ANAYASA MAHKEMESİ
Anayasa Mahkemesinin başkanı uzunca bir oylamadan sonra seçilebildi. Sayın Tülay Tuğcu’ya görevinde başarılar dilerken, gündemde olan mahkemenin yeniden yapılanması çabalarına yardımcı olmasını dilerim. Gerçekte mahkemenin içinde bulunduğu durum, yeniden yapılanmayı zorunlu kılıyor. Mahkemenin asli işlerinin geciktiği bir vakıadır. Davaların sonuçlanması yanında gerekçeli kararın yazımı dahi önemli bir süre almaktadır. Sayın Tuğcu haklı olarak mahkemenin daha hızlı çalışmasını amaçladığını söylüyor. Bunun için Anayasaya aykırılık gibi yoğun araştırma ve teorik birikim gerektiren bir yargılama için, hakimlere yeterli zamanın verilmesi gerekir.
Bu nedenle mahkemeye feri işlerin verilmemesi tercih edilmelidir. Örneğin mahkemeyi son yıllarda önemli derecede meşgul eden Yüce Divan davaları Anayasa Mahkemesinden alınarak Yargıtay Ceza Dairesi Başkanlar kuruluna verilmelidir. Bu davalarda ceza mahkemesi sıfatıyla ceza yargılaması yapılmaktadır. Anayasa mahkemesi yapısı gereği ceza yargılaması yapmaya ehil değildir. Üyeler arasında hiç ceza yargılaması yapmayanlar vardır. Hakim sınıfından olmayan üyeler yargılama faaliyetine tümden yabancıdırlar.
sn. Tuğcu ve bazı üyeler karşı çıkmaktadır ancak bu konu mahkemeler arasında alt-üst ilişkisi şeklinde görülecek türden değildir. Adalet dağıtımı kopleks kaldırmaz. Bakanlarımızı, Başbakanımızı yargılarken adalet dağıtımına en uygun yapıda bir mahkemenin yargılama yapması gerekir. Ceza yargılamasında Anayasa Mahkemesinin en az, Yargıtay Ceza Dairesi başkanlar kurulunun en fazla ehil mahkeme olduğu açıktır.
Ayrıca belirtmek isterim ki, anayasa yapılırken unutulmuş bulunan TBMM Başkan ve Başkanlık Divan üyeleri ile Genelkurmay Başkanının görev suçları nedeniyle Yüce Divanda yargılanmaları yönünde ekleme yapılmalıdır.
Yine siyasi parti kapatma davaları da kendine özgü bir ceza davasıdır. Bu davalarda siyasi partilerin cezai konulardaki eylemleri değerlendirilmektedir. Parti kapatma hükümlerinin tümden kaldırılması fikrimi saklı tutarak, bu davalar da Yargıtay Ceza Dairesi Başkanlar kurulunca yapılmalıdır. Yine siyasi partilerin mali denetimi de görev alanından çıkarılmalıdır. Partilerin kesin hesap incelemesi ancak 4-5 yıl sonra yapılabilmektedir. Ayrıca mali denetim gibi teknik ve yargılama içermeyen bir konu ile mahkemenin meşgul edilmesi kesinlikle yerinde bir yöntem değildir.
Anayasa Mahkemesinin mevcut dava yükü ve iş çeşitliliği daire şeklinde yapılanmasını artık zorunluluk haline getirmiştir. TBMM Anayasa Komisyon başkanı sn. Burhan Kuzu’nun üye sayısını 21 çıkaran önerisi bir ihtiyaçın karşılığıdır. İki daire yerine dört daire şeklinde yapılanması kanımca yerinde olacaktır. Ceza, hukuk ve idari konulara bakan üç daire yanında, bir dairenin de insan hakları konularındaki bireysel başvurulara bakmakla görevlendirilmesi yerinde olacaktır. 11 üye ile karar almak yerine beş üyeli dairelerin daha hızlı ve pratik olacağı açıktır.
Sn. Tuğcu üyelerin TBMM tarafından seçimine siyasallaşma gerekçesiyle karşı çıkıyor ancak 21 üyenin sn. Kuzu’nun önerisi gibi yedi üyesi TBMM tarafından seçilebilir. Yedi üyenin üçü Yargıtay, ikisi Danıştay ve iki üye de askeri Yargıtay ve AYİM tarafından seçilmelidir. Diğer yedi üyenin Cumhurbaşkanınca doğrudan seçimi düşünülebilir. Özellikle belirtmek isterim ki, yüksek mahkemelerce gösterilen adaylar içinden Cumhurbaşkanının seçimi yerine, doğrudan genel kurul seçmelidir. Avrupa İnsan hakları sözleşmesine uyumlu olmak amacıyla askeri üyelerin çıkarılması da düşünülmelidir. Keza kamu yöneticisi üyelerin de mutlaka hukuk eğitimi alması şartı getirilerek, üyelerin meslekten hakim olması sağlanmalıdır.
Önemine binaen son olarak belirtmek isterim ki, kısa karardan sonra gerekçeli kararın bir yıl, iki yıl sonra yayımı makul değildir. Bu nedenle gerekçeli kararın yayımı belirli bir süre ile sınırlanmalıdır. Ayrıca kısa kararın açıklama ile yürürlüğe girmesi ve mahkeme tarafından ilan edilmesi usulü getirilmelidir. Hacı Ali Özhan
Hacı Ali Özhan
Bu makale 30 temmuz 2005 tarihli vakit gazetesinde yayımlanmıştır.