Türk Ceza Kanunu madde 168-169 üzerine |
Hacı Ali Özhan |
- TCK m.168 içeriği ve mahkeme uygulamaları |
- 169 madde tehlike suçunun ‘tehlikesi’ |
- TBMM sunulan tck m.168-169 üzerine yapılmış inceleme |
MADDE 168 İÇERİĞİ VE MAHKEME UYGULAMALARI
Türk Ceza Kanunu' nun değiştirilmesinin TBMM'nin gündeminde bulunması nedeniyle 168'inci maddenin mahkeme içtihatları ve uygulaması hakkında bilgiler vererek maddenin anlaşılmasını sağlamak ve değişiklik tartışmalarına katkıda bulunmak istiyorum.
1’ inci fıkrasın da ki 5 yıldan 10 yıla kadar olan hapis cezası, 10 yıldan 15 yıla, 2' inci fıkrasındaki 5 yıldan 10 yıla kadar olan hapis cezası, 10 yıldan 15 yıla kadar artırılarak değiştirilmiş olup yürürlükte bulunan son şeklini aynen şöyledir:
Maddede sayılan suç türlerinde, sucun oluşması için silahlı çetenin var olması unsuru zorunlu olmasına karşın, bir anlamda tekraren ve madde içinde belirtilen maddelerdeki suçların işlenmesindeki hazırlık çalışmaları ‘
sırf tehlike suçu’ niteliğinde düzenlenmiştir.168'inci madde tümden kaldırıldığında Türk Ceza Kanunu'nda bir boşluk hali olmayacaktır
Çünkü madde içinde belirtilen suçların işlenmesi için silahlı çete zorunlu unsurdur. Ayrıca zaten cezalandırılan suçları işlemek için silahlı çete kurulması hali tekraren izah edilmiştir. Kuşkusuz madde içinde belirtilen suçların imlenmesinde suça dolaylı katılan çete mensupları ile suça iştirak, teşebbüs ve azmettirme gibi genel suç türlerinden dolayı cezalandırılacaktır. Dolayısı ile 168 'inci madde tamamen tekrar madde olup çıkarılması Türk Ceza Kanunu'nda bir boşluk yaratmayacaktır. Üstelik 'tehlike sucu’ kavramının düşünce açıklama ve Örgütlenme özgürlüğü ile çok yakın ilgisi olduğu gibi günümüz dünyasında çağdaş nitelikli değerler ve demokrasi ile de bağdaşmadığı iddia edilebilir.Yine 169'uncu maddede tamamen yersiz bir madde olduğu gibi insan haklarına kesinlikle aykırıdır
. Bir insan; ne sucu islerse islesin bir sanığa, insani yardım sayılacak barınma yeri gösterdi, elbise, gıda benzen yardımlar yaptı diye cezalandırılamaz. Tabii ki istenen bir suç varsa ve suçun işlenmesinde değişik aşamalarda katkısı olan cezalandırılacaktır. Ama suçu işlediği sabit olsa sile en basit insani yardımın yapılması suçlanamaz. Üstelik maddede aile efradı, akraba ayrımı yapılmadan herkesin suçluya (gerçekte suçlu olduğu bilinme güçlüğü açıktır) yardım etmesi cezalandırılmaktadır.Türk örf ve geleneklerinde,
aile efradı ve akrabalarımızdan ne suç islerse işlesinler suçluya, konut, giyim, gıda gibi yardımı yapmak çok yaygın olduğu gibi, bu tür yardımlar yapmamak kınanmaktadır.Hukuk tekniği açısından 168'inci madde gereksiz ve kaldırılması en azından günümüz değer ve koşullarında hiçbir boşluk doğurmayacağı gibi çok da yerinde ve isabetli olacaktır. Keza bu maddeye bağlı olarak Türk geleneklerine ve insani değerlere aykırı olan 169 maddenin tümden kaldırılması zorunludur.
Hiçbir somut eylem iddiası yapılmadan HADEP hakkında açılan bir davada ‘siyasi kanat yöneticisi' gibi bir tanımlama, düşünce açıklama, örgütlenme özgürlüğü ve bir çok anayasal temel haklar ile 168' na maddenin yan yana, içice geçtiği açıkça görülmektedir.Yargıtay kararları ve mahkeme kararlarından da tınımı görüldüğü üzere uygulamada bir çok karışıklığa neden olan ve kanunca ceza kanunu sistemi içerisinde gereksiz bulunan 168'inci madde tümden kaldırılır. Ayrıca gerek 168'inci maddeye bağlı olarak gerekse yalnızca bağımsız olarak 169'uncu madd
enin ele alınarak hem tümden kaldırılması insani ve hem de Türk gelenekleri gereği zorunludur. Yine 168'inci madde ile doğrudan ve dolaylı olarak ilgili bulunan 170, 171, 172' maddelerin kaldırılması da Türk Ceza Kanunu sistemi içerisinde esas ve usulden boşluk doğurmayacaktır. Aslında Dördüncü fasıl olarak düzenlenen ve 'Gecen fasıllar arasında müşterek hükümler' başlıklı 168-173 arasındaki içerik olarak baslığı ile de usul yönünden hukuk tekniğine aykırı dır.Yargıtay ve Mahkemelerdeki çelişik, tereddütlü çelişik ve uyumsuz uygulama hali, adı geçen maddelerdeki suçların ceza miktarlarındaki belirgin dengesizlikten ve suçun unsurlarının karıştırılması ile aynı eylemin tekraren cezalandırılmasından kaynaklanmaktadır. Bir ceza kanununda kesinlikle olmaması g
ereken adeta aynı eylem için cezaların yarıştığı bu hal ceza adaletinde çok ciddi haksızlıklar yaratmaktadır.168'inci maddede belirtilen 6 adet suç maddesinde belirtilen suçlan islemek amaçlı silahlı çete kurana, hiçbir eylemi, suça yönelik hazırlık ve teşebbüsü olmayan ve yalnızca çete mensubu olan kimseye 15 yıldan aşağı olmayan bir ceza verilirken;
-
131/1'inci maddedeki eylemi yapma halinde 8 yıl ceza verilmektedir169 Madde tehlike suçunun ‘tehlikesi’
146’ ıncı maddede TBBM' ye karsı zorla teşebbüs edenlere idam cezası verilirken; TBMM'ye karsı suç islenmesini propaganda edene de idam cezam verilmekte.
TBMM'ye karsı suç islemeye iştirak edenlere örneğin araç temin eden, silah temin eden, haberleşmede yardım eden, gözcülük yapan gibi yardıma eylemcilere ise beş sene hapis cezası verilmekledir. Bu maddedeki ceza adaleti kendi içerisinde olmadığı gibi, 146'ına madde ki suçu islemek için hiçbir eylem yapmadan yalnızca silahlı çete kurana 15 yıl hapis, hiçbir eylem yapmayan, yalnızca çete üyesine, sempatizanına 10 yıl hapis cezası verilmesi ne kadar adaletli sayılabilir?Cumhurbaşkanına suikast eyleminde tam teşebbüste bulunana idam, eksik teşebbüste müebbet cezası verilirken, suikastı planlayana, araç ve silah temin edene, gözcülük yapana 5 sene hapis cezası verilirken; 168 incı madde ve yalnızca cumhurbaşkanına suikast düzenlemek için silahlı çete kurana hiçbir eylemi yokken 15 yıl hapis, üyesine sempatizanına hiçbir eylemi yokken 10 yıl hapis cezası verilmesi ne kadar adaletli sayılabilir?
Yıllarca uygulanan ve gerçekten adaletsiz sonuçlar doğuran dördüncü fasılda düzenlenen 168-173 arasında maddelerde 173'üncü madde hariç tümden kaldırılarak haksız, dengesiz uygulamaya son verilmelidir. Maddelerin tümden kaldırılması görüsü kabul edildiğinde mutlaka değiştirilmesi ihtiyacı
sanıyorum genel kabul görmüş doğrudur. 168'inci maddenin birinci fıkrası ile silahlı çetenin kurucusu, komutam veya özel bir görevlisi konumunda olanın 15 yıl ile cezalandırmakta iken; 168'inci maddenin ikinci fıkrasında 'çetenin sair efradı' denilerek hemen hemen herkes 10 yıl ile cezalandırmaktadır.Çetenin sempatizanına ve propagandasını yapana bildirilerini dağıtana,, duvarlara çete adını yazana haberleşme sağlama vb. teknik yardımda bulunana, evinde çeteye ait muhalif doküman bulundurana, çeteye yeni girmiş üyeye, amaç yönünde bir eylem planı yapana, planın hazırlanıp ve uygulamasını yapana, bizzat eylemi yapana veya gözcüsü ve ulaşması vb. seklinde eylemin iştirakçisine, . amaç için bir eyleme katılmış üye ile birden çok eyleme katılmış üyeye, çetenin
mutfak işlerine yapana, hiçbir ayrım yapmadan 10 yıl ceza vermek hangi ceza adaletine sığar ve nasıl izah edilebilir? Buradan açıkça görüldüğü gibi çeteninin komutanına, kurucusuna, özel görevlisine diyerek 13 yıl ceza verilirken bunların dışında yukarda saydığım katkıda bulunanların hiçbir ayrıma tabi tutulmadan 10 yılla cezalandırılması açık bur haksızlık ve dengesizliktir.Bu nedenle 168'inci maddenin ikinci fıkrası, 'sair efradı' denilerek tek ceza verilmesi hali maddenin değiştirilerek eylemin ağırlığı, türü, önemi, sonucu dikkate alınarak buna göre kademelendirilerek suçun ağırlığına göre cezanın ağırlığı, orantısı ile adaletli bir denge kurulmalıdır.
169'uncu maddedeki suçluya barınacak yer göstermek, yiyecek ve giyecek yardımı yapmak eylemleri suç olmaktan çıkarılmalıdır. Özellikle de 169'uncu maddedeki suçta, suçluya bu anlamda yardım edenin suçlunun aile efradı veya akrabası olması halinde mutlaka ve mutlaka suç olmaktan çıkarılmalıdır.
Bir basın mensubu olan ve yalnızca bir toplantıdaki konuşması nedeni ve Selam Gazetesi Haber Müdürü olan Nurettin Şirin' e bu konuşması nedeniyle Lübnan'da bulunan Hizbullah örgütünün sair efradı denilerek 168/2 maddesince 10 yıl ceza verilmesi ile terör suçu olarak 1/2 oranında artırılarak 15 yıl çıkarılması ve 1/6
oranına artışla top.5 yıl hapis cezası verilmesine madde uygulanması acısından hatırlatmak isterim.Keza. bir Türk vatandaşının yasa dışı olsa
dahi yabancı bir örgüt üyesi hatta kurucusu olsa dahi Türkiye içerisinde suç işlediği ve Türk devleti alenine bir amaç gütmediği sürece cezalandırılmayacağını belirtmek isterim. Hatta bu kişi örgütün amacı yönünden yabancı bir ülkede suç işlese bile Türkiye Cumhuriyeti yargılama ve cezalandırma yetkisine sahip değildir. Ancak yabancı ülkenin talebi halinde o ülkeye iadesi söz konusu olabilir. Yine Türkiye Cumhuriyeti' nın kendi vatandaşını suçlu olsa bile iade etmeyeceği de hatırlatmak isterim. Örneğin bir Türk vatandaşı IRA veya ETA benzeri silahlı bir örgüte üye olması halinde TC devleti tarafından cezalandırılamayacağı gibi bu hal suç olarak da öngörülmemiştir. Hatta bu Türk vatandaş ispanya ve İngiltere' de suç işlese bile TC devleti bu nedenle kendi vatandaşını cezalandıramaz.Askeri Yargıtay bir kararında (2a) aynen "
sanık tarafından yazıldığı kabul edilen duvar yazıları altına Dev-Yol adının konulmasının bu örgüte girme anlamına gelmediği, konunun bu yönünün araştırılması gerekeceği'' şeklinde karar vermiştir.Başka (2b) kararları da aynen "
mücerret çetenin benimsediği siyasi görüşe veya ideolojiye sahip olmak, yakınlık duymaktan ibaret olan sempatizan bulunmak, mücerret çetenin veya ideolojisine ait eserleri okuma, bulundurmak gibi halleri çetenin mensubu olduğuna bir delil kabul etmek mümkün olamaz. Böyle bir düşünüş Anayasa' nın vazgeçilmez bir kural haline getirdiği düşünce hürriyetine ten düşer" demiştir.Yine bir daireler kurulu kararında 12c) aynen "
sanığın üzerinde bulunan bildiriler ve evinde bulunan yayınlar ve notlardan sol görüşte olduğu ve bu görüşü benimsediği anlaşılmakladır. Ancak sadece sol görüşlü olarak bu tur yayınları okuyup notlar çıkarmasının kanunun kast ettiği anlamda örgüt üyesi olduğunu göstermeyeceği açıktır" demiştir.Yargıtay Ceza Genel Kurul kararınca l3a) aynen. "
TCK nun 168'inci maddesindeki silah, amaçlanan suçun islemesini sağlayacak nitelik ve güçte olmalıdır" demekte, yine Yargıtay'ın başka kararlarından (3b) aynen "TCK nın 168' inci maddesinin maddi unsurları arasında silah başlıca unsuru teşkil etmektedir.” denmekte,Askeri yargıtay Daireler kuruluda bir kararında, (3b) aynen
, “çete mensuplarının fiilin silahla işlenmesi ve silahların tespiti hususun dada iradelerinin birleşmiş olması gereklidir. Bu suçun meydana gelmiş sayılması için çeteyi kuranların çoğunluğunun silahlı olması gereklidir.” diyerek ‘silah’ unsuruna açıklama getirmektedir.168'inci maddenin 2787 sayılı kamına ait hükümet (4a) gerekçesinde; "
Silahlı çete kurma «ok failli suçlardandır'' demekte Askeri Yargıtay bir daireler kurulu kararında (4b) "Faillerin ekserisi silahlı olmak suretiyle çok failli organize bir faaliyet konu alması itibari ile' derken; Askeri Yargıtay da bir kararında (4c) silahlı çeteyi tanımlarken, "Birçok sayıda. silahlı insanın disiplinli bir şekilde organize edilmesi ile meydana gelmekte, anılan kimselerin yukarıda yazılı cürümleri islemek kastı ile iradelerinin birleşmesi, sistemli hiyarerşik bir organizasyonun mevcudiyetini icap ettirdiği gibi, çeteyi teşkil edenlerin çoğunluğunun silahlı olmasını lüzumlu kılmaktadır" diyerek sucun işlenebilmesi için yeterli nicel ve nitel yetenekte çok failin bulunmasını suçun unsuru için zorunlu görmektedir.Aynı kararında yine Sayın Çetin Özek' e atıf yaparak özel bir görevle vazifeli olmayı tanımlamış ve aynen "
Çetenin kuruluş gayesine ait sucun işlenmesi için gerekli hareketlerden biriyle yükümlü olan kimsedir. Bu vazifenin gayeye uygun olarak önemli hır mahiyet taşıması da gereklidir. Aksi halde bu durumun iştirakçiye nazaran daha ağır bir ceza ile cezalandırılmasının mantıki eseri olmaz. Bu görev gayenin tahakkukuna ait bir görev olmalı, mesela çetenin idaresi ile ilgili fakat gaye ile ilişiği olmayan bir ödev cezanın ağırlaştırılması için kafi değildir... Şu halde hükümdeki özel görev; amirlik ve komutanlık gibi ve buna eşdeğerde diğer mensuplardan fazla cezaya mesnet teşkil eden farklılık devamlılık arz eden bir vazife ile görevlendirilmiş olmak seklinde kabul etmek gerekecektir. Örneğin, devamlı olarak bir fabrikada propaganda ve üye kazanmak için görevlendirilmek, yahutta devamlı bir biçimde seminerler vermek gibi, şu halde devamlılık arz etmeyen propaganda yapmak veya seminer vermek, özel görev anlayışına uygun olmayacaktır." denilerek maddenin uygulamasında yol göstermiştir.Yukarıdaki Yargıtay kararlarından da açıkça görüleceği üzere 168'inci maddenin uygulaması; diğer maddelerle içice geçen, suçun ' unsurlarının net izah edilmediği bir 'tehlike suçu' olarak düzenlenmesinden dolayı mahkemelerde duraksamalar ve farklı kararların verilmesine neden olmaktadır. Yukarıdaki örneklerde yerel mahkemelerce sanıklar mahkum edilmişler, Yargıtayın yukarıdaki gerekçeleri ile kararlar bozulmuştur
16
8'inci maddenin halen yürürlükte olması nedeniyle uygulamada mahkeme ve tarafları aydınlatmak amacıyla yukarıdaki kararlar seçilerek aktarılmıştır. Başlangıçtaki görüşlerimin, söz konusu kararların inceliğini, karışıklığını doğruladığını gösterdiği kanısındayım. Tekrar belirtmek isterim ki basta 168'inci madde olmak üzere 4 fasıldaki maddeler -173 hariçtir- tümden kaldırıldığında Ceza Kanunu'nda hiçbir boşluk olmayacaktır. TBMM'de değişiklik çalışmalarının gündemde olması nedeni ile bu maddelerin tümden kaldırılmasını naçizane önermek istiyorum. En azından 168 /2 fıkrasındaki 'sair efradı' kavramının , eylemin ağırlığına ve sanığın rolüne göre kademelendirmek kanımca zorunludur. Yine 169'uncu maddeden konut, erzak, giyim yardımının çıkarılması en azından aile efradı ve akrabalar için bu suçun oluşmayacağı değişikliği mutlaka yapılmalıdır.TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
ANKARA
20-04-1998
Konu ............: Türk Ceza kanununun 2 inci Kitap l inci Bap 4 üncü Fasıl hükümleri (madde 168-173) hakkındaki istatistiki "bilgilerle beraber görüşlerimizin -müsaadelerinizle- sunulması hk.
Bakanlar Kurulunca hazırlanan, Türk ceza kanununun değiştirilmesi hakkındaki tasarı TBMM’ ne sunulmuş ve halende Adalet Komisyonunda gündem konusu olarak çalışılmaktadır.
4 üncü fasılı oluşturan 168-173 maddeler arası hükümleri istatisti ki bilgilerle beraber görüşlerimi kısaca belirterek, 4 sahifeden oluşan (TCK)' Dördüncü Fasıl' başlıklı makale (Ek) çalışmamı, çalışmalarınızda dikkate alınacağı ümidi ile çalışmalarınıza çalışmalarınıza katkı sunmak amaçlı olarak -müsaadelerinizle- sunmak istiyorum
......................(Not:1993, 1994, 1995 yıllarına ait 168 ve 169 maddelerle ilgili sanık sayıları ve mahkumiyet karar rakamları DİE göre istatisti ki rakamlarla verilmekter.)4 üncü fasılda bulunan 170 inci madde hakkında 1993, 1994, 1995 yıllarında Türkiye genelinde hiç dava açılmamış, 173 üncü maddenin müşterek usul kuralı içerikli olması nedeni ile cezalandırma hüküm maddesi olmamıştır.
Yine, 171 ve 172 inci maddelerden dolayı karar verilen dava sayısı üç yıl için yalnızca 12 olup, sanık sayısı da 89 kişidir.
Yukarıdaki rakamlardan açıkça görüleceği üzere; TCK... 125-173 üncü maddeler arasında; l, 2 ve 3 üncü fasılda bulunan 125-167 inci maddeler arası 42 adet maddi ceza kuralı, için karar verilen dava sayısı üç yıl için 3146, sanık sayısı 9975 iken; yalnızca 4 üncü fasıldaki 168 ve 169 uncu maddeler için karar verilen dava sayısı üç yıl için 9264, sanık sayısı ise 34.950 kişidir.
Kısaca 168,169 uncu maddeler için verilen karar diğer 42 adet madde için verilen kararın yaklaşık 3 katı olup keza sanık sayısı da yaklaşık 3,5 katıdır. Bu yoğunluk öylesine belirgin ki adeta herkes 168, 169 uncu maddelerden (l Bap içerikli) yargılanmıştır. Bu istatistiki rakamlar Savcılıkların madde yorumunda çok geniş ve şüpheye ulaşmayan ihtimallerle dava açtıklarını göstermektedir. Nitelik olarak 'tehlike suçu' olması hal: de 168 ve 169 uncu maddelerin uygulanmasında, dolaylı ve en uzak ihtimallerin dahi tehlike suçu unsurları arasında yorumlanmasını kolaylaştırdığı, gibi bu halin düşünce açıklama ve örgütlenme özgürlüğü ile yakın ilgisini gösterdiği ve yer yer bu hakların kullanımını ihlal ettiği görülmektedir
4 üncü fasıl başlığı 'Geçen Fasıllar arasında müşterek hükümler' olmasına karşın 168, 169, 170, 171, 172 inci maddeler başlığı ile uyumsuz birer maddi ceza kuralıdır. Başlığı ile uyumlu olan 173 üncü madde usul kuralı olup önceki fasıl hükümlerinin uygulanması hakkında yol göstericidir. Biçim yönünden maddelerin 4 üncü fasıldan çıkarılması açıkça gözüktüğü gibi kanımca bu maddelerin tümden kaldırılması TCK' unda bir boşluğu. doğurmayacak düşünce açıklama ve örgütlenme özgürlüğünü yer yer ihlal ede: ve demokrasi esasları ile bağdaşmayan 'tehlike suçu' kavramı içerikli 168, 169 uncu maddelerin TCK' undan çıkarılması başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere uluslararası sözleşmelerin ve çağdaş demokrasilerin gereğidir. Bu görüşlerimizi haklı çıkaracak istatistiklere bakalım.............................(
Not: Burada başsavcılığın takipsizlik kararları ile iddianame düzenlemesine ilişkin 1993, 1994, 1995 yıllarına ait DİE ait rakamlar verilmektedir. Ayrıca mahkemelerce mahkumiyet veya beraat karar rakamları ile Yargıtay da ki onama ve bozma karar rakamları 1993,94,95 yılları itibariyle verilmektedir.)168 ve 169 uncu madde konulu suçlara bakmakla görevli mahkeme Devlet Güvenlik Mahkemesi olması nedeni ile; üç yıl içerisindeki 168 ve 169 uncu maddelerle ilgili DGM'lerce verilen karar toplamı olan 9264 adet dava, DGM'lerce verilen toplam karar olan 16.844 adet davanın yarısından fazlasını oluşturmaktadır. Yani DGM'lerdeki davaların yarısından biraz fazlası TCK' nün 168 ve 169 uncu maddeleriyle ilgili davalardır.
Kısaca l inci Bap' ı oluşturan 48 maddeden; 168 ve 169 uncu maddelerin dava sayısı diğer 46 maddenin 3 katı oranında uygulama alanı bulmakta, DGM'lerindeki dava sayısının da yarısını oluşturmaktadır.
Başsavcılıkça verilen kararların 1/5 oranında takipsizlik kararı olduğu 4/5 oranında dava açıldığı dikkate değer bir konu olup, Devlet Güvenlik Mahkemelerince açılan davaların yaklaşık yarısının berâatle sonuçlanması, DGM kararlarının temyiz merci olan Yargıtay 9 uncu Ceza Dairesince yaklaşık yarısının onanması kanımca üzerinde durulması gereken önemdedir. TCK' nun diğer maddeleri ile kıyaslanamayacak kadar belirgin oran yüksekliği 168 ve 169 uncu maddelerin üzerinde durulmasını zorunlu kıldığı gibi 'tehlike suçu' kavramının tartışılmasını en azından uygulama genişliği ve yoğunluğunun tartışılması ülkemiz koşullarının getirdiği bir zorunluluktur. TCK' nün diğer madde uygulaması
nın çok üzerinde olan ve çok ciddi bir ceza miktarı taşıyan 168 ve 169 uncu maddelerin çok geniş yorumlanarak 4/5 oranın da dava açılması, binlerce sanığı dava boyunca mağdur etmesi ve sonunda da davaların yarısının beraatle sonuçlanması ciddi bir hukuki vakıadır.8 adet Devlet Güvenlik Mahkemesinden aşağıdaki tablodan görüleceği üzere (Tablo-C) 7 adet DGM'si kadar dava yükünün yalnızca Diyarbakır DGM'ce görülüyor olması ayrı bir dikkat çekici ve can alıcı konudur............(Not:Diyarbakır DGM savcılığı ve mahkemesinin iş yükü ile diğer illerde bulunan 7 DGM nin iş yükü DİE rakamlarıyla kıyaslanıyor.)
Diyarbakır DGM' ince bakılan davalardaki belirgin fazlalık, bir 'tehlike suçu1 olan 168 ve 169 uncu maddelerin geniş yorumlanmasının yanında sosyal bir olguyu gündeme getirmektedir. Konuya hukuk biliminin gerekleri açısından önyargısız hukuk sosyolojisi ve hukuk felsefesi ile yaklaşmak kanımca zorunludur.
168 inci madde içerisinde belirtilen 6 adet suçu işleyebilmek için; 168 inci madde ile ayrıca ve tekraren şekli suç olarak kabul edilen çete kurmak unsuru zorunludur. Adeta aynı eylem için cezaların yarıştığı bu durum karşısında, mahkemelerce tereddüt edilmekte ve uygulama birliğini bozmaktadır. Ekte sunulan makalemin dipnot (1) kısmanda bu konuda 4 adet Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararı ile 7 adet Daire kararı örnek olarak verilmiştir. Davaların uzamasına neden olan bu tereddütlü hal dava boyunca sanıkları mağdur ettiği gibi bir temel ceza kanununda böylesine tereddütlere neden olan bir düzenleme yerinde kabul edilemez.
168 inci maddenin cezası ile içerisinde belirtilen 6 adet suçun cezası arasındaki dengesizlik o kadar belirgin ki, adeta çete kurmak suçu; yine çete kurarak suç işlemek eylemine katılan, teşebbüs eden, yardım eden, azmettirenin cezasından daha fazla olduğu için suç işlemeye teşvik etmektedir. Hiçbir hukuk sisteminde bir suça teşebbüs etmenin, iştirak etmenin, yardım etmenin, dolaylı katılmanın cezası; suçu işleyen asıl failin cezasından daha fazla olamaz. Yıllarca uygulanan ve gerçekten. adaletsiz sonuçlar doğuran 168 ve 169 uncu maddeler çok duyarlı olarak incelenmelidir.
Ekte sunulan makalede kısmen ayrıntılı ve gerekçeli belirtirim görüşlerimi tekrar etmeden özet olarak belirtmek istiyorum.
Tehlike suçu kavramı; çağdaş demokrasiler ve temel insan hakları ile çok yakın ilişkisi nedeni ile ülkemizde 168 ve 169 uncu maddenin uygulaması, geniş ve yoğunluğu 168 ve 169 maddeler dahil 170,171,172 inci maddelerin tümden kaldırılmasını gerekli kılmaktadır. Bu hal Ceza Kanunumuzda bir suç boşluğu aratmayacaktır.
168/2 maddesindeki 'sair efradı' hali mutlaka kademelendirilmeli suçun, eylemin ağırlığına, sanığın rolüne göre cezasında da kademelendirme yapılması kesinlikle zorunludur
.169 uncu madde türk geleneklerine ve insani değerlere aykırılığı nedeniyle tümden kaldırılmalı, en azından sanığın 169 yönünden aile efradı veya akrabası olması halinde suç olmaktan çıkarılması; yine suçluya konut sağlamak, yiyecek ve giyecek sağlamak halinin suç olmaktan çıkarılması zorunludur.
Çalışmalarınıza yardımcı olmak amaçlı, hukuken doğruluğuna inandığım ve dikkate alınabileceğini umduğum naçizane görüşlerimi yanlış anlamayacağınızı umarak, hoşgörünüze sığınarak saygılarımla takdirlerinize arz ederim.
Hacı Ali Özhan