Bir mahkeme, bir gerekçeli
karar
Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi:
Düşüncenin çokluğu ve eşitliği, ülkelerin ilerlemesinin itici
gücüdür. Onun için çoğulcu demokrasiyi benimseyen ülkeler
gelişmekte, ötekilerse geri kalmakta. Eleştirilerden korkmamak
lazım
24/02/2003 (88 defa okundu)
HACI ALİ ÖZHAN
Bozulmaması gereken
mutlak kurum 'yargı'dır. Bir ülkede yargı kurumlarının
tarafsızlığı, bağımsızlığı, güvenirliği bozulmuşsa artık tuz
da kokmuş demektir. Hâkimlerin değerlerinin, siyasal
tercihlerinin, kişisel bilgi ve görüşlerinin verdikleri
kararları etkilemesi hiçbir zaman tümden yok edilemez. Baskıcı
ve şekilci hukuktan yana olan hâkimler olabileceği gibi
özgürlükçü hukuktan yana olan hâkimlerin de olması normaldir.
Ancak ne yazık ki mahkemenin verdiği bir kararı
beğenmediğimizde hemen işin kolayına kaçıp hâkimleri,
mahkemeleri siyasallaşmakla suçlamaktayız.
Bursa 1. Ağır
Ceza Mahkemesi'nin, 1999 yılında verdiği kararlar gerçekten
ciddi bir demokrasi dersi verecek değerdedir. Hasan Celal
Güzel, Akın Birdal ve Lütfi Şehsuvaroğlu hakkında askeri
kuvvetlere hakaret etmek suçlamasıyla açılan davalarda
aşağıdaki 'mükemmel' gerekçe ile beraat kararı verilmiştir.
İşte mahkemenin gerekçesi:
"... Düşünme ve düşüncenin
açıklanması özgürlüğü çoğulcu demokrasinin kurucu ve olmazsa
olmaz öğesi olduğuna göre, düşüncenin açıklanması ortamı yok
edilerek yurttaşlara 'İçinden düşün' denilemez. Bu tutum
'Düşünme' demek anlamına gelir ki, çoğulcu demokrasi ile
bağdaşmaz. Çünkü, dış dünyaya yansıma olanağı verilmediği
takdirde düşünce özgürlüğü işlevini yapamaz ve varlık nedenini
yitirir. Kişiler ve toplum, özgür beynin ürünlerinden
yararlanamaz. Düşünceleri 'tartışarak ve tartarak doğruyu
yanlıştan ayırma' imkânından yoksun kalır. Düşüncenin çokluğu
ve eşitliği bu ülkenin zenginliği ve ilerlemesinin itici
gücüdür. Onun içindir ki, çoğulcu demokrasiyi benimseyen
ülkeler gelişmekle, ötekiler geri kalmaktadır.
'Son gerçeği'
kimse bulamadı
Düşünme özgürlüğü çoğunluk
gibi düşünememe, kurulu düzeni sorgulama ve hatta eleştirme
hakkını da içermelidir. Eğer bir toplumda düşünme özgürlüğü
yerleşik düzeni eleştirme ve kınama hakkını kapsamıyor ve
yalnızca onu övmeyi öngörüyorsa, orada bağnazlık kaçınılmaz
hale gelir. Zira bir toplumda herkes aynı şeyi düşünüyorsa
kimse bir şey düşünmüyor demektir. Böyle bir toplum
durağanlaşır, gelişme gücünü yitirir. Bir düşünce o an için
doğru bile olsa, yarın için yetersiz kalmaya mahkûmdur. Her an
ve her yerde, 'değişmez' değişmekte ve bugünün doğruları
yarının yanlışları olabilmektedir. Yeryüzünün son gerçeğini
henüz kimse bulamadı ve bilinen tek 'gerçek' budur. Gerçeğin
anlaşılmasına engel olan şey alışkanlıktır. Dokunulmaz bilinen
düşüncelere karşı çıkanlar, çoğu kez düşman ilan edilmiş, kimi
zaman da öldürülmüşlerdir. Başkalarından ayrı düşünenlere hain
gözüyle bakılmamalıdır. Çünkü insanlık büyük ilerlemelerin
çoğunu farklı düşünenlere borçludur. Bunlar düşünce
özgürlüğünün bekçileri olup, cesaretle yerleşik düşünceleri
eleştirmek yürekliliğini göstererek onları geliştirip
değiştirebilmişlerdir. Rabeiais, Calvin, Voltaire, Come ve
Atatürk böyledir.
Ünlü bir hukukçunun dediği gibi, eğer
çoğulcu demokrasiyi yerleştirmek istiyorsak, Voltaire
bilincini mutlaka benimsememiz gerekmekledir. O Valtoire ki,
Rousseau'nun yapıtlarını ve görüşlerini hiç beğenmediği halde,
kitabı yakılıp kaçmak zorunda kaldığında onu yanına çağırmış
ve çağrı mektubunda şöyle demişti: "Düşüncelerinizin hiçbirine
katılmıyorum, ama onları söyleme hakkınızı sonuna kadar
savunacağım."
İşte ulusun çoğunluğu böyle bir bilince
eriştiği zaman çoğulcu demokrasi kalıcı bir şekilde köklü
olarak kurulmuş olur.
Geri kalmış ülkelerdeki en büyük
eksiklik, eleştiriden kaçmak, hatta korkmaktır. Oysa
eleştirileriyle bizi sürekli yanlış yapmaktan koruyan kişi
adeta çarpık kravatımızı düzelterek bizi gülünç durumdan
kurtaran bir centilmen gibi kabul edilmelidir. Bu yüzdendir
ki, demokratik hukuk devleti, bireysel özgürleşmeyi, farklı
düşünmeyi özendirmekle kalmamalı, her din inanç ve görüşe eşit
uzaklıkla durarak, tarafsızlığını korumalı, bunların barış
içinde yan yana yaşamalarını sağlayacak ve birinin diğerini
yok etmesini önleyecek bir çerçeve çizmekle yetinmeli,
düşünceleri susturmaya kalkışmamalıdır..."
Tarih
özgürlükten yana
Siyasal düşünceleri
farklı kişiler hakkında verilen bu güzel gerekçelere
katılmamak mümkün müdür? Böyle düşünmeyen hâkimlerimizin
bulunması da normal görülmelidir, ancak tarih özgürlükten yana
akmakta ve akmaya da devam etmektedir.
Hacı Ali Özhan:
Ankara Barosu avukatı
Bu
habere kaç puan verirdiniz? |
1 |
2 |
3 |
4 |
5 |
6 |
7 |
8 |
9 |
10 |
Geçerli her oy için kayıtlı
kullanıcılarımız 2 Radikal Puanı
kazanırlar. |