REFAH DAVASINA İLİŞKİNİDDİANAME, MÜTALAA VE ANAYASA MAHKEMESİ KARARININ USUL VE ESASTAN DEGERLENDİRİLMESİ İLE ANAYASA MAHKEMESİNE VERİLEN MÜDAHALE DİLEKÇE |
|
|
|
|
|
|
|
|
Bilindiği üzere Refah Partisince Anayasa Mahkemesine 5/8/1997 tarihinde sunulan ön savunmanın Başsavcılığa tebliği üzerine, Başsavcılık Esas Hakkındaki Görüşünü (Mütalâa) 6-15-1997 tarihindi Anayasa Mahkemesine sunmuştur. 215 sayfalık ön savunmaya karşılık, l günde sunulun 80 sayfalık Mütalâa' nın nasıl, ne zaman hazırlandığı soruları haklı olarak sorulmuş ve ön savunmanın okunmadan hazırlandığı tartışmaları üzerine Başsavcılıkça yapılan açıklamada, savunma süresinde Refah Partili yetkililerin basına yansıyan beyanlarının takip edildiği ve Mütalâa' nın yazımına başlanıldığı ve hazırlanarak bilgisayarda hazır olarak. tutulduğu, ön savunmanın Başs
avcılığa ulaştığında da genel olarak kontrol edildiği farklı bir şey olmadığı bu nedenle de hazırlanmış metnin Anayasa Mahkemesine sunulduğu belirtilmiştir.Yargılamadaki bu hızlılık takdir edilebilir ancak, yanlış anlamalara neden olacak bir acelecilikte adalete, bağımsızlığa, hakkaniyete gölge düşürür. Kaldı ki, Başsavcılık iddianame ve mütalâa hazırlarken gösterdiği titizliği en azından savunmayı okumak içinde göstermelidir. Savunmayı okuyup, okumamak Başsavcının şahsıyla ilgili olmasına karşın. Ceza Usu
l Kanunlarımız mutlaka okunmasını, savunma delillerinin araştırılıp incelenmesini, lehe ve aleyhe delillerin toplanması ve maddi gerçekliğin ortaya çıkarılmasını emretmektedir. Savcı muhakeme ilişkisinin sujesidir. Fakat bu sujelik sıfatı kendisine savcılık makamını işgal etmesi üzerine verilmiştir. (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku 8 baskı Kazancı Yayınları s. 398) Savcının ihtiyari ve mecburi görevleri olup, mecburi görevlerini yerine getirmemesi sorumluluğunu gerektirir (age.s.40l) . Hiçbir makam kaynağını Anayasadan almayan devlet yetkisi kullanamayacağı gibi, makamını ihmal etme, kötüye kullanma, keyfi kullanım, siyasi kullanım aracıda yapamaz. Bu yazıda Mütalâa esastan değil, usulden incelenecektir. Mütalâa, yani Esas Hakkındaki Görüş, davanın geldiği noktadaki deliller ve dosya kapsamı içinde yeniden savcılığın görüşünün alınmasıdır. (Ola ki iddianamedeki görüşleri değişmiştir.) İddianame hazırlanırken eldeki delillerle sınırlı olarak verilen, bir anlamda şimdilik çekincesi ile verilen görüştür. Ön savunma okunduktan sonra, deliller araştırılarak tespiti yapılacak, tartışılacak ve gelinen aşamadaki dosya kapsamı üzerine, siyasi parti kapatılması davalarına özgü mevzuatımız gereği bir anlamda son görüş olarak Mütalâa sunulacaktır. Mütalâa, ön savunmanın anlatımlarını karşılamamakta hatta dava dışı, dosya kapsamı dışı konu ve alıntılarla doldurulmuş olup, iddianame iddia ve içeriğine de hukuki olarak uyumsuzdur. Mütalaanın sistematiğinin çok bozuk olduğunu zorunlu olarak Başsavcılıktan özür dileyerek belirtmek istiyorum. Nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan, adeta alıntıların birbirine karıştığı gibi Başsavcılığın ve alıntının görüşlerinin birbirine karıştığı 80 sayfalık bir metni 10 kez okumama rağmen, dilbilgisi kuralları nedeni ile hala anlamamış olduğum yerler vardır kanısındayım.Mütâlaanın en çok dikkat çekici yanı 80 sayfalık metnin 70 sayfasının alıntı olup adeta alınlılarla Başsavcılık görüşünün anlatılmasıdır. Öyle ki, bir alıntıdaki görüşe karşı başka alıntılarla cevap verilerek, bazen bir köşe yazısının tamamı alıntılanarak, bazen de yazarının amacı dışında halta tam tersi anlamında 'mütâlaaya aktarılmıştır. Mütâlaa, iddianame vakıaları olarak gösterilen konularla sınırlı bir anlamda son söz olup kısaca ve özet olarak belirtilen bir
metin olmasına karşın, hukuken böyle olmakla beraber dosya kapsamı ile ve dava ile ilgili olmayan şahısların gazetelerdeki köşe yazılarından, kitaplardaki görüşlerden alınlılar yapılması son goril; olmayıp yeniden tartışma yaratacak ve hatta dava ile ilgisiz tartışma yaratacak boyuttadır. 'Mütâlaada 49 yazardan alınlı yapılmış, bunlardan 5 adedi yabancı yazar, İ6 adedi akademik unvanlı yazar, 28 adet de gazele ve köşe yazarlarından oluşmaktadır.8 Adet alıntı Cumhuriyet gazetesi, 7 adet alıntı Akit gazetesi, 2 adet Milli Gazete ve Yeni Yüzyıl gazeteleri ile Sabah, Radikal, Milliyet, Hürriyet gazeteleri ile Cuma ve Akademya dergilerinden alıntılar yapılmıştır.
Ayrıca, Kur'an-ı Kerim ayetlerinden ve Atatürk'ün el yazısı ile yazdığı Medeni Bilgiler isimli eser ile Söylev ve Demeçlerinden sıkça alıntılar yapılmıştır.
Bu kadar çok alınlının yapılmış olmasını hukuken anlamak ve 'Mütâlâa' kavramı ile açıklamak zor olduğu gibi, bir 'Mütâlâadan çok arşiv çalışması, bir derleme denirse yanlış olmayacağını sanıyorum.
Y
apılan alınlılara gelince, alınlılar yer yer birbirine karıştığı gibi alıntılarla cevap verme yöntemi tercih edilmiş hana bazı yerlerde alınlı mı. Başsavcılığın görüşü mü olduğu karışmıştır.Okuyucu mektuplarının dava ile ilgisi olabilir mi?
Gazetelere yaz
ılan bir kısım okuyucu mektuplarının genişçe ve özellikle de Akit gazetesinden alınan ve Mütâlaanın 76,77,78,79. sayfalarındaki 3,5 sayfalık alıntıyı bir avukat olarak dava ile ilgilendirmeyi anlayamamış bulunmaktayım.Mütalaanın 24 sayfasında Cuma dergisinden yapılan isimsiz alıntı ile sanki Cuma dergisinin görüşüymüş gibi sunulması doğru bir alıntı aktarma usulü değildir. Alınlı yapılan bu yazı dergide de açıkça görüleceği Üzere Posta Kutusu isimli sayfada okuyucu mektuplarından oluşan ve "M. ÖZ/İZMİT1 i
simli okuyucuya aittir. Bir okuyucunun alıntı yapılan şekilde düşünmesi mümkün olabilir. Okuyucu yazısı olduğu belirtilmeden "Radikal islamcılar' ın yayın organı olan Cuma dergisi" tanımı ile "iBDA' nın ulu mimarı olarak adlandırılan Salih Mirzabeyoğlu, bu konuyu kendi yayın organı olan Akademya dergisinde şöyle anlatıyor" seklindeki tanıtıcı yorumların hukuki bir metinde bulunması garip bir anlatım tarzıdır. (...)Ali Bulaç kitabının önsözünde, alınlı yapılan 151,152,11. sayfalarımla, alıntı yapılan 4 bölüm C işaretli kısımda ilk paragraf ile C işaretli kışımın amacı olarak belirttiği cümlede, yazının butunu ve özünde hilafet, devlet, demokrasi tartışmaları yaparak görüşlerini aktarmasına karşılık, Başsavcılıkça yapılan alınlı tamamen yazarın görüşü dışında
ve sanki yazarca da öyle düşünülüyor sanısı ile alıntı yapılmıştır. Hatta, yazarca kitabında başkasına ait görüşlerin mealen aklan iması kısmından «anki Ali Bulaç' a aitmiş gibi aktarılması alıntı yapılan insanları her yönü ile zor durumda bırakıcıdır, (s. ISI dipnot 44) Abdurrahman Dilipak' ın yazısından yapılan alınlıda da anlam bozukluğu yaratacak alınlılar olduğu gibi Toktamış Ateş'in Sn. Dilipak hakkında yaptığı bir yorumlu yazısının aktarılması iki yazan birbirine sorunlu yapmaktan öteye ne anlam taşır. "Günümüzdeki bazı islamcı ideologlara" diyerek Sn. Dilipak ila dahil atfedilen sözler birinci elden ve aslî kaynaklardan değil de Cumhuriyet gibi sol kaynaklı gazeteden eleştiri vepolemik konusu edilen ve çarpıtılarak alınmış, bir kısmı da tekzip edilmiş yazılardan, alınlı yapılması kaygı verici bir tutumdur. (Sayın Dilipak' ça Anayasa Mahkemesi'ne sunulan 'Müdahale' dilekçesi s.2)
Ahmet Taner Kışlalı' ya ait 22-06-1997 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "İlkelleşmeli mi, ilkelleşmemeli mi?" başlıklı ve parti kapatma konusunu işleyen makalesinde (Mütâlâa, s.55) siyasi partilerin kapatılabileceği görüşünün 2 sayfa aktarılması, Yine, Prof. Dr. Mustafa Altıntaş'ın 1947-1997 tarihli Cumhuriyet' te yayımlanan "Suç belgeleri çoğalıyor" isimli makalesin
de, doğrudan RP'nin kapatılması istemli i; bu davadan bahseden ve siyasi partilerin kapatılabileceği yolundaki görüşünün (Mütâlâa, s. 58) 2 tayfa aktarılması, yine, Başsavcının 'Mütâlaanın 47. sayfasında başlayıp 50. sayfasında biten 2,5 sayfalık alıntıya başlarken "Refah Partisi'nin kapatılması için Başsavcılığımızca dava açılmasından sonra konuyu değerlendiren yazarlardan Prof. Dr. ilhan Arsel" diyerek, parti kapatma sorunu başlıklı makaleyi . alıntılama ne kadar yerindedir, ne kadar hukuki olup mütâlâa kavramı ile uyuşabilir. Doğrudan dava ile ilgili/şahısların görüşünü alıntılayıp, gazele tartışmalarını, -köşe yazısı yazan- en önemli ve hassas bir davada mahkeme önüne getirmenin alıntı yapılan şahıslar ile davalı partinin ilişkilerinden de öteye toplumsal barışa hizmet etmeyeceği kanısındayım. Yine, Sayın Toktamış Ateş hocamızın 19-07-1997 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki "Ateşle oynayanlar" başlıklı dava konusu ile ilgili şeriatçı basın, Türk Silahlı Kuvvetleri, iktidar gibi hassas konuların işlendiği ve sert bir üslupla biten "Hiç kimse ateşle oynamasın. Sonu çok kötü olur" gerginlik doğurucu bir yazının (Mütâlâa, s. 52) 15 gün öncesine ait bir yazının alıntılanması, keza, Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Sn. Bülent Serim'in Cumhuriyet' te yayımlanan 30-7-1997 tarihli "isteğe bağlı dinsel eğilim ve öğretim" başlıklı yazının genişçe mütâlaanın 73,74,75. sayfalarında 2.5 sayfa kadar alıntı yapılmasını hukuken kavramak zor olduğu kadar yerindelik açısından da sakıncalı olduğu birçok yönden belirgindir. (Bir hafta öncesine ait bir yazı.) Yalçın Doğan' ın köşe yazısından (Mütâlâa. 55) Refah Partisi'ni ağır eleştiren alınlıların yapılması, yukarıda belirttiğimiz yazarların ve belirlemediğimiz yazarların çoğunun görüşlerinin dava dışı olmasına karşın alınlı yapılması, hukuka, mütâlâa kavramına, yerindelik. hakkaniyet ilkelerine aykırı olduğu gibi, davalı parti ile yazarların ilişkilerini zedelemesinden de öteye, kamuya mal olmuş bir parti ve yazarların kamuya mal olmuş görüşleri arasındaki gerginlik toplumsal ilişkilerimizi zedeleyecek, toplumsal barışı olumsuz etkileyebilecektir. 1926 Yılına ait 61 yıl önceki bir kanuna konulmuş gerekçeden (Mahmut Esat Bozkurt-Mütâlaa. s. 5) bu dava ile nasıl bir bağlantı kurulabilir. Doğu Perinçek'in kitabında nereden (Mütâlâa, s. 36) alına yapıldığı belirtilmeyen -kaynak gösterilmeyen- Atatürk'e ait olduğu yazılan bir paragrafın Doğu Perinçek'ten alıntı yapılması, keza Atatürk'ten yapılan alıntıların iş bu dava ile (Mütâlâa, s. 34, 35,36,38) bağlantısı nasıl kurulabilir. İş bu davada Kur'an-ı Kerim'den yapılan ayet hükümlerinin alıntılanması ve yer yer tartışma konusu yapılmasını anlamak mümkün değildir.Mora Seni isimli bir yabancı yazarın Türk iç politikası hakkında, davalı parti ve istanbul Belediye Başkanı hakkında Recep Tayyip Erdoğan ismini vererek polemik üsluplu tartışmalı görüşlerinin yayımlandığı bir yabancı gazeteden (Le Monde-Mütâlaa. s. 50) alıntı yapılması yine, mütâlaanın 32 sayfasında aynen "Anayasamız' ın metnine dahil olan 'Başlangıç' kısmı, bir yabancı yazar ta
rafından şöyle değerlendirilmiştir" denilerek Atatürk milliyetçiliği, laiklik konularındaki Dr. Chiristian Rumpe'ye ail düşüncelerin iş bu dava 'Mütâlâasında olması açıkça bir talihsizlik değil midir (Yabana ve Atatürk milliyetçiliği yönünde)? Sn.Türker Alkan' ın akıcı ve zevkle okunan Anayasa' nın bir kere delinmesini konu alan (Mütâlâa, s. 64) 2 sayfalık alıntısının bu dava ile doğrudan ilgisi nasıl kurulabilir? Bir milletvekilinin (Mustafa Baş-mütâlaa. s. 68) görevi konun teklifi vermek iken, eleştirilmesi, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, Halil İbrahim Çelik için "bu şahıslar, Erbakan ve arkadaşları tarafından adeta bir 'tetikçi' gibi kullanılmış" (Mütâlâa, s. 67) tanımlaması ile milletvekilleri ve davalı parti genel başkanı ve dava tarihinde Başbakan olan Sn. Erbakan' ın eleştiriden öteye suçlanması hukuken nasıl izah edilecektir.Bu satırların yazarının Refah Partisi ile doğrudan ve dolaylı olarak hiçbir ilişkisi yoktur. Refah Partisi siyasi görüşünü de şimdiye kadar benimsememiştir. Demokrasi, hak, hukuk, hakkaniyet, özgürlük kavramlarından hareketle tarafsız, objektif olarak hukuk ve iş bu dava kapsamı içerisinde kalan samimi inanç ve düşüncelerini, hukuki yorum ve kanaatlerini hiçbir dava dışı hesabı olmadan, haksızlığa uğrayanın, mağdurun yanında
bulunma iyiniyet duygularıyla dile getirilmesidir. Bu hukuki yorum ve düşünceler yazarına ait olup tartışmaya açıktır.Hacı Ali Özhan
Bu kısım, 11-13 EKİM 1997 tarihinde YENİ ŞAFAK GAZETESİ iki bölüm halinde *yayımlanmıştır.
REFAH’IN KAPATILMASI ÜZERİNE
Anayasa Mahkemesinin Refah Partisi’ nin kapatılmasına karar vermesi, kararın hukuka hakkaniyete, gerçeğe en uygun, haklı ve doğru karar olduğunu göstermez. Yalnızca, hukuk içerisinde uyuşmazlıklara şekli bir kesinlik sağlamak ihtiyacından kaynaklanan
hukuki bir sonuçtur.Bu tarihi dava. açıldığı günden bu yana yoğun şekilde tartışıldığı gibi karardan sonrada uzun yıllar tartışılacak, Türk siyasi hayatına etkileri yönünden kolayca hafızalardan silinmeyecektir. Mahkemelerin kararlarına saygı duyulması, verdikleri kararın hakkaniyete, vicdana, uygunluğu ve yargılama .usul kuralları ile orantılıdır. Hukuk devletinde, bir mahkeme kararının yanlış olduğunu iddia etmek, eleştirmek, beğenmemek mümkün olmasına rağmen karara uyulması zorunludur. Karara zorunlu o
larak uyulmasının yanında tarafların, toplumun saygı duyabilmesi hukuk biliminin çok önemli bir kaygısıdır. Demokrasi açısından, siyasi partilerin kapatılmaları düşünce ve örgütlenme özgürlüğü ile ilgili çok boyutlu siyasi bir konu olup yazı konusu dışında kalması nedeni ile değinmemekle beraber, Sn. Başsavcı ve mahkeme üyeleri gibi düşünmediğimi belirtmek istiyorum. Kuşkusuz demokraside farklı düşünmemiz de doğaldır.Siyasi partilerin kapatılabilmesi üzerine, demokrasi açısından, siyasi açıdan yapılan tanışmalar hukuk alanı dışında olup mahkemeleri ve Başsavcıyı doğrudan ilgilendirmez. Siyaset hukukun üreticisi mahkeme de hukukun uygulayıcısıdır. Ancak, hukukla siyasetin iç içe geçtiği, lam karıştığı, bire bir tam karşı karşıya " geldiği bir başka dava türü
de yoktur. Başsavcının ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin şahıs olarak, demokrasilerde siyasi partilerin kapatılabileceği anlayışında olmaları ve Anayasada yazalı laiklik ilkesi, bölücülük, diktatörlük v.b. yasaklayıcı ve siyasi parti kapatma nedeni hükümlerini kişisel olarak demokrasi ve siyaseten benimsemiş olmaları sanıyorum bu tip davalardaki kararlarını dolaylı olarak etkileyebilmektedir. Bu durum, yorum ve takdir haklarının kullanımında doğal yasa ve uygulayıcısı arasındaki zorunlu etkileşim olup. Başsavcının ve mahkeme başkanlarının basın organlarına yapılan açıklamaları ve üye hakimlerin siyasi parti kapatma dava kararlarından anlaşılmaktadır.Bir siyasi partinin kapatılması davasında, özellikle de iktidardaki bir kitle partisinin, Türkiye'nin en büyük ve milyonlarca üyesi bulunan bir fikir partisinin .kapatılması davasında, tamamen hukuk içinde kalarak, dolaylı da olsa mahkeme ve Başsavcının siyasi ve demokrasi görüşlerinin mümkün olabilen en az düzeyde etkileşimi ile tarafsız ve hakkaniyete uygun kara
r vermek gerekirken, kanımca birazda haklı nedenlerle RP' li yönetici, üye ve seçmenlerince hukuk içinde ve objektif olarak karar verilmediği kanısı mevcuttur.Başsavcının ve mahkemenin hukuk içinde kalmaya aşın özen göstermeleri gerekmesine rağmen, özellikle Başsavcının siyasi saikleri ile yorum ve takdirlerde bulunduğu konuşmalarından, iddianame, mütalaa ve sözlü savunmalarından açıkça anlaşılmaktadır.
Başsavcının, gensorunun reddedildiği günün ertesi günü tesadüf olsa bile basın toplantısı ile davayı açması, konuşmasının sonunda böyle bir davaya yardımcı olanlardan Allah razı olsun mealindeki beyanı ile iddianamenin basında yer elmasını dileyerek RP' nin içyüzünü görmesini istemesi, iddianamedeki olayların daha önce basında yer alan kamuoyunun bildiği kon
ular olmasına karşın sanki başka özel boyutlu bilinmeyenler var gizemiyle anlatımı hukuken yerinde midir? Yine Refah Partisi'nce verilen 215 sayfalık ön savunmanın okunmadan, önceden hazırlanan 80 sayfalık görüşünün bir günde mahkemeye verilmesi ile. Mütalâanın "Ülkemizin üzerinde Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri görülmemiş şekilde kara bulutlar dolaşıyor..." diyerek başlayıp siyasi yorumlarla çoğu kez de dava dışı konu ve alıntılarla ön savunmanın karşılığı olmayan Önyargılı hazırlanmış mütalâanın sonunda da "...Refah Partisi'nin kapatılmasına karar vermek Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratikleşmesi yolunda Anayasa Mahkemesi'nin yaptığı hizmetlerin en şereflisi olacaktır." denilmesi mütalâa kavramına uygun ve hukuki bir davranış olarak kabul edilebilir mi? Başsavcı, iddialarının doğruluğuna gerçeklen inanabilir bu konuda çok iddialı ve ısrarlıda olabilir, ancak bunu hukuk içinde kalarak söz ve davranışları ile anlatabilmeliydi. Kamuoyunca sağ ve sol siyasi görüşleri ile tanınan yazar ve gazetelerin dava ile hiç ilgisi olmamasına karşın dava hakkında sert ve gerginlik doğuracak alıntılarla, suçlayıcı ve övücü tanımlamalarla karşı karşıya bir hukuki metinde, bir dava mütalaasında getirilmesi hukuki bir tarz olabilir mi? Bir yabancı yazarın Atatürk hakkındaki yorumlarının alıntılanması. Atatürk'ün el yazılarından alıntı yapılması. Kur'an-ı Kerim "in 18 adet ayetinden yaklaşık 6 sayfa kadar adeta tartışma tarzında alına yapılması dava ile ne kadar ilgilidir, nasıl ilgili olabilir? Bir kısım milletvekilleri için. bu şahıslar Erbakan ve arkadaşları tarafından adeta bir 'tetikçi' gibi kullanılmış" tanımlaması, ihraç edilen milletvekillerine tebligat yapılmadığı söylentilerinin duyumunun alındığını ve davanın sonunda aynen "haklıymışsınız deyip partide bırakacaklar ve tetikçi olarak kullanmaya devam edecekler" tarzındaki ifadeleri hukukla bağdaştırabilir miyiz? Sözlü açıklamasında, mütalaadaki tarzını aynen devanı ettirerek "Bakalım bu konuda RP'nin resmi olmayan yayın organı gibi çalışan gazetelerin dini bütün yazarlar ne söylüyorlar? Ne istiyorlar"? başlığı ile alıntılar yapılması. Refah Partisi Genel Başkanı için “Bin yıllık takıyye geleneğinin en büyük üstadı kabul edilen,.. Erbakanın" şeklindeki önyargılı tanımlama hukuki bir ifade midir? Bir partinin kapatılması davasında, iki başka siyasi partinin genel başkanının görüşünün alıntılanması sanıyorum hukuken ilginçtir. Üstelik aynen "BBP Gene] Başkanı men ve yiğit kardeşim Muhsin Yazıcıoğlu" seklindeki bir tanımlama büsbütün şaşırtıcı değil mi?Hiçbir akademik unv
anı olmayan bir başka siyasi partinin milletvekilinin dava dosyası ile hiçbir ilgisi yokken yalnızca Başsavcılık görüşünü doğrular türden olması nedeni ile alıntılanması yerinde ve yeterli bir ispat tarzı kabul edilebilir mi? Çok önemli bir dava dosyasında. Başsavcının yukarıdaki örneklemeye çalıştığımız davranış ve sözleri hukuk içinde kalmak yerine aksine siyasi saikler ile hareket ettiği izlenimini verecek derecede siyasi alanda ve davayı kişiselleştirerek haklı tepkileri üzerinde toplamaya neden olmuştur.Savcılık iddia makamı olmakla , beraber doğrunun ortaya çıkarılmasında tarafsız, objektif olmak ve maddi gerçeği aramalıdır. Savcılık doğaldır ki suçluyu suçlayacaktır. Ancak suçluyu tespit edip, gerçek suçluyu buluncaya kadar görevin gerektirdiği tarafsızlığı önyargısız yaklaşımı göstermelidir. Önyargılarla gerçek suçluya ulaşmak zor olduğu gibi suçsuzları suçlu yapmakta mümkündür. Böyle bir sonuç adalet ve hakkaniyet duygusu ile bağdaşmayacağı gibi onları yok etmektedir. Anayasa Mahkemesi eski başkanı
Sn. özden' in. Refah Partisi' yle laiklik ve Atatürk konusundaki düşüncelerinin en azından yorum farkıyla değişik olduğu kamuoyunda yakından bilinmekteydi Laiklik ilkesi konulu acılan bu davada, Sn. Özden' in kullanacağı oyun şimdiden belirgin olduğu kanısı mevcuttu. Sn. Özden' in CHP'nin hukuk müşavirliğini yapmış olması yanında siyasi tercihinin de CHP yönünde olduğu kanısının varlığı kuşkulan artırıcı olduğu gibi, genel olarak sol seçmenlerin önemli bir kısmınca Refah Partisi'nin kapatılmasının pragmatik anlamda arzu edilmesi ve Sn. özden' den beklenti içerisinde bulunmaları Sn. Özden' in tarafsızlığını ciddi derecede zorlaştırmaktaydı. Refah davasında Sn. Özden' in tarafsızlık içerisinde ve tam bir vicdani kanaatine göre oy vereceğine şahsen samimiyetle inanmama karşın, yargılamada hakkaniyete uygun davranılmadığı şüphesini dahi uyandırmamak gerektiğinden Sn. Özden' in gerçekte parti yönetimi üye ve seçmenince tarafsız olacağına inanılması gerekirdi.Hukuken, mahkemeyi de gölge altında bırakacak kadar önemli olmasına karşın Sn. Özden' in davadan çekilmesinin bütün kanunî ve vicdanî koşullan oluşmuşken çekilmemesi kanımca bir yanlıştı. Kararda, Özden' in 16 günlük zaman farkıyla, kendi isteği dışında oy ve imzasının bulunmaması, kararın aynı şekilde ve ora
nda (2/9 oranı) olacağının gözükmesi nedeniyle çok isabetli olmuştur. Aksi halde gerçekte öyle olmamasına karşın hem mahkeme hem de Sn. Özden Refah Partisi'nin Atatürk ve laiklik konusundaki açıklamalarım mahkeme başkanına, hukuki statüsüne uygun olmadığını düşünüyorum. Çünkü Anayasa Mahkemesi herkesin mahkemesidir. Ve kimse Atatürk'ü sevmek zorunda olmadığı gibi laik olmak zorunda da değildir. Kuşkusuz yasalara herkes uymak zorundadır. Ama kimse yasalar gibi düşünmek, inanmak zorunda değildir. Bir mahkeme Başkanı’ nın siyasi söylem kullanması doğru kabul edilemez. Siyasi parti kapatılması davalarındaki ilkel yargılama yöntemi kuskusuz haklı olarak eleştiri konusu yapılabilir. Kararların kesin olması, duruşma yapılmaması, delillerin ve gerçeğin araştırılması ve ıspatlanabilmesinin sınırlanması v.b. yargılama usul kurallarının hakkaniyete, vicdana, evrensel kurallara hatta ülkemiz diğer mevzuatından geride kalması haklı bir üzüntü yaratmaktadır.Ama bundan da öteye. Anayasa Mahkemesi 'nin gerek yasalardaki “il
gili ve konu hakkında" bilgi si olanların dinlenilmesi konusundaki turumu, gerekse de kapatmaya neden gösterilenlerin bir anlamda faillerin dinlenilmemiş olması hukuken izah edilemez. Genel merkez yöneticisi . olmayan 3 milletvekilinden dolayı Refah Partisi' nin kapatılması anlaşılamaz olduğu gibi 5 yıllık siyaset yasağına giren ve milletvekilliği düşen milletvekillerinin resen dinlenilmemiş olması usulen, vicdanen savunulamaz. Hukukun genel ilkeleri ile bağdaştırılamaz. Mahkemenizde dinlenilmemiş, delillerin ne olduğu ve doğruluğu araştırılmamış Ş.Yılmaz, H.H.Ceylan, H.İ.Çelik'e ait iddialarla sorgusuz, sualsiz hüküm verilmiştir. Sn. A.Tekdal’ ın dinleme müracaatının . reddi hiçbir hukukî gerekçe ile savunulamaz. Bu nedenlerle Refah Partisi'nin yönetici üye ve seçmeninden karara saygı beklenemez. Ama karara mutlaka uymak zorundadırlar. Bir Sosyalist olarak demokrasi adına üzgünüm. Refah Partililere de geçmiş olsun diyor, demokrasi mücadelesinde dayanışarak başarılar diliyorum.Hacı Ali Özhan
*Bu kısım Yeni Şafak gazetesinde 20 OCAK 1998 yayımlanmıştır.
REFAH DAVASININ ESASTAN ELEŞTİRİSİ
RP’ sinin kapatılmasına karar verilmesine ilişkin gerekçeli karar yayımlanmamış olmasına karşın, kısa karardan hareketle Başsavcılık ve Anayasa mahkemesinin iddia ve kararı hakkında naçizane görüşlerimi esasa girerek kararın sonucunun açıklanması ile, mahkeme karan hakkında görüş bildirmemiz Basın Kanunu'na aykırı olmayacağı gibi gerekçeli karardan sonraki görüşlerimi şimdilik çekincesi ile belirtmek istiyorum.
Siyası parti kapatma davaları kendine özgü bir ceza davası, Anayasa Mahkemesi de bir ceza (dava) mahkemesi konumunda olup. CMUK usul hükümleri uygulanarak dosya üzerinde incelenip karara bağlanır.
Başsavcılığın tedbir davası nitelemesine katılamıyorum. Çünkü hukukta tedbir davaları asıl, temel davanın içinde veya öncesinde geçici amaçlı olup bütün yargılama usullerinde temel davadan bağımsız değildir. Kendi başına tedbir davası olamaz, 'Tedbir' in kelime anlamından hareketle 'laik cumhuriyeti korumaya' yönelik ted
biren açılmış bir dava tanımlaması hukuki değildir. Hukukla böyle bir dava tanımı yoktur. Kaldı ki, davalı partilere ceza davalarına özgü bîr kısım usuli hakların tanınmasını engellemek amaçlı teorik ve soyut tartılmalarla dava tanımı yapmak sanıyorum ki hakkaniyete uygun düşmeyecektir.Ceza davalarındaki temel belge iddianame olup, orada belirtilen vakıalarla mahkeme bağlı olduğu gibi, 'Başsavcılık da vakıaları artıramaz. Ancak ek İddianame düzenleyerek aynı usulü İzleyip davasına devamı sağlayabilir. Kuşkusuz mahkeme vakıalarla bağlı olmakla birlikte, hukuki değerlendirmede bağlı değildir.
Siyasi parti kapatma davalarında Anayasa Mahkemesi içtüzüğünün 2/2 maddesi gereği genel hukuk kurallarının yanında, CMUK hükümleri gereği lehte ve aleyhle bulun deliller toplanıp, parti çoğunluğunun amacının odak olma İddiası yönünden tespiti ve mümkün olabileceği kadar çok sayıda delil İncelenerek gerçeğe en yakın şüphe halinde dava açılmalıdır.
iddianamede, partinin ve temsile yetkililerinin asıl amacının ne olduğu dikkate alınmadan yetkili ve yetkisiz Üyelerce basına yansıyan şekliyle yıllar öncesine ait münferit konuşmalar esas alınmıştır. Bu konuşmaların yapılıp yapılmadığı, hangi amaçla ne ortamda yapıldığı, kasıtlarının ne olduğu Başsavcılıkça yeterli derecede incel
enmemiş aleyhle olan cümleler derlenerek RP'nin kapatılması davası açılmıştır.İddianamede belirtilen bir kısım üyelerin görüşleri dışında düşünceleri olan üye, milletvekili ve yöneticilerinin görüşleri partilerinin kapatılması davasında daha az önemli olamaz. Kaldı ki büyük bir kille partisinde değişiklik şekilde düşünenler olabileceği gibi yasaklı düşünceleri savunanları da parti disiplini İle engellemek mümkün olamayabilir. Disiplin hükümleri ile denetim zorlukları bir yana, iktidar gibi en güçlü konuma
gelmiş, istediğini yapma şansını ele geçirmiş bir partinin bir yıla yakın iktidar faaliyetinden iddianamede tarikat şeyhlerinin Başbakanlık' ta yemeğe davet edilmesi dışında vakıa yoktur. Bir kısım milletvekilinin üç, dört yıl önceki konuşmaları İle Sn. Erbakan' ın 1991 yılında Sivas'ta yaptığı iddia edilen konuşmalar, sansasyonel yönü ağır basına yansıyan sekliyle derlenerek iddianame oluşturulmuştur. ' iktidardaki bir partinin kapatılması davasında asıl önemli olan hiçbir yoruma gerek olunmayacak İs yapma döneminin iktidar faaliyetleri olmalıdır, iktidardaki bir partiye muhalefet döneminin nedenleri ile dava açmaya hukuki ve iyiniyetli gerekçeler bulmak zordur.İddianamede dayanılan, 1995 tarihli Anayasa değişikliği ile 68 ve 69. maddelerin uygulanabilmesi için, mahkemece bu nitelikteki fiillerin İşlendiği bir odak olma haline geldiğinin tespiti gerekmektedir.
Odak; merkez, kaynak anlamı taşıyıp aykırı fiiller yoğun ve sürekli bir şekilde davalı parti genel merkezinden kaynaklanmalı ve bu fiillerin işlenmesi merkez organlarınca amaçlanmalı, somut hareketlerle yönlendirilmiş ve desteklenmiş olmalıdır. Aykırı fiiller hakkında ceza mahkemesi kararlan. Başsavcılıkça çıkarma ve organlara el çektirme kararları sürekli bir şekilde tespit edilmiş, partinin bütününü
kapsar nitelik ve yoğunlukta olmalıdır. Odak olma kavramı, tartışmaya. kuşkuya yer vermeyecek kadar açık, ağır, ciddi olmalı konuşmaların dışındı da subuta ermiş delillere dayanmalıdır. Anayasa koyucunun amacı budur.SPK' nın 103. ve l0l/d maddelerinde belirtilen, "üyelerin kesif bir şekilde aykırı fiillerin işlendiği mihrak haline gelme" tanımlaması ve bir dizi usule bağlanması hali 1995 Anayasa değişikliği ile getirilen odak olma kavramının tespiti tanımı Başsavcılıkça iddianamede ve sanıyorum mahkemece d
e benimsenerek Anayasa hükmü uygulanmıştır. Kısa karardan anlaşılabildiği gibi, basma yansıyan haberlerden de 103. maddenin iptal edildiği, iptal edilmese bile kanımca ‘ihmal’ edildiği düşünülmektedir.Anayasa üstün norm olarak uygulanacağı gibi, sonraki kanun olması nedeni ile de doğrudan uygulanabilir. Başsavcının bu konudaki görüşü ile 1970 tarihli Danıştay içtihadı ve 1962 tarihli Yargıtay Ceza Genel Kurul kararı isabetlidir. Ancak, Anayasa odak olma kavramını getirmesine karşın özel olarak tanımlamamış, unsurlarını belirtmemiştir.
Dolayısı ile SPK' nın 103. maddesindeki odak olma halinin tanımlaması sayılabilecek nitelikteki kesif ve mihrak olma halini zimmen ortadan kaldırmamıştır. Anayasa değişikliği ile, Başsavcının iddiası gibi özel hüküm yoktur. Soyut tanım vardır. SPK' da ki özel
Anayasadaki soyut hüküm birlikte yorumlanmalıdır. Çünkü birbirini kaldıran, çelişen değil aksine birbirini tamamlayan özel ve genel hüküm gibidir.
'Kaldı kî, ceza hukukunun genel bir ilkesi olan 'tene kanun uygulanır* ilkesi de olayımızda geçerli okluğu gibi gözden kaçırılmıştır Başsavcılığın yorumu gibi düşünüldüğünde, sonraki kanunun »anık aleyhine olması halinde -bu sonraki kanunun Anayasa' da olsa sanık lehine olan Önceki kanunun uygulanmadı ceza hukukunun genel evren
sel ilkesidir. Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi, ancak sonraki kanun sanık lehine olduğu zaman uygulanmaz. Sanık aleyhine olan sonraki kanun değil, lehine olan önceki kanun uygulanır. Kısaca sanığın cezası sonradan ağırlaştırılamaz ancak hafifletilebilir. Sonra ki kanun Anayasa gibi üstün kanunda olsa bu genel ilke geçerlidir. AİHS' nin açık hükümleri de bu yöndedir. Başsavcılık görüşünün, Anayasa Mahkemesince benimsendiği izlenimi veren kısa karardan anlaşılacağı üzere Anayasa Mahkemesi yanılgıya düşmüştür.Başsavcılık, Anayasa Mahkemesi'nin öğretim kurumlarında başörtüsü takılamayacağına ilişkin karara karşılık "RP' nın tüm yöneticileri başörtüsü ile eğitim görmenin anayasal bir hak olduğunu iddia ederek halkı kışkırtmış, eylemler düzenlenmiş olup yalnız bu konudaki eylemler, konuşmalar bile RP'nin laikliği aykırı eylemlerin odağı haline geldiğinin kabulüne yeterli olduğunu" iddia etmiştir.
Öğretim kurumlarında. başörtüsü ile bulunmanın Anayasa Mahkemesi'nce laikliğe aykırılık tespitine rağmen, RP'nin mahkeme gibi düşünme, yorumlama zorunluluğu yoktur. Ancak mahkeme kararlarına uymak zorundadırlar. Bu konudaki karşı düşüncelerin açıklanması, yasa değişikliği amaçlı toplantı, yürüyüş ve benzeri eylem düzenlenmesi anayasal düşünce ve
örgütlenme özgürlüğüdür. Bu konudaki eylemler yaygın olmakla beraber düşünce açıklamanın dışına çıkılmamıştır. Başsavcılıkça düşünce açıklamak propaganda ve örgütlenme hakkı ile suç unsurlu eylemler karıştırılmıştır. Kaldı ki, hukuk tekniği açısından her dava tarafların doğrudan
bağlayacağı gibi dava konusu, amaç ve kapsamı ile sınırlı olup genişletici yorum, kıyas yöntemi uygulanarak benzetmeli yorumlar yapılamaz.Bu konuşma yasama dokunulmazlığı kapsamına giren yasama faaliyeti olduğu kadar bir görevin ifasıdır. Bir siyasî parti genel başkanı, bu ve benzeri önerilerini Öyle bir toplantıda söylemeyecek de nerede söyleyecektir? Ayrıca, tamamen Anayasa ve kanunlar çerçevesinde anayasa dışı görüş açıklama olup siyasi parti yasaklarına a aykırılık yoktur. Görüşleri doğrultusunda anaya
sa değişikliği içermektedir. Bir siyasi parti, demokrasinin işlemesindeki rolü gereği Anayasa dışı bîr talebi, hatta Anayasaya aykırı bir talebi de savunabilmeli, kanunlarda belirtilmemiş bir hakkı, yanlış sınılanları savunma hakkı olmalı ve doğruya millet karar vermelidir. Anayasa çerçevesinde. Anayasa kadar düşünmek fiilen zaten mümkün olmadığı gibi Anayasanın değiştirilemez ilk dört maddesi dışındaki hükümlerinin değiştirilebileceği hükmüne de aykırıdır. Demokrasilerde siyasi partilerin kapatılmaması görüşü yanında, dava konusu fiilin Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırılık ile siyasi parti yasaklarına aykırılık hali birbirinden önemle ayırılmalıdır.Sn. Erbakan’ ın Meclis, grup toplantısında 1994 yılında yaptığı konuşma bütünlüğü içerisinde asıl amacının mutlaka iktidara gelecekleri inancında olduğunu "...Türkiye'nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım... Altmış milyon buna karar verecek..." cümleleri ile de millet olarak doğal olarak seçimlerde karar verileceğini belirtmekledir. Refah Partisi siyasi g
örüsünde olmadığım halde, objektif olarak Sn. Erbakan' nın asıl amacının bu olduğuna inanıyor, bir kısım kelimelere maksadını aşar vurgular yaparak yanlış anlamaya neden olduğunu düşünüyorum.Bir Başbakan' ın görevi ve toplumun bir gerçeği gereği, tarikat şeyhleri de dahil her kesimle görüşmesi doğal olup misafirlerinin kıyafetlerine karışamayacağı en azından görgü kuralları gereğidir Kaldı kî bunun denetimi yasama organını ilgilendirip, yargı alanı dışındadır. Devlet tarikat şeyhleri de dahil her vatandaşına İtibar göstermeli, toplumsal realiteleri kabul edip, medenî ilişkilerin esirgenmesi yanlıştır.
Sn. Ahmet Tekdal' ın 1996 yılında basında yayımlanan çok önceki zamana ait konuşmasında, hak nizamı için partisinin desteklenmesini propaganda etmektedir. Konuşmasının içeriği ve bütünlüğünde kanuna aykırılık yoktur.
Sn. Şevket Kazan' ın birey veya Adalet Bakanı olarak partili bir belediye başkanını tutuklanmasında. cezaevinde ziyaret etmesinin mahkeme kararını protesto şeklinde değerlendirilmesi tek açılı ve önyargılı bir yorumdur.
Sn. Şükrü Karatepe' nin konuşması ürerine Kayseri DGM Başsavcılığı'nca soruşturma başlatılmış, bilirkişilerce hazırlanan ve suç unsuruna rastlanılmayan raporlar Başsavcılıkça benimsenerek takipsizlik kararı verilmiştir. Bu karardan basın organları bilirkişilere hakaret derecesinde sıkça bahsetmiş olup Başsavcılığın duyumu dışında olamaz. Başsavcı iddianamesin de, davalı parti lehine yorumlanabilecek takipsizlik kararından bahsetmemesine karşın, bir başka konuşmada (İddianame 6/B7) su
ç unsuru bulan bilirkişi raporundan genişçe bahsetmiştirSn. Şevki Yılmaz' a ait 3 konuşmadan birisi içir video kaset delil gönderilmiş diğer iki konuşma için delil gösterilmemiştir. Video kaset kesin delil olmadığı gibi, konuşmalar hakkında kesin hüküm bulunmamasına karşın Sn. Şevki Yılmaz re'sen dinlemeye sözlü açıklamaya çağrılmamıştır. Yine sözü edilen konuşmalar 1995 Anayasa değişikliğinden önce yapılmış olması nedeni ile ve RP' yi temsile yetkili bulunmaması nedeni ile mutlaka 103, 101/d maddesinin uy
gulanması gerekirdi.1991 Tarihli Sivas'ta Sn. Erbakan' ca yapıldığı iddia edilen konuşma için Sn. Güven Rrkaya' nın MGK' de yaptığı konuşmaya atfen gazetelerde yer alması dayanak gösterilmiştir. Sözlü açıklamada savcı aynen "Ben bu konuşmanın MGK'da okunup okunmadığını, Oramiral Güven Erkaya' dan sordum 'Okuduğunu, Erbakan'ın konuşmayı inkar etmediğini, başını Öne eğmekle yetindiğini söyledi' şeklindeki bir anlatım ve iddia hukuki olamaz. Hukuka aykırı elde edilmiş delile dayanılamayacağı gibi böyle bir id
dia hukuken ne kadar ciddi olabilir?Bir yıllık iktidar faaliyetlerinde bile, partisinin görüşlerini doğrudan uygulamakta tereddüt etmiş bit partinin, muhalefet dönemi konuşmaları, kanuni eylemleri neden gösterilerek kapatılma davası açılması kanımca. Başsavcılığın RP'nin anayasal düşünce ve eylem hakkının kullanılmasının demokrasiyi darlaştırarak yorumlamasından kaynaklanmakladır Kaldı ki, iktidara gelmiş bir parti doğaldır ki görüşleri, inançtan gereği kanun çıkaracak ve uygulama yapacaktır Bunun suçlanma
sı düşünülemez. Kimse RP' den iktidara gelince, kendi düşüncelerini unutup bir başka partinin düşüncelerini uygulamasını bekleyemez. Bu doğal hoşgörü demokrasinin gereğidir. Anayasanın 153. maddesi. Anayasa Mahkemesinin kararlarının gerekçesi yazılmadan «çık lana mayaca gına amiri l ir. Sonuç bildirme tanımı ite yapılan açıklama Anayasaya aykırı olmakla beraber isabetli bîr uygulamadır. Ancak gerekçeli kararı, gerçekte yalnızca daktilo edilmesi olmasının yanında sonuçlan itibari İle makul bir sürede açıklanması gereklidir.Kararın yürürlüğü Resmi Gazete yayımı ile başlayacağından bu tarihten önceki alınmış Bakanlar Kurulu Kararı ile Maliye Bakanlığı'nın mallarının tespiti v.b. işlemleri Anayasaya aykırıdır. Kararın yayım gününe kadar RP'sinin tüzel kişiliği devam etmektedir Şimdiye kadar uygulama böyle olmakla beraber. Anayasaya aykırı bu uygulama RP ye karşı yapılamaz. Kaldı ki kararın yayımının uzaması örneğin 6 ay gibi zaman alması halinde bu yanlışlık açıkça görülecektir. Bakanlar Kurulu'nün aldığı karar,
Anayasaya aykırı olup yargıya gidilebilir.14 ŞUBAT 1998 YENİ ŞAFAK yayımlanmıştır.
Hacı Ali Özhan
RP' yi kapatan gerekçeli kararın eleştirisiAnayasa Mahkemesi'nin 16.1.1998 tarihinde sonuç bildirme tanımlaması adı altında RP'nin kapatılma kararı basın toplantısı şeklinde, Anayasaya aykırı bir uygulama olmasına karşın isabetli olarak açıklamasından sonra, gerekçeli karar 22/2/1998 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anayasaya aykırı diyorum, çünkü Anayasada, mahkeme kararlarının g
erekçesi yayımlanmadan açıklanamaz, amir hükmü vardır. Bir basın toplantısında kamuoyuna duyurulan kararın ne zaman yürürlüğe gireceği tartışmaları haklı olarak yapılmak zorunda kalınmıştır. Kararın uygulanabilmesi içinde yayımı zorunluluğu bulunmaktadır. Beş yıllık yasağın başlangıcı, milletvekilliklerinin düşüm tarihi, bu süreye bağlıdır. Ayrıca karara karşı AİH Komisyonu'na müracaat tarihi de bu tarihten taşlayacağı gibi, RP örneğinde görüleceği üzere ana muhalefet partisinin hangisi olacağı Anayasa Mahkemesinde iptal davası açabilme yönünden önemli sonuçların yanında. Başkanlık Divan ve komisyonların oluşumu ve bir bütün olarak Meclis' in faaliyetleri yönünden çok önemli sonuçlar yaratmaktadır.Anayasa Mahkemesinin uyguluma anlayışı ile, Anayasalın hükmü yeniden bir düzenlemeye tabi tutulmalıdır. Örneğin Sosyalist Birlik Partisi'nde olduğu gibi kapatma kararı Resmi Gazete 2 yıl 3 ay sonra yayımlan» idi veya DDP' nın kapatılma kararında olduğu gibi l yıl 7 zaman sonra yayımlansa idi, bu arada RP'sinin tüze
l kişiliği aynen kapatılmamış gibi devam etmesi halinde '" bu ihtiyaç büsbütün belirecekti.Keza; kanımca önemli olan gerekçeli kararın yayımı konusunda da makul bir sure, yayımlanmadığında da otomatik bîr sonuç yönünde düzenleme açık ihtiyaç olarak gözükmekledir. Bu konu mahkemenin bir içtüzük ile düzenlenecek düzeyde görülmemelidir. Sonuçların uygulamasını birçok hakkın süresinin başlangıcını belirleyen böylesine önemli bir konu kanımca Anayasada düzenlenmelidir. Örneğin,' gerekçeli kararın yazımı için g
örevlendirilen bir üyenin, kararın yazımının l yıl gibi geciktirmesi hali yanında, bir muhalefet şerhinin l yıl sonra mahkemeye verilmesi halini izah edebilmek kanımca imkansızdır. RP'de Yaşanılmayan bu gecikme hali diğer kararlarda genellikle gecikmekle ve Anayasa Mahkemesi'nden ortalama kararların yazımı 7 ay 8 ay gibi zaman almakladır.Kararın basına açıklanmasından 37 gün sonra yayımlanan gerekçeli karar toplamı olarak 3l7sahifeden ibaret olmasına karşın ne yazık ki 33 sayfası mahkeme tarafından yazılmıştır. Bir kararda en geniş kısmın gerekçe, inceleme bölümü olmasına karşın 1/10 oranında küçük bir bölümün olduğu gibi yazılmış olması hacim olarak az olduğu gibi, 33 sayfa içeririnde de bolca madde tekrarı olmasının yanında, kanun doğru gösteren, iddia v
e savunmaları cevaplandıran içerik ve nitelikten de uzaktır.Kararın 218 sayfası Başsavcı ve RP'nin savunmalarından yapılan özetler olup, 65 sayfası muhalefet şerhinden oluşmaktadır. Böylesine önemli bir davada en azından 317 sayfanın 200 sayfasının gerekçe ve inceleme bölümüne yer ayrılması gerekirdi. Muhalefet şerhlerinin yarısı kadar olan bir gerekçe hem de savunmanın bazı iddiasını karşılamayan bir gerekçe RP' li yöneticileri (ve kamuoyunu) ikna edemeyecektir.
Kararda türban konusu, laiklik kavramı gibi konulara değinilmesi RP'nin de dışında bütün kamuoyunu ilgilendirmesi yönüyle can alıcı öneme sahip olmasına karşın ne yazık ki yeterli yer ve nitelikle gerekçeler yazılmamıştır.
Anayasa Mahkemesi bir kararında siyasi parti kapatılması davasında uygulanması istenilen maddelerin, birer ceza kuralı niteliğinde dedikten sonra, davanın CMUK' a göre yürütülmesinin, davalı parti için güvence teşkil eden bir takım sonuçlar doğuracağını belirtmiştir. Bunlar arasında, 3’ üncü kişilerin eyleminden sorumlu olmamak, c
ezada genişletme ve kıyas yasağı, ceza usulün gerçeği araması, biçimsel gerçekle yetinilmemesi, tarafların iddia ve savunma ile bağlı olmama, delil serbestisi esası, şüpheden sanığın yararlanacağı gibi evrensel hukukun genel. ilkelerini saymıştır.Yukarıdaki yorumdan, ceza davası ve ceza usulün uyumlu hükümlerinin uygulanabilmesi sonucu çıkmasına karşın, RP davasında adeta bu genel ilkelerin uygulanmasından kaçınılmak için kısa ve soyut bir tanımla ceza usulün genel hukuk kuralları uygulanmamıştır.
Mahkeme y
orumunda, siyasi parti kapatılması davalarının ceza hukuku ilkelerine daha yakın bulunduğunu tespit etmesine rağmen Başsavcılığın tedbir davası tanımlamasını da dikkate almadan yalnızca 'kendine özgü bir dava tanımlaması ile yetinmiştir. Böyle tanımlansa bile mutlaka bir usul kuralı uygulanması zorunluluğuna karşın; RP’ nin lehine yorumlanabilecek kurallardan kaçınılarak adeta kuralları yok sayarak, nedenlerini de gerekçesinde belirtmeden önceki içtihatlarına ters uygulama içine girmiştir.Anayasa Mahkemes
i SPK 'nun 103/2 fıkrasının iptali için ilginç bir yöntem bulmuştur. Bu ilginçlik klasik bir davada bulunmayan özellik taşımakta, yetki yönünden Anayasa' ya aykırılık taşımaktadır. .Bu ilginç uygulama için gerekçe olarak gösterilen Anayasa' nın 152. ile 2949 sayılı kanunun 28 maddelerinin getirilmesi, adeta ilk derece mahkemesi gibi görerek’ itirazda bulunan’ yani davacı olarak kendi kendisinde açılmış bir dava, hukuk tarihinde kanımca ilginçtir. Yine aynı mahkemede, yine aynı mahkemenin kendi kendisinde
dava açamayacağı garipliği nedeniyle kendisini 'kapatma davâlarına bakan mahkeme sıfatı ile Anayasa Mahkemesi' tanımlaması, yolu ile kaynağını Anayasa' dan almayan bir yetkilendirme yapılması kanımca çok tartışılacak ilginçliktedir. Anayasa Mahkemesi aynı ilginç tutumu Mîllî Nizam Partisi'nin kapatılması davasında da izlemiştir.Bu kararında (2) kapatma davalarının duruşmalı yapılacağı yolundaki kanun hükümlerini kendi kendisine, hiçbir talep olmadığı halde Anayasa' ya aykırı bularak MNP' nin üçüncü duruşmasında, duruşmayı keserek yukarıdaki gibi aynı yöntemle, kendi kendisinde dava açmış, duruşma yapılacağı yolundaki kanunu iptal ederek, MNP’ nin kapatılması davasına duruşmamız bakmaya devam etmiştir.
Bir kanunun iptal edilebilmesi yalnızca Anayasa Mahkemesi' nin görevine giren bir konu olup, Anayasa bunun yöntemini belirlemiştir. Yerel mahkemelerden itirazen gelen Anayasa'y a aykırılıkları inceleyebilen bir mahkemenin, görülmekte olan bir davada Anayasa' ya aykırılık gördüğünde iptal edememesi düşünülemez.
Ancak, yöntem olarak görülen dava içerisinde bir ara kararı ile veya asıl kararla beraber aynı dosya içerisinde karar verilmesi en uygunu olduğu gibi Anayasa' da bunu engelleyen bir hüküm de yoktur. Kaldı ki Anayasa 'ya uygun çözüm kanımca da bu şekildedir. Anayasa Mahkemesi'nin bu şekildeki iptal yöntemini ilginç ve Anayasa' ya aykırı buluyor, çok tartışılacağını sanıyorum.Anayasa Mahkemesi bir kararında (3) aynen "Anayasa Mahkemesi. Yargıtay, Askeri Yargıtay’ ın kökleşmiş içtihatlarına göre ses bantları ve kuşkusuz video kasetleri yan delillerle doğrulandığı ölçülerde delil olarak kabul edilmektedir. " demesine karşın RP davasında aynen "Öğretide ve uygulamada doğruluğu her zaman kontrol edilebilen video bantlar yasadışı yollarla elde edilmediği sürece ya
rgıda kanıt olarak kabul edilmektedir " diyerek kesin delil işlemi yapmıştırAncak takdiri delil olabilen ve önceki kararı gibi yan delillerle doğrulanmayan ses ve video kasetlerinin kesin delil olarak görülmesi halinde, en azından ses ve görüntünün sahibi kişinin mutlaka dinlenilmesi zorunluluğu olmana karşın dinlenilmekten kaçınılması hukuken izafi edilemez. Dosyadaki bulun deliller gazete kupürü, ses ve video kaleli olmasına karsın bunların da kesin delil olarak görülerek kapatmaya karar verilmesi halind
e, gerekçeli kararda geniş bir yer ayırılması ve özenle karara yetecek derecede delil özelliği anlatılması gerekirken yalnızca bir paragrafla yetinilmesi kanımca vahim bir hatadır. Siyaset yasağı ve milletvekilliği düşümü gibi çok önemli bir karar verilirken bu kişilerin dinlenilmemesini, savunabilmek kanımca imkansızdır. Davanın uzamasına neden olamayacağı gibi gerçeğin açığa çıkmasında çok faydası olan bir dinlenme halinin hem de Anayasa ve kanunların açık ve amir hükmüne karşın esirgenmesi anlaşılmaktan uzaktır. Keza. gerekçeli kararda da bu bölüm yazılmaktan özellikle kaçınılmıştır kanısındayım. Sn. Erbakan' ın çok hukukluluk konusundaki önerisi hakkında mahkemece bu düşünce ve konuşmaların laiklik ilkesine açık aykırılık oluşturduğu tartışmasızdır" denilmesini hukuken anlamak imkânsızdır.Mevzuatımızda, hakem, tahkim sistemi varolduğu gibi. özel hukukla seçimlik haklar söz konusudur. Çağdaş hukuk anlayışında hakları çoğaltan, çeşitlendiren yöntemler benimsenirken, mahkemece yargı birliğinin zedeleneceğinin belirtilmesi çağdaş sistemle açık bir çelişkidir.
Türban, başörtüsü konusunda mahkeme (aynen) "Anayasa Mahkemesi kararlan gözardı ederek, resmi daire ve üniversitelerde türban ve başörtüsü kullanmayı teşvik eden konuşmaları .." denmekle Anayasa Mahkemesi 'nin kararlarının siyasi partileri de bağlayacağı belirtilmektedir.
Anayasa Mahkemesi tarafları ve konu kapsamı kadar bağlayıcıdır. Hukuk tekniği açısından kararın uygulama alanını genişletip, adeta yasama alanı içine gitmesi hatla önüne geçmesi düşünülemez. Bir siyasi parti Anayasa Mahkemesi gibi hiçbir konuda düşünmek zorunda değildir. RP başörtüsü konusunda mahkeme gibi düşünmek zorunda değildir. Karar kendisini ilgilendiriyorsa doğaldır ki uyacaktır. Başörtüsü kararı RP yi doğrudan ilgilendirmediği g
ibi o karardaki gibi düşünmesinden de bahsedilemez. Karara uymak, karar gibi düşünmeyi gerektirmez. Kaldı ki RP kanun çerçevesin de başörtüsü yasağının kaldırılması için düşünce açıklamış ve kanuni eylemler, toplantılar yapılmıştır. Bu hal. karara uyulmadı olarak nitelenemez. Aksı halde mahkeme kararı, yasama kararı , kanun haline gelir.RP. mahkeme kararından farklı kanun teklifi sunabileceği gibi bu bir siyasi partinin asli görevidir de. Mahkeme kararının etkisi yasama alanında durur. Başka türlü kuvvetler ayrılığı izah edilemez. En üstün olan Anayasa' nın bile değiştirilmesi yine 177. maddesinin gereği iken, bir mahkeme kararını Anayasa' nın da üzerinde değişmez kesinlikte görmek yasama, yürütme ve yargının tek elde Anayasa Mahkemesi' nde toplanması ile i
zah edilebilir. Ben, başörtüsü konusunda Anayasa Mahkemesi kararındaki gibi düşünmüyorum. Bu konuda karşı düşüncelerimi açıklamama mahkeme kararı engel midir?AİH Komisyonu kararında belirtilen "yüksek öğrenimi laik bir üniversitede seçen bir öğrencinin" diyerek başlayan kararından açıkça anlaşılacağı üzere seçimlik haktan bahsetmektedir. Avrupa'da kilise, vakıf, devlet, özel okulları mevcuttur ve kılık kıyafetleri farklıdır. Bizde okul seçme imkanınız olmadığı gibi. seçtiğiniz bütün okullarda da başörtüsü
yasağı vardır. Seçim hakkımız olmadan, kişiliğinize bağlı bir hakkınızın kullanımı engellenerek, karşıt bulunduğunuz bîr kurala uyulması zorunluluğunu bir Avrupalı kavrayamayacağı gibi komisyon karan da bu yünü ile yasakçı uygulamaya neden gösterilemez. Anayasa siyasi hakkı: seçme, seçilme, bağımsız veya bir siyasi parti içinde faaliyetle bulunma,. halkoylamasına katılma, siyasi parti kurma, bir siyasi partiye girme ve ayrılma olarak 'temel haklar' kısmında düzenlemiştir. 6 Milletvekili için verilen "Bir siyasi partinin üyesi, kurucusu, yöneticisi, denetçisi olamazlar"yasağı bütün siyasi hakların kullanılmasını yasaklayamaz. Anayasa koyucu yalnızca, yasağı bir siyasi parti mensubu olmakla sınırlandırmıştır. Asıl amaç bu olduğu gibi yasağı genişletmek, kıyas yaparak artırmak hukuken mümkün değildir. Çünkü özgürlük asıl, yasak istisna olduğu gibi, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi de bunu ifade etmektedir. Bu milletvekillerinin, seçme haklarını kullanamayacaklarını veya belediye meclis üyeliğine seçilemeyeceklerini düşünebilir miyiz? Halkoylamasına katılıp oy veremeyeceklerini, bir seçimde bağımsız aday olamayacaklarını düşünemeyiz. Temel bir hak yasağın genişletilmesi şeklinde ihlâl edilemez, temel hak devredilmez, vazgeçilmez olduğu gibi ancak Anayasa' nın 13., 14, 15. maddelerinde sınırlanabilir. Yasaklı milletvekillerinin 3 yıl boyunca herhangi bir seçimde bağımsız aday olmalarına, seçme haklarını kullanmalarına engel kanun hükmü yoktur.Not: Bu inceleme Yeni Şafak gazetesinde 26/27 ŞUBAT 1998 tarihinde iki bölümde yayımlanmıştır.
Hacı Ali Özhan
RP hakkındaki AİHM kararının değerlendirilmesi.
A)AİHM RP davasın da,
<parti yöneticilerinin şiddeti çağrıştıran söylemleri>
<parti hedeflerinin demokratik kurallara aykırı olduğu>
<refah partisinin islami kuralla
ra yönelik eylemleri yüzünden Şeriattan soyutlanmasının mümkün olmadığı><sivil barışı ve demokratik rejimi riskli hale getirdiği>
< yaptırımların demokratik toplum korunması için vazgeçilmez bir sosyal ihtiyaç olarak değerlendirilebileceği>
<laiklik ilkes
ine farklı bir içerik kazandırma bahanesiyle inanç ayrımcılığı temelinde çok hukuklu bir sistem ve AİHS in temel değerlerine açıkça aykırı olan bir şeriat devleti kurma istekleri>< iktidara gelmek ve kalmak için güce başvuracakları yönünde bir şüphe olduğ
u><iç barış ve demokratik rejimi tehlikeye atacak siyasi bir hedefin gerçekleşmesini eylemler somut hale dönüşmeden önlenebileceği>
gerekçesiyle Türkiye’yi AİHM’si haklı bulmuştur. Yani sözleşmenin 11 maddesini Türkiye ihlal etmemiş demektedir.
B) Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye Birleşik Komünist Partisi davasında,<terörle ve sözleşmeyi tahribe yönelik eylemler için somut deliller>
<sözleşmenin meşru amacıyla orantılı>
<demokratik bir toplumda gerekli>
olmadığına karar vererek 11. Maddenin ihlal edildiğine karar vererek Türkiye yi mahkum etmiştir.
Gerekçesin dede,
-türk toplumu ve devleti üzerinde gerçek bir tehlike yarattığını gösteren somut bir delil ortaya konulmadığı,
-türk-kürt ayırımı yapılmasına rağmen şiddete başvurmanın benimsenmediği,
-bi
r siyasal grubun sırf bir kısım halkın durumunu kamuoyu önünde tartışmak ve herkesi tatmin edecek bir çözüm bulunması amacıyla siyasal hayata katılmak istenmesinin ,-engellenmesinin haklı görülmediği
yolunda değerlendirmeler yapılmıştır.
Karar da aynen
;“Bir politik partinin programının alenen açıklanmasından farklı hedef ve niyetleri saklaması olasılığı dışlanamaz. Bundan emin olmak için bu programın içeriği ile sahibinin eylemleri ve tutumlarını karşılaştırmak gerekir...herhangi bir somut eylem olmadan TBKP’ in kapatılmasıyla,sadece ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan bir davranış cezalandırılmış olmaktadır
“Divan’ ın görüşüne göre, demokrasinin temel özelliklerinden birisi bir ülkenin karşılaştığı sorunları, şiddete başvurmaksızın diyalogla çözme olanağı vermesinde yatar. Demokrasi ifade özgürlüğü ile beslenir. Bu ilişki altında bir politik oluşum sadece bir devletin bir kısım halkının kaderini aleni olarak tartışmak istemesi ve demokratik kurallara saygı içinde tüm ilgilileri tatmin edecek
çözümler bulma amacı ile politik yaşama katılmak istemesi nedeni ile endişe duyulmamalıdır.”“Kendi kaderini tayin hakkı konusunda ise, TBKP programı, sorunun çözümünün politik olduğunu, kürt ulusu üzerideki baskının ve ayrımcılığın sona ermesi için .......programa göre kürt sorunu ancak ilgili taraflar düşüncelerini özgürce ifade edebilirlerse sorunları çözmek için her türlü şiddete başvurmayı reddetmekte anlaşırlarsa ve öz ulusal kimlikleri ile politik hayata katılabilirlerse çözüm bulabilir.”
denilmektedir.C)AİHM’ i Sosyalist Parti hakkında, Aynen;
“...Anayasa Mahkemesi Perincek’i konuşmalarında ulusu kürtler ve türkler olarak ikiye ayırması, azınlıkların, türk ulusunun birliği ve devletin topraklarının bölünmezliğine karşı bir türk - kürt federasyonunun kurulmasını savunması nedeniyle suçlu bulmuştur. Kesinlikle SP bölücülük yapmaktadır.
Mahkemeye göre birlikte okunduklarında söz konusu beyanlar, demokratik kurallara saygılı olarak içinde türklerin ve kürtlerin eşit ve kendi iradeleri ile temsil edileçekleri bir federal sistemi kurmayı amaçlayan bir siyasi planı sunmaktadır.
Dogal olarak burada kürt halkının kendi kaderini kendi tayin etme ve ayrılma hakkıda yer alıyor ama, metin bütünlüğü içinde okunduğunda, bu ifadelerde kullanılan sözlerin Türkiyeden bir ayrılmayı teşvik etmemekte ama önerilen federasyonunreferandum yolu ile belerleneçek kürtlerin onayıolmadan gerçekleşmeyeçektir.mahkemenin görüşlerine göre, böyle bir siyasi planın türk devletinin mevcut ilkeleri ve kurumları ile çelişir olması, onun d
emokratik kurallara ters olduğunu göstermez. <demokrasinin özünde, demokrasinin kendisine zarar vermemek koşulu ile bir devletin şimdiki örgütlenme biçimini bile ele alsa, çeşitli siyasi planların sunulmasına ve tartışılmasına izin vermek vardır.”“...söz k
onusu beyanların açıkça belirttikleri amaçtan farklı bir politik amaçı sakladıkları gözardı edilemez, bu doğrudur. Perinçek in konuşmalarının içtenliğini yok sayar nitelikte somut eylemlerin olmaması, bunlardan kuşkulanmak anlamına gelmez. Şu halde SP sadece ifade özgürlüğünün kullanmasıyla ilgili davranışından dolayı cezalandırılmıştır.”“
Mahkeme özellikle terörizme karşı mücadele ile ilgili güçlükler olmak üzerekendisine sunulan davayı kapsayan koşulları göz önündde bulundurmaktadır. Ama bu davada demokrasiye bağlılık beyanlarına ve şiddeti açıkca reddetmelerine rağmen tartışmalı konuşmaların Türkiyede terörizmin ortaya koyduğu sorunlarda nasıl bir sorumluluk payının olduğu saptanmadı....sonuç olarak SP’ nin kapatıllması amaçlanan amaca göre orantısız görülmektedir, dolayısıyla demokratik bir toplumda kapatılması gerekmez. Bu nedenle sözleşmenin 11. Maddesine karşı gelinmiştir.”D
) Degerlendirme:---AİMH, RP nin terörü, şiddeti çağrıştıran eylemler içinde olduğunu düşünmektedir.
---Çok hukukluluk ve dinsel
içerikli eylemlerin ‘inanç ayırımcılığı’ sayılaçağını söylüyor.---AİHM şeriatın sözleşme hükümleriyle uyumlu olmadığı tesbitini yaparak, RP’ in şeriat isteyen bir parti olduğunu söylüyor.
AİHM bir partinin terörü desteklediğinde, açıkça önerdiğinde kapatılmamasını düşünüyor. Ançak hangi olayların terörü desteklemek olması konusunda SP ve TBKP kararlarından farklı düşünerek somut delil var diyerek RP terör partisi olarak kabul etmektedir.
Yöneticiler Anayasa Mahkemesince hiç dinlenmemişler, söylendiği ileri sürülen sözlerin söylenip söylenmediği araştırılmamış, haklarında ceza mahkumiyeti kararı yok, sözlerinden sonra o bölgede bir olay olmamış ve bu insanlar seçilip milletvekili olmuşlar, nasıl olurda bu sözler terör için ‘somut’ delil olarak kabul edilebi
lir. AİHM düşünce özgürlüğünde dar yorumu tercih etmiştir.Keza kararın ¾ oranında olması da mahkemenin kendi içinde tartıştığını göstermektedir. Bu kararı 17 kişiden oluşan Büyük Daire verecek olsaydı, bu oran pekala değişebilir. Nitekim temyiz halinde Büyük Daire bu dava hakkında karar vereçektir.
AİHM yargılama usulu l998 kasım ayında değişmeden önce, SP ve TBKP kararları, 1998 yılı ocak ve temmuz aylarında 19 üyenin katılımıyla alınmıştır.
Diğer yandan AİHM şeriat propagandası yapılmasını, şeriat yönetiminin istenmesi ve bunun önerilmesini demokratik bulmuyor ve sözleşmeyi ihlal edici buluyor. Laiklik konusunda SP ve TBKP kararlarındaki özgürlükçü yorumdan ayrılarak yasakçılığı tercih etmiştir. İslami kuralları benimseyen ve onlara uyan ibadetlerini yapı
lması gibi,hareketler nedeniyle bir insanın veya partinin ‘şeriatçı’ olarak suçlanması gibi değerlendirmelere neden olacak bu yaklaşım, hukuka ve sözleşmeye ve AİHM’ in önceki içtihatlarına uygun değildir.RP si iktidara gelmiş ve 1 yıl kalmıştır. İç barış bozulmamış, demokratik ilkelerin değişmesi istenmemiştir. Hangi somut delil ile ‘risk’ oluşmuştur. Zorlama bir yorumla ancak böyle söylenebilir.
Yine RP nin kapatılması hangi sosyal ihtiyacın varlığına dayandırılabilir. Aksine milyonlarca seçmeni olan bir partinin serbest olması sosyal ihtiyaçtır. Keza bir fikir partisinin varlığı sosyal Bir ihtiyaçtır, kapatılması, yok olması değil.Yine Yalnızca dinsel duyarlığı olan, dinsel referansları olan bir partinin
“ inanç ayrımcılığı” ile suçlanması, din özgürlüğü ile nasıl bağdaşaçaktır. Dininin gereklerini yaşamak isteyen bir topluluk ne yapacaktır. İbadetlerini yapmayacak mıdır.? Çok hukukluluğun önerilmesi hukuk içerikli bir tartışma konusudur ve bu konunun tartışılmasını yasaklamak SP ve TBKP kararını veren AİHM den beklenemez.
Sonuç olarak AİHM ‘in RP hakkındaki kararı yanlıştır. Büyük Dairede bu kararın değişeceğini tahmin ediyorum.
Hacı Ali Özhan
Hacialiozhan2000@yahoo.com akit gazetesi 2 ağustos 2001 yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi, FP davasında AİHM'in RP hakkındaki davanın sonucunu beklemek durumundadır. Evet, çünkü devamı olmakla suçlanan RP davasında, sözleşmeye uygunluk olup olmadığı konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "tek ve kesin" yetkili organ olarak karar verecektir. FP 'davasında sözleşmeye uygun karar vermek açısından da 'buna ihtiyaç olacaktır. Devamı olmak iddiasıyla kapatma istemi de, AİHM'i
n kararının' beklenilmesini zorunlu kılar. Aksi halde RP davasında Türkiye'yi mahkûm eden AİHM kararıyla FP'yi kapatan Anayasa ' Mahkemesi kararı arasındaki hukukî çelişki izah edilemez.Sözleşme, Anayasa'dan üstündür, çünkü anayasamızla beraber 41 üye ülkenin anayasası sözleşmeye uygun' olmak zorundadır. Avrupa insan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını sözleşmeye uygunluk yönünden denetleyebilmekledir. Yani sözleşmeyle sınırlı olarak AİHM, 41 üye ülkenin Anayasa Mahkemesi'nin üzerinde bul
unmaktadır. Sözleşmenin işlevi, özelliği bu şekilde yorumlamayı zorunlu kılar. Anayasamızın kendisini tanımlaması, sözleşme üzerinde görmesinin hukukî bir değeri yoktur. Konu ulusal duygularla değerlendirilecek boyutla değildir. FP davasında, Anayasa Mahkemesi, sözleşmeye uygun karar verecekse, AİHM'deki davayı "bekletici sorun" yaparak sonucuna göre bir karar vermesi gereklidir.AİHM, RP davasında sözleşmeye aykırılık tesbit edip Türkiye'yi mahkûm ettiğinde (ki kişisel görüşüm bu yöndedir) yalnızca tazminat ödenerek konu kapatılamaz. Türkiye benzeri yeni ihlalleri önlemekle sorumludur, ilgili kanunları değiştirmesi gerekmesine karşın, genellikle değişiklik yapılmayarak yeni ihlallerin tekrarlandığı görülmekledir.
Yargılanmanın yenilenmesi imkânı olmamakla beraber, RP'nin, içişleri Bakanlığı'na ve il ve ilçe mülki amirliklerine yeniden faaliyete geçtiğini açıklayan birer dilekçe ile siyasal Faaliyetlerine başlaması mümkündür. Bildirimle beraber tüzel kişilik kazanacak parti için, başsavcılık kapatma davası a
çabilir. Ancak RP'nin bu hukukî mücadelesi, sözleşme düzeyinde ve uluslararası alanda bir değer ifade edecektir.Diğer yandan RP'nin kaldığı yerden devamı şeklinde olmayıp, aynı programı, aynı ismi, aynı kurucular ve yöneticilerle yeniden kurulacak bir Refah Partisi .seçeneği de düşünülebilir. Bu durumda Refah Partisi'nin açıktan devamı olan yeni kurulacak Refah'Partisi için, başsavcılığın Kapatma davası açabilmesi, Anayasa Mahkemesi'nin kapatma 'kararı verebilmesi gerçekten tartışmaya muhtaç ilginç hukukî
olay örneği olaçaktır. Sözleşme ile' Anayasa'yı AIHM'le Anayasa Mahkemesi'ni karşı karsıya getirecek bu davada türk hukunu geliştirecek, zenginlesiti- recek sonuçlar çıkacaktır.Anayasa Mahkemesi, Türkiye'nin AİHM'ce mahkûm olmasını istemiyorsa sözleşmeyi AİHM gibi yorumlamak zorundadır, -Anayasa veya kanun hükümleri' böyledir denilerek sözleşme ve AİHM'in karârlarının bağlayıcı ''içtihat olarak dikkate' alınmaması, Türkiye'nin kaybına olacaktır. Sözleşmelerin iç hukuktaki yerinin ne olduğu konusunda Anayas
a Mahkemesi bir karar vererek, aslında güncel ve acil olan çok boyutlu bu konuyu, çözüme kavuşturmalıdır. Yerel mahkemelerde örnek olacak içtihat niteliğindeki bir karar ile, .yasama organı kanun yapmaya zorlanarak, Türkiye Avrupa bütünleşmesine katkıda bu|unmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesi, kanun boşluğu var diyerek sözleşme ve Anayasa ilişkisini bir karara bağlamaktan kaçınmamalıdır. ,Hacı Ali Özhan
hacialiozhan@hotmail.com 14 haziran 2001 akit yayımlanmıştır.
|
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ANKARA
(Siyasi Parti Kapatma)...............: SP.13 Hz. 1997/109
Davaya Müdahale Eden ............: Hacı Ali Özhan ADRES........
Davalı..........................................: Refah Partisi
Müdahale Konusu.......................:
Mağdur Sorumlu sıfatı ile Seçmen Vatandaş olarak davalı Parti yanında müdahaledir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Mahkemenizde açılmış bulunan Refah Partisinin kapatılması istemli davaya aşağıdaki neden., gerekçe ve taleplerimle -takdir Mahkemenizin olmakla- müdahale talebinde
bulunuyorum.,
A- MÜDAHALE TALEBİMİN NEDENLERİ
l-Bilindiği üzere, siyasi parti kapatma davaları kendine özgü bir ceza davası.. Anayasa Mahkeme'side bir ceza (dava mahkemesi) mahkemesi konumunda olup (SPK) Siyasi Partiler Kanunu 9B/1 ve 2949 sayılı Kanunun 33.maddeleri gsregi CMUK usul hükümlerinin uygulanacağı, kanunun amir hükmüdür.
CMUK 365 vd.maddeleri gereği "suçtan zarar gören" her şahıs kamu davasına müdahale ederek Savcılığın kamusal iddia makamı yanında ferdi iddia makamını oluşturabilmektedir.
Kanu
numuzca, sarığın temsilcisi sıfatı ile vekil, koca ve kan-'ini temsilci müdafaa edebilmesine rağmen, ferdi müdafer makamında bulunmak ve sanığı desteklemek için ceza davasına katılmayı düzenie-nemiştir.Ancak, ceza mahkemesinde kamu davasına katılan, şahsi hak davasını açmışsa, bu davaya HUMK usulüne göre hukuk mahkemesi gibi bakılacağından, katılan, davalı olarak medeni sorumluyu göstermemi şse medeni sorumlu HUMK 53 maddesi gereği şahsi hak davasına müdahale edebilmektedir.
2-CMUK'ta açıkça düzenlenmemiş olmasına rağmen, CUMK 53 Vd. maddelerindeki feri müdahaleye benzeyen "medeni sorumlu”, "ek ceza sorumlusu*' olarak tanımlanan şahısların, taraf yardımcılığı amacıyla "YARDIM KATILMASI" müdahale usulü Doktrinde kabul edilmektedir.
Bu konudaki görüşünü Prof,Dr. Nurullah Kunter Muhakeme Hukuku dalı olarak Ceza Muhakemesi Hukuku isimli eserinde (Kazancı hukuk yayınları 8.Baskı) 225,294,306,307,308,309.sayfalarında belirtmis., isviçre'nin "bazı "kantonlarında sorumlu 3.kişiler sanıkla beraber olmak üzere davaya
katılabildiklerini ve bu konuda CPPI (italyan Ceza Muhakemeleri Kanunu) 112, 123.maddelerini önermiştir.İş bu davada, müdahale dilekçem üzerine özel kanunlar ve CMÜK ta -uygulanacak hüküm bulunmadığında Anayasa Mahkeme'nizce yapılması gereken, ceza (dava mahkemesi) mahkemesi .sıfatı ile SPK'nu 121.maddesi yollamasıyle Medeni Kanun (MK) l. maddesince kendisini kanun koyucu yerine koyarak hüküm (kanun) boşluğunu doldurmaktır.
CMUK’ taki bu boşluğun doldurulmasında kıyasen uygulanabilecek olan HUMK 53 maddesi feri müdahale usulü istisnai ve sınırlayıcı olmayıp
benzer durumlarda uygulanabilecek bir hükümdür, (a.d. g.e. s,538)3-Anayasa, Temel haklar kısmı 4.bölümünde., bütün vatandaşlara seçme, seçilme, bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma, siyasi parti kurma, usulüne göre siyasi partilere girme hakkını temel hak olarak vermiştir.
Bu nedenle, seçmen vatandaş olarak, davalı siyasi partinin kapatılması Anayasal temel haklarımın kullanımını azaltıcı olacağından tarafımı ilgilendirmekte ve mağdur etmekt
edir.Kapatma kararı ile, davalı parti yönünden temel anayasal haklarımı kullanamaz olacağım nedeniyle, mağduriyetimi gidermek amaçlı iş bu müdahale dilekçemi seçmen vatandaş sıfatı ile veriyorum.
Mahkemenizce, davalı parti üyesi bulunmadığımdan seçmen vatandaş -sıfatı ile mağdur olmadığım veya zayıf ilgili bulunduğum nedeniyle müdahale talebim reddedilirse, davalı partiye üye başvurusunda bulunarak müdahale talebimi yenileyeceğimi belirtirim.
Seçmen vatandaş veya davalı parti üyesi sıfatı ile müdahale talebimin reddi halinde, davalı partinin genel merkez ve taşra örgütü yönetim kurulu üye ve başkanlarının müdahalede bulunup bulunamayacaklarının tesbitini talep ediyor, davalı partice kabulü halinde bu sıfatı kazanarak Mahkemenize müdahale talebinde bulunacağımı tekraren belirtirim.
Mağduriyetimin tesbiti ve müdahalede bulunabileceğimin kabulü halinde, seçmenler ve davalı parti üye ve yöneticilerince Mahkemenize ve yargılama usulüne büyük bir pratik güçlük getireceği nedeniyle talebimin reddi, hukuka -ve genel kabul görmüş ilkelerine aykırı olacaktır.
Anayasa'nın 36,74.maddeleri temelinde, hukukun genel ilkeleri, hakkaniyet, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi belgeleri ışığında, doktrinde ve uygar ülkelerde olduğu üzere müdahale talebimin kabul edileceği inancındayım.
MÜDAHÎLEN ÖN SAVUNMADIR :
1-Bir siyasi parti kapatma davasında asıl olan siyasi partinin amacının mevzuata aykırılığı olup, bir cümlenin aykırılığı olmamalı sübjektif yorum yapılmalıdır. İddianamede, partinin ve temsile yetkililerinin asıl amaçının ne olduğu dikkate alınmadan yetkili ve yetkisiz üyelerce basına yansıyan şekliyle yıllar öncesine ait münferit konuşmalar esas alınmıştır.
Bu konuşmaların yapılıp, yapılmadığı hangi amaçla ne ortamda yapıldığı, kasıtlarının ne olduğu Başsavcılıkça incelenmemiş aleyhe olan cümleler derlenerek iş bu dava açılmıştır.
CMUK hükümleri gereği, Başsavcılıkça lehe ve aleyhe bütün delilleri toplayıp, parti çoğunluğunun asıl amacının tesbiti ve mümkün, olabileçeği kadar çok sayıda konuşma ve delilleri inceleyerek gerçeği ' ortaya çıkarmalı ve sonucuna göre "bu davanın açılması gerekirdi..
iddianamede belirtilen bir kısım üyelerin görüşleri dışında -düşünceleri olan üye, milletvekili ve yöneticilerinin görüşleri partilerinin kapatılması davasında daha az önemli olam
az.Kaldı ki, büyük bir kitle partisinde değişik şekilde düşünenler olabileceği gibi yasaklı düşünceleri savunanlarıda parti disiplini ile engellemek mümkün olamayabilir. SPK 101/d maddesince, son 2 yıl içindeki 4.kısım yasaklarına aykırı fiilleri işleyen üyelerin Başsavcılıkça partiden ihracı uyarısı ön şart olarak düzenlenmesine rağmen böyle bir uyarı yapılmadığı halde bir kısım üyeler ihraç edilmiştir.
CMUK amir hükmü gereği lehe ve aleyhe "bütün delilleriyle gerçeğin ortaya çıkarılması için davalı parti milletvekilleri ile davalı parti il başkanlarından lehe delillerinin istenilmesi ve mümkün- sede dinlenilmeleri Mahkemeniz kararının doğruluğu, objektifliği açısından faydalı olacak, bunun sonucunda Mahkemenizce şüphe kesin kana-ata dönüşmediği sürece CM
UK'un "şüphe sanık lehine uygulanır" ilkesince davanın reddi gerekecektir.2-İddianamede sayın Erbakan'a ait olduğu belirtilen 23.3.993 tarihli TBMM Başkanlığındaki konuşma, tamamen anayasa ve kanunlar çerçevesinde anayasa dışı görüş açıklama olup SPK.nun 4.kısım yasaklarına aykırılık yoktur. Görüşleri doğrultusunda kanunlarda değişiklik önerisi içermektedir. Bu görüşün, laik devlet düzenini eylemli olarak ortadan kaldıracak nitelikte yorumlanması mümkün değildir »Bu konuda sn. Hüsamettin Çindorukun dinleni
lmesi gerektiği kanısındayım.Sn. Erbakanın 13.4,994 tarihli meclis grubundaki konuşmasının bütünlüğü içerisinde asıl amacının mutlaka iktidara gelecekleri inancında olduğunu, "..Türkiye'nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım. ....altmış milyon buna karar verecek.." cümleleri ilede millet olarak -seçimlerde- karar verileceğini belirtilmektedir. Refah Partisi siyasi görüşünde olmadığı halde, objektif olarak Sn. Erbakanın asıl -amacının bu olduğuna inanıyor, bir kısım kelimelere maksadını aşar vurgular yapa
rak yanlış .anlamaya neden olduğunu düşünüyorum.Sn.Güven Erkaya tarafından 28.2.1997 tarihli KGK. toplantısında okunan konuşma metninin kaynağı olan Sivas sıcak-çermik ilçesi eğitim seminerini düzenleyen tertip komitesi, ilçe yönetim kurulu üyeleriyle ilgili ve bilgili olanlar tesbit edilerek haberi yapan basın mensuplarıda dahil dinlenerek bu konudaki delillerin doğruluğu araştırılmalıdır.
Bir Başbakan'ın görevi ve toplumun "bir gerçeği gereği her kesimle görüşmesi doğal olup misafirlerinin kıyafetlerine karışamaya-çağı görgü kuralları usulüdür.
Davalı partinin iktidar gibi en güçlü konuma, istediğini yapabilme imkanına eriştikten sonraki faaliyetleri sanıyorum gerçek amacın ne olduğu yorumunda ölçüt olabilir. Davalı Parti 1996/1997 doneminde iktidarda bulunmuş olmasına rağmen, Başsavcılıkça bu döneme ilişkin iddialar tali olup, muhalefet yıllarına ait 1993/1994 tarihli -V konuşmalardan bir kaç tanesinin iddianame konularak davanın açılması l yıllık iktidar döneminde Başsavcının iddialarını taşımadığını gös
termektedir.iktidardaki bir partinin kapatılma davasında asıl Önemli olan, hiçbir yoruma gerek olunmayacak iş yapma döneminin, iktidar faaliyetleri olmalıdır, iktidardaki bir partiye, muhalefet döneminin T nedenleri ile dava açmaya hukuki ve iyiniyetli ger
ekçeler bulmak zordur.Esasında, Cumhuriyet Başsavcılığı makamı süreklilik göstermesine rağmen, Sn.Başsavcı Vural Savaş'ın göreve başlamasından önceki olayları dayanak yaparak iş bu davayı açması, önceki başsavcı Haluk Yardımcının dönemi ve takdirine giren konulara-başlatılmış ve bitirilememiş soruşturma yoksa- müdahale niteliği taşıdığı gibi "bir anlamda " dönemin Başsavcısınca suç olmadığı takdiri yeniden takdir edilmiş demektir. CMUK' daki takipsizlik hükümlerini burada hatırlatmak isterim. Bu konuda Sn
. Başsavcı Haluk Yardımcının dinlenilmesi zorunluluğu doğmaktadır.3-îddianamenin, Anayasamıza göre laiklik başlıklı bölümü ile deliller kısmının 8.maddesinde, Başsavcılıkça laiklik ve din eğitiminin ne olduğu hakkındaki değişik ülkelerden örneklerle anlatılmaktadır.
Refah Partisinin görüşlerinin, bu görüşlerden farklı olduğu hatta diğer partilerinde farklı olduğu kolayca görülecektir. Öyleki, Başsavcılığın imam hatipler konusundaki görüşüne göre ihtiyaçtan fazla imâm hatip okullarını açan siyasi partiler sırf bu nedenle kapatılabilir olmaktadır. Bu partiler içinde böyle bir dava açılmış değildir.
MGK. kararları tavsiye kararları olup, hükümeti bağlamamakta muhalefetteki bir siyasi partiyi ise doğrudan ilgilendirmemektedir.
laikliği benimsediğini söyleyen-yorum farkıyla- laikliğe aykırı eylemi olmayan, laikliğe açık ve kesin olarak karşı gelmeyen bir siyasi partinin, laikliğe aykırı olduğu zorlama yorumuyle kapatılması CMUK'un amir hükümlerine, hukuka, hakkaniyete ve ülke gerçeklerine uygun düşmeyecektir kanı
sındayım.4-İddianamede dayanılan Anayasa'nın 68, 69.maddelerinin uygulanabilmesi için, Mahkemece "bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir "V odak haline geldiğinin" tesbiti gerekmektedir.
Odak; merkez,kaynak anlamı taşıyıp aykırı fiiller yoğun ve sürekli bir şekilde davalı parti genel merkezinden kaynaklanmalı ve bu L, fiillerin işlenmesi merkez organlarınca amaçlanmalı, somut hareketlerle yönlendirilmiş ve desteklenmiş olmalıdır.
Aykırı fiiller hakkında ceza mahkemesi kararları, Başsavcılıkça çıkarma ve organlara el çektirme kararları sürekli bir şekilde \ tesbit edilmiş, partinin bütününü kopsar nitelik ve yoğunlukta olmalıdır. Büyük bir kitle partisinin disiplin hükümleri ile denetim zorlukları bir yana, iktidar gibi en güçlü konuma gelmiş istediğini yapm
a şansını ele geçirmiş bir partinin l yıla yakın iktidar faaliye- L, tinden; iddianamede, tarikat şehlerinin Başbakanlık'ta yemeğe davet edilmesinden başka bir vakıa yoktur. Bir kısım milletvekillerinin seçimden önceki 3-4 yıl öncesi konuşmaları ile Sn.Erbakan'ın 1991 yılında Sivasta yaptığı' iddia edilen konuşmalar, sansasyonel yönü ağır ba-sına yansıyan şekliyle derlenerek,iddianamede; odak haline geldiği iddiasıyla bir partinin kapatılmasını istemek için yetersiz ve zayıf kalmaktan da öteye bu nedensellik bağı ile kapatılmayacak parti yok gibidir. Odak olma kavramı tartışmalı, kuşkuya yer vermeyecek kadar açık ağır, ciddi ve partinin bütününü kapsayacak yoğunlukta olmalıdır. Ayrıca konuşmalarında dışında subuta ermiş delillerle somut, tartışmasız \ kesin
hükümlere dayanmalıdır. Anayasa koyucunun amacı budur.5-Davalı parti Gn.Baş.Yrd. sn,Ahmet Tekdal'ın 24.11.1996 tarihli konuşmasında hak nizamı için partisinin desteklenmesini propaganda etmektedir. Konuşmanın içeriği ve bütünlüğünde kanuna aykırılık yoktu
r.Sn. Şevket Kazanin birey veya Adalet Bakanı olarak partili bir Belediye Başkanının tutuklanmasında, cezaevinde ziyaret etmesi Mahkeme kararını protesto şeklinde değerlendirilmesi tek açılı, önyargılı bir yorumdur.
Sn. Şükrü Karatepe'nin konuşması üzerine, Kayseri Devlet Güvenlik Başsavcılığınca soruşturma başlatılmış, Bilirkişilerce hazırlanan ve suç unsuruna rastlanılmayan raporları Başsavcılıkça benimsenerek takipsizlik kararı verilmiştir. Bu karardan basın organları bilirkişilere hakaret derecesinde
sıkça bahsetmiş olup Başsavcının duyumu dışında olamaz. Başsavcı, iddianamesinde davalı parti lehine yorumlanabilecek Devlet Güvenlik Başsavcılığı takipsizlik kararından bahsetmemesine rağmen, iddianamenin 6/B işaretli yerinde bir konuşmanın bilirkişice Savcılık ve Mahkeme kararı olmayan-suç unsuru- bulan raporundan genişçe bahsetmiştir.Öğretim kurumlarında, başörtüsü ile bulunmanın Mahkemenizce laikliğe aykırılık tesbitine rağmen, davalı partinin mahkeme gibi düşünme, yorumlama zorunluluğu yoktur. Ancak, mahkeme kararlarına uymak: zorundadır. Bu konudaki karşı düşüncelerin açıklanması, bu konu da yasa değişikliği amaçlı yasal toplantı ve eylem düzenlemeleri anayasal düşünce ve örgütlenme özgürlüğüdür. Bu konudaki eylemler yaygın olmakla beraber konuşma ve
düşünce açıklamanın dışına çıkılmamıştır.Kaldıki, davalı partinin l yıllık iktidar döneminde bile halkı fışkırtıcı, suç olacak nitelikte eylemleri bulunmamasına rağmen, bu nedenle laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği iddiası anlaşılmaktan uzak olup, Başsavcılıkça düşünce açıklamak, propaganda ve örgütlenme hakkı ile suç unsurlu eylem karıştırılmıştır.
laiklik ilkesi, dinin devlet işlerine karışmaması olduğu kadar, devletinde din işlerine karışmamasıdır. İddianamedeki Laiklik ilkesinin unsurlarının -c- bölümünde, gereklerinin temel olarak özgürlüğü, ancak; istisnai olarak sınırlanmasından, sömürülmese-sinden bahsetmektedir- Dolayısı ile, din1e bu istisnanın dışındaki bir müdahalede Laikliğe aykırıdır.
Şahsen, laik olmam ve türban giyilmesi -taraftarı olmadığım halde, buna inanan insanların inancı gereği davranması da dürüst, erdemli insanlardan beklenilebilecek bir davranış olarak yaşaması ve karşılıklı- saygı hakları içerisin de her iki kesimin yaşaması toplumsal barış için zorunludur. Sorun inandığı gibi yaşamak isteyen insana Devletin laikliğe aykırı anlayışı ile müdahalesinin kaynaklandığı inancında olup, davalı partiyi de bu görüşler içerisinde görerek yorumladığımızda Başsavcı gibi düşünme olanağı kalmamaktadır.
6-Bu davada, sayın Erbakan Anayasa'nın 148.maddesince mutlaka dinlenilecektir.
Sn,.Ahmet Tekdal, Sn.Şevket Kazan, Sn,Haluk Yardımcı, Sn. Deniz Erkaya, Sn.Hüsamettin Çindoruk., ile milletvekilleri Sn.Halil ibrahim Çelik, Sn. Hasan Hüseyin Ceylan, Sn. Şevki Yılmaz, Sn. Memduh Büyükkılıç ve Belediye Başkanı Sn.Şükrü Karatepe'nin iddianamede isimlerinin geçmesi ve konu hakkında ilgili ve bilgili olmaları nedeniyle CMUK'un amir hükümleri gereği zorunluluk vardır.
Yine Sivas'ın sıcak-çermik ilçesindeki eğitim seminerini düzenleyen tertip komitesinin veya ilçe yönetim kurulunun ve başkanı ile Dalaman ilçesi eski başkanı Sn.Süleyman Akbulut ile yeni başkan Sn Ömer Halit Malatya 'linin ve bunları haber yapan (iddianame ek-2 dedir) basın mensupları ile iddianamede basında yer aldığı gösterilen habe
rleri yapan basın mensuplarının da dinlenilmelerinde ceza mahkemesi-dava mahkemesi-sıfatı nedeniyle CMUK' un amir hükümleri gereği zorunluluk vardır.RP'li milletvekilleri ile îl Başkanlarının tamamının dinlenilmesi-2949 sk.30,33.maddeleri ile SPK' nun 98 maddesince ilgili re "bilgili olma sıfatları nedeniyle- lehe delillerin toplanması ve gerçeğin ortaya çıkarılmasında takdir Mahkemenizin olmakla beraber mutlak fayda olacaktır.
Aksi halde, basın organlarında yayımlanan haberler ve haber şekilleri ile adalet dağıtmak kuşkusu altında kalınacaktır.
Kamuoyuna mal olmuş hir partinin, aykırılık halinin takdirinde milletin görüşünün ne olduğu gerçeği de araştırılmaya değer olduğundan, Mahkeme kararınızın kesin olması da dikkate alınarak davanın uzayabileçeği ihtimaline karşın adalet aceleye getirilmemeli, zamana adalet feda edilmemelidir. Davalı partinin ülkemizin en büyük partisi olması, iktidarda bulunmuş olması, milyonlarca üyesi bulunması nedenleri ile Mahkeme kararınızın etkisi de düşünüldüğünde, siyasi parti
kapatma davalarının kendine özgü istisnai bir ceza davası olma özelliği de dikkate alınarak, demokrasimiz açısından yukarıda ismi geçenlerin bu ve resen nedenlerle dinlenilmelerini talep ediyor, yalnızca bir süre gecikmeye neden olacak bu usul işlemlerinin kabul edileceği inancını taşıyorum.Bu talebimin kabulü ile, duruşmanın taraflara güven veren benzeri bir fayda oluşacak, hem de adalet dağıtımının millet tarafından kontrolünü sağlamış görülmesiyle demokrasiye uygun olacaktır.
7-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ne kadar hukuk içinde kaldığına inanırsa inansın, gerçekte hukuk içinde kalsa bile kamuoyunda; Yalnızca Başsavcıca açılabilen bu dava nedeniyle davranış ve konuşmalarından siyasi saikleri ile hareket ettiği kanısı mevcuttur. Başsavcının- gensorun un
reddedildiği günün ertesi günü tesadüf olsa bile basın toplantısı ile iş bu davayı açması, konuşmasının sonunda "böyle bir davaya yardımcı olanlardan allah razı olsun" mealindeki beyanı ile iddianamenin basında yer almasını dileyerek RP'nin içyüzünü milletin görmesini İstemesi,herkesçe hukuki bulunamayacaktır.Yine, davalı partice verilen 215 sayfalık ön savunmanın okunmadan , önceden hazırlanan 80 .sayfalık görüşün ertesi günü mahkemeye verilmesi ve görüşünün sonunda davalı partinin kapatılması kararı ile Mahkemenin en şerefli hizmet yapmış olacağını belirtmesi, yargılamada takdir edilecek hızlılık prensibinin dışında iddia makamının ön yargısı gösterdiği kanısındayım. Bunların sebebi olmasına rağmen, usulde savcılığın reddi mümkün olmadığından ınahkemeniz
ce takdiri yapılacaktır.Anayasa Mahkemesi Başkanı Sn. Yekta Güngör Özden'in laiklik ve Atatürk hakkındaki görüşleri, davalı partinin görüşleriyle uyuşmadığı gibi "tam tersi olduğu kamuoyunca yakından 111 inmektedir. Davanın, Sayın Başkanın dava tarihinden önceki basında sıkça yer alan görüşleri ile ilgili konu -Laiklik ve Atatürk- nedeniyle açılmış olması Sn. Başkanın tarafsızlığından kuşku duymamakla beraber, gerçekte Sn.Başkancada tarafsız olunabileceğine rağmen, kamuouyunda tarafsız olamayabileceği tara
fsızlığını koruyamayacağı kuşkusu vardır.RP'nin yetkili -temsilcilerine izafeten basında yer alan sn. Başkanın reddi istenecek haberleri, davanın açıldığı günlerde sn.Başkanın emeklilik tarihinin tartışılması bu kuşkudan kaylanmakta dır. Bu durumun karara gölge düşürecek önemde olması, yargılamada hakkaniyete uygun davranılmadığı şüphesini dahi uyandırmamak gerektiğinden (a.g-.e. s.330,337) Sn. Başkanın gerçekte tarafsız olmasının, yetmeyeceği, kamuoyunca ve özelliklede davalı parti yönetimi, üye ve seçmen
lerince tarafsız olacağına inanılması gerekir.Sn.Başkanın dava boyunca konuşmama hassasiyetine rağmen, yukarıdaki nedenle 2949 sk'nun 49, 46/5 maddesi gereği davadan çekilmesinin takdir Başkanımızın olmakla beraber-uygun olacağı kanısındayım.
8-Demokrasile
rde siyasi partilerin kapatılmamaları görüşü yanında, dava konusu fiilin anayasanın herhangi bir hükmüne aykırılık ile siyasi parti yasaklarına aykırılık hali "birbirinden önemle ayırılmalıdır. Bir siyasi parti demokrasinin işlemesindeki rolü gereği anayasa dışı bir talebi, hatta anayasaya aykırı bir talebi de savunabilmeli, kanunlarda belirtilmemiş bir hakkı, yanlış sanılanları savunma hakkı olmalı ve doğruya millet karar vermelidir. Anayasa çerçevesinde, anayasa kadar düşünmek fiilen zaten mümkün olmadığı gibi, anayasanın değiştirilemez ilk 4 maddesi dışındaki hükümlerinin değiştirilebileceği hükmüne de aykırıdır.Bir siyasi partinin eleştiri ve yorumları ile sisteme zenginlik verdiği, siyasi partilerin kapatılarak fikir gerçeğinin yok edilemediği yaşadığımız olayların bir gerçeği olup, seçmenlerce oy verilmeyerek cezalandırılmanın .dışında bir müeyyidenin demokrasi ile ne kadar bağdaştığı ciddi bir tartışma konusudur.
Yargı kuvvetinin kaynağı Anayasanın 9 .maddesince turk milleti adına karar vermektedir. Siyasi partilerin kapatılma davalarında millet adına mahkemeniz değil, bizzat milletin seçimlerde karar vermesi oy vermeyerek demokrasiye daha uygun olacaktır.
Kuşkusuz özgürlükler sınırsız değildir. Ancak, çok önemli ve can alıcı olan sınırlandırmanın sınırlanmasıdır. Siyasi Partinin temel yaşam hakkına aykırı kapatılma kararı hakkın özü: ile bütününü yok etmektedir. Bu nedenle siyasi partilere sınırsız özgürlük verilmeli demokrasinin havası, suyu gibi özdeşi olan bu kurumlar istisnasız, mutlak anlamda kap
atılmamalı, vazgeçilmez unsur özellikleri korunmalıdır. Refah Partisi, kendisinden önceki 28 siyasi parti hakkındaki kapatma davasında 14 siyasi parti kapatıldı, 9 dava reddedildi, 5 davada hukuki varlığın sona ermesi kararı verilmiştir. Demokrasilerde siyasi partiler kapatılmamalı" görüşünü kamuoyuna açıklamamış olmasına rağmen----- tarafımca rastlanılmamıştır.----- bugün isabetli olarak belirtmektedir.Mahkememizce, bir çok kararınızdaki belirtildiği üzere, anayasanın "bütünü, asıl amacı, hukukun genel ilkeleri, hakkaniyet, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi belgeleri ile Anayasanın "..dünya milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak ... çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma yönünde.." başlangıcındaki amaçlara uygun yorumlar yapılacağı k
anısındayım.Sonuç ve Talep.......:
Öncelikle yukarıdaki nedenler ve Mahkemenizce gözönüne alınacak nedenlerle, müdahale dilekçemin davacı ve davalıya tebliği ile görüşlerinin alınmasından .sonra;-Mağdur (Medeni) sorumlu sıfatı ile seçmen vatandaş olarak davalı yanında "yardım katılması" olarak MÜDAHALE TALEBİMİN KABÜLÜNÜ,
-Kabul edilmediğinde, davalı parti yanında ek ceza sorumlusu sıfatı ile RP'li üye ve yöneticilerinin müdahalelerinin mümkün olup olmadığının tesbitini,
-Kabul edilmediğinde, Siyasi Parti Kapatma davalarına müdahale usul ve şartlarının tesbitini,
Müdahale talebimin kabulünden sonra;
1-Sn. Genel Başkan Necmettin Erbakan' dan sonra olmak ve karar görüşmesinden önce olmak şartıyle;.-a-Ahmet Tekdal, b-Şevket Kazan, c-Haluk Yardımcı, d-Deniz Erkaya, e-Hüsamettin Çindoruk, f-Halil İbrahim Çelik, g-Hasan Hüseyin Ceylan, h-Şevki Yılmaz, ı-Memduh büyükkılıç i-Şükrü Karatepe ’nin CMUK’ un amir hükümleri gereği dinlenilmesi,
2-Sivas sıçak-çermik ilçesi eğitim semineri tertip komitesi üyeleri ile ilçe yönetim kurulu üyeleri ve Dalaman ilçesi eski başkanı Süleyman Akbulut ile yeni başkanı Ömer Halit Malatya'linin ve iddianamedeki basında yer aldığı söylenen, eklerinde bulunan haberleri yapan basın mensuplarının tesbiti ile dinlenilmeleri-CMUK' un amir hü
kümleri gereği,3-RP'li milletvekilleri ile il başkanlarının tamamının Mahkeme 'nizce belirlenecek bir usulle CMUK'un sanık lehine yorum, leh ve aleyhe delil toplama, gerçeği arama ilkesi gereği ve 2949 sk. 30,33.maddeleri ile SPK 'nun 98 maddesi gereği ilgili ve bilgili olma sıfatları nedeniyle takdir mahkemenizin olmakla beraber dinlenmelerini
.4-Son savunma hakkımı saklı tutar demokrasi anlayışım gereği davalı Refah Partisi hakkında açılan kapatılma davasının Reddini talep ederim.
12.08.1997
Hacı Ali Özh
anANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1997/1 (Siyasi Parti-Kapatma)
Karar Günü : 4.9.1997
A- Davaya, kapatılması istenen siyasal parti yanında katılmak amacıyla başvuran Av. Hacı Ali özhan'ın isteminin yasal koşulları oluşmadığından REDDİNE,
B- Karar örneğinin, başvurana tebliği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesine,
4.9.1997 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan Yekta Güngör ÖZDEN
Başkanvekili Güven DÎNÇER
Üye Ahmet N.SEZER
Üye Samia AKBULUT
Üye Haşim
KILIÇÜye Yalçın ACARGÜN
Üye Sacit ADALI
Üye Ali HÜNER
Üye Lütfi F.TUNCEL
Üye Mustafa YAKUPOĞLU
Üye Fulya KANTARCIOĞLU
Not: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kişisel başvurum halen devam etmekte olup, dava inceleme aşamasındadır. HAÖ.