İŞKENCE ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME |
İŞKENCE ÜZERİNE DEĞERLENDİRME
Kanunda suç olmasına karşın, işkence ve onur kırıcı görüntüler,haberler Türkiye gündeminden hiç düşmüyor.
Basın toplantılarını dağıtmak için, etkisiz hale getirmekten ziyade, "copla, tekme, tokat" ile göstericilerin sürüklenerek gözaltına alınmaları, televizyon ekranlarımızda dünyanın gözleri önünde her gün yaşanmaktadır.Mahkemelerde de sanıklar, emniyette işkence altında ifade verdiklerini ve zorla imzaladıklarını söyleyerek ifadelerini kabul etmemektedirler
.MAHKEME UYGULAMALARI
Ceza davalarında sanıkların büyük çoğunluğunun bu yöndeki ifadeleri üzerine, mahkemeler, işkence iddialarını araştırmayıp, sanığa suç duyurusunda bulunmasını hatırlatmaktadır.
Gözaltında kötü muamele gören kişi, gözleri bağlı olması yanında, işkence izlerinin kaybolması nedeniyle kötü muamele gördüğünü ispatlama güçlüğü çekmektedir. Dolayısıyla suç duyurusunda bulunsa dahi, iddiasını ispatlayamadığından sonuç alamamaktadır.Ceza mahkemelerimizin uygulamasında görülen bu hata, işkencenin önlenememesinde büyük rol oynamaktadır.
Şöyle ki, CMUK m. 254 hükmü, "hukuka aykırı şekilde elde edilen deliller hükme esas alınamaz" demektedir. Dolayısıyla sanığın emniyet ifadesi eğer işkence veya kötü muamele altında alınmışsa karara dayanak yapılamaz.Sanığın işkence veya kötü muamele iddialarının bu nedenle bizzat mahkemece araştırılması zorunludur.
Sanığın yer, tarih, eşgal ile nasıl işkence yapıldığına ilişkin ayrıntılı anlatımları mutlaka ciddiye alınarak araştırılmalıdır.Bu araştırma sonucunda, mahkeme suç teşkil edecek bir işkence veya kötü muamele tesbiti yaptığında savcılığa suç duyurusunda bulunmalıdır.
Diğer yandan sanık hakkındaki kararını işkence davasının sonuna -başka delil yoksa- bırakmalıdır.Ayrıca ceza hâkimi vicdani kanaatine göre delilleri değerlendirip karar verebileceğinden, işkence veya kötü muamele altında ifade vermiş olabileceği ihtimaline dayanarak dahi beraat kararı verebilmeli
dir.Emniyet görevlileri, adli işlemleri savcılık adına yürütmektedirler. Dolayısıyla savcılık adına yürütülen bir işlemde suç işlenmesi kabul edilemez. Sanıkların işkence iddiaları savcılarca doğrudan araştırılmalı, işkenceyi ortaya çıkarabilecek her türlü kolaylık ve imkân sağlanmalıdır.
Özellikle
gözaltı süresinde savcılıkların emniyet birimlerini sürekli kontrol etmesi, sanık yakınlarının veya avukatının başvurusu üzerine 24 saat üzerinden sanık izlenebilmelidir. Yakını veya avukatı sanıkla -24 saat için- her zaman görüşebilmeli, sanığın özel bir doktor tarafından muayenesini yaptırabilmelidirler.Emniyette sanık ifadesi alınırken mutlaka avukat bulunması zorunluluğu getirilmelidir.
Çünkü avukat bulunması kamu hizmeti olması nedeniyle sanığın isteğine bırakılmamalıdır, Kaldı ki sanığın lehine olabilecek bir vekilinin bulunmasını sanık neden istememiş olabilir ki?Uygulamada genellikle sanıkların avukat istemedikleri tutanaklara yazılıp sanıklarca da imzalanması, her zaman yakınma konusu olmaktadır
. Hatta bu durum dahi tek başına emniyet ifadesinin geçersizliği için yeterlidir.Yine sanıkların ifadelerinin savcılıklarca alınması nedeniyle, emniyette uzman olmayan polis memurlarının ifade olması gereksiz hale gelmektedir. Her sanığın ifadesinin savcılarca alınması büyük bir iş yükü getirse de, emniyette polis memurlarının ifade alma yetkisi tümden kaldırılabilir.
Asıl olan savcılığın ifade almasıdır.
Savcılık adına ifade alan emniyet görevlisinin yetkisi tümden kaldırıldığında, doğal olarak işkence iddiaları da son bulacaktır.
İŞKENCENİN ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN
Hükümet, açıkladığı Ulusal Program' da, işkenceyle mücadele konusunda kararlı olduğunu, kısa vadede kanun değişikliği yapılarak işkencenin önlenmeye çalışılacağını taahhüt etmiştir.
Hazırlanan Ceza Kanunu tasarısındaki işkenceyle ilgili hükümler; kötü muamele, onur kırıcı eylemleri Kapsamadığı için yeterli değildir. İşkencenin daha az şiddeti olan kötü muamelenin de, cezalandırılması gerekir. Bu nedenle tasarıdaki (m. 139) işkenceyi suç sayan maddede kötü muamele, insanlık dışı eylemi de kapsayan değişiklik yapılması gerekir.Aslında işkence ve kötü muamele ile mücadelede, özel bir kanun çıkarılması daha yerinde olacaktır
. Çünkü, işkence ve kötü muamelenin tesbiti, yeterli derecede araştırılması, delillerin temini ile adli tıp kurumu, emniyetin denetimi, tutuklu ve avukat ilişkisi gibi çok boyutlu bir ilişki, özel bir kanun gerektirecek uzmanlık ve özellik taşımaktadır.Dağınık halde bulunan mevzuatı bir kanunda toplamak, Kanunun uygulanmasını da kolaylaştıracaktır
. İşkencenin ve kötü muamelenin ayrıntılı tanımlanması ile maddi ceza kuralları yanında, yargılama usul kurallarını, avukat ve adli tıp ilişkilerini kapsayan özel bir kanun, işkenceyle mücadelede heyecan oluşturacak ve önleyici bir işlev görecektir. Ayrıca Ulusal Program' daki taahhütlerin yerine getirilmesini de kolaylaştıracaktır.ULUSLAR ARASI AF ÖRGÜTÜNÜN ÖNERİLERİ
Uluslararası AF Örgütü, işkencenin tüm dünyada her gün sürdüğünü belirterek, yasaklanmasının yeterli olmadığını, önleyici acil tedbirler alınmasını, 12 maddelik bir program sunarak hükümetlere önermiştir.
Buna göre,
her ülkenin en üst yöneticileri, işkenceyi her gerçekleştiğinde kınamalıdır. Tutuklular, akrabaları, avukatı ve doktoruyla geciktirilmeden görüştürülmeli ve nerede ve kimin yetkisinde tutulduğu açıklanmalıdır.Tüm gözaltı birimlerine bağımsız, habersiz ve kısıtlamasız denetim ziyaretleri yapılabilmelidir
. Sorgu makamı ile gözaltı makamları birbirinden farklı olmalıdır. İşkence şikâyet ve raporları, bağımsız kurumlarca zamanında ve kapsamlı olarak incelenmeli ve soruşturma sonuçları halka açıklanmalıdır. İşkence altında alınan ifadelerin kullanılmaması, işkence mağdurlarına yeterli tazminat ve tedavi imkânı sağlanmalıdır.Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), "İşkenceyi durdurmak için bir adım atın" başlığıyla yeni bir kampanya başlatmıştır. Her ülkenin insanlarını, işkenceyi yok etme yönünde birlikte harekete geçirmenin yollarını aramaktadır. Kampanya gerekçesinde UAÖ şöyle diyor:
"İşkencenin nasıl önleneceği konusunda bilgi eksikliği yoktur. Hükümetlerin işkenceye son vermek için taahhütlerini yerine getirmesini çok bekledik, işkenceye karşı kampanya sıradan insanlar tarafından sürdürülmelidir. İnsan hakları aktivistleri ve destekçiler için, gü
çlerini birleştirerek, işkenceye karşı bir adım atma ve hükümetlere sorumluluklarını hatırlatma zamanı gelmiştir. İşkencenin sürekliliği ümit kırıcıdır, fakat birlik üzerine temellendirilmiş bir kampanyanın uzmanlaştırıcı ye harekete geçiren bir potansiyeli vardır. İşkenceciler, kamuoyunun bu konudaki kayıtsızlığından güç bulmaktadır. Bizim amacımız, bu kayıtsızlığı öfkeli bir itiraza, onu da bir eyleme dönüştürmektir."Filistin askısı, elektrik, cop, kaba dayak, tazyikli su
gibi işkence yöntemleri devletin resmi birimlerinin raporlarına dahi girmiştir. Avrupa ülkelerinin, "uzun süre ayakta bırakılma, gözlerin bağlanması, koyu renk torbanın kafaya geçirilerek bekletilme, sanığın uyumasına engel olunması, yeterli su veya yiyecek verilmeme, gürültülü ortamlarda bulundurma, sandalye üzerinde uyumak" gibi işkence olarak nitelenen davranışlar, Türkiye'de kötü muamele olarak dahi görülmemektedir.Türkiye'de işkence söylentileri ne yazık ki gündemimizde bulunacaktır.
Çünkü halk olarak işkenceyi, kötü muameleyi hâlâ normal görebiliyoruz. Bir sorgulama yöntemi olarak, kötü muamele ne yazık ki beyinlerimizde hâlâ meşrudur.Hükümet, Af Örgütü' nün bu programını benimsediğini beyanla,
İşkence ve Kötü Muamelenin önlenmesi hakkında Kanunu çıkararak, Avrupa Birliği sürecini hızlandırmış olacaktır. Tabii ki vatandaşlarına karşı insanlık suçunu önleyerek görevini hakkıyla yapmış olacaktır.Hacı Ali Özhan
Not: Bu değerlendirme iki makale olarak 29 mart 2001 akit gazetesi ve 6 ekim 2000 akit gazetesinde yayımlanmıştır. HAÖ.