.................... insan hakları sitesi.................... ..................................güzel insan akın birdal için.................................. |
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ VE TERÖR
İnsan haklarının başında ana özgürlük olarak düşünce özgürlüğü gelmektedir. Düşünce özgürlüğünün kullanımı ile ceza kanununda suç görülen bazı maddelerin birbirine yakınlığı, haklı olarak yakınmalara neden olmaktadır. Bunların başında uygulamada en çok görülen maddeler; bir kişiye karşı "hakaret ve sövmek " suçu, (m.480-482) memurlara karşı görevlerinden dolayı hakaret etmek suçu,(m.266-268) Cumhurbaşkanı'na hakaret suçu, (m.158) Cumhuriyete, TBMM'ye, Hükümete, askeri kuvvetlere, bakanlıklara, adliyeye hakaret etmek suçu, (m.159) Halk arasında "kin ve düşmanlık" yayarak tahrik etmek ve kanunlara itaatsizliğe tahrik suçu (m.312) gelmektedir.
Hakaret, sövme, düşmanlık kavramlarının eleştiri kavramı ile sınırını tespit etmek gerçekten zordur. Uygulama da çok sayıda yazar, düşünür, siyaset adamı, ağır ve sert ifadelerle yaptıkları eleştirilerinden dolayı, hakaret, sövme, düşmanlık var denilerek bu maddelerden dolayı yargılanmışlar ve bir kısmı da mahkûm olmuştur.
Hakaret ve sövücü cümlelerin söylenmesi doğru görülmeyen, yapılması tercih edilmeyecek bir davranıştır. Ancak hakaret kavramının içeriğini tespit etmek gerçekten zordur. Neyin hakaret olduğu tartışması kolay sonuçlanabilecek bir şey değil. Aslında Türk toplumu olarak çabuk kızan, küfür eden hakaret eden sosyolojik, biyolojik bir gerçekliğimiz var. Ayrıca, hükümeti, adliyeyi, askeriyeyi, meclisi, emniyet güçlerini en sert şekilde eleştirmek her zaman mümkündür. Nitekim de çok yaygın olarak ağır ve sert eleştiriler yapılmaktadır.
Yine düşmanlık kavramı olumsuz olmakla beraber, düşmanlık düzeyindeki fikirlerin söylenmesi düşünce özgürlüğü içinde görülmelidir. Düşmanlık nedir, hangi fikirler kime göre düşmanlıktır, tartışmasının içinden çıkılması gerçekten zordur. Dolayısıyla uygulamada düşmanlık düzeyinde olmayan ağır ve sert eleştirilerin cezalandırıldığına tanık olmaktayız. Bazen hafif eleştirilerin dahi düşmanlık düzeyinde denilerek cezalandırılmasına ne yazık ki rastlanılmaktadır. Bu şekilde kamu düzenini sağlamak amaçlı getirilen 312 madde adeta kamu düzenini bozarak amacını yok eder hale gelmiştir.
Bu yasaklar ile genellikle resmi ideolojiye karşıt, beğenilmeyen, hakim görüşe karşıt, farklı, aykırı muhalif düşünce açıklamaları; hakaret etmek, düşmanlığa tahrik etmek, yıkıcı, bölücü, irticai, tehlikeli, şiddet yanlısı şeklinde tanımlanarak engellenmek istenmektedir. Yasaklarla bu düşünce sahipleri, yasadışı yollara itilmiş olunmaktadır. Demokrasiyi koruyalım derken yasadışı oluşumlar ve davranışların ortamı hazırlanmış olunmaktadır.
Nitekim Terörle Mücadele kanuna göre terör suçları olarak görülen birçok eylem, aslında düşünce özgürlüğü kapsamında kalmaktadır. Kanunda terör suçlusu olarak tanımlanan kişilerin yüzde doksanı eline silah almamış, hatta silah görmemişlerdir. Kanundaki tanımlamadan dolayı "terörist" olarak görülmektedirler. Örneğin TCK nun 169 maddesi uyarınca, duvarlara yazı yazmak, bildiri dağıtmak, izinsiz toplantı yapmak, yasadışı örgütlerin haberlerine yer veren dergi ve kitapları okumak gibi suçlardan dolayı üniversite öğrencilerine veya köylerde dağdan gelen kişilere zorunlu olarak giysi, yiyecek veren veya misafir eden kişilere hapis cezası verilebilmektedir. Gerçekte terörist hiçbir faaliyete katılmamış kişiler örneğin, Meclis' te pankart açan öğrenciler, Malatya'da başörtüsü yasağını protesto yürüyüşüne katılan öğrenciler, bir dergi çevresinde bulunduğu için örgüt üyesi olmakla suçlananlar düşüncelerini açıkladığı için terörü destekliyor iddiasıyla yazarlar terörist sayılarak yargılanmaktadırlar.
Düşünce özgürlüğü gibi konular ilkesel olduğu gibi, herkesi ikna etmek, memnun etmek de zaten mümkün değildir. Kaldı ki, toplumsal mutabakat adına dikkate alınacak çevrelerin kim olduğu da tespite muhtaçtır. İrticai, bölücü, yıkıcı diye tanımlanan düşüncelerin özgürlüğü konusunda bazı grupları ikna etmek zaten mümkün değildir. Bu çevreler bilimsel, objektif tartışma yerine tamamen kendi önyargıları, çıkarları ve kendi doğrularında adeta faşist derecesinde diretmektedirler. Ayrıca bazı konularda cesaretli olmak ihtiyacı da vardır. Bir kanunun her zaman herkesi tatmin etmesi mümkün değildir. Kanunlar toplumsal gerekler ve tarih penceresinden bakılarak tespit edilmelidir. Gerçekte bir düşünce ne kadar zararlı, tehlikeli olarak görülse de, yasaklama ile değil, o fikri doğuran gerekçelerle mücadele ile önlenir. Bir fikir, asayiş sorunu olarak görülemez. Ancak fikri doğuran toplumsal gerçeklerin bilimsel olarak tartışılmasıyla, yeni fikirler üretilerek, en geniş tartışma ortamı ile zararsız, tehlikesiz hale getirilebilir. Demokraside kendisini böyle koruyabilir, ancak...
. Böyle bir davranışa yaptırım getirilmesi normal görülebilir, ancak hapis cezasıyla cezalandırılması kanımca birçok yönden sakıncalı ve yersiz hale gelmiştir. Hakarete muhatap olan kişi, hukuk davasıyla tazminat alarak amacına ulaşabilir. Hakaret kişiye göre de değişen bir kavram olduğu için, uygulamada yersiz karışıklıklara ve mağduriyetlere neden olması da önlenmiş olunacaktır. Hakaretin mağdurunu tatmin etmek, kamuoyunu da yeterli derecede tatmin edip kamu düzenini korumaya yeterlidir.
Sorunun köklü ve esaslı çözümü 169 maddenin terör suçu kapsamından çıkarılması ve 168 madde kelimenin tam anlamıyla terörist somut eylem ile sınırlı tutularak eylemin ağırlığına göre kademelendirilmesi gerekir. 168 maddesindeki örgüt üyeliği suçunda hiçbir ayırım yapılmadan "sair efradı" denilerek herkese aynı miktar ceza ile mahkum olmaktadır. Maddedeki suç, kademeli olarak eylemin ağırlığı, üyeliğin derecesi oranında mutlaka ayrıntılı bir derecelendirmeye tabi tutulmalıdır. Yoksa örgüt üyesi deyip, örgütün kitabını okuyan, duvarlara yazı yazanı, sempatizanı ile örgüt adına silahlı eylem yapan veya örgütün aktif üyesine aynı cezanın verilmesi hakka, hakkaniyete aykırıdır. Nitekim kanun bu ayırımı yapmadığı için herkese aynı cezayı vererek adalet terazisi doğru işletilemez. Keza hapis cezası miktarının mutlaka makul bir miktara düşürülmesi en azından 1998 hazırlanan tasarıdaki 5 yıl hapis ile sınırlanması gerekir. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü ile yakından ilgisi olan bu maddelerin, Avrupa Birliği süreciyle paralel olarak ayrıntılı düzenlenmelidir.
Hacı Ali Özhan
Bu makale mazlum-der ankara şubesi tarafından çıkarılan ocak 2004 tarihli 3 nolu sayısında yayımlanmıştır.
|