Hacıalinin websitesi.

Mahkemelerin bağımsızlığı tartışmaları üzerine Hacı Ali Özhan’ la yapılan kısa röportaj.

Cuma dergisinde 12 haziran 1998 tarihinde yayımlanmıştır.

Hacı Ali Özhan (Hukukçu):

"Yargı için basındaki iddialar delil olamaz"

Soru-Efendim son zamanlarda yargının baskı altında olduğu yorumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

HAÖ---Adalet sembolü terazinin, gözü kapalı bir kişi tarafından tutulması, yargılama görevinin amacına uygun olarak, tarafsızlık içinde, hiçbir dış faktörün etkisinde kalmadan yerine getirilmesini göstermek içindir. Mahkemelerin 'Peygamber POSTU' olarak, nitelenmesi de yargının önemini belirtmeye yeterdir sanıyorum. Bir toplumda bozulmaması gereken tek kurum olan ' Yargı' nın zedelenmesi, toplumda derin yaralar açıp toplumun vicdanını kanatıcıdır.

Soru-Türkiye'de Hasan Hüseyin Ceylan gibi kişi ve kişilerin daha önce beraat ettikleri bir dâvadan aynı gerekçelerle suçlanarak tekrar yargılanmasını hukuki bulmak mümkün müdür?

HAÖ---Konunun önemi gereği bütün yargılama usul kanunlarımız hakimlerin reddedilebilmesini ve kendiliğinden çekilebilmesini düzenlemiştir. Hakim, kendi görüş ve fikirlerinden sıyrılarak tamamen dosya kapsamı içerisinde, dosya ile sınırlı karar verebilmelidir. Terazi kimin elinde olursa olsun tartının değişmemesinde olduğu gibi.

Başka bir hakim olsaydı nasıl karar verebilecek idiyse o şekilde karar verebilmesidir. Kanun, herkes için eşittir denirken, belirtilmek istenen de budur. Karar hakimin değil, 'Makamının' kararıdır.

Kuskusuz kanun hükmü ile onu uygulayan hakim arasındaki, zorunlu, etkileşim doğaldır. Ancak amaç maksimum objekiflik mümkün olabilen tarafsızlık olmalıdır.

Soru-Hakimlerin Türkiye de bağımsız ve tarafsız karar verebildikleri söylenebilir mi ?

HAÖ---Hakimin kararı taraflarca objektif bulunmayabilir. Kararı beğenmeyen davanın tarafı, pekala bu eleştiriyi getirebilir. Kanımca yargıya yönelik eleştirilerin çoğunluğu ‘istenilen karar verilmediğinden’ kaynaklanan ve objektif eleştiriden uzaktır.

Bir davada, hakim mutlaka karar vermek zorunda olduğuna göre, gerçekten tamamen hukuk içinde kalarak, vicdanına göre karar verdiği durumlarda da. 'süphe' edilmesi her zaman mümkündür. Hakimin iyi bir hakim gibi hareket edemeyeceğinin önceden kabul edildiği hallerde dahi hakimin iyi bir hakim gibi karar vermesi imkansız değildir.

Hakimin tarafsız olmasının yetmeyeceği tarafsız olduğuna inanılması gerektiği, bu nedenle hakkaniyete uygun davranılmadığı şüphesini dahi uyandırmamak için hakimlerin davadan çekilmesi en uygun yoldur.

Mahkeme kararlarını eleştirirken de hukuk içinde kalarak, objektif olunabilmeli, "istenilen karar verilmediği için" ucuz eleştiriden kaçınılabilmeli, hakimin değer, yorum ve vicdanına göre verdiği kararlara saygı duyulmalıdır. Yargıyı ancak somut, açık, belirgin haller de eleştirmeli ve genel olarak 'güveni' zedelememeliyiz.

Soru-Medyanın hedef göstermeleri ve yönlendîrmelerinin yargıyı yıprattığı söylenebilir mi?

Yargının yıpratılmasında son zamanlarda ‘basının’ olumsuz rolü ne yazık ki çok belirgindir. Örneğin Şevki Yılmaz’ la ilgili günlerce ve tekraren yapılan yıllar öncesine dayalı, konuşmalar, anlam ve kapsamından koparılarak verilmesi ve hatta RP'li bir grup hakkında yapılan sistemli yayınlarla kamuoyu yönlendirilerek yanlış ve eksik bilgilerle maksatlı bir kampanya açılması, 'basın ilkeleri' adına savunulur olamaz.

Öyle ki bu kampanya öylesine etkili olmuştur ki, açılan kapatma davasında basın organlarında kı haber ve yorumlar delil olarak gösterilebilmiştir.

Basının olumsuz işlevi ne yazık kı Akın Birdal olayın da açıkça gözükmekledir. Kaynağı belirli olmayan ve açıkça yalan olduğu anlaşılan haberler, büyük gazetelerimizde günlercî haber ve yorumlarla yer tutmuş ve gösterilen hedef sonucun da Akın Birdal 'a saldırı boyutuna kadar ulaşmıştır.

Keza HADEP davasında DGM Savcısı Semain Sakık' ın basında yer alan ifadelerine binaen hiç ilgisi olmadığı halde belki Semdin Sakık' ın HADEP' le de ilgili söyledikleri vardır yorumuyla ifadelerinin istenilmesine karar verilerek, genel başkan dahil yöneticilerinin tutukluluk halinin devamına neden görülebilmektedir.

Mutlak düşünce özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü savunuyor olmama karşın, 'yalan haber' yazma suçunun cezasının ağır olmasını savunuyorum. Yalan haber yazma özgürlüğü olamaz ve ağır şekilde cezalandırılması yaşadığımız olayların bize acı öğrettiğidir.

Not:Bu röportaj için sn. Halis Mutlu ya teşekkür etmek isterim. Haö.

hacialiozhan@hotmail.com