hacıalinin basin sayfası                                  
 hacı ali özhan

BASINA TAZMİNAT

Basın özgürlüğünün önünde duran önemli sorunlardan birisi de, kişilik haklarına saldırı nedeniyle açılan tazminat davaları. Vakit gazetesine bir köşe yazısından dolayı rekor tazminat kararı verildi. Basın kanunu değişikliği TBMM gündeminde bulunduğundan, vakit davası vesilesiyle basın özgürlüğü açısından konuyu değerlendirmek istiyorum.

Kanun mağdur kişinin kim olacağı konusunda açık bir hüküm getirmemiştir. Medeni kanun "hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse" "kişilik hakkı zedelenen kimse" Borçlar kanunu "şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi" demekle yetinmiştir. (m.24-49) Dava açma ehliyetine sahip kişinin yani davada muhatap olacak kişinin tespitinde yeterli düzenleme yoktur, bir anlamda kanun boşluğu vardır. Burada sorun şu, bir gazete yazarı veya haber içinde bir meslekten, bir gruptan, topluluktan veya halkın bir kesiminden bahsedilmesi halinde "zarar gören-mağdur sıfatıyla" herkes dava açabilecek midir ? Basın özgürlüğü açısından bu konu gerçekte önemlidir, nitekim vakit gazetesinin yakınması da buradan kaynaklanıyor.

Matufiyet denilen bu konu, mahkemelerin yorumuyla doldurularak uygulanmakta ve mahkemelerce de farklı kararlar verilmesine neden olmaktadır. Kişilik hakları zarar gören "mağdurun" tespiti konusunda kanuna açık, belirgin, anlaşılır hüküm getirilmelidir. Örneğin, "ismi yazılmamış olsa bile yazının mahiyeti itibariyle muhatap alındığında tereddüt edilmeyecek kişi" "tanınan özellikleri itibariyle muhatap alındığında tereddüt edilmeyen kişi" "gösterilen delillerden hukuki ve maddi irtibatın varlığı" gibi mağdur kişiyi somutlaştıran şeklinde tanımlamalar getirilmelidir. Böylece bir topluluktan, meslek veya gruptan bahsedildiğinde, kişi doğrudan hedeflenmediğinde dava açma ehliyeti olmayacaktır. Aksi halde basın özgürlüğü ve ifade hakkı yeterince kullanılamayacağı gibi mahkemeler de iş yükü açısından içinden çıkılamaz hale gelecektir.

Yine parasal tazminat sorumluğu yerine "mahkeme kararını" yayımlamak veya başka gazete de yayımlanması gibi benzeri müeyyideler getirilmelidir. Çünkü, gazeteler sermaye şirketi gibi doğrudan ticari kuruluşlar değildir. Kamu hizmeti ağır basan sosyal hizmet kurumlarıdır. Bu nedenle yaptırımların parasal olmaması daha uygun olacaktır. Bazen tazminatın ödenmesi ciddi ekonomik güçlüklere neden olarak gazetelerin, dergilerin kapanması sonucunu doğurabilmektedir. Gerçi kanun "diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle de yetinebilir" diyerek seçimlik hakkı epeyce genişletiyor. (BK m.49) Ancak uygulamada genelde para yoluyla tazmine karar verilmektedir. Basın kanununa açık bir hüküm getirilerek, basın yoluyla işlenen haksız fiiller için "kınayıcı" bir kararın yayımlanması veya benzeri yaptırımların getirilmesi yeterli olacaktır. Mahkeme kararı yayımlanmadığında tazminat hatta hapis cezası dahi düşünülebilir.

Basın kanunu "hakaret, sövme, her türlü fiilden doğacak maddi manevi zararlardan" dolayı basının tazminat ödemesini öngörmüştür. (m.17) Mahkemeler bu kavramların içeriğini kendi değer yargılarına göre tespit zorunda kaldıklarından tartışmalı, tereddütlü kişisel yorumlara açık kararlarla davayı sonuçlandırmaktadırlar. Gerçekte bu kavramların ne anlama geldiğini, somut olayda içeriğini tespit zor olmaktadır. Hukuk adamının eline böylesine tartışmalı kavramlar verildiğinde farklı kararların önüne geçmek mümkün değildir. Her ne kadar Yargıtay aşamasında uygulama tekleşir denilse de, olayların özelliği, konunun boyutu, çeşitliliği uygulama birliğini sağlamayı zorlaştırmaktadır. Bu nedenle bu kavramların belirgin, anlaşılır, açık, somut hale getirilmesi ihtiyacı vardır. Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkum olmaması için bu kavramların Avrupa standartın da düşünülerek tespit edilmesi de gereklidir. Ayrıca bu eylemin ağır, haksız, kötü niyetli ve zarar vermek amaçlı yayınlar için geçerli olacağı hükmü getirilmelidir.

Vakit gazetesine yönelik ön yargısı dışında, konuya "basın özgürlüğü, ifade hakkı" yönüyle bakılmalıdır. Aynı davalarla başka yazarlar ve gazetelerde pekala karşılaşabilecektir. Yukarıdaki önerilerimizin bu gözle değerlendirilerek makul çözümlerin bulunması bütün basın için gereklidir.

Hacı Ali Özhan

Bu makale vakit gazetesinde 22 mayıs 2004 tarihinde yayımlanmıştır.
         hacialiozhan2000@yahoo.com      hacialiozhan@mynet.com     hacialiozhan@hotmail.com        
Akit makaleleri   Gündem & Bakış makaleleri   Yeni Şafak makaleleri   Radikal makaleleri  
main page/ana sayfa