![]() |
hacı ali özhan
27 Mayıs günü; 'Hürriyet Ve Anayasa Bayramı'' olarak kutlanıyor ve resmi tatil iken 12 Eylül askeri yönetimince kaldırıldı.
12 Eylül' ün belki de tek isabetli kararı bu oldu. 27 Mayıs tarihli Cumhuriyet' te, sn Alparslan Berktay bayramın iade edilmesi çağrısı yaparak 12 Eylül'ü eleştiriyor. 27 Mayısın sıradan darbeler içinde unutturulmak istendiğini, nitekim 40 yılında yalnızca Ankara' da bir kapalı salon toplantısında anılacağını belirterek sitemde bulunuyor,.
sn.Selçuk’ ta 27 mayısın askeri müdahale de”değil' devrim olduğunu, Avrupa dembkrasi hukuku içeren anayasası ile olusturduğu kurumlarla özüne ve tarihsel anlamına bakılarak tartılması gerektiğini belirtiyor. Sn.Toktamış Ateş, 27 Mayıs çağdaş, demokrat, vesair bir Türkiye'ye inananlara kutlu olsun derken; sn. Ali Sirmen de, 27. Mayıs' ın getirdiklerini, uygulamalarının iyi olduğunu DP iktidarının yanlışlarını örnekleyerek sorularla 27 Mayıs'ı benimsediğini anlatmaya çalışıyor.
Yukarıdaki yazarlar gibi 27 Mayısı benimseyen, olumlu gören; sosyal demokrat ve sosyalist kesimin varlığı bilinmektedir. Her zaman tartışılan bu konuda demokrasi kavramı açısından gördüğüm öz ve derin çelişki üzerin de durulaçaktır.
27 Mâyıs'ı kutlayan açık bir çelişki halidir. Bu çelişkiye mazeret arayıp demokrasi kavramın bozmaya hiç gerek yoktur. Bir darbe demokrasiyi getirecekte olsa, darbe olarak onu savunmak demokrasiyle bağdaşmaz. Bir darbe ne kadar iyi sonuçlar verse de darbe'yi savunmak, demokrasiyle açık bir çelişkidir.Bu yazarlar darbe yapılması demokratik değildir. Ancak 27 Mayıs olumlu şeyler yapmıştır deseler, daha dürüstçe olur. Yoksa 27 Mayıs devrimdi denilemez. Kaldı ki darbe gibi, devrim gibi toplumsal olaylar fiili olağanüstü durumlardır. Olağan durumlarda işimize geldiği için darbeleri savunma gerekçeleri aramak, aslında inandığımız çağdaşlık, demokrasi kavramlarını yoketmektir.
Benim darbem iyidir deyip başkasının darbesinide meşru hale getirirsiniz. 27 mayıs darbesi iyidir, 12 mart, 12 eylül darbesi kötüdür, dediğinizde kimseyi inandıramazsınız. Asgari bir mantıktan yoksun yorumlarla kendinizi dahi aldatamazsınız.
Bir darbe yaptıklarıyla sonuçlarıyla tarihi bir vakıa olarak, değerlendirilip toplum için faydalı olduğu ileri sürülebİlir. Gercekten de 27 Mayıs, Anayasası'nın 24. Anayasası ve 82 Anayasa-sı'ndan daha demokratik oldugu açıktır. Ancak bu hal 27 Mayıs darbesınin yapılmasını demokratik olarak haklı olduğu söylemeye yetmez. Hatta bir Totaliter yönetime karşı, demokrasiyi getirmek için 'darbe' yapılması demokrasi ile bağdaşmaz.Dolayısıyla gerçekten demokrasiyi kavramış "demokratım” diyen veya sosyalistim" diyen bir kişinin 27 Mayıs dârbe' sinin yapılmasına mutlaka karşı çıkması gerekir. Benim darbem' 'başkasının darbesi" ayırımı yapmadan bütün darbelere karşı çıkmadan demokratlık olamaz.
Bu ilkeli tavır, darbelerle içice olan siyasal yaşamımız açısından güncel değere sahiptir. Herhangi bir darbeyi savunmak, ileride darbe olmasını savunmak anlamına gelecektir. Sizin veya karşıtlarınızın fikirlerine yakın, darbe uygulamalarına göre tavır almak, demokrasinin, özünü derinden yok eden faşist tavrın, kendisidir.
Demokrasi ancak yine demokratik usullerle korunabilir. Demokrasi yi faşist yöntemle korumak çelişkisi gerçekte bir Aziz Nesin'lik komedidir.Darbe doğaldır ki hukuki de değildir meşru de değildir. Zor şiddet hiçbir, demokratik değerle uyuşamaz. Her darbe karşıtına karşı şiddet uygulayarak varolur. Uyguladığı şiddet, her alana yayılmış insan hak ve özgürlüklerinin ihlalidir. Bu nedenle her darbe insanlığa karsı islenmiş bir suçtur. Uluslararası sözleşmelerde insanlığa karsı islenmiş suçlarda zamanaşımı yoktur. Bu nedenle 12 Eylül, 12 Mart, 27 Mayıs darbecileri yargılanmalıdır
Darbecilerle hesaplaşmadan demokratik değerleri yaşatamayız. Demokrasiye bağlılık darbecilerle hukuk içinde hesaplaşmaktan geçer. 12 Eylül' ün büyük acı ve yıkımından,Başbakanı ve Bakanları idam eden 27 Mayıs' tan , gerçekleri önyargısız ve bütün yanlarıyla değerlendirip! hukuk içinde sorumlularını cezalandırmadan hukuk devleti ve demokrat devlet olunamaz.
Hukuk adamlarına düşen görev yapılmalıdır. Yeri gelmişken Adana Savcısı sn. Sacit Kayasu' yu burada tebrik etmek istiyorum 12 Eylül yönetimi hakkında açtığı dava, tarihi değere sahiptir. Davanın işlem görmemesi, kendisinin savcılık görevine son verilmesi, ne yazık ki bizim gibi ülkelerde görev yapmanın ödülü olabilmektedir. Demokratikratik seviyemiz sn. Kayasu'ya yapılanla ortaya çıkmıştır.
12 Eylül' ün en son mağduru olan sn. Sacit Kayasu, kuskusuz tarihe bir not düştü. Birileri anlamadı; ancak gelecek kuşaklar, 50 yıl sonra onu çok daha iyi anlayacak ve bugün adına üzülecekler.
31 mayıs 2000 tarihli akit gazetesinde yayımlanmıştır.
Hacı Ali Özhan .....................................................
|
|