HacıAlinin websitesi        
 hacı ali özhan                                 english site içindekiler
DGM’ LER ÜZERİNE BİR İNCELEME
Hacı Ali Özhan
DGM’ lerin kuruluş amacı
AİHM göre DGM’ ler
Asker üyeli DGM’ ler
TBMM sunulan dilekçe

DGM’ LERİN KURULUŞ AMACI

Hacı Ali Özhan

*TCK Dördüncü Fasıl başlıklı makale. Ülkede Gündem Gazetesinde 7 ve 8 nisan1998 tarihinde iki günlük dizi halinde yayımlanmıştır.*Not- Tablolardaki rakamlar DiE'nin istatistiklerinden alınmıştır. DGM' lerin kaldırılması dilegiyle. Ankara-HAÖ.

1961 Anayasasına mart 1975 'de yapılan değişiklikle kurulması düzenlenen ve haziran 1973 yılında kurulan DGM'leri, faaliyetine Anayasa Mahkemesinin mayıs 1975 yılında verdiği bir kararla ekim 1976 yılına kadar devam etmiş, yeni bir kanun çıkarılmaması sonucu görevine son verilmiştir.

1982 Anayasasınca yeniden düzenlenen DGM'leri hakkında kanun haziran 1983 yılında çıkarılmış ve mayıs 1994 yılında da göreve başlamıştır. Kuruluş amacı devletin varlığı ve devamlılığıyla ilgili suçlarda çabuk ve isabetli kararlar verecek özel uzman mahkemelerin bulunması ihtiyacı olarak açıklanmıştır.

uygulamada ve görevle ilgili mevzuatında hiçbir zaman uzman mahkeme statüsünde olamamış, adeta ağır ceza mahkemesinin benzeri ve devamı niteliğinde kalınmıştır. Mevzuat olarak DGM'lerjn kurulmasını gerektirir suç türü ve düzenlemesi yapılamamış , ağır ceza mahkemesinin görev ananının hiçte uzmanlık gerektirmeyen bir kısmı DGM'lerin görevine aktarılmıştır . 'üstelik ciddi bir görev karmaşası yaşanmasına neden olunduğu gibi, aynı eylem için hem DGM'lerinde hem de aşır ceza mahkemelerinde dava açıldığında ciddi gecikmeler yaşanmasının yanına uygulama birliğini bozucu dengesizlikler yaratılmıştır.

Teorik olarak tabi hakim ilkesine aykırı bu mahkemeler hiç bir zaman uzman mahkeme statüsü kazanamamış üstelik bir üyesinin asker hakim olması nedeniylede bağımsızlığa ve adaletin oluşumuna ciddi gölgeler düşürmüştür. Nitekim Divan ve Komisyon kararında buna işaret etmektedir.

Kuruluş amacına ulaşamamış olması yanında, türk hukuk sistemi DGM' sini gerektirir bir ihtiyaç göstermemiştir, kurulu o tartışmaları da siyasi saiklerle kurulduğunu açıkça göstermektedir. Tamamen hukuk içinde kalınarak verilecek bir kararın siyasi saikle hem de askeri dönemde verilmesi de ayrıca üzerinde durulmaya değer önemdedir.

Ayrıca, DGM'lerin kuruluşundaki uzmanlık ve hızlılık pratikte görülmemiş aksine Ağır Ceza Mahkemeleriyle görev karışıklığı nedeniyle gecikmeler yaratmıştır. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin tümden kaldırılması, Devlet güvenliği aleyhine işlenen suçlar yönünden nıçcar mahsur doğurmayacaktır. Dogal yargıç ve olağan mahkeme olan Ağır ceza Mahkemelerinin görevlendirilmeleri, gecikme ve sorun doğurmayacak aksine daha isabetli uygulama olacaktır. 1980 yılı ve öncesine ait olağanüstü karışık ülke gerçeği, artık -ülkemizde yaşanmamaktadır .

1982 Anayasasıyla Askeri Darbe anlayışının ürünü olan DGM' lerin tümden kaldırılması" hukukun siyasallaşması tartışmalarımda bitirecek, olağan yargılamaya dönülmüş olunacaktır. Bu görüşlere katılın-masa dahi, DGM’ lerinin varlık seçenleri, uygulama ve sonuçları üzerinde objektif olarak bilimsel yöntemlerle tesbitler yapılarak ciddi bir tartışmalar dizisi ile ülke gerçeklerine ve hedeflenen amaçlar yönünde, önyargısız olarak kaldırmakta dahil değişiklik yapabilmeliyiz,

Avrupa insan Hakları Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız mahkemede aranılacak özellikleri belirten, DGM'lere ilişkin komisyon ve Divan kararından alıntı yapmak istiyorum.

Avrupa insan Hakları Komisyonu şubat l997 tarihinde oybirliğiyle Avrupa İnsan Hakları Divanı haziran 1998 tarihinde 8 oya karşı 12 oyla DGM’ lerin oluşumun da bir üyenin asker kökenli olmasını, mahkemenin tarafsız ve bağımsızlığını zedelediği gerekçesiyle T.C. Devletini mahkum ederek tazminat ödemeye karar vermiştir.

Anayasa ve kanun değişikliğini zorunlu kılan ve mutlaka uyulmak gereği bulunan bu karar, hukuk camiasında ve basında sıkça yer almış, tartışmalara neden olmuştur.

AIH Komisyonunu Kararında; aynen ;

"...........DGM askeri hakiminin MSS tarafından başlatılabilecek bir soruşturma sonunda disiplin cezasına konu edilebileceğini açıklar, MSB yürütme gücüne dahildir ve bu konuda verilmiş kararlar hiçbir adli denetime tabi değildir....alt sicil amirinin MS Bakanlığı müsteşarı, üst sicil amirinin ise MSB olduğunu belirtir...öte yandan bir askeri hakimin silahlı kuvvetlerin iç düzenini hiçbir şekilde ilgilendirmeyen bir sivile karşı açılmış bir ceza davasına katılması olgusu bu davanın olağanüstü krakterini açığa çıkarmaktadır ve aynı zamanda, silahlı kuvvetlerin demokratik bir ülkede tün: bağımlılık ve taraflılık kuşkularının ötesinde kalması gereken askeri olmayan adli alana müdahalesi olarak tahlil edilebilir...bu koşullarda 5 üyesinden birisi askeri hakim olan mahkemenin. ....tarafsızlığından kuşku duyabileceği kanısındadır. Bağımsızlıkları ve tarafsızlıkları söz konusu edilmeyen askeri olmayan iki "hakimin bu mahkemede yer alması hiçbir şeyi değiştirmemektedir...kuşkuların objektif olarak yerinde olduğu kanısındadır. ..Komisyon oybirliği ile davacının davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından dinlenmediğinden, sözleşmenin 6 inci maddesinin 1 nci pragrafının ihlalinin varlığı sonucuna varmıştır.........." denmektedir.

Avrupa insan Hakları Dıvanı kararında, aynen ;

"...Divan bir mahkemenin sözleşmenin 6/1 maddesi uyarınca 'bağımsız' sa-yılıp sayılamayacağının tesbi etmek için, mahkeme üyelerinin, tayini usulünü", görev sürelerini dışarıdan gelecek baskılara karşı bir korumanın bulunup bulunmadığını ve mahkemenin bağımsız bir görünüm sunup sunmadığını dikkate almak gerektiğini hatırlatmaktadır... hakimlerin statülerinin asker oluşu ve orduya mensubiyetlerinin devam edişi şüpheler uyandırmaktadır. Ordu yürütme erkine bağlıdır. Dahası askeri hakimlerin askeri disipline tabiyetleri devam etmekte ve bu hususta ordu tarafından sicilleri tutulmaktadır. Seçilme ve atanmaları ise büyük ölçüde idarenin ve ordunun müdahalesini gerektirmektedir. Nihayet görev süreleri 4 yıldan ibarettir ve yenilenebilir. ....Hükümet DGM’lerdeki askeri hakim bulunmasının tek gerekçesi olarak organize suçla, yasadışı silahlı gruplarla mücadele de, bu hakimlerin tecrübe ve yetkinlik sahibi bulunmaları olduğunu Divan’ daki duruşmada ileri sürmüştür .. .Bu savlar hakkında hükme varmak, terörizmin getirdiği sorunların bilincinde bulunan Divan ' in görev alanına girme", gerçektende Divanın görevi, sözleşmeci bir devlette bu tür yargı makamları tesis etine gerekliliğini yada ilgili uygulamayı incelemek değil, bu mahkemelerin iş .görmesinin başvuru sahibinin adil yargılanma, hakkını ihlal edip etmediğini araştırmaktır .öyle bir durumda görünümler bile önem kazanabilir. Söz konusu olan demokratik bir toplumun mahkemelerinin, başta ceza davası sanıkları olmak üzere yargılananlarda uyandırması gereken güvendir. Bir yargı makamının bağımsızlık ve tarafsızlık bakımından eksiklikler taşıdığından kaygı duymak için meşru tir gerekçenin varlığı hakkında yargıya varabilmek için sanığın bakış açısında hesaba katılması gereken hususlardan olmakla beraber belirleyici bir rol oynamaz. .Asıl belirleyici unsur, ilgilinin kaygılarının objektif açıdan haklı sayılıp sayılamayacağının bilinmesine dayanmaktadır. . .'Divan bir sivilin, kısmen de olsa askerlerden oluşan bir yargı organı karşısına çıkarılmasına önem vermektedir. DGM'de görev yapan bir askeri hakimin.. varlığından dolayı, söz konusu mahkemenin davanın tabiatına yabancı telâkkilere haksız yere Yapılabileceğinden kaygı duymakta, başvuru sahibinin "hakli kaygıları olduğu sonucunu çıkarmaktadır. Bu kaygılar bir yargı.- makamına özgü yetkilerin bütününü kullanamayan Yargıtay da da giderilememiştir. Sonuçta , DGM'nin bağımsız ve tarafsızlığı hususunda kaygı duymak için başvuru sahibinin haklı sebepleri vardır. Dolayısıyla sözleşmenin 6/1 maddesi ihlali uğramıştır........ . . " denmektedir.

Buradan Mahkemelerin "bağımsızlığı ve tarafsızlığı için, yargılamaya konu olan tarafların kaygı, beklenti ve bakış açısının önemli olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Adaletin tecellisinde milletin tecelli ettiği ne inanması gereklidir. Gerçekte adalet tecelli etse dahi, bunun bilinmemesi, görülmemesi veya statü olarak, yargılama usuli olarak adaletin oluştuğunun kuşkulu hale gelmesi ciddi bir sorun olup çözülmesi gereklidir. DGM' ler her zaman tartışma konusu olmuş, bireye karşı devleti üstün tutup korur önyargısıyla güvenirliği zedelenmiştir. Bir mahkemenin bu kadar çok ve yaygın derecede tartışılıyor olması artık onun kaldırılması için yeterlidir kanısındayım. Anayasamızdan DGM’ lerin varlığına ilişkin hükümler çıkarılmalı, önceki olağan mahkemelere dönülmelidir.

ASKER ÜYELİ DGM’ LER

Bu kısım 13 kasım 1998 Cuma dergisinde yayımlanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Komisyonu şubat 1997 tarihinde oybirliğiyle Avrupa İnsan hakları Divanı Haziran 1998 tarihinde 8 oya karşı 12 oyla, DGMlerinin oluşumunda bir üyesinin asker kökenli olmasını, mahkemenin tarafsız ve bağımsızlığını zedelediği gerekçesiyle T.C Devletini mahkum ederek tazminat ödemeye karar vermiştir.

Anayasa ve kanun değişikliğini zorunlu kılan ve mutlaka uyulmak gereği bulunan bu karar, hukuk camiasında ve basında sıkça yer almış, tartışmalara neden olmuştur. Asker üyeler yönünden DGM'ler hakkındaki Komisyon ve divan kararı ile DGM'lerin varlık nedeni üzerinde durulacaktır. (Komisyon ve Divan kararı yukarıda yer aldığı için tekrar yazılmamıştır. haö.)

Anayasamız, DGM' lerinde ki üyelerin bir asıl ve yedeğinin askeri hakimlerinden atanacağını belirtmiş, atanma usulünün kanunla yapılacağını düzenlemiştir.

DGM'lerinin kuruluş kanunda askeri üyelerin; Genelkurmay personel başkanı, adli müşaviri, kuvvet komutanımı personel başkanı ve atanacağım düzenlemiştir. Süresi bitenlerin yeniden atanması da aynı 'usule' 'tabirlerine rütbe terfi, kademe ilerlemiş usulün de TSK1! personel kanunun hükümlerinin saklı kalacağı; askeri hakimle subay sicil belgesi düzenlemeye birinci sicil amir olarak MSB Müsteşarının ikinci sicil amiri MS Bakanı olduğu belirtilmiştir.

Askeri hakim teşkilatında bulunduğu komutanlığın lüzum görmesi ' halinde tatbikat, manevra gibi faaliyetlere iştirak etmek zorunda olduğu gibi, yabancı ülkede de görevlendirilmelerde MSB lığınin planı doğrultusunda Genelkurmay Başkanınca seçilirler. .Albay rütbesinden generalliği yükselmede, genaralken bir üst rütbeye yükselmede şahsi ve sicil dosyalan Yüksek askeri Şura yeterlilik notu verilerek terfi işlemleri yapılmaktadır.

Bu mevzuat hükümleri açıkça göstermektedir ki, askeri hakim üyelerin subay statüsü devam etmekle, özlük haklan konusunda Genelkurmay ve MSB' bakanlığı birinci derecede yetkili ve görevlidir. Nitekim Divan Komisyon da; bir yargı mercinin özellikle yürütme organı karşısında bağımsı sayılıp sayılamayacağını tesbit etmek için .üyelerin atanma yöntemini, görev sürelerini, görevden uzaklaştırılmalarını düzenleyen kuralların veya görevden alınamazlık güvencelerinin varlığını, bu organın dış bağımsızlık belirtileri gösterip göstermediğin hesaba kalmak gerektiğini hatırlatmaktadır. Divan ve Komisyon askeri hakimin kararının subjektif olarak taraflı olduğunu değil,statü olarak atanma, terfi, sicil notu, yeniden atanma v.b. mahkeme kararının esasına girmeden ma h k e m e n i n oluşumunun bağımsızlığa elverişli olmadığı kanısındadır. Bu yorumla Divan, Türkiye aleyhine önüne getirilen DGM' ye ait bütün kararlarında bu nedenle davacıyı haklı bularak Türkiye yi mahkum edecektir. Türkiye açısından ciddi bir mağduriyet yaratacak bu yorum en başta anayasanın değişmesini zorunlu kılmaktadır. Kuşkusuz Divan ve Komisyon yorumuna katılmamak mümkün olabilir. Ancak AlH Sözleşmesinin hükümlerini yorumlamaya yetkili, görevli ve son makam Komisyon ve Divandır. Bu nedenle Türkiye Devleti Hükümeti olarak komisyon Divan, görüşlerine katılınmasa dahi, mutlaka komisyon ve Divan karan yönünde yasal değişiklik yapmak zorunluluğu vardır. Aksi halde Türkiye büyük mali külfetlere katlanmak zorunda kalacağı gibi mevzuat değişikliği gerektiren AİHM kararına uyulmaması nedeniyle konunun Bakanlar komitesine getirilmesiyle çok boyutlu sorunlarla karşılaşabilecektir.

Yargı bağımsızlığı; mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıç güvencesi olup, hakime tanına bir ayrıcalık değil hak ve hukukun, hakkaniyetin, adaletin oluşması açısından vatandaş yönünden bir zorunluluktur. Hakimi, yargıç niteliğinden ziyade subay olarak ele alan, askeri hiyerarşiye, ast-üst ilişkisine, emir komuta zincirine sokarak sicil notu verilmesi, yer değiştirilmesi veya yeniden atanıp atanmaması konusundaki mevzuat hükümleri hiç kuşkusuz yargı bağımsızlığını zedelemekten de öteye tümden ortadan kaldıracak boyuttadır.

Kuşkusuz askeri hakimler, objektif tarafsız kararlar verebilir hatta sivil hakimlerden daha isabetli kararlarda verebilirler. Burada söz konu olan kişisel, sübjektif boyutu değil objektif boyutu olup askeri hakimin statüsü de. Gerçekte hakimin tarafsız olmasının yetmeyeceği. Hakimin tarafsız olabileceğine inanılması esastır. Komisyon ve Divan karar amaçlı olup, askeri üyesi olan bir mahkemenin kararın tam bağımsız baskı altında kalmadan vicdanına hakkaniyete göre karar verilebilmiş olmasındaki kuşkuyu dile getirmekte ve kuşkunun haklı olduğunun tesbiti yapılmaktadır.

1961 anayasasına l971 yılında yapılan değişiklikle,kurulması düzenlenen ve haziran 1973 yılında kurulan DGM’leri, faaliyetine devam etmiş yeni bir kanun çıkarılmaması sonucu görevine son verilmiştir. 1982 Anayasasınca yeniden düzenlenen DGMleri hakkında kanun haziran 1983 yılında çıkarılmış ve mayıs 1984 yılında da göreve başlaması, çabuk ve isabetli kararlar verecek özel uzman mahkemelerin bulunması ihtiyacı olarak açıklanmıştır.

Uygulamada ve görevle ilgili mevzuatında hiçbir zaman uzman mahkeme statüsüne de ulaşamamış, adeta ağır ceza mahkemesinin benzeri ve devamı niteliğinde kalınmıştır. Mevzuat olarak DGMlerin kurulmasını gerektirir suç türü ve düzenlemesi yapılamamış, ağır ceza mahkemesinin görev alanın hiçte uzmanlık gerektirmeyen bir kısmı DGM'lerin görevine aktarılmıştır.

Üstelik ciddi bir görev karmaşası yaşamasına neden olunduğu gibi, aynı eylem için hem DGMlerinde hem-de ağır ceza mahkemelerinde dava açıldığında ciddi gecikmeler yaşamasının yanında uygulama birliğini bozucu dengesizlikler yaratılmıştır.

Kuruluş amacına ulaşamamış olması yanında, Türk hukuk sistemi DGM'sini gerektirir bir ihtiyaç göstermemiştir. Kuruluş tartışmaları da siyasi saiklerle kurulduğunu açıkça göstermektedir. Tamamen hukuk içinde kalınarak verilecek bir kararın siyasi saikle verilmesi de aynca hem de askeri dönemde verilen karar üzende durulmaya değer önemdedir.

Divan kararı üzerine, başta anayasa ve kanunlarımızda değişiklik yapılması mutlaka zorunlu hale gelmiştir. Bu değişikliğin bir an önce yapılması gereklidir. Aksi ' halde, DGMlerce mahkumiyet yolunda verilen kararların hepsi aleyhinde Türkiye mahkum edilecek ve Adalet Bakanımızın her fırsatta belirttiği gibi Adalet Bakanlığının Bütçesine oranla büyük tazminatlar ödeyecektir. Kaza, Divan kararına uyulmaması nedeniyle Avrupa Bakanlar komitesince, karalardaki tazminat ödemeleri yapılmasına karşın, konunun mevzuat değişikliği gerektirmesi nedeniyle mevzuatın değiştirmeyerek karara uymayan T.C. Devletini üyeliğini askıya almak, mali yardımlarda kısıntıya gitmek, ticari kota ve ambargo koymak gibi müeyyideler dahil ciddi bir mağduriyetle karşılaşabilecektir.

Ayrıca DGM lerin kuruluşta ki uzmanlık ve hızlılık pratikte görülmemiş aksine Ağır Ceza Mahkemeleriyle görev karışıklığı nedeniyle gecikmeler yaratmıştır. Doğal yargıç ve olağan mahkeme olan Ağır Ceza Mahkemelerinin görevlendirilmeleri gecikme ve sorun doğurmayacak aksine daha isabetli uygulama olacaktır. 1980 yılı ve öncesine ait olağanüstü karışık Ülke gerçeği, artık ülkemizde yaşanmamaktadır.

1982 Anayasayla Askeri Darbe anlayışının ürün olan DGM'lerin tümden kaldırılması hukukun siyasallaşması tartışmalınındı bitirecek, olağan yargılamaya dönülmüş olunacaktır. Bu görüşlere katılınmasa dahi, DGM'lerinin varlık sebepleri, uygulama ve sonuçlan üzerinde objektif olarak bilimsel yöntemlerle teshiller yapılarak ciddi bir tartışmalar dizisi ile ülke gerçeklerine uyarlanması .düşünülmelidir. Bu tartışmalar da toplumun bütün . katman ve gruplarının görüşleri alınabilmeli. istatistik! yenilerle olayları tesbit edilerek, AİHS ve hukuk içinde yapılacak yorumlarla en doğru çözüm yolu bulunmaya çalışılmalıdır.

Not.13 kasım Cuma dergisinde yayımlanmıştır.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

ANKARA

20-04-1998

Konu ............: Türk Ceza kanununun 2 inci Kitap l inci Bap 4 üncü Fasıl hükümleri (madde 168-173) hakkındaki istatistiki "bilgilerle beraber görüşlerimizin -müsaadelerinizle- sunulması hk.

Bakanlar Kurulunca hazırlanan, Türk ceza kanununun değiştirilmesi hakkındaki tasarı TBMM’ ne sunulmuş ve halende Adalet Komisyonunda gündem konusu olarak çalışılmaktadır.

4 üncü fasılı oluşturan 168-173 maddeler arası hükümleri istatisti ki bilgilerle beraber görüşlerimi kısaca belirterek, 4 sahifeden oluşan (TCK)' Dördüncü Fasıl' başlıklı makale (Ek) çalışmamı, çalışmalarınızda dikkate alınacağı ümidi ile çalışmalarınıza çalışmalarınıza katkı sunmak amaçlı olarak -müsaadelerinizle- sunmak istiyorum......................(Not:1993, 1994, 1995 yıllarına ait 168 ve 169 maddelerle ilgili sanık sayıları ve mahkumiyet karar rakamları DİE göre istatisti ki rakamlarla verilmekter.)

4 üncü fasılda bulunan 170 inci madde hakkında 1993, 1994, 1995 yıllarında Türkiye genelinde hiç dava açılmamış, 173 üncü maddenin müşterek usul kuralı içerikli olması nedeni ile cezalandırma hüküm maddesi olmamıştır.

Yine, 171 ve 172 inci maddelerden dolayı karar verilen dava sayısı üç yıl için yalnızca 12 olup, sanık sayısı da 89 kişidir.

Yukarıdaki rakamlardan açıkça görüleceği üzere; TCK... 125-173 üncü maddeler arasında; l, 2 ve 3 üncü fasılda bulunan 125-167 inci maddeler arası 42 adet maddi ceza kuralı, için karar verilen dava sayısı üç yıl için 3146, sanık sayısı 9975 iken; yalnızca 4 üncü fasıldaki 168 ve 169 uncu maddeler için karar verilen dava sayısı üç yıl için 9264, sanık sayısı ise 34.950 kişidir.

Kısaca 168,169 uncu maddeler için verilen karar diğer 42 adet madde için verilen kararın yaklaşık 3 katı olup keza sanık sayısı da yaklaşık 3,5 katıdır. Bu yoğunluk öylesine belirgin ki adeta herkes 168, 169 uncu maddelerden (l Bap içerikli) yargılanmıştır. Bu istatistiki rakamlar Savcılıkların madde yorumunda çok geniş ve şüpheye ulaşmayan ihtimallerle dava açtıklarını göstermektedir. Nitelik olarak 'tehlike suçu' olması hal: de 168 ve 169 uncu maddelerin uygulanmasında, dolaylı ve en uzak ihtimallerin dahi tehlike suçu unsurları arasında yorumlanmasını kolaylaştırdığı, gibi bu halin düşünce açıklama ve örgütlenme özgürlüğü ile yakın ilgisini gösterdiği ve yer yer bu hakların kullanımını ihlal ettiği görülmektedir

4 üncü fasıl başlığı 'Geçen Fasıllar arasında müşterek hükümler' olmasına karşın 168, 169, 170, 171, 172 inci maddeler başlığı ile uyumsuz birer maddi ceza kuralıdır. Başlığı ile uyumlu olan 173 üncü madde usul kuralı olup önceki fasıl hükümlerinin uygulanması hakkında yol göstericidir. Biçim yönünden maddelerin 4 üncü fasıldan çıkarılması açıkça gözüktüğü gibi kanımca bu maddelerin tümden kaldırılması TCK' unda bir boşluğu. doğurmayacak düşünce açıklama ve örgütlenme özgürlüğünü yer yer ihlal ede: ve demokrasi esasları ile bağdaşmayan 'tehlike suçu' kavramı içerikli 168, 169 uncu maddelerin TCK' undan çıkarılması başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere uluslararası sözleşmelerin ve çağdaş demokrasilerin gereğidir. Bu görüşlerimizi haklı çıkaracak istatistiklere bakalım.............................(Not: Burada başsavcılığın takipsizlik kararları ile iddianame düzenlemesine ilişkin 1993, 1994, 1995 yıllarına ait DİE ait rakamlar verilmektedir. Ayrıca mahkemelerce mahkumiyet veya beraat karar rakamları ile Yargıtay da ki onama ve bozma karar rakamları 1993,94,95 yılları itibariyle verilmektedir.)

168 ve 169 uncu madde konulu suçlara bakmakla görevli mahkeme Devlet Güvenlik Mahkemesi olması nedeni ile; üç yıl içerisindeki 168 ve 169 uncu maddelerle ilgili DGM'lerce verilen karar toplamı olan 9264 adet dava, DGM'lerce verilen toplam karar olan 16.844 adet davanın yarısından fazlasını oluşturmaktadır. Yani DGM'lerdeki davaların yarısından biraz fazlası TCK' nün 168 ve 169 uncu maddeleriyle ilgili davalardır.

Kısaca l inci Bap' ı oluşturan 48 maddeden; 168 ve 169 uncu maddelerin dava sayısı diğer 46 maddenin 3 katı oranında uygulama alanı bulmakta, DGM'lerindeki dava sayısının da yarısını oluşturmaktadır.

Başsavcılıkça verilen kararların 1/5 oranında takipsizlik kararı olduğu 4/5 oranında dava açıldığı dikkate değer bir konu olup, Devlet Güvenlik Mahkemelerince açılan davaların yaklaşık yarısının berâatle sonuçlanması, DGM kararlarının temyiz merci olan Yargıtay 9 uncu Ceza Dairesince yaklaşık yarısının onanması kanımca üzerinde durulması gereken önemdedir. TCK' nun diğer maddeleri ile kıyaslanamayacak kadar belirgin oran yüksekliği 168 ve 169 uncu maddelerin üzerinde durulmasını zorunlu kıldığı gibi 'tehlike suçu' kavramının tartışılmasını en azından uygulama genişliği ve yoğunluğunun tartışılması ülkemiz koşullarının getirdiği bir zorunluluktur. TCK' nün diğer madde uygulamasının çok üzerinde olan ve çok ciddi bir ceza miktarı taşıyan 168 ve 169 uncu maddelerin çok geniş yorumlanarak 4/5 oranın da dava açılması, binlerce sanığı dava boyunca mağdur etmesi ve sonunda da davaların yarısının beraatle sonuçlanması ciddi bir hukuki vakıadır.

8 adet Devlet Güvenlik Mahkemesinden aşağıdaki tablodan görüleceği üzere (Tablo-C) 7 adet DGM'si kadar dava yükünün yalnızca Diyarbakır DGM'ce görülüyor olması ayrı bir dikkat çekici ve can alıcı konudur............(Not:Diyarbakır DGM savcılığı ve mahkemesinin iş yükü ile diğer illerde bulunan 7 DGM nin iş yükü DİE rakamlarıyla kıyaslanıyor.)

Diyarbakır DGM' ince bakılan davalardaki belirgin fazlalık, bir 'tehlike suçu1 olan 168 ve 169 uncu maddelerin geniş yorumlanmasının yanında sosyal bir olguyu gündeme getirmektedir. Konuya hukuk biliminin gerekleri açısından önyargısız hukuk sosyolojisi ve hukuk felsefesi ile yaklaşmak kanımca zorunludur.

168 inci madde içerisinde belirtilen 6 adet suçu işleyebilmek için; 168 inci madde ile ayrıca ve tekraren şekli suç olarak kabul edilen çete kurmak unsuru zorunludur. Adeta aynı eylem için cezaların yarıştığı bu durum karşısında, mahkemelerce tereddüt edilmekte ve uygulama birliğini bozmaktadır. Ekte sunulan makalemin dipnot (1) kısmanda bu konuda 4 adet Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararı ile 7 adet Daire kararı örnek olarak verilmiştir. Davaların uzamasına neden olan bu tereddütlü hal dava boyunca sanıkları mağdur ettiği gibi bir temel ceza kanununda böylesine tereddütlere neden olan bir düzenleme yerinde kabul edilemez.

168 inci maddenin cezası ile içerisinde belirtilen 6 adet suçun cezası arasındaki dengesizlik o kadar belirgin ki, adeta çete kurmak suçu; yine çete kurarak suç işlemek eylemine katılan, teşebbüs eden, yardım eden, azmettirenin cezasından daha fazla olduğu için suç işlemeye teşvik etmektedir. Hiçbir hukuk sisteminde bir suça teşebbüs etmenin, iştirak etmenin, yardım etmenin, dolaylı katılmanın cezası; suçu işleyen asıl failin cezasından daha fazla olamaz. Yıllarca uygulanan ve gerçekten. adaletsiz sonuçlar doğuran 168 ve 169 uncu maddeler çok duyarlı olarak incelenmelidir.

Ekte sunulan makalede kısmen ayrıntılı ve gerekçeli belirtirim görüşlerimi tekrar etmeden özet olarak belirtmek istiyorum.

Tehlike suçu kavramı; çağdaş demokrasiler ve temel insan hakları ile çok yakın ilişkisi nedeni ile ülkemizde 168 ve 169 uncu maddenin uygulaması, geniş ve yoğunluğu 168 ve 169 maddeler dahil 170,171,172 inci maddelerin tümden kaldırılmasını gerekli kılmaktadır. Bu hal Ceza Kanunumuzda bir suç boşluğu yaratmayacaktır.

168/2 maddesindeki 'sair efradı' hali mutlaka kademelendirilmeli suçun, eylemin ağırlığına, sanığın rolüne göre cezasında da kademelendirme yapılması kesinlikle zorunludur.

169 uncu madde türk geleneklerine ve insani değerlere aykırılığı nedeniyle tümden kaldırılmalı, en azından sanığın 169 yönünden aile efradı veya akrabası olması halinde suç olmaktan çıkarılması; yine suçluya konut sağlamak, yiyecek ve giyecek sağlamak halinin suç olmaktan çıkarılması zorunludur.

Çalışmalarınıza yardımcı olmak amaçlı, hukuken doğruluğuna inandığım ve dikkate alınabileceğini umduğum naçizane görüşlerimi yanlış anlamayacağınızı umarak, hoşgörünüze sığınarak saygılarımla takdirlerinize arz ederim.

Hacı Ali Özhan

Eki- 4 sahifelik (TCK) Dördüncü Fasıl başlıklı makale. Ülkede Gündem Gazetesinde 7 ve 8-04-1998 yayımlanmıştır.

Not- Tablolardaki rakamlar DiE'nin istatistiklerinden alınmıştır.

makaleler
ana sayfa / main page

hacialiozhan@mynet.com