırı olsa dahi geçerli olan sözleşmenin uygulanma zorunluluğu da üstün kılmayı gerektirmektedir. Yine anayasadan kaynaklanan bir hak ihlali halinde, AİHM'si Türkiye yi mahkum edebilmektedir. AİHM'si insan hakları alanında özel uzman mahkeme niteliğindedir. Bu yönüyle AİHM'si ulusal mahkemelerin farklı bir işlevle üzerinde bulunmaktadır.
Bu değerlendirmelerin kabulü zor görülebilir, ancak işin niteliği gereği kabul edilmek zorunluluğu vardır. Diğer ülkelerdeki tartışmalarda da görüşlerin değişimi bu yönde olmuştur. Bu konu milliyetçi duygularla, üstünlük kompleksiyle, ulusal önyargılarla bakılacak konu değildir. Her devletle kendimizi eşit görerek hukukun gerekleri açısından konuya yaklaşmalıyız. Egemenlik elden gidiyor olsa da, AİHS'si etkisi, değeri, özelliği, kapsamı itibariyle Anayasadan üstün norm niteliğindedir. Yani normlar basamağında en üst sırada AİHS'si bulunmaktadır. Kısaca 800 milyonluk Avrupa'nın insan hakları anayasasını anayasamızdan üstün tutmak zorundayız. Bu nedenle diğer idari, teknik konulu uluslar arası sözleşmeler ile AİHS'si ayrılmalı ve AİHS'nin anayasadan üstün norm olduğu yönünde açık hüküm getirilmelidir.
AK Partinin anayasa değişikliği yönündeki adımları Meclis dışındaki sol tarafından da tereddütsüz desteklenmelidir. AK Parti kendisini muhafazakar olarak nitelese de, önemli olan yaptıkları faaliyetlerin niteliğidir. Yapılan işlerin içeriğine göre tutum belirlenmeli, körlemesine inatlaşmalar ve karşı çıkışlardan kaçınılmalıdır. Bu nedenle halkın sol kesiminin AK Partiye destek vermesi hem ahlaki hem de ilkesel bir tutumun gereğidir.
Hacı Ali Özhan
bu makale zaman gazetesinde 11 mayıs 2004 tarihinde yayımlanmıştır. Yorum sayfa sorumlusu sayın Ahmet Ayhan'a teşekkürler. HAÖ.