İletişim şurasında, yine radyo ve televizyonların kapanmasıyla ilgili maddenin değiştirilmesi gündemdeydi. Bir yayının durdurulması, yayın şirketinin bütün işlemlerini etkileyeceği hatta yok edeceği gibi, sonuçta kamuoyunun haber alma hakkını da sınırlayan sonuçlara kadar uzanmaktadır.
Yakınmalara neden olan kanunun ilk şeklinde, yayın ilkelerini ihlal edenlerin ilk önce uyarılması, ihlalin tekrarı halinde de, bir yıla kadar yayın durma müeyyidesi getirmektedir. Ancak isabetli olarak RTÜK tarafından, kısa süreli günler şeklinde uygulanmıştır.
Kanunda mayıs 2002 tarihinde yapılan değişiklikle; ihlalin varlığı halinde uyarı, özür dileme, adı geçen programın durdurulması, ihlalin tekrarı halinde de para cezası yine tekrarı halinde de bir yıla kadar yayın durdurma yaptırımı getirilmiştir.
Yerinde,isabetli bu kademeli yaptırım düzenlemesinin yanında, 4 maddenin a, b, c bentlerindeki ilkeler ihlal edildiğinde, doğrudan bir aya kadar yayının durdurulacağı hükmü getirilmiştir. İhlalin tekrarı halinde de yayın tümden durdurulup lisansı iptal edilir denilmektedir. RTÜK 'e verilen yetkinin bir aya indirilmesi uygun olmakla beraber, 'bir ay durdurulur" ibaresi ile RTÜK 'ün takdir yetkisi kaldırılmış ve RTÜK uygulamasını da aratacak şekilde, mutlaka bir ay durdurma yaptırımı uygulaması zorunlu hale gelmiştir. Kanunun bu yöntemi tercihi yanlıştır. Yeniden "bir aya kadar durdurabilir" şeklinde düzenlenmesi doğru olacaktır. İhlalin tekrarı halinde yayının tümden durdurulacağı hükmü de haksızdır, bu nedenle "bir süre belirtilerek" yayın durdurulması şeklinde değiştirilmesi isabetli olacaktır. Değişiklikle getirilen, ihlalin varlığı iddiası halinde, yayın kuruluşunun savunması alınır, hükmü yerindedir. Bu hükmün diğer kademeli cezalar halinde de "savunması alınır" şeklinde benimsenmesi isabetli olacaktır.
Diğer yandan, kanunun uyarı yapmadan doğrudan bir ay süre ile durdurma yaptırımına bağladığı 4 maddenin a, b, c, bentlerine baktığımızda; ne anlama geldiği belli olmayan, soyut, tartışmalı, tereddütlü kavram ve tanımlarla belirlenmiş yayın ilkeleri bulunmaktadır. Hem de ihlalin tekrarı halinde, yayının tümden kapanması sonucunu doğuracak bir yaptırımın mutlaka açık, anlaşılır, somut, tereddüt edilmeyecek nitelikte olması şarttır. Asgari hukuk mantığı ve hukuk vicdanı bunu gerektirir. Nedir bu kavramlar; devletin bölünmez bütünlüğüne aykırılık, Atatürk ilke ve inkilaplarına aykırılık, toplumu şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa sevk etmek, toplumda nefret duyguları uyandırmak, halkı din, dil, ırk, mezhep, bölge, sınıf farklılığıyla düşmanlığa tahrik etmek gibi tanımlamalar bulunmaktadır. Yine yayın şirketi sahibinin kendi ve yakınları çıkarına yayın yapılması ilkesi (m.4/c) doğru olmakla beraber, yaptırımı uyarı doğrudan kapatma olmadan düzenlenmesi hakkaniyete daha uygun olacaktır.
Ben uygulamanın içinde bir hukukçu olarak, bu kavramların içeriğini, kapsamını, sınırını anlayabilmiş değilim. Bu kavramların ne anlama geldiği konusunda, hukukçular arasında bile fikir birliği sağlanamamıştır. Bu konuya bakılırken, kavramlar olumsuz olmakla beraber, neye hangi yaptırımın tespiti açısından bakılmalıdır. Değişiklikle getirilen, uyarı, özür dileme, programın durdurulması, para cezası gibi yaptırımlar yerinde olmakla beraber, bu kademeli yaptırımların 4 maddenin a, b, c, bentlerinde uygulanmaması kesinlikle haklı değildir. Bu bentlerindeki yayın ilkelerinin somut, açık, anlaşılır olması yanında, kademeli yaptırıma tabi tutulması talebi gibi haklı yakınmalara kulak vermesi gereken, AK parti hükümetinin bu yanlışı kısa zamanda düzeltmesi gerekir.
Hacı Ali Özhan
Bu makale vakit gazetesinde ........ 2003 tarihinde yayımlanmıştır.