Cuma dergisi kapandı. Bir davada verilen tazminatı ödeyemediğinden kapanmak zorunda kaldı. Son sayısı dün yayımlanarak 14 yıllık yaşamı noktalandı. Halis Mutlu kardeşimin isteği üzerine benim ilk makalelerim Cuma dergisinde yayınlandı. Halis bey yazı istedikçe zevkle yazmaya başladım. O günlerde cuma günü ilk işimiz dergiyi okumak oluyordu. Bu nedenle Cuma dergisinin bende ayrı bir yeri olmuştur.
Haftalık dergilerin bir yazı nedeniyle satış bütçesini aşan miktarda tazminat ödemek zorunda kalması, doğal olarak kapanma sonucunu doğuruyor. Tazminat davaları nedeniyle küçük bütçeyle çıkan nice amatör dergi, gazete kapanmıştır. Nice yazar bu nedenle düşüncelerini yazamadı. Bizler bu nedenle nice fikir, haber ve değerlendirmeleri öğrenememiş olduk. Doğrusu araştırmaya değer.
Cumanın yaşadığı sorun kuşkusuz basının genel sorunudur. Konuya bu kapsam ve içerikte bakılmalıdır. Ama ne yazık ki bazı basın organları tazminat davası haberini sevinerek verebilmişlerdir. Dava konusu haber üzerinde tartışılabilir, ancak sorunun kökenlerinde düşünmek ve tartışmak daha yararlı olacaktır. Basın Kanunu değişikliği TBMM gündeminde olduğu için bu konuda bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Kanun, eleştiriyi serbest bırakmış, küfür ve hakareti suç görmüş ve tazminat yaptırımına bağlamıştır. Toplumda ve hukukçular arasında benimsenen genel eğilimde, eleştiri özgür olsun ancak hakaret ve küfürün suç görülüp cezalandırılması yönündedir. İşte sorun kaynağı burasıdır. Bu konu tartışılıp çözülmeden gazetelerin, dergilerin kapanması önlenemez.
Öncelikle hakaretin tanımı, içeriği, kapsamı tartışmaya muhtaçtır. Hakaret deyimi soyut bir üst kavramdır. Mahkemeler kanunu uygulamak zorunda olduklarından, küfür genelde anlaşılmasına karşın hakaret kavramında farklı yorumlar ortaya çıkmaktadır. Çünkü aşağılayıcı, küçük düşürücü, alay edici, onur kırıcı ifadelerin ne olduğu kişiye göre değişebilmektedir. Yine sert, ağır, sanatsal veya mizahi türdeki eleştiri kişiye göre değiştiğinden, eleştiri ile hakaretin arasındaki fark da anlaşmak mümkün olmamaktadır. Kişinin sosyal değerleri, dünya görüşü gibi bir çok konu bu kavramlara bakışı etkileyeceğinden aynı görüşte olunmaması gayet normaldir. Hukuk adamının eline böyle soyut bir çerçeve kavram verildiğinde, farklı kararların verilmesini de önlemek mümkün değildir. İşte böylesine farklı görülen bir kavramı kanuna taşıdığınızda, sorunu hukuk alanına da taşımış olursunuz.
Hakaret ve küfür suç olmasın denildiğin de, o zaman herkes birbirine küfür ve hakaret eder denilmektedir. Kanun da yasak var diye mi insanlar birbirine küfür-hakaret etmiyor. ! Hakaret ve küfür suç olmazsa herkes birbirine küfür-hakaret mi edecek.! Bunu kanun mu önlüyor. Bu sorular anlamlı. İnsanların birbirine hakaret edeceği sosyal vakıalar varsa hakareti kanunla falan önleyemezsiniz. Toplumumuzda küfür ve hakaretin yaygın olduğu da malum. Kızınca, sinirlenince, yanlış bir olay karşısında hepimiz neler söylemiyoruz ki. Toplumda konuşulan hakaret ve küfürler adliyeye intikal etse herhalde ceza almayacak kimse kalmaz. Kötü söz sahibinindir diye çok güzel bir sözümüz var. Hakaret-küfür eden kişiye "sevgi" ile ilgili güzel cevaplar verelim, utandıralım, kendi hakaret ve küfürü ile baş başa bırakılım. Böylelikle hakaret ve küfür daha aza indirilmez mi?
Küfür ve hakaret kuşkusuz olumsuz ifadelerdir, ancak bir anlamda sosyal boşalma tarzıdır. Hakaret ve küfür, toplumun gelişmişliği, eğitim düzeyi, ekonomik ve sosyal seviyesiyle doğrudan orantılıdır. Bunu toplumun görgü kurallarına bırakmak gerekir. Kanunla yaptırıma bağlanarak çözülemez. Kanunun ilgi alanı dışında toplumsal sorundur, eğitim ve kültür kaynaklıdır. Kanaatim o ki "hakaret ve küfür" suç olmaktan çıkarılsın, tazminat yaptırımı kaldırılsın. Eleştiri mi? hakaret mi? tartışması da yapılmayacağından düşünce özgürlüğü genişleyecek, özgürlük hakkına en çok ihtiyaç duyan gazete ve dergilerin de kapanması önlenmiş olacaktır. Hiç olmazsa Cuma'dan sonra başka dergiler kapanmasın.
Hacı Ali Özhan
bu makale vakit gazetesinde 5 haziran 2004 tarihinde yayımlanmıştır.