Vakit davası basının bir kısmınca görülmemezlikten gelinse de, ön yargısız bakan mesleki ve sivil örgütler konuya duyarlı yaklaşmaktalar. Konu, vakit gazetesinin özgürlüğü dışında basın özgürlüğü, bir yönüyle yargı sorunu, bir yönüyle de internet hukukunu ilgilendiren farklı boyutlar taşımaktadır. Bu davada oluşacak karar içtihat niteliği kazanırsa, herkesi ilgilendiren pratik sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle konuya kendi gerekleri içinde objektif bakılmalıdır.
Kanun kişilik hakkı zedelenen "mağdur kişinin" kim olduğu konusunda açık bir hüküm getirmediğinden, bir mesleğe veya topluluğa karşı yapılan hakaretlerde herkesin dava açması yargıda ciddi bir iş yükü oluşturacaktır. Örneğin sayın Özdemir Özok hakkında imam hatip mezunlarının dava açma hazırlığı içinde oldukları gazetelerde haber olmuştur. Sayın Özok'un konuşmasındaki içime sindiremiyorum yorumundan sonra bütün imam hatip mezunlarının kendilerini mağdur olarak görüp binlerce dava açtıkların da, mahkemeler bu davalar için zaman ve emek harcayacaklar, aynı olayda farklı kararlar verilecek, Yargıtay binlerce dosyada temyiz incelemesi yapmanın dışında farklı kararları takip ederek uygulama birliğini sağlamaya çalışacaktır. Buna rağmen aynı olaydan dolayı farklı kararlar kesinleştiğinde, adalete güveni sarsıcı sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Yeri gelmişken belirtmek isterim ki, sayın Özok imam hatip mezunlarını üzecek sert bir yorumda bulunmuştur. Bu açıklama sayın Özok'un düşünce özgürlüğü içinde görülmelidir. Özok'un düşüncelerini beğenmeyenler, yanlış bulanlar da kuşkusuz karşıt açıklamada bulunacaklardır. Ancak karşıt tepkiler düşünce açıklamaktan öteye Özok'u susturmaya, konuşmamaya, yasaklamaya yönelik olmuştur. Hatta suç duyurusunda bulunan hukukçular olmuştur. Özok'un açıklamasında ceza kanunu anlamında bir suç yoktur. Şikayetçiler suç görseler dahi düşünce özgürlüğünü savunuyorlarsa suç duyurusunda bulunmamaları gerekir di. Barolar ve diğer kurumlar, ancak kendi görev alanlarıyla ilgili açıklama yapmaları gerekir. Bu nedenle bir hukuk kurumunun doğrudan siyasi konularda görüş açıklamaması gerekir, çünkü Baroların ve diğer kurumlar siyasi değildir. Birey olarak siyasi kurumlar içinde görev alıp açıklama yapmak kuşkusuz herkesin hakkıdır. Bu konuda sn. Mustafa Erdoğan hocamın dediği gibi bu tür beyanların dava konusu olmaması gerektiği kanısındayım.
Vakit davasında Asım Yenihaber müstear ad olduğundan bu sorunun çözümü de basının sorunları arasındadır. Basın kanunu sorumlu müdüre, müstear ad kullanan yazar ve muhabirlerin gerçek isimlerini açıklamama hakkını isabetli olarak veriyor. Sorumlu müdürün açıklamaya zorlanamayacağı ancak açıklamadığında bizzat yazar veya muhabir gibi sorumlu olacağını belirtiyor. Bunun gibi yine isabetli olarak haberin kaynağını açıklamamak da basın özgürlüğü hakkı arasında bulunmaktadır. Dava da sorumlu müdür, müstear adı kullanan gerçek kişiyi açıklamasına rağmen mahkeme başka bir kişiyi sayın Mehmet Doğan'ı tazminatla sorumlu tuttu. İnternete bağlanıldığında otomatik olarak verilen protokol numarasının varlığı, mahkemece sorumluluk için yeterli kabul edildi. İnternet hukukunu ilgilendiren ve yeni gelişen bu konuda Yargıtay'ın özellikle üzerinde durması gerekecektir. Artık her işlemin internet üzerinden yapıldığı bu dönemde, herkesi ilgilendiren bu konuda yeterli ve uzman bir inceleme yapılması ihtiyacı vardır.
Yargıtay'ın gerek mağdur kişinin tespit kriterleri gerekse internet protokol numarası konusundaki kanun boşluğunu doldurması gerekecektir, ancak asıl çözüm kuşkusuz TBMM' dedir. Basın kanunu 17, Borçlar kanunu 49 ve Medeni kanunun 24 maddeleri bir bütün halinde düzenlenmeli, mağdur sıfatının oluşması hali için tereddüt edilmeyen açık, anlaşılır, belirgin, somut bir tanımlama getirilmelidir. Yaşamamızın her boyutuna giren internetle ilgili düzenleyici bir çalışma yapılmalıdır. İnternet konusu başlı başına teknik bir alan olup kapsamı itibariyle geniş özellikler taşımaktadır. İnternet konusunda değişik kanunlara ilgisi oranında ekleme maddelerle bu konunun düzenlenmesi sorunları çözmeyecektir. İnternet olayını başından sonuna kadar bütün özellikleriyle düzenleyen bir "internet kanunu" çıkarılması en uygun çözüm olacaktır.
Hacı Ali Özhan
bu makale vakit gazetesinde 29 mayıs 2004 tarihinde yayımlanmıştır.