hacialinin araştırmaları       

CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKANIN GÖREV İLİŞKİSİ ÜZERİNE
Hacı Ali Özhan

*......HALK OYLAMASI

*...................BAŞBAKANIN AZLİ

*..............................BAKANLARIN AZLİ

*..........................................KARARNAME İADESİ

*........................................................DEVLETİN DENETİMİ

*..........................................................................SONUÇ

CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKANIN GÖREV İLİŞKİSİ ÜZERİNE


Hacı Ali Özhan

Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında çok önemli konularda krizler yaşanmaya başladı. Kriz olarak nitelenen kamuoyunda günlerce tartışılan Halk oylaması konusu, Kanun Hükmünde Kararname konusu, MGK’ daki tartışmalı toplantı, Devlet Denetleme Kurulunun ‘denetim’ görevi gibi konular, hukuken incelenmeye çalışılmıştır.

Ayrıca Cumhurbaşkanının uyuşmazlıkların çözümü olarak, Başbakanı azil yetkisi olup olmadığı, Başbakanın bir Bakanı azil önerisi olmadan Cumhurbaşkanınca azil edilip edilemeyeceği ile Başbakan önermesine karşın Cumhurbaşkanınca azil işlemi yapılmaması konusunda, örneklerle konu değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Uyuşmazlıkların siyasi boyutu ağır olmakla beraber, hukuki açıdan bilgi sunarak, konunun anlaşılır olması ve doğru değerlendirme yapılmasına katkıda bulunmak istenilmiştir. Ayrıca kişisel değerlendirmelerimle farklı açılardan tartışmayı zenginleştirmek amaçlanmıştır.

HALK OYLAMASI

Anayasa değişikliğinin Halk oyuna sunulması konusu, Hükümetle Cumhurbaşkanlığı makamını bir kez daha karşı karşıya getirdi. Sorun hukuki olmakla beraber siyasal sonuçları itibariyle Hükümet tarafından kriz olarak yorumlanarak haklı yankılar uyandırdı. Adalet Bakanının “Cumhurbaşkanı Meclisin üzerine çıkmıştır” yorumu ve TBMM Başkanının ‘bu tür bir geri iade beklemiyorduk” açıklaması ile Başbakan Yardımcısı sn. Yılmaz ın konuyu ‘anayasal suç’ tanımlaması yaparak değerlendirmesi konunun boyutlarını göstermektedir. Yine Başbakanlıkça anayasa değişiklikleri resmi gazetede yayımlanırken, halkoyuna sunulması istenilen maddenin ayrılarak, resmi gazetede yayımlanmaması da ayrı bir hukuki sorun olarak ilk defa ortaya çıkmaktadır.

Halk oylaması TBMM ile Cumhurbaşkanı arasındaki hukuki bir konu olarak görülse de, fiilen Hükümetle Cumhurbaşkanının arasındaki sorun olarak ortaya çıkmıştır. Meclisin halk oylamasına karar verme yetkisi yoktur. Gerçi 1987 yılında siyaset yasaklarının kaldırılması konusunda TBMM halk oylamasına karar vermiştir. Ancak bu konuda milletvekillerince dava açılmış, Anayasa Mahkemesi esasa girmeden davayı reddetmiştir.

Halk oylaması anayasa değişikliği hakkında yalnızca Cumhurbaşkanına tanınmış bir yetkidir. Bu yetkiye baktığımız da; Meclisin kabul ettiği anayasa değişikliklerini doğrudan veya Meclise geri iadesi halinde, gönderilen kanun Mecliste aynen kabul edilirse, Cumhurbaşkanı halk oyuna başvurma takdir hakkına sahiptir. Diğer bir hal ise anayasa değişikliği 367 oyun altında kabul edilmişse ve geri iade edilmeyecekse, Cumhurbaşkanının halk oyuna sunmak zorunluluğu bulunmaktadır.

Yine değişikliğin tamamını veya bir kısmını götürmek Cumhurbaşkanının takdir hakkıdır. (5 fıkra hükmü) Ancak halk oylamasına sunulması halinde hangi maddelerin birlikte hangilerinin ayrı oylanacağı takdir hakkı TBMM’ne verilmiştir.(7 fıkra hükmü)

Bu durumda uyuşmazlığı değerlendirdiğimizde, Cumhurbaşkanı 5 fıkra hükmündeki yetkisini kullanmıştır. TBMM’nin 7 fıkradaki hakkı kullanmasının ne anlamı vardır denilebilirse de bu yetki Cumhurbaşkanlığını sınırlayıcı şekilde yorumlanamaz. Gerçi hukuk tekniği açısından bu yetkinin iyi kullanıldığı söylenemez. Çünkü bu yetkiyle amaçlanan şey, birbiriyle ilgili maddelerin beraberce oylanmasıyla konu bütünlüğü sağlanmak istenmiştir. TBMM’ in ‘halk oylamasına sunulması halinde tümüyle oylanır’ diyerek konu ve tür ayrımı yapmadan tamamını aynı oylama içine sokması ‘hukuken yerinde’ değildir.

Ayrıca Cumhurbaşkanının tamamını veya bir kısmını halk oyuna sunabilme hakkının kullanımı da zorlaştıracağı için yerinde kabul edilemez. TBMM’ nin halkoyuna sunulacak maddeleri gruplama yetkisi, doğrudan Cumhurbaşkanını bağlayıcı görülemez. Aksi halde yalnızca Cumhurbaşkanlığı makamına verilen yetkiye müdahale edilmiş olunacaktır.

Hükümet halk oylamasının hukuki değerlendirilmesinde, Cumhurbaşkanlığı gibi düşünmeyebilir ancak Cumhurbaşkanınca alınmış kararı geciktirmek, yayımlamamak hakkına sahip değildir. Kaldı ki hukuken yanlış olduğu ileri sürülse dahi ‘tek imzalı’ işlem olması nedeniyle yargı yolu kapalıdır ve yanlış işlem olsa dahi uygulanmak zorundadır.

Başbakanın azli

Hükümetle Cumhurbaşkanı arasında, MGK toplantısı sonrası, Başbakan' ın adeta Cumhurbaşkanı'nı suçlayan hakaret sayılabilecek açıklamalarıyla uyuşmazlık yaşandı.

Cumhurbaşkanı ile uyumlu çalışamayan hükümetin istifa ederek yeni bir hükümet kurulmasına seçenek verilmesi yorumları üzerine, Bakanlar Kurulu, görevi başında olduğunu açıklayarak istifa etmeyeceğini açıklamıştır.

Sorunun çözümü için Başbakan' ın azli mümkün müdür? Başbakan' ı atayan Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan' ı azil yetkisi var mıdır?

Genel hukuk kuralları, atamaya yetkili bir makamın, atama işlemini de geri almasını da kapsayıcıdır. Dolayısıyla hükümeti kurmakla görevlendirilen Başbakan' dan, bu görevi iade etmesi istenebilir. Bu istek nitelik olarak azil sayılır. Anayasa 109. maddenin gerekçesinde açıkça, Başbakan' ın azlinden bahsedilmektedir. Cumhurbaşkanı'nın , gereğinde Başbakan' ın ve bakanların görevine usulüne uygun olarak son vereceği belirtilmiştir. Yine bazı özel durumlarda ender de olsa kriz çıktığında, tek çözüm yolu Cumhurbaşkanı'nın Başbakan 'ın görevine son vermesidir, denilmektedir.

Başbakan' ın azil olup olamayacağı Meclis' teki görüşmelerde tartışılmış, Anayasa Komisyonu Başkanı yaptığı konuşmada, tayin keyfiyetinin azli de beraberinde getireceğini açıklamıştır.

Yukarıdaki açıklamalardan, Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ı azil yetkisi bulunduğu sonucu çıkmaktadır. Anayasamıza göre bu yetkisi vardır; ancak kullanılması Cumhurbaşkanı'nın takdiridir.

BAKANIN AZLİ (ÖZKAN VE SOMUNCUOĞLU ÖRNEĞİ)

Bakanlar Kurulu adına yapılan yazılı açıklamada, Cumhurbaşkanı' nın özür dilemesi istenilmektedir. Tartışmalara neden olduğu belirtilen Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan'ın azli Başbakan önermemesine karşın mümkün müdür ?

Anayasamız, bir bakanın, Başbakan' ın önerisiyle Cumhurbaşkanı' nca azil edileceğini belirtmiş olmasına karşın, Başbakan' ın önerisi beklenilmeden Cumhurbaşkanınca azil yetkisi kullanılabilir. Başbakan' ın önerisine rağmen bir bakanı azletmemeye yetkili olan Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan' ın önerisi olmadan bir bakanı azledebileceğini varsaymak gerekir. Ayrıca, Başbakan'ı dahi azletme ve atama yetkisine sahip Cumhurbaşkanı'nın, bir bakanın azlini önermediği için görevine son veremeyeceği düşünülmemelidir.

Yukarıdaki yorumlar mevcut Anayasa metinlerine dayanmaktadır. Parlamenter sistemde, Cumhurbaşkanı'na bu kadar geniş yetkiler verilmesi kanımca da doğru değildir. Bu yakınma da bizzat Cumhurbaşkanı da bulunmaktadır. (1)

Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu ise Bakanlık görevinden azledildi. Cumhurbaşkanlığına aday olduğu için partisine ait milletvekillerince TBMM'nin içinde yolu kesilen ve saldırıya uğrayan sn. Somuncuoğluna , soruşturma yapılıyor gerekçesiyle disiplin kuruluna sevk edilerek adeta cezalandırılmak istenilmiştir.

Konu parti disiplini, parti içi sorun olmaktan öteye TBMM'nin ve milletin sorunu olacak büyüklükte ve anayasa derinliğindedir. Bir milletvekilinin Cumhurbaşkanlığına aday olmasının engellenmesi hem de TBMM in içinde saldırıya uğraması TBMM' in görev alanına müdâhaledir.

Sorun parti disiplini ile görülemeyecek kadar büyük olmasına rağmen, haklı ve mağdur olan sn. Somuncuoğlu partisince örtülü olarak suçlanmakta ve istifaya zorlanmaktadır.

Sn. Devlet Bahçeli' nin önerisi üzerine Başbakan sn. Ecevit, anayasadaki yetkisini kullanarak Cumhurbaşkanınca azledilmesini sağlamıştır.

Azil gerekçesi yalnızca sn Somuncuoğlu'nun partisiyle' arasında yaşanan olaylardır. Dilekçe verme hakkını kullanmak isteyen bir Bakan, bu hakkını kullandığı için de Bakanlık makamından azledilmiştir. Hem de yeni cumhurbaşkanı seçildikten sonra, sn. Demirel, görev süresinin bitimine bir hafta kala azil önerisini onaylayarak, Somuncuoğlu görevinden ayrılmıştır.

Öncelikle yeni cumhurbaşkanı seçilmiş ve sn. Sezer Cumhurbaşkanı sıfatı kazandıktan sonra sn. Demirel' in ancak rutin işleri yapması gerekir. Bakanın azli gibi önemli bir konuda karar vermeyerek yeni cumhurbaşkanına bırakmalıdır. Bakan azli konusu rutin iş olmadığı gibi, adı gecen Bakanın cumhurbaşkanlığı adaylığı nedeniyle görevinden azledilmesi gerekçesi de bunu gerektirir.

Diğer yandan Başbakan, istediği Bakanları seçme veya azletme önerisini cumhurbaşkanına götürebilir. Bu hükümetin uyumu, başarılı çalışması açısından gereklidir. Ancak Başbakan bu yetkisini keyfî kullanamaz. Anayasa' da belirtilen 'gerektiğinde' koşulu Başbakan' ın takdir hakkını sınırlamaktadır.

Dolayısıyla sn. Ecevit ancak sn. Somuncuoğlu' nun görev yapmasına engel hukuki bir nedenin ortaya çıkması veya göreviyle ilgili yaptıklarından sorumluluk üstlenmek istememesi ve yahut ta Hükümet uygulamalarıyla uyumlu olunamaması halinde bakanlıktan azil önerisini kullanabilir.

Bakanlık göreviyle ve Hükümet anlayışıyla ilgili hiçbir sorun ortada yokken, tamamen bunların dışında bir nedenle azil işlemi yapılması hukuken doğru görülemez.

Üstelik Bakanın mensubu olduğu parti genel başkanınca yapılan öneri üzerine azil isleminin yapılması sn. Başbakan 'ın iradesine de müdahale olarak görülmelidir. Siyasi makamlara gelme ve gitme herne kadar siyasi takdir olarak görülse de makamın _ağırlığı ve görevin niteliği makul ve objektif işlem yapmayı gerektirir. Azil işlemine karsı denetim yok denilerek keyfi, maksatlı idari işlem yapılmamalıdır. Bakanlığın bir memuru için gösterilen özen herhalde bir Bakandan esirgenemez. (2)

 

Başbakanın önermesine karşın Cumhurbaşkanı azil etmek zorunda mıdır?

Kanımca değildir. Başbakanın Bakanı azil için teklifi yalnızca bir öneridir. Bu önerinin bağlayıcı olduğu düşünülmemelidir. Anayasadaki “.......gerektiğinde Başbakanın önerisi üzerine....” ifadesi de Cumhurbaşkanına “gerektiği” koşulların takdiri hakkını vermektedir.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanı; azil önerisinin keyfi kullanılması, görev dışı konular nedeniyle kullanılması veya Başbakanla kişisel sorunları nedeniyle kullanılması gibi hallerde, Başbakanın Bakanı azil etme önerisini onaylamayarak reddetmesi hukuken mümkündür.

Bu yetkinin yaşanılan bazı hallerde kullanılması ihtiyacı bulunmasına karşın, Cumhurbaşkanı bu yetkisini genellikle kullanmamaktadır.

kararnamelerin iadesi

Cumhurbaşkanının, YÖK'ün rektörler listesini geri göndermesinin ardından, bir KHK' nın geri gönderilmesi hiç beklenilmedik bir zamanda, Cumhurbaşkanı ile Hükümet arasında bir uyuşmazlık çıkarmıştır.

Kararname uyuşmazlığı, devlet krizi derinliğinde bütün zamanları kapsayan uzunlukta, bütün işlemleri etkileyen özellikle boyutları olan bir sorundur.

Konunun memurların görevine son verilmesi gibi nazik bir konu olması, sendikaların karşı çıkan gösterileriyle kamuoyuna mal olmuş ve devletle, devletin memurları arasındaki bir soruna dönmüştür.

Sorun Cumhurbaşkanı bir KHK' yı hükümete iade edebilir mi? Hükümetin aynen geri sunduğu KHK' ya karşı Cumhurbaşkanı'nın yetkisi nedir?

Bir KHK, kanımca geçici bir kanun niteliğinde görülebilir. Çünkü, TBMM acil hallerde ve sonradan kanunlaşmak kaydıyla Bakanlar Kurulu'na bir KHK çıkarma yetkisi vermiştir/Yani işlemin dayanağı Meclis iradesidir. Nitekim Meclis' in çizdiği sınırlar içinde hükümet bu yetkisini kullanmak zorundadır. Kanun yapma yetkisi, istisna olarak Meclis kararıyla [kanunla] hükümete devredilmiştir.

KHK yayımlandığında Meclis 'e sunulup mutlaka kanunlaşması gerekir. Meclis kanunlaştırma çalışması sırasında pekala KHK' yı değiştirebilir. Adından da anlaşılacağı üzere, "kanun hükmünde" denilmesi de KHK' lara kanun gücü vermekledir. Bu kanunun ön taslağı sayılabilecek KHK' lar sonuçları itibariyle de geçici bir kanun gücündedir. KHK' lar hakkında Anayasa' da açıklayıcı usul hükümleri olmaması, sorunun yorumla çözülmesini zorunlu kılmaktadır. Cumhurbaşkanı kararnameyi geri iade ettiğinde, Cumhurbaşkanının tek imzalı işlemleri her türlü denetimden muaf olduğuna göre iade halinde ne yapılmalıdır sorusu üzerinde durulmalıdır.

Hükümetin, Cumhurbaşkanı'nın bir kararnameyi geri iade etme yetkisi olmadığı gerekçesiyle Cumhurbaşkanının kararnamenin aynen iade edilmesi, kanımca krizin asıl nedenidir.

Hükümetin Köşk' e bu gerekçeyle direnmesi "yerinde" değildir. Hükümetin yapması gereken, Cumhurbaşkanının iade gerekçelerini inceleyip, kararnameyi bu yönde değiştirip göndermesi veya kararnameyi Meclis' te kanunla çıkarmak olmalıdır.

Cumhurbaşkanı, kararnameler hakkında kanun gibi usul işlemlerini uygulayabilir. Bu nedenle geri iade edebilir. Hükümet bu iade üzerine kararnamede ısrar ederse Cumhurbaşkanı'nın yapması gereken onaylayıp, ardından iptal davası açmasıdır. Ancak, hükümet kararnamede ısrar etmekle beraber, Cumhurbaşkanı'nın iade yetkisi olmadığı gerekçesine dayandırmıştır. Dolayısıyla kararnamenin içeriği hakkında esas yönünden bir ısrar yoktur. Yani Köşk le hükümet, arasında kararnamenin esası hakkındaki uyuşmazlık değerlendirilmemiştir. Yalnızca Cumhurbaşkanının iade yetkisi olmadığı gerekçesi, kararnamenin esasında ısrar sayılamaz.

Bu nedenle, Cumhurbaşkanı ikinci kez kendisine sunulan KHK' yı, ikinci kez iade edebilir, iade edip etmeme yetkisi tartışma konusu olmakla beraber, Cumhurbaşkanı takdirini ve yetkisini iade yolunda kullanmışsa, artık iade edildikten sonra ne yapılması gerekiyorsa onun yapılması gereklidir.

İade, Cumhurbaşkanının tek imzalı bir işlemidir hukuken de sonuç doğurur. Buna karşı direnmek, aksini yapmaya çalışmak, hükümet de dahil hiçbir idari makamın görevi değildir.

Cumhurbaşkanı KHK' yı ikinci kez iade ederek esas hakkındaki görüşleri değerlendirildikten sonra, KHK' nın kendisine geldiğinde hükümet eski metinde ısrar ederse, kanımca kanunlarda olduğu gibi onaylayıp iptal davası açması yolu, mevcut devlet yapısı ve sistemi içinde en doğrusu olacaktır. Bazı hukukçularca önerilen imzalamayıp bekletmesi yolu yerindelik anlamında savunulabilire de, Meclis' e karşı asıl sorumlu olan hükümetin çalışmalarını aksatacağı için geçerli bir çözüm değildir. (3)

Devletin denetimi

Cumhurbaşkanı ile Başbakan'ın tartışmasına neden olan başka bir konuda, yolsuzluklarla mücadelede yeterli denetimin yapılması konusudur.

Batık bankalar nedeniyle, bütçeden, büyük miktarlarda Hazine Kaybı üzerine, Cumhurbaşkanı'nın, Devlet Denetleme Kurulu'nu göreve çağırmıştır.

Başbakan, denetimin denetimi yapılmak isteniyor diyerek, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu' nun gereğini yaptığını belirtmiş ve MGK'da yapılan tartışmalarla kriz boyutu kazanmıştır.

1982 Anayasası ile kurulan Devlet Denetleme Kurulu, idarenin hukuka uygunluğunu, devletin verimli işlemesini sağlamak için oluşturulmuştur. Cumhurbaşkanı'na bağlı DDK, her türlü inceleme, araştırma ve denetleme yapmaya yetkilidir.

Anayasa maddesinin kuruluş gerekçesinde, "Merkezi idarenin önemli bir görevi olan denetim fonksiyonunun, bugüne kadar çeşitli nedenlerle, gereğince yerine getirilemediği bir gerçektir. Siyasi etkilerin dışında kalabilecek tarafsız ve etkin bir denetim organı olarak Cumhurbaşkanlığı'na bağlı bir DDK kurulmuştur" denilmektedir.

Bakanlıkların kendi içinde oluşturulan denetleme kurulları ve teftiş birimlerinin, yeterli denetim ve gözetim yapamadığı ne yazık ki her zaman yakınma konusu olmuştur. Görev yapan personelden ziyade denetim sisteminin zayıf ve güvencesiz olmasından kaynaklandığı da görülmektedir. Usulsüzlük ve yolsuzlukların Bakanlığın en üst makamlarına dayandığı, hatta Bakanın adının karıştığı konularda, Bakana bağlı müfettişlerin görevlerini tarafsızlık içinde yapmalarını beklemek güçtür.

Bütün idari işlemlerinin halkın bilgi ve denetimine açık yapılması, yolsuzlukları kaynağında azaltacaktır. Yolsuzluklarla etkili mücadelede, yine halkın katılımının sağlanabilmesi için "açıklığa" ihtiyaç vardır. İdari işlemin her aşamada denetime açık olması gerekir.

İdare, yapılmak istenilen denetime itiraz etmeyi bırakınız, yolsuzluk iddiaları ileri sürüldüğünde kendiliğinden her türlü denetime açık olmalı ve denetlenmeyi istemelidir.

Başbakan ve Bakanlar, kendilerine bağlı teftiş heyeti raporlarının objektif olamayacağı şüphesi nedeniyle, Devlet Denetleme Kurulu'nu göreve, bizzat kendileri çağırmalıdır. Özellikle Bakanların veya yüksek bürokratların adının karıştığı yolsuzluk iddialarında, DDK 'nın görev yapması istenilmelidir. (4)

 

SONUÇ :

Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki uyuşmazlığın, çok önemli sonuçlar doğuracağı açıktır. Kurumlar arasındaki hukuki ilişki, önceden bütün ayrıntılarıyla düşünülüp anayasada belirtilemediğinden ortaya yeni sorunların çıkması her zaman mümkündür. Ortaya çıkan yeni sorunlar, anayasada kurala bağlanarak uyuşmazlık hali sona erdirilmelidir. Nitekim TBMM’de Cumhurbaşkanının yetkilerinin sınırlanması tartışmaları yapılmaktadır.

Sn. Cumhurbaşkanımız Sezer de, Cumhurbaşkanının yetkilerinin fazla olduğunu, Parlementer Demokrasiyle uyuşmayacak geniş yetkileri bulunduğunu dile getirmiştir.

Sn. Cumhurbaşkanı, Başbakanla veya Hükümetle uyuşmazlığa düştüğünde, Anayasada kendisine tanınan, Bakanlar Kurulunu Başkanlığı altında toplantıya çağırmak ve TBMM ni gerektiği gördüğünde toplantıya çağırmak yetkileri “gerektiğinde” kullanılmalıdır. Sorunun anlaşılır olması ve uzlaşma yolu ile aşılması için bu toplantılara ihtiyaç olabilmektedir.

Cumhurbaşkanına verilen bu yetkinin hiç kullanılmaması, yukarıdaki uyuşmazlıklar halinde bile uygulanmaması, hukuki değil, siyasi takdir olduğu için çalışmamız dışında kalmaktadır.

Ancak, kamuoyunu ve devlet kurumlarını doğrudan etkileyecek kapsam ve özellikteki konularda, hatta siyasi partilerin farklı düşünmemesine karşın, siyasi çekişmeler nedeniyle genel kabul görmüş kanunların yapılmaması halinde bu yetkilerin kullanılması gerekli olabilmektedir.

Tartışmaya muhtaç derinlikte olan konular kuşkusuz tartışılır, ancak herkes değişsin dedikten sonra bir kanun maddesi değişmiyorsa ve basını, kamuoyunu bıktırır derecede tekrarlanıyorsa, soruna Cumhurbaşkanının müdahalesi düşünülebilir.

Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulu'nu, gerekse TBMM'yi gündemli olarak toplantıya çağırması, Cumhurbaşkanının tarafsızlığını gölgeler veya siyasete müdahale olarak görülebilirse de, tartışmaların düzeyi ve alınan kararların mahiyeti bu endişeyi ortadan kaldırabilir.

Tartışmaların devlet kurumları arasındaki düzeni, uyumu bozduğu, keza devlet ciddiyetini zedeleyecek kadar uzaması hallerinde, devletin başı olarak Cumhurbaşkanının bu yetkilerini kullanması ihtiyacı olabilmektedir.

Başbakan ve Hükümetle Cumhurbaşkanı arasındaki sorunların çözümünde, bu yetkinin kullanılması bazen geçerli bir yol olabilecektir.

Hacı Ali Özhan

(1)Başbakanın azli ve Bakanın azli konusuyla ilgili kısım 24 şubat 2001 akit gazetesinde yayımlanmıştır.
(2) Somuncuoğlunun azli konusuyla ilgili bölüm 25 mayıs 2000 tarihli akit gazetesinde yayımlanmıştır.
(3) Kararname iadesi konusuyla ilgili kısım 17 ağustos 2000 tarihli akit gazetesinde yayımlanmıştır.
(4) Devlet Denetleme kuruluyla ilgili kısım akit gazetesi 12 mart 2001 yayımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi kararları; (1990-2002 yılları)
Karar sayısına göre     Esas sayısına göre

insan hakları mahkemesi I yargitay I danıştay I baro I yabancılar hukuku I makaleler I araştırmalar I main page / ana sayfa
hacialiozhan@hotmail.com   hacialiozhan@mynet.com  hacialiozhan2000@yahoo.com