![]() ![]() |
BAŞBAKAN İLE TSK ARASINDAKİ İLİŞKİ ÜZERİNE BİR İNCELEME |
Hacı Ali Özhan |
BAŞBAKANA KARŞI BAGLAYICI SORUMLULUK |
GENELKURMAYDAN SORUMLA BAKAN |
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI |
SONUÇ |
BAŞBAKAN İLE TSK ARASINDAKİ İLİŞKİNİN HUKUKİ ANALAZİ
Hacı Ali Özhan
BAŞBAKANA KARŞI BAĞLAYICI SORUMLULUK Başbakan Mesut Yılmaz' ın TSK'yi kastederek 'irtica ile mücadele görevi vermedim’ mealinde basına yansıyan açıklamaları üzerine, TSK tarafından cevaben açıklama yapılmıştır. Gazetelerde "Muhtıra gibi bildiri" şeklinde tanımlanan bu açıklamada,
Anayasa ve yasalara bağlılıklarından kuşku duyulmayacak TSK'nin Başbakan’ la karşılıklı açıklamaları üzerine,
Başbakan ve TSK' i ilişkisi üzerine naçizane hukuki görüşlerimi, konunun doğru anlaşılmasına katkı sunmak amaçlı belirtmek istiyorum.Anayasa' nın 117. maddesi, "Milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetler' in yurt savunmasına hazırlanmasından TBMM' ye karşı Bakanlar Kurulu sorumludur" der. Aynı yasa maddesi Genelkurmay Başkanı' nın, Bakanlar Kurulu' nun teklifi üzerine Cumhurbaşkanlığınca atanacağını, görev ve yetkilerinin kanunla düzenleneceğini belirttikten sonra "Genelkurmay Başkanı bu g
örev ve yetkilerinden dolayı Başbakan' a karşı sorumludur" demekledir.TSK dört kuvvet komutanlığından oluşmasına karşın, en üst komutan olarak Genelkurmay Başkanı Başbakan' a karşı sorumlu olup barışta ve savaşta Silahlı Kuvvetler' in komutanıdır. TBMM'nin görevleri arasında Bakanlar Kurulu ve bakanları denetlemek yetkisi vardır. Başbakan, Bakanlar Kurulu' nun başkanı olarak bakanlıklar arasındaki işbirliğini sağlayacağı gibi Bakanlar Kurulu ile birlikte Meclis' e karşı
sorumludur.Yîne Anayasa' nın 123 maddesinde aynen. 'Her bakan Başbakan 'a karşı sorumlu olup ayrıca kendi yetkisi içindeki îşlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur" denmektedir.
Anayasa' nın 'sorumluluk' kavramına verdiği anlam, bir bakanın Başbakan' a karşı somluluğunda olduğu gibi doğrudan 'idari nitelik’ tanımamakta Bakanın görevini kanunlara uygun yerine getirmede gözetici ve düzeltici önlemleri alarak bîr üst makam statüsünde yükümlülük getirerek sorumlu tutma çerçevesindedir. Başbakan, Silahlı Kuvvetler' in 'üst makam’ olarak komutanı olmamakla beraber, sorumluluğu gereği TSK' nın komutanı olarak Genelkurmay Başkanı'nı, emri altındakilerin eylem ve İşlemlerini, Anayasa ve yasal görevlerinin kanunlara uygun yerine getirilmesini gözetici ve düzeltici önlemleri almakla yükümlü ve yetkilidir.
Anayasanın demokratik sistemi ve hukuk devleti kavramı bunu gerektirdiği gibi 'sorumluluk' la anlatılan ifade lafzı olarak bu anlamdadır. Aksi halde sorumluluk kavramının anlamını bulmak zordur. Anayasa koyucunun bu kavramı bir anlamı olmadan belirttiği düşünülemez.
Genelkurmay Başkanı' nın Bakanlar Kurulu' nun teklifi üzerine atanıyor olması da Başbakan ile Genelkurmay Başkanı'nın ilişkisinin bakan ve Başbakan benzeri bir ilişki olduğunu göstermeye yeter önemdedir.
Anay
asa' nın 117'nci maddesînin içerik olarak kaynak maddesi olan 61 Anayasası'nın 110' uncu maddesinin Kurucu Meclis Anayasa Karma komisyonu gerekçesinde aynen kabul edilen gerekçesinde "...Genelkurmay Başkanı'nın atanması ve sorumluluğu konusunu, geçmiş yılların tatbikatından elde edilen tecrübelerin ışığı altında İnceleyen komisyonumuz, atanmanın Bakanlar Kurulu' nun teklifi üzerine Cumhurbaşkanı'nca yapılması ve görev ve yetkilerinden dolayı da Başbakan' a karşı sorumlu olması tarzında maddenin tedvinini hem hizmetin icaplarının, hem de demokratik bir devlet düzeni içindeki sorumluluk esaslarına uygun bir hal tarzı olarak kabul etmiş bulunmaktadır..." denmektedir.Yine Kurucu Meclîs birleşik toplantısında yapılan son görüşmeler sırasında Karma Komisyon adına yapılan konuşmada, Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığına bağlanması uygun görülmediğinden Başbakan' ın kendisine bağlandığının, bu durumun 'Başbakanlığa karşı sorumludur’ ifadesi ile belirtildiği açıklanmıştır
.Bu konuya ilişkin bir Anayasa Mahkemesi kararının ilgili kısmını anlaşılır olması için uzunca aktarmak istiyorum.
Aynen; "...Anayasa' nın 110'uncu maddesinin son Fıkrasında ise. Silahlı Kuvvetlerin komutanı olan Genelkurmay Başkanı 'nın bütün bu görev ve yetkilerinin kanunla düzenleneceği ve bu görev ve yetkilerinden dolayı da Başbakan' a karşı sorumlu olacağı hükmü yer almaktadır. (117/4 aynen karşılığı) Buna göre Genelkurmay Başkanı, bütün Silahlı Kuvvetler' in komutanı sıfatı ile orduyu barışta ve savaşta hazırlayıp idare edecek
ve bu görevlerinden dolayı da Başbakan' a karşı sorumlu olacaktır. Bu suretle Anayasamız, Silahlı Kuvvetlerin barışta ve savaşta hazırlanması ve İdaresi görevini Genelkurmay Başkanı'na verip, bunun karşılığında da onu Bakanlar Kurulu içinde Başbakan' a karşı sorumlu tutmakla, yürütme organı ile Genelkurmay Başkanı arasındaki bağlantıyı kurmuş olmakla ve böylece Başbakan' a da hükümet kademesinde olmak üzere bu İşlerin yönelim ve denetiminde görev vermiş bulunmaktadır.Görülüyor ki Anayasa'nın 110'uncu maddesi Silahlı Kuvvetler' in barış ve savaşta hazırlanması ve idaresinde,
Genelkurmay Başkanı ile kurduğu sorumluluk bağı vasıtası ile Başbakan' a görev vermekte ve böylece bu hizmetlerin Bakanlar Kurulu ile irtibatını ve Bakanlar Kurulu içindeki görevli Bakanı işaret ve tayin etmiş olmaktadır kî bu da Başbakan' ın bizzat kendisidir. Bu madde ile Başbakan' a verilmiş bulunan görev, Anayasa' nın 105'inci maddesinde belirtilen (112'nci maddenin karşılığı) genel nitelikteki Başbakanlık görevlerinden ayrı ve onlara ek olarak Anayasa' nın verdiği özel nitelikte bir görev olup. Başbakan’ ın da bu görevlerin yerine getirilmesinde diğer bakanlar gibi Anayasa' nın 105'inci maddesinin İkinci fıkrasın da yer alan münferit sorumluluğu vardır. Şüphesiz Başbakan' ın bu sorumluluğu Anayasa' nın 110'uncu maddesinin İkinci fıkrasında yer alan ve Bakanlar Kurulu' nun, ordunun savaşa hazırlanması konusunda TBMM'ye karşı olan müşterek sorumluluğunu ortadan kaldıracak nitelikte değildir. Yani sözü geçen konularda Başbakan, Bakanlar Kurulu'na ve Bakanlar Kurulu’ da TBMM'ye karşı sorumlu durumda olmakta ve sorumluluk halkaları böylece tamamlanmakladır.1961 Anayasası'nın getirdiği bu düzeni özetlemek gerekirse; ordunun barışta ve savaşta hazırlanması ve idaresi ile idare kademesinde Genelkurmay Başkanı, hükümet kademesinde Başbakan görevli ve sorumlu olup, ordunun savaşa hazırlanması konusunda Bakanlar Kurulu' nun TBMM' ye karşı olan ortak sorumluluğu bu yoldan uygulama alanına girmektedir......”
Anayasa Mahkemesi'nin bu kararından anlaşılacağı üzere, Başbakan' ın özel nitelikli görevinden bahsederek, Genelkurmay Başkanlığı'nın görev ve yetkilerinden bir bakan gibi kişisel sorumluluk taşıdığı ve TBMM'ye karşı da bu sıfatla sorumlu olduğu belirtilerek, milli irade ve egemenlik kavramına
ulaşmakla sorumluluk halkalarının tamamlandığı belirtilmiştir.Keza, 1324 sayılı Genelkurmay Görev ve Yetkilerine Ait Kanun' un 7. maddesinde de Anayasa' ya paralel olarak 'Başbakan' a karşı sorumluluk' tekraren belirtilmiştir.
Yukarıda izaha çalışılan Anayasa' nın lâfzı, madde gerekçesi ve Anayasa Mahkemesi kararından anlaşılacağı üzere Sayın Başbakan' ın açıklaması hukuken görev ve sorumluluklarını bilen ve hukuk devleti kaygısıyla yapılan açıklama olup, TSK da dahil, bütün kurumlan bağlar.
Sayın Başbakan' ın, irtica ile mücadelede hukuk içinde kalarak mücadele edileceği açıklaması çok doğal ve yerinde olduğu gibi, bir hukuk devletinin başbakanından başka bir beklenti içinde olunamaz, irtica kavramının ve suç unsurlarının hukuki tanımlanmasına ihtiyaç ol
duğu kadar, devletin hiçbir vatandaşım siyasi görüşlerine göre ayırıma tutamayacağı, genel ilkesini hatırlatmak istiyorum. Nitekim Başbakan' ın islamî sermaye anlamında kamuoyuna yansıyan şirketlere, mevzuat hükümlerine uymaları halinde yaptırım uygulanamayacağı mealindeki açıklaması bu kaygıdan kaynaklanmakta ve hukuki bir yaklaşımdır.TSK' ca yayımlanan bildiride de vurgulandığı üzere, TSK da dahil hiçbir devlet kurumu Anayasa ve yasaların verdiği görev ve yetkinin dışına çıkamayacağı gibi, görev ve yetkilerini kullanırken de hukuk kurallarına uym
ak zorundadır. Aksi halde hukuk devletinden bahsedilemeyeceği gibi, kanunlara bütün vatandaşların uyması beklenirken, devlet görevlilerinin uymaması beklenemez.TSK da dahil, bütün devlet kurumlan arasında görev ve yetki kargaşası yaşandığında veya görevlerin kapsamı ve türünde kurumlar arası uyuşmazlık olduğunda, hukuk biliminin gereklerine göre çözüm bulunması, hukuk devletinin gereğidir.
Bütün kurumlar Anayasa koyucunun ve yasa koyucunun koyduğu kurallara göre hareket etmek zorunda olduğuna göre, öncelikle kanunun gerekçesi, komisyon raporları ve Meclis görüşmeleri incelenerek asıl amacın ne olduğu tespit edilmeli, konu hakkındaki mahkeme içtihatları ile bilim adamlarının görüşleri birlikte değerlendirilerek, bir
sonuca ulaşılmalıdır.Görev ve yetkiler, kanunun özü ve sözüne göre kanun koyucunun amacı yönünde yorumlanarak ifa edilmeli, kişisel düşünce ve amaçlar dışında objektif devlet adamı sorumluluğu ile davranılmalı ve tamamen hukuk içinde kalınmalıdır. Özellikle her vatandaş gibi devlet görevlilerinin de siyasi görüş ve tercihlerinin olması doğaldır. Ancak, devlet kurumunda ve görevi başında hizmetin ifasında tamamen görevin gerektirdiği liyakat kuralları içinde davranması zorunludur. Devlet birimlerince yapı
lan yorum, işlem ve eylemlerin Anayasa' nın açık hükümlerinden önce hukukun bilinen ve tüm uygar ülkelerin benimseyip uyduğu hukukun genel ilkelerine uygun olması Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararın da(2) belirtildiği gibi, imzalayıp iç hukuk mevzuatımız haline gelen uluslararası sözleşmelerin de bir gereğidir.GENELKURMAYDAN SORUMLU BAKAN
30-5-1949 tarihli 5398 sayılı Milli Savunma Bakanlığı kanununa göre 949 yılından 1966 yılına kadar Genel Kurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığına bağlı daire başkanlığı statüsünde olup, Genel kurmay Başkanı Milli Savunma Bakanının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca tayin olunur ve değiştirilirdi.
Ordunun hazırlanması ve idaresi ile ödevli ve bu işlerden sorumlu olan Milli Savunma Bakanı, ordunun personel, haber alma, harekat eğitim, seferberlik, ikmal gibi işlerini Daire Başkanlığı konumunda olan Genel kurmay Başkanlığı aracılığı ile diğer işlerini de Müsteşarlık vasıtası ile yürütürdü. Genelkurmay Başkanlığı Bakanlığın yürütme organıydı
.1924 Anayasasın da; Başkomutanlık, TBMM'nin yüce varlığından ayrılmaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur, dedikten sonra Ordunun komutası barışta özel kanununa göre Genel kurmay başkanı, savaşta isi Bakanlar kurulunun teklifi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından tayin edilecek kim
seye verilir şeklinde düzenlenmişti.(24 Anayasası madde 40)1961 Anayasası; barış ve savaş ayırımını kaldırarak, silahlı kuvvetlerin komutanının Genel kurmay Başkanı olduğu .değişikliği ile 24 anayasasının metnini aynen almış, ek olarak ta milli güvenliğin sağlanması ve savaşa hazırlıkta TBMM1 karşı Bakanlar Kurulunu sorumlu tutarak, aynen "...Genelkurmay Başkanı, Bakanlar kurulunun teklifi üzerine Cumhurbaşkanınca atanır; görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Genel kurmay Başkanı bu görev ve yetkilerinde
n dolayı Başbakana karşı sorumludur..." hükmünü getirmiş, Milli Savunma Bakanı ile kuvvet komutanlıkları ve Genel kurmay Başkanlığı arasındaki ilişkinin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir. (61 Anayasası madde 110)Madde tasarı halinde
Anayasa Komisyonunda "'Genelkurmay Başkanlığı Başbakanlığa-bağlıdır." şeklinde önerilmiş, Temsilciler Meclisinde "Genel kurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığa bağlıdır" şeklinde değiştirilerek kabul edilmiş. Milli Birlik komitesince değiştirilerek "Silahlı kuvvetlerin kumandanı olan Genel kurmay Başkanı. Başbakanlığa bağlıdır" kabul edilmiştir.Milli Birlik Komitesince yapılan değişiklikler, Temsilciler Meclisinde kabul
edilmemiş ve eski metin üzerinde ısrar edilmiş, Anayasa Karma Komisyonu; hem hizmetin icapları hem de demokratik bir devlet düzeni içindeki sorumluluk esaslarına uygun bir hal tarzı, olarak gerekçesiyle "Genel kurmay başkanı bu görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur" hükmünü kabul etmiş Genel kurulca da kabul edilmiştir.Kurucu Meclis
toplantısında, Karma komisyon adına yapılan konuşmada Genelkurmay başkanlığının Milli Savunma Bakanlığına bağlanması uygun görülmediğinden Başbakanın kendisine bağlandığının bu durumun 'Başbakana karşı sorumludur' ifadesiyle belirtilmiştir.Bir üyece madd
enin bu şekilde ifade edilmesi Genelkurmay başkanlığının Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasına engel değildir denmesi üzerine, Karma komisyon adına yapılan ikinci konuşmada, Başbakan ile Genelkurmay Başkanının doğrudan doğruya irtibat kurmasının sağlanması anlatılmak istenmiştir.1982 Anayasası 117 inci maddesinde; 61 Anayasasının 110 uncu maddesini aynen benimsemiş olup madde hükmü halen yürürlüktedir.
1961 Anayasasının getirdiği geçici bir madde ile, önceki kanunların Anayasanın yeni hükümlerine aykırılığı ve iptali davası açabilme hakkını Anayasa Mahkemesinin göreve başladığı tarihten 6 ay içerisinde tanımıştır. 1949 tarihli Milli Savunma Bakanlığı hakkında kanunun 1961 Anayasasının hükümleri ile çeliştiği ve iptali talepli olarak Adalet Partisi TBMM's
i grubu Anayasa Mahkemesinde dava açmıştır.Sessiz bir görev ve yetki karmaşasının yaşandığı bu konu, Başbakan sn. Yılmaz 'in TSK'ini kastederek 'irtica ile mücadele görevi vermedim' açıklaması üzerine TSK'den yapılan açıklamada "TSK'i görevini yaparken hiç kimsenin bu görevini hatırlatmasına ihtiyaç yoktur...Makamı, görevi ve konumu ne olursa olsun hiç kimse... hiçbir tavır, tutum, beyan ve telkinlerde bulunamaz" duyurusu ile doruğa çıkmıştır.
Başbakanlık ile TSK'i ve Genelkurmay arasındaki görev, yetki konusunda yaşanılan bu sorunun doğru anlaşılması ve çözülmesine yardımcı olacağını düşündüğüm
1966 yılına ait Anayasa Mahkemesi kararından yorumsuz olarak genişçe alıntı yapmak istiyorum. Aynen:“.........Anayasa bu hükmü ile; sö
zü geçen konularda, hükümetçe yönetici diğer Devlet hizmetlerinden farklı bir özellik görmüş ve 105 inci maddesinde, genel siyasetin yürütülmesinden Bakanlar Kurulunun birlikte sorumlu bulunduğu kuralını koyduğu halde, (Millî Güvenliğin sağlanması ve silâhlı kuvvetlerin savaşa hazırlanması) konularında bu genel kural ile yetinmiyerek, bunları Bakanlar Kuruluna, özel bir görev olarak ve müşterek sorumlulukları altına verdiğini ayrıca ve açıkça belirtmek lüzumunu duymuştur. Şu halde Bakanlar Kurulunun tümüne, Anayasa ile verilen bu görevler, özel bir nitelik taşımaktadırBakanlar Kurulu Üyelerinin hepsinin bir arada bu görevlerin her safhasiyle aynı zamanda meşgul olmaları mümkün bulunmadığına göre, bu konulardaki hazırlayıcı çalışmaların yapılması, Bakanlar Kurulunun gerekli kararlan alabilmesi için gereken tekliflerin kurula sunulması, onun adına kararların uygulanmasını yöneterek Bakanlar Kurulunun bu işlerle olan bağlantısını sağlayıp Büyük Millet Meclisine karşı olan sorumluluk ilişkisinin işler bir hale
getirilmesi yani hükümet kademesinde bu işlerin yönetilmesi görevi. Bakanlar Kurulu içindeki iş bölümünde hangi Bakanlığa ait olacaktır?Bu soruyu karşılaya bilmek için 110 uncu madde üzerindeki incelemeyi derinleştirmek gerekmektedir :
Gerçekten 110 uncu m
addenin üçüncü fıkrasında Genel Kurmay Başkanı, silâhlı Kuvvetlerin Komutanıdır hükmü yer almıştır. Bu hükmü ile Anayasa, Genel Kurmay Başkanına; Türk Ordusunun Kurmaylık hizmetlerinden başka, barış ve savaş hali ayırımı yapmadan, Silâhlı Kuvvetlerin komutanlığı görevini de vermiş bulunmaktadır.Komutanlığın; bir sevk ve idare makamı olduğunda ve komutası altındaki bütün kuvvetlerin barışta ve savaşta her bakımdan hazırlanması ve idaresi işlerinin de bu makama ait bulunduğunda şüphe yoktur. 4/1/1961 günlü ve 221 sayılı (Türk Silâhlı Kuvvetleri îç hizmet Kanunu) nün 35 inci maddesinde Silâhlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk Yurdunu ve Anayasa ile tâyin edilmiş olan Türkiye cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.” denilmekte ve buna göre silâhlı kuvvetlerin komut
anı da Türk Ordusunu, bu görevleri her an başarmaya kudreti olacak surette ayakta ve hazır tutmak görevini ve bunun sorumluluğunu yüklenmiş bulunmaktadır.Anayasa 'nın 110 uncu maddesinin son fıkrasında ise, Silâhlı Kuvvetlerin komutanı olan Genel Kurmay Başkanının bütün bu görev ve yetkilerinin kanunla düzenleneceği ve bu görev ve yetkilerinden dolayı da Başbakana karşı sorumlu olacağı hükmü yer almaktadır. Buna göre Genel Kurmay Başkanı, bütün silâhlı Kuvvetlerin komutanı sıfatiyle orduya barışta ve savaş
ta hazırlayıp idare edecek ve bu görevlerinden dolayı da Başbakana karşı sorumlu olacaktır.Bu suretle anayasamız, silahlı kuvvetlerin barışta ve savaşta hazırlanması ve idaresi görevini Genelkurmay Başkanı'na verin, bunun karşılığında da onu. Bakanlar Kurulu içinde Başbakana karşı sorumlu tutmakla, yürütme organı ile genelkurmay Başkanı arasındaki bağlantıyı kurmuş olmakta ve böylece Başbakana da, hükümet kademesinde olmak üzere, bu işlerin yönetim ve denetiminde görev vermiş bulunmaktadır
.Görülüyor k
i, Anayasa 'nın 110. maddesi, silahlı kuvvetlerin barışta ve savaşta hazırlanması ve idaresinde; Genelkurmay Başkanı ile kurduğu sorumluluk bağı vasıtasıyla Başbakana görev vermekte ve böylece bu hizmetlerin Bakanlar Kurulu ile irtibatını ve Bakanlar Kurulu içindeki görevli bakanı işaret ve tayin etmiş olmaktadır ki bu da Başbakanın bizzat kendisidir. Bu madde ile Başbakana verilmiş bulunan görev Anayasa' nın 105. maddesinde belirtilen genel nitelikteki Başbakanlık görevlerinden ayrı ve onlara ek olarak Anayasa' nın verdiği özel nitelikte bir görev olup Başbakanın da bu görevlerini yerine getirilmesinde diğer bakanlar gibi, Anayasa' nın 105. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan münferit sorumluluğu vardır. Şüphesiz Başbakanın bu sorumluluğu Anayasa' nın 110. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve Bakanlar Kurulu nun ordunun savaşa hazırlanması konusunda Türkiye Büyük Milleti Meclisi'ne karşı olan müşterek sorumluluğunu ortadan kaldıracak nitelikte değildir. Yani sözü geçen konularda Başbakan Bakanlar Kuruluna ve Bakanlar Kurulu da Büyük Millet Meclisi ne karşı sorumlu durumda olmakta ve sorumluluk halkaları böylece tamamlanmaktadır.1961 Anayasamızın getirdiği bu düzeni özetlemek gerekirse: Ordunun barıya ve savaşta hazırlanması ve idaresi ile idare kademesinde Genelkurmay Başkanı, hükümet kademesinde Başbakan görevli ve sorumlu olup, ordunun savaşa hazırlanması konusunda Bakanlar Kurulu nıın Büyük Millet Meclisi'ne karşı olan sorumluluğu da bu yoldan uygulama alanına girmekledir.
Bu sebeple 5398 sayılı kanunun dava edilen 1. maddesinde yer alan; cumhuriyet ordusunun hazırlanması ve idaresiyle ödevli ve bu işlerden barışta ve seferde sorumlu olun Milli Savunma Bakanlığı" deyimi ile Anayasa' rın idare kademesinde Genelkurmay Başkanı'na ve Bakanlar Kurulu i
çinde de Başbakana vermiş olduğu görevleri Milli Savunma Bakanlığı' na devreden hükmün, yukarıda açıklanan Anayasa kurallarına aykırı bulunduğundan iptali gerekmektedir."Anayasa Mahkemesinin bu kararından açıkça anlaşılacağı üzere Genelkurmay Başkanlığının, Milli Savunma Bakanlığına bağlı olması Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş Başbakana bağlı olduğu belirtilmişti Genelkurmay Başkanlığı hiçbir yere bağlı olmayan
bağımsız bir kurum veya özerk bir kurum olarak kabul edilmediğinden, kararda Bakanlıga mı yoksa Başbakanlığa mı bağlı olması üzerinde durulmuştur.Gerek Temsilciler meclisinde gerekse yalnız subaylardan oluşan Milli Birlik komitesinde, yukarıda alıntı yapıldığı üzere uzunca tartışılmasına karşın Genelkurmayın bağımsız veya özerk kurum olması yönünde bir öneri veya tartışma olmadığı gibi bu yönde izlenim dahi yoktur. Kaldı ki bu konu kuşkusuz açık ve kesin hükümle getirilecek niteliktedir
Anayasa Mahkemesi kararına muhalefet eden 7 üye; MSB kanunu ile Anayasa hükümlerinin birbirini tamamladığını, çelişmediğini kaldı ki TSK’nin" hazırlanması ve idaresinin MSB'nin hikmeti vücudunun tabi ve zaruri icabıdır diyerek Anayasadaki hükme rağmen Genel kurmayın MSB' na bağlı olmasını savunmuşlardır.
Temsilciler Meclisi üyesi sn.
Coşkun Kırca' a bu yönde görüş bildirmiş yine üyelerden Sn. Bahri Savcı bir makalesinde 'Bir idari birimin bağlı bulunduğu yere karşı sorumluluğu açıklanmaya ihtiyaç göstermeyecek bir durumdur ve bundan dolayı da yasalarda ayrıca gösterilmez demektedir.1967 yılında çıkarılan TSK'i Personel kanunu da getirilen subayların atanmaları ve yükselmeleri konusunda MS Bakanına yetki veren hükümlerinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle Cumhuriyet Senatosunun 41 üyesi tarafından Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılmıştır.
Yukarıda uzunca aktardığımız 1966 yılına ait Anayasa Mahkemesinin kararından sonra TBMM'nin 1967 yılında 926 sayılı kanunla MS Bakanına görev ve yetki veren eğilim taşıması dikkate değerdir kanısındayım.
Anayasa Mahkemesinin karar tarihi olan
1968 yılında 4 üyesi değişmiş olmasına karşın, yukarıda alıntı yaptığımız 1966 yılına ait karara atıf yaparak aynen;"...Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur. Böyle olunca da Genelkurmay Başkanlığının görevlerini bir bakan adına veya bakanlığın bir dairesi gibi değil, kendi adına ve Başbakana karsı sorumlu olarak yürütmesi gerekmektedir. Bu ilke ve Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığının bir dairesi olamayacağı hususu daha önce Anayasa Mahkemesinin 14-4-1966 günlü 1963/67 1966/19 sayılı kararıyla da hükme bağlanmıştır..."
denilerek kararın aynen benimsendiği görülmektedir
.Bir başka Anayasa Mahkemesi kararında; 1970 yılında çıkarılan 1325 sayılı kanunla MSB' lığı ile TSK'leri kuvvet komutanlıkları arasındaki ilişkiyi düzenleyen ve MS Bakanına görev ve yetki veren kanunun iptali için Cumhuriyet Senatosunun 32 üyesi tarafından dava açılması üzerine yukarıda adı geçen karar gerekçelerine atıf yaparak aynı görüşü benimsediğini belirtmiştir.
TBMM'sinin TSK ile MSB' lığı arasındaki ilişkiyi düzenleyen görüş ve eğilimin ne olduğu yönünden dikkate değer bu düzenleme, Anayasa Mahkemesince karar tarihi olan
1971 yılında 8 üyesi değişmiş iken 1966 yılına ait ve 1968 yılına ait kararlara atıf yapması, konu hakkındaki görüşlerinde kararlılığı göstermesi yönünden dikkate değerdir.Bir Anayasa Mahkemesi kararında da 13 üyesi değişmiş olmasına karşın 1977 yılında yukarıda numaraları geçen 3 adet karara atıf yaparak aynı görüşte olunduğu teyid edilmiştir.
SONUÇ :
Yukarıdaki anlatımlardan Anayasaya ve kanunlar ile, Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre, TSK 'nin komuta görevi Genelkurmay Başkanına, TSK'nin milli güvenlik ve yurt savunmasına hazırlanmasından Bakanlar kuruluna. Başkomutanlık Makamı da TBMM'sini temsilen Cumhurbaşkanına verilmiş
tir.Genelkurmay Başkanının görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumluluğu ile; TSK' den sorumlu bakan olarak Bakanlar Kurulu içinde Başbakanı belirterek Başbakana görevlerine ek olarak kendine özgü bu görev verilmiş ve yine Bakanlar kuruluna bir bakan gibi bu konuda sorumluluk yüklemiştir.
Dolayısı ile Başbakan gerek Genelkurmay Başkanı gerekse emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden sorumlu görevlerini yasalara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yüküml
üdür.Başbakan, Bakan gibi Bakanlar kuruluna, Bakanlar Kuruluda TBMM'ne sorumlu olmakla sorumluluk halkaları tamamlanarak milli irade ve egemenliğe ulaşılmaktadır.
Bütün kurumlar Anayasa koyucunun ve yasa koyucunun koyduğu kurallara göre hareket etmek zorunda olduğuna göre, öncelikle kanunun gerekçesi, komisyon raporları ve Meclis görüşmeleri incelenerek asıl amacın ne olduğu tespit edilmeli, konu hakkındaki mahkeme içtihatları ile bilim adamlarının görüşleri birlikte değerlendirilerek, bir sonuca ulaşı
lmalıdır.Görev ve yetkiler, kanunun özü ve sözüne göre kanun koyucunun amacı yönünde yorumlanarak ifa edilmeli, kişisel düşünce ve amaçlar dışında objektif devlet adamı sorumluluğu ile davranılmalı ve tamamen hukuk içinde kalınmalıdır. Özellikle her vatandaş gibi devlet görevlilerinin de siyasi görüş ve tercihlerinin olması doğaldır. Ancak, devlet kurumunda ve görevi başında hizmetin ifasında tamamen görevin gerektirdiği liyakat kuralları içinde davranması zorunludur.
Devlet birimlerince yapılan yorum, işlem ve eylemlerin Anayasa' nın açık hükümlerinden önce hukukun bilinen ve tüm uygar ülkelerin benimseyip uyduğu hukukun genel ilkelerine uygun olması Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararın da(2) belirtildiği gibi, imzalayıp iç hukuk mevzuatımız haline gelen uluslararası sözleşmelerin de bir gereğidir.
Hacı Ali Özhan...........................................................
(1) Anayasa Mahkemesi'nin 14.4.1966 tarih 63/67 E, 66/19 K.
Not: Bu araştırmanın birinci kısmı 3 nisan 1998 Cuma dergisinde ve 27 mart 1998 Yeni Şafak gazetesi nde ikinci kısımı ise Cuma Dergisinde 27 nisan 1998 tarihinde yayımlanmıştır. Yayımlanmasını teşvik eden ve vesile olan Taceddin Ural kardeşime teşekkür etmek isterim. HAÖ.
|