BATI ÇALIŞMA GRUBUNUN HUKUKİ ANALİZİ |
Hacı Ali Özhan |
... BÇG amacı yönünden |
... BÇG kuruluş ve faaliyetleri yönünden |
... Savcılığın değerlendirmesi |
... Anayasa Mahkemesi kararı |
... sonuç |
BATI ÇALIŞMA GRUBUNUN HUKUKİ ANALİZİ
Batı Çalışma Grubu' nun yasal olup olmadığı basında ve kamuoyunda tartışma konusu olmuş en yetkili kişilerin farklı, karşıt açıklamaları basına yansımıştır.
Batı Çalışma Grubu olarak tanımlanan organizasyonun yasal olup olmadığı, mahkeme ve Savcılıklar da da tartışmalara neden olmuştur. TSK personelin böyle bir organizasyonun içinde veya kurucusu olarak "görevlen gereği" görev üstlenip üstlenemeyecekleri üzerinde, bir davada yapılan tartışmalar ü
zerinden örneklenerek incelenmeye çalışılacaktır.Eski İçişleri Bakanı Sn. Akşener' in kendi döneminde oluşturulan BÇG' nin yasadışı olduğunu açıklaması üzerine dönemin DKK' nı Sn. Erkaya' nın cevabı yayınlanmıştır MKG' kararının açıklanması hukuken bir dizi usule bağlanmışken buna aykırı olarak 28 Şubat MKG'de ilticanın bir nolu sorun olduğunun tespit edilmesinden sonra 5442 nolu il idare kanununa dayanılarak emniyet, istihbarat, güvenlik çalışmalarının yürütülmesi amacıyla kurulmuştur, açıklamasında bulu
nmuştur. Devamla "Bu amaçla gerekli bilgilerin elde edilmesine yönelik olarak TSK' nın rapor sistemi genelgesi içerisinde ihtiyaç duyulan bilgilerin sıralanmak suretiyle genel kriterler ortaya konmuş ve bir rapor sistemi geliştirilmiştir. Söz konusu çalışan belge bu ihtiyaçları karşılamak üzere hazırlanmış taslak bir çalışmadır" diye açıklama yapmıştır.*
A*Bir kurumun yasal olup olmadığı hiç kuşkusuz dayanağını yasalardan almasıdır. Yasalarımızda herhangi bir devlet biriminin. sivil toplum örgütünün nasıl kurulacağı, faaliyetten, amaçlan, temsili organları, denetimi ve yönetimi açıkça belirtilmiştir. Batı Çalışma Grubu şeklinde bir organizasyonun dayanağı mevzuatımızda olmadığı gibi müvekkilimce basın toplantısı ve savunmada ayrıntılarıyla açıklandığı üzere zorlama yorumlarla da olsa hukuki dayanak bulunamaz. Anayasadan ve yasalardan dayanağı olmayan hiçbir devlet örgütü kurulamaz.*B
* AMAÇ YÖNÜNDEN:Bir devlet örgütünün kuruluşu yasalara uymak zorunda olduğu gibi amacının da yasalara uygun olması zorunludur. Devlet birimlerinin yasalara aykırı suç faaliyetlerim izlemesi, denetlemesi, engellemesi ve cezalandırması doğal olmasına karşın, bütün faaliyetlerini hukuk devleti ilkesine uygun ve hukuk içinde yapması zorunludur. İrtica
üe mücadele yasalarımıza göre -konusu suç olanlar- emniyet teşkilatına verilmiştir. Bu konuda Silahlı Kuvvetlerin irtica tespiti, rapor hazırlaması, birifıng düzenlemesi kanuni görevleri olmadığı gibi, bu amaçla hukuk sistemimizde bulunmayan "organizasyon" tanımlaması ile bir özel örgüt kurulması kanunen mümkün değildir. Devlet, vatandaşlarından kanunlara uymalarını isterken en başta devlet görevlilerinin uyması gereği çok açıktır.Örneğin
BCG belgesin de "Kara Kuvvetlerinin tüm personeli ve aileleri birer bilgi toplama vasıtasıdır" diyerek personelin eş ve çocuklarının elde ettikleri her türlü bilgi, belge ve haberi üst komutanlıklara bildirmesi emri verilmiştir. Kanunlarımızda böyle bir görev olmadığı gibi aileleri kapsayacak genişlikte bir yetkilendirme hem de emir olarak verilmesi yasalara aykırı olduğu gibi bir devlet kurumunun devlet imkânları ile kurum ilişkilerinin kötüye kullanımı suç teşkil etmektedir. Hatta öyle ki personelin aileleri tabiri ile yüz binlerce insanı emir yetkisi kullanılarak suç işlemeye yönlendirmektir.Bir belgede camilerdeki hutbe ve vaazların takibi ile rapor hazırlanması yönündeki bir faaliyet Garnizon Komutanlığının görevi olamaz. Camilerde suç işleniyorsa emniyet birimleri, idari kusurlar varsa Diyanet İşlen Başkanlığına kanun görev vermiştir. Hiçbir devlet kurumu başka bir devlet kurumunun görev ve yetkilerini kullanamaz. Hatta adı geçen devlet kurumlan asli görevlerini yapmıyor olsalar dahi bir başka devlet kurumunca "durumdan vazife çıkarmak" şeklinde bir yorum ve davranış i
çinde olamaz. Kaynağını Anayasadan almayan hiçbir devlet yetkisi, devlet adına kullanılamaz. Aksi halde hukuk devletinden söz edilemez.Başka belgede "istenilen bilgi ve raporlara" ilave olarak tüm derneklerin, vakıfların, meslek kuruluşlarının, sendikaların, fakültelerin, yurtların, siyası artı il ve ilçe yönetimlerinin, basın kuruluşlarının, il genel meclisi ve belediye meclis üyelerinin, vali, kaymakam, belediye başkanı ile müdür ve daire başkanlarının siyası görüşleri veya yönlerinin, biyografilerinin r
apor edilerek Deniz Kuvvetlen Komutanlığına gönderilmesinin istenilmesi kanuni olamaz. Bu faaliyetin kanuni dayanağı yoktur. Yüz binlerce kamu görevlisinin, sivil toplum örgütünün siyası görüşlerinin rapor edilmesi, biyografilerinin istenilmesi adeta fişlenmesi ancak diktatörlükle yönetilen ülkelerde dikta yasaları ile mümkün olabilir. Böylesine çok geniş çaplı istihbarat çalışması ancak açık, kesin ve özel bir kanunla mümkün olabilir. İç Hizmet Kanununun 35 inci maddesine bütün hukuk yorumları dışında yorum yöntemleri ile zorlama anlamlar yükleyerek gerekçe yapılamaz.Kısaca, BÇG' u tanımlaması ile oluşturulan "organizasyon" hukuken korunamaz bir amaç taşımaktadır. Sn. Erkaya' nın belirttiği 5442 nolu il idare kanununun hiçbir maddesi BÇG' nun kurulması, faaliyetleri ve amacının dayanağı olmadığı gibi bu konu ile de ilgisizdir.
*
C* KURULUŞ ve FAALİYET YÖNÜNDEN:Batı Çalışma Grubu tanımlaması ile oluşturulan organizasyonun biçim yönünden kanuni dayanağı olmadığı gibi kuruluş ve faaliyetleri yönünden de kanuni dayanağı yoktur. Bu organizasyonun varlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinden emir yetkisi kullanılarak faaliyet gösterildiği belgelerden açıkça anlaşıldığı gibi aksi de iddia edilmemektedir.
Batı Harekat Konsepti konulu belgede "Batı Çalışma Grubu oluşturulan her kademede irticai olay ve faaliyetlerle ilgili bir bilgi bankası oluşturulmalıdır" denmektedir.
Başka belgede .... "bilgilerin gecikmeksizin BCG' na aktarılması sağlanacaktır" demektedir. BÇG' nun teşkiline atıf yapılan ilgilerden anlaşılacağı üzere BÇG' nun bizzat Genelkurmay Başkanlığı içerisinden oluşturulduğu, konsepten anlaşıldığı üzere de faaliyet yürüttüğü açıktır.
Adı geçen belgelen düzenlemek Genelkurmayın görev ve yetki alanına girmediği gibi Türk mevzuatına göre çok özel görevler haricinde hiçbir devlet kurumunun görevine girmemektedir. Aslında belgelerdeki usul, amaç ve kapsam da bir istihbarat görev ve yetkisi de yoktur.
1324 sayılı Genelkurmay Başkanının görev ve yetkilerine ait Kanunun görev, yetki ve sorumluluk başlıklı 2 inci maddesinde adı geçen belgelerdeki türünde bir görev olmadığı gibi BÇG'u biçiminde bir organizasyon çalışması da yoktur. Diğer maddelerinde de hüküm olmadığı gibi 1325 sayılı kanunda da bir görevlendirme yetkilendirme yoktur
.Böylesine önemli, kapsamlı, özel nitelikli bir görev kanuni dayanağı olmadan yapılamaz. Hiçbir kamu görevlisi kendisine görev çıkaramaz. Laiklik ilkesi ne kadar korunmalı ise Hukuk devleti ilkesi de özenle korunmalıdır. Kanunların tanımladığı bir suç varsa yine kanunlar içinde mücadele z
orunludur. Kanunlarda boşluk varsa bunların doldurulması ve takdiri Parlamentoya aittir. Hukuk devletinde kargaşa savunulamaz, kanunla düzenlenecek bir görev kamu görevlilerince kişisel yorumlan ile oluşturulamaz.Bir kısım askeri personelce görevleri dışında, hem de demokratik devlette olmayacak görevler üstlenerek, en azından başka kurumların görevine giren konularda görev ve yetki amaçlanamaz. Keza Asken kurumların imkânları ve emir yetkisi bu amaçla kullanılamaz. Amacı kanunların içinde veya meşru olsa
dahi, bir kamu görevlisi kuruluş kanunu olmadan bir oluşum, kurul, organizasyon vb. örgütlenme içinde olamaz. Organizasyon tanımı Türk mevzuatında olmadığı gibi, grup şeklinde bağımsız bir devlet birimi de yoktur. Aslında BÇG' nun kanunen nereye konacağı nasıl tanımlanacağı sıkıntısı nedeniyle "organizasyon" denmiş "illegal bir yapılanma değildir" denmiştir. Nitekim iddianamedeki bu belgeler BCG' na değil, Genelkurmaya aittir denilmesi de bu kaygıdandır. Organizasyon, grup. platform benzen deyimlerin resmi bir geçerliliği olmadığı gibi ancak sivil örgütlenmede söz konusu olabilir. Bir kamu görevlisi devlet adına bir devlet görevim bu şekilde kuramaz, amaçlayamaz, yürütemez. Amacı çok ulvi olsa bile.*D* SAVCILIĞIN DEĞERLENDİRMESİ:
Batı Çalışma Grubunun varlığı ile belgelerin varlığının gerçek olduğunu kabul ettikten sonra TSK ve BÇG' nun devleti korumak amacıyla çalışma yaptığını, gerekçesiyle bir davada Savcılık, suçların "kasıt" unsurunun olmadığı kanısına vararak takipsizlik kararı vermiştir. Keza, TSK'nin
görevi yalnızca ülke sınırlarını korumak değil denerek 211 sayılı iç hizmet kanununun 35 inci maddesine atıf yapılarak iç güvenlikle, irtica ile mücadelede görevi olduğu yorumu yapılmıştır.Savcılık yine, 35 inci maddeye atıf yaparak, irticai faaliyetlere karşı mücadelede TSK'nin görevli olduğunu bu nedenle raporlar da hazırlayabileceğini belirtmektedir.
Bir kere irtica ile mücadele TSK'nin görevi içinde görülse bile, bunu kanuni örgüt ve çalışma usulleri içinde yapması zorunludur. Kaldı ki, TSK'nin iç güvenlikte görevi yoktur. Anayasada bu konuda hüküm olmadığı gibi m.35 de dahil bir kanun hükmü yoktur.
TSK' nun umumi vazifeler başlığı altında 35. maddede belirtilen görevi Türk yurdunu Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamaktır. İç hizmet yönetmeliğinin 85. maddesinde "vazifesi, Türk yurdu ve cumhuriyeti içe ve dışa karşı" denilmesinden iç güvenlik görevinin varlığı sonucu çıkarılmaktadır.
İç güvenlik konusunda ve içe karşı koruma görevinin kabulü demokrasiye ve hukuk devletine aykırı olduğu gibi maddenin lafzı yorumundan da bir sonuç çıkarılamaz. Aksi halde TSK'ne siyasi görev verilmiş olacağı için Anayasadan kaynaklanmayan bir yetki düşünülemez. Anayasa düzeyinde açıkça belirtilebilecek nitelikte bir yetki bir yönetmelik hükmündeki yalnızca "iç" hecesin
den dolayı Başsavcı gibi yorumlanamaz. Yine yönetmeliğin dayanağı 720 inci maddede belirtilen Kanunun 120 inci maddesi "bu kanunda mevcut olan hükümlerin... tatbik şekli... talimatname... olunur" diyerek yönetmeliğin kanun hükümleri yönünde düzenleneceği genel ilkesini belirtmiştir. Kanunda olmayan 35 inci maddede olmayan bir anlam, amaç, izah yönetmeliğe aktarılamaz.Yönetmelik böyle yorumlansa bile, dayanağı olan 35 inci madde bu şekilde yorumlanamaz. 35 inci madde Başsavcı gibi yorumlansa bile Anayasanın 117 maddesi bu şekilde yorumlanamaz. Hukuk Devleti ve Demokrasinin esasları gereği bir silahlı örgüte iç güvenlik, siyaset yapmak, irticai ile mücadele görevi verilemez. Ancak hukuk içinde hukuk kurum ve kuralları ile mücadele edilir.
946 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 4 ncü maddesiyle (1923 sayılı yasa ile değişik) görev ve sorumlulukların iç hizmet kanunu ve yönetmeliği ile diğer kanunlarda gösterilir hükmünü getirmiştir.
İç hizmet Yönetmeliğinin 158 inci maddesi "Garnizon komutanının vazifeleri" başlığı ile 11 inci bendinde aynen, (Belge 38) "isyan, ihtilal gibi hallerde hususi kanuna göre icap eden kuvvetlerle Hükümete yardım etmek" şeklinde tanımlanan bir görev vermiştir. Bu maddenin konu ile ilgisi olmadığı gibi başka hiçbir maddesi
nde BÇG' nun kuruluş, amaç ve faaliyetlerine dayanak yoktur. Aynı şekilde TSK'de bu maddeden yorumla irtica ile mücadele görevi üstlenemez.Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili halen yürürlükte bulunan yukarıda bahsedilen hiçbir kanunda TSK'nin iç güvenlikle ilgili görev ve yetkisi yoktur. Başkada kanun yoktur. Yalnızca Yönetmeliğin 85 inci maddesinde geçen "iç" kelimesinden hareketle, . açık bir anlatımı olmamasına karşın, bütün kanunları ve .Anayasayı göz ardı ederek böylesine önemli bir konuda
görev icadetmek hukukî bir tarz olamaz..Yönetmeliğin 33 ncü maddesi açıkça emirlerin aynen, "Emirlerin hizmete mütaallik olması ... kanun ve nizamları ihlal etmemesi şarttır." demekte, aksi davranışları da Asken Ceza Kanununun 41 inci maddesi ile cezalandırmaktadır. K
eza TCK m. 152, 153 bu yöndedir.*
E* ANAYASA MAHKEMESİ KARARI:Anayasanın 117 inci maddesinin yaklaşık aynen karşılığı olan 1961 Anayasasının 110 uncu maddesini yorumlarken aynen,
".......Böylece Anayasamız Silahlı Kuvvetlerin barışta ve savaşta hazırlanması ve idaresi görevini Genelkurmay Başkanlığına karşı sorumlu tutmakta, yürütme organı ile Genelkurmay Başkanı arasındaki bağlantıyı kurmuş olmakta ve böylece Başbakana da Hükümet katında olmak üzere, bu işlerin yönetim ve denetiminde görev vermiş bulunmaktadır. Bu maddeyle Başbakana verilmiş bulunan görev, .Anayasanın 105. maddesinde belirtilen genel nitelikteki Başbakanlık görevlerinden ayn ve onlara ek olarak Anayasanın verdiği özel nitelikte bir görev olup, Başbakanın da bu görevlerin yerine getirilmesinden diğer bakanlar gibi Anayasanın 105. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kişisel sorumluluğu vardır. Kuşkusuz Başbakanının bu sorumluğu .Anayasanın 110. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve Bakanlar Kurulunun, ordunun savaşa hazırlanması konusunda TBMM'ne karşı olan müşterek sorumluluğunu ortadan kaldıracak nitelikte değildir. Yani sözü geçen konularda Başbakan, Bakanlar Kuruluna ve Bakanlar Kurulu da TBMM'ne karşı sorumlu durumunda olmakta ve sorumluluk halkaları böylece tamamlanmaktadır..." (Any.Mah.Kararı 14-4-1966 tarih 63/67 E, 66/69 K.) (Ek-5) denilerek açıkça Başbakanın özel nitelikli bir görevinden bahsederek Genelkurmay Başkanlığının sorumluluğu yetkisini vererek, bu konuda bir bakan gibi kişisel sorumluluk içinde olduğunu belirtmiştir.
Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki, Genelkurmay Başkanlığının bütün eylem ve işlemlerinden Başbakan doğrudan sorumludur. Dolayısı ile Genelkurmay Başkanlığının bütün etkinlikleri, TBMM' nın Başbakan ve Bakanlar Kurulunu denetlemesi ile sorumluluk halkaları tamamlanarak Anayasanın sistemi içinde milli egemenlik ve milli irade oluşmaktadır. Yasa ve Anayasamızın sözü ve ruhu böyle emrettiği gibi Hukuk devleti ve demokrasinin esasları da bunu emretmektedir. Anayasa kendi içinde yasal sistemini böyle kurmuşt
ur. Demokrasi hukuk devletinde demokratik esaslarla korunabilir. Demokrasinin diktatörlük yöntemleri ile korunması düşünülemez. Buradan çıkarak yorumlar yapılamaz. Kaldı ki yukarıda adı geçen kanun, yönetmelik ve Anayasa hangi hukuk yorumu mantığı ile yorumlanırsa yorumlansın TSK'ne veya içinden oluşturulmuş bir gruba, organizasyona görev verir şeklinde sonuca ulaşılamaz. Aksi hukuk devletinin özünün ve kendisinin tamamen yok olmasıdır.Sonuç olarak şunu da belirtmek isterim ki, İç hizmet Kanununun 35 inci maddesi, aynı kanunun 119 maddesi ile kaldırılan 1935 tarihli 2771 sayılı Ordu dahili Hizmet Kanununun 34 üncü maddesinin birinci cümlesi aynen alınmıştır, gerekçesine dayanmaktadır. Gerek gerekçe olan kaynak maddede, gerekse de komisyon tasarısı gerekçesi
nde TSK'nin görevleri sayılırken (en büyüğünden en küçüğüne kadar ayrıntıları ile sayılmıştır) iç güvenlikle ilgili bir görev verildiği yönünde açık bir cümle olmadığı gibi bu yönde bir izlenim dahi yoktur. TBMM' nin maddeyi kabul gerekçesi ve Meclis görüşmelerinde de bu yönde en küçük bir açıklama yoktur.Bu belgelerin içeriğindeki faaliyet ve amaçlar, bu konuda açık bir kanun hükmünü gerektirecek özel bir kanunla düzenlenecek ve Anayasadan kaynağını alacak şekilde düzenlenmesi gereken görev ve sorumluluklarıdır. TSK'nin görevleri açıkça sayılmışken, kısmen Güvenlik Soruşturması Yönetmeliği ile Emniyet birimlerine verilen görevi, onun da ötesine giderek âdeta ülke sathında yüz binlerce kamu görevlisinin Anayasal temel haklarını ihlal edercesine istihbarat ç
alışması yapılması demokratik esaslarla, hukuk devleti ile bağdaşamaz, yasal kabul edilemez.Kısaca,
A- BÇG' nun kanuni dayanağı olmadığı gibi kuruluşunun da yasal olmadığı,
B- BÇG' nun amacının, faaliyetlerinin yasal olmadığı,
C- TSK'nin içinde BÇG'nun kur
ulduğu, amacının yasalara aykırı olduğu, meşru haklı olsa bile kanunlara aykırı bir görev üstlenemeyecekleri,D- TSK'nin iç güvenlikle ilgili görevi bulunmadığı, 1324, 1325, 926 kanunlarda böyle bir görev verilmediği, İç hizmet Kanununun 35 inci maddesinde de "iç güvenlik" kavramı geçmediği, Yönetmeliğin 85 inci maddesinin iç güvenlik görevi verir şeklinde yorumlanamayacağı ile Anayasa Mahkemesinin konuyu aydınlatan kararı verilerek anlatılmıştır.
Hacı Ali Özhan
Not: Araştırmaya konu davada, Batı Çalışma grubuna ait bazı belgelerin açıklanması üzerine, devlet sırlarını açıklamaktan yapılan yargılamada, BCG’ nun hukuki durumu, faaliyetlerinin hukuki değerlendirilmesi ve yasal olup olmadığı tartışmaları yapılmıştır. Davada Yerel Mahkeme beraat kararı vermiş
ve Yargıtay tarafından onaylamıştır. Bu araştırmanın dava ile sınırlı kısmının tam metni, Hukuk Dünyası Yıl :1998 Sayı:3 yayımlanmıştır