AF ÜZERİNE BİR DEGERLENDİRME
hacı ali özhan
Af; sanığa acıma duyguları ile yaklaşılan, duygusal bir çözüm değil, toplumsal barış için gerekli hukuki bir vakıadır. Suçluyu topluma yeniden kazandırmanın da en etkili aracıdır.
Ayrıca suçu oluşturan koşulların ve suç işlemeye yönelten nedenlerin varlığında, sanıklara yönelik, kamu düzeni ve toplumsal fayda adına etkili bir barış projesidir. Af, özellikle kurum ve kuralların oturmadığı az gelişmiş ülkelerde sıkça ihtiyaç duyulan bir yönt
emdir ve kanımca Türkiye nin 1999 yılı koşulları için de bu gereklidir.Af konusu siyasi prim amaçlı gündeme getirilemeyecek kadar duyarlı bir konudur. Affa karşı çıkanlar ‘
suçun mağdur olanlarından’ izin alınmadan, devletin af etmesinin uygun olmadığı eleştirisini getirmektedirler. Bu eleştiri gerçekte haklıdır, ancak ilk önce aşılabilecek sorunun başında yine bu eleştiri gelmektedir.Sanığın affı için izin alınması veya tazminat ödenmesi şartı pekala getirilebilir. Bu şarta suçtan zarar gören mağdurların önemli bir kısmı karşı çıkmayacaktır. Mağdurun izni olmadığında, suçlu affedilmeyeceği için bu tür bir düzenlemeye karşı çıkılmayacaktır. Ayrıca sanık ve yakınlarıyla mağdur ve yakınları arasında izin için yapılacak görüşmeler, barışmaları sağlayac
ak ve yapıcı ilişkilere ortam hazırlayarak, belki de ilerdeki yeni suçların önü de bu şekilde kesilebilecektirÖncelikle bir affın ilk siyasi hükümlülere uygulanması gerektiğini belirtmek isterim. Çünkü düşünce suçlusu da denilen siyasi suçlular,
kimseye bir zarar vermemiş, sadece kendisinin de içinde yaşadığı toplumun nasıl olduğu ve nasıl olması gerektiği yönünde, düşüncelerini açıklamışlardır.Bir toplumda doğaldır ki kurallar olacak. Uymayanlara da cezalarının verilmesi toplumsal barış açısından mecburidir. Bunun aksi düşünülemez. Ancak,
adli hataların, pişmanlıkların, suç islemeye ağır tahrik hallerinin olduğu ve yoğun bir şekilde hüküm sürdüğü bir ülkede "Af" gerçekten bir ihtiyaç ve sosyolojik bir çözümdür..
Affedilen bir kısım suçluların yeniden suç isleyeceği pekala öne sürülebilir.Ancak bu öngörü mahkûmlara bir şans verilmesine engel olmamalıdır
. Kaldıki bazı mahkumların suç işlemesi de normal görülmelidir. Yüzdesi düşük olaçak bu tip mahkumlardan dolayı büyük çoğunluğa affı tanımamak, yeterli bir neden değildir.Af kanunu toplumsal ihtiyaç bir yana, artık hukuki bir gerekliliktir.
Af, 80 bin mahkumun yanında, yargılaması devam eden tutuksuz 300 bin kişinin ve 1.5 milyon ceza davasının sürüncemede kalması nedeniyle mahkemelerin ve adli personelin de ihtiyacıdır.Genel kabul görmüş mahkemeler dahil her kesimce, beklentiye dönüşmüş af kanunu ile amaçlanan, suçluyu kazanmak ve toplumsal barışı sağlamaktır. Dolayısıyla affın kapsamı bu amaca hizmet etmelidir, Cumhurbaşkanınca geri iade edilen af kanunu kapsamı, yetersizliği nedeniyle haklı olarak eleştirilmiştir.
Halkın genel eğilimi, öncelikle "
devlete karsı suçlar" ın affedilmesidir. Ancak hükümet ısrarla bu suçları af kapsamı dışında bırakmaktadır.Halkın vicdani duygularına, hakkaniyet ilkesine karşı bir af kanunu, toplumsal barışı sağlayıcı olamaz. Amacına aykırı bir af kanununda direnmek, hukuken doğru bir tercih değildir.
Anayasa' da kesin hüküm giyenlerin affedilemeyeceği belirtildiğine göre, siyasi suçların kesin hükme bağlanmamış halen davası devam' edenlerin affı mümkündür. Yani 124,. 146, 168, 169 ve 312 ayrımı yapmadan kesin hükme bağlanmamış suçların affı Anayasa' ya göre mümkündür. (Anayasa m. 87) Af kapsamı dışında kalan diğer, suçlarda ceza indirimi de yapılabilir. Örneğin %90
ceza indirimi pratik olarak affa yakın derecede düzenleme sayılabilir. Buna anayasamız. engel değildir.Siyasi suçlara af çıkarılmasına Anayasa' nın 14. maddesinin engel olduğu söylenmektedir. 14. madde bazı suçları sayarak bunların tamamlanmasını yani suçun işlenip neticeye ulaşması halini af kapsamı dışında bırakmakta. Dolayısıyla 14. maddedeki suç türüne girmekle beraber, suç teşebbüs aşamasında kalmışsa, yani tamamlanmamışsa af kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Anayasa' nın 07 ve 14 maddeleri böyle b
ir yoruma müsaittir.Kanunda terör suçlusu olarak tanımlanan yaklaşık (13) bin civarında mahkum bulunmaktadır
. Bu kişilerin yüzde doksanı eline silah almamış, hatta silah görmemişlerdir. Yargılandıkları madde gereği kanundan dolayı "terör" suçlusu olarak görülmektedirler.Duvarlara yazı yazmak, bildiri dağıtmak, izinsiz toplantı yapmak, yasadışı örgütlerin haberlerine yer veren dergi ve kitapları okumak gibi suçlardan dolayı 20 yaşındaki, üniversite öğrencileri "
terörist"olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlama kanundan kaynaklandığı için, gerçekte terörist hiçbir faaliyete katılmamış bu terör suçluları örneğin, Meclis' te pankart açan öğrenciler, Malatya'da başörtüsü yasağını protesto yürüyüşüne katılan öğrenciler; bir dergi çevresinde bulunduğu için örgüt üyesi olmakla suçlananlar, düşüncelerini açıkladığı için terörü destekliyor iddiasıyla yazarlar, terörist sayılsalar da nasıl af kapsamı içine alınamaz?15 yıllık şiddet ortamını sona erdirebilecek böyle bir ihtiyacı karşılamak için gelinen bu koşullar da, affın kapsamının genişlemesi zorunlu ihtiyaç olarak görülmektedir.Bunun için anayasanın engel olduğu gerekçesi aşılabilir
. Kaldı ki anayasa ya aykırı bir af kanunu çıkarılsa dahi, af kanunu yürürlüğe girecektir. Muhalefet partileri, terör suçlularının da af kanunu kapsamına alınmasını istediği için ve muhtemelen cumhurbaşkanı da iptal davası açmayacağından, bu durumda dahi 'fiilen"ve hukuken bir engel yoktur.İktidar samimiyse anayasayı değiştirerek bu engeli kolayca aşabilir. Siyasi çekişmeler nedeniyle
anayasa değişikliği uzarsa veya yapılamazsa 1991 yılında yapıldığı gibi örneğin cezasının 1/10 oranını çekenlerin şartlı tahliyesi düşünülebilir. Veya basın affı kanunun da yapıldığı gibi cezaların 3 yıl ertelenmesi bu sürede suç işlenirse kalan cezanın çekileceği yolunda bir düzenleme yapılabilir.Anayasa engel denilirse bu gibi yöntemlerle, affa yakın bir uygulama geçici bir maddeyle yapılabilir.
Tahliye olan (13) bin terör suçlusundan korkuluyorsa, erteleme veya şartlı Tahliye onların yeniden suç işlemesini önleyecek:etkili bir yoldur. Terör suçlularının af kapsamına alınması toplumsal ve hukuksal talebin yanında, vicdani ve insani gerekliliktir.Affın dışında tutulan suçlular, Anayasa Mahkemesi'nde dava açtıklarında kanunun iptali kuvvetle muhtemeldir. 1974 affında olduğu gibi, mahkeme kararıyla değil, Meclis olarak da bu imkân verilmelidir.
Uzun zamandır tartışılan 'af' gereksiz bir sorun nedeniyle yılan hikayesine dönüştürülmüş, tutuklu ye mahkumlara işkence haline gelmiştir. Affa karşı olma, affı istememe tartışması artık geride kalmıştır. Adalet Bakanı'nın da her fırsatta belirttiği gibi artık bu 'af
’ çıkmak zorundadır. DSP ve MHP arasında anlaşılamadığı ileri sürülen 'Haluk Kırcı' hakkındaki uyuşmazlık, affın çıkmasına mantıklı bir engel olarak görülemez.Af konusunun tartışmaları, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayacak bir hal almıştır. 70 bin tutuklu ve mahkumun, 500 bin ailenin, bir milyon ceza dosyasının ve halen tutuksuz yargılanan yaklaşık 300 bin sanığın doğrudan haklarını etkileyen böyle bir konu, belirsiz sürümceme de bırakılamaz.
Ağustos 1999'daki af kanununa, Cumhurbaşkanı Demirel' ce bazı eşitsizlikler giderilsin gerekçesiyle, iade edilmesi Cumhurbaşkanı'nın^da affı benimsediğini göstermektedir. Keza ortada çıkmış bir kanun hükmü vardır. Bu işlemlerin hukuki bir değerinin olması gerektiği gibi, hukuken af "kazanılmış hak" olarak görülmeyi gerektirir.
Çıkarılan af kanununda siyasi suçlar olarak nitelenen mahkumlar affedilmemektedir. Devletin öncelikle kendisine yönelik suçları affetmesi gerektiği herkesçe söylenip benimsenmesine rağmen, hükümet ne yazık ki, bunları af kapsamı dışında bıraktı. Toplumda affedilmemesi benimsenen bireye karşı suçları affederek haksız bir ayrımla ciddi eşitsizlikler yaratıldı.
Ayrıca belirtmek isterim ki, affın dışında kalan mahkumların, Avrupa insan Hakları Mahkemesi'ne yapacakları "
ayırım yasağı"nın ihlali başvurusu, Türkiye'yi gerçekten güç duruma sokabilir.Tartışmaları bitirerek barışı kurmak isteyen Meclis, yeni tartışmalara neden olmamalıdır.
Hacı Ali Özhan
Not:Bu değerlendirme akit gazetesinde 3 kasım 2000 ve Akit gazetesinde 24 ocak 1999 tarihinde yayımlanmıştır. HAÖ.