HacıAlinin websitesi                                 
 hacı ali özhan                                                             english site içindekiler

ceza kanunu değişirken genel öneriler

hacı ali özhan

  • Hapis cezası verilirken, hafta sonu cezaevinde hapis, akşamları cezaevinde hapis, evde hapis cezası gibi yaptırımlar, seçimlik olarak veya suçun karşılığı olarak tespit edilmelidir. Yine zorunlu ikamet, Kamu veya özelde çalışma yükümlülüğü (örneğin, madenlerde-yol işlerinde-dağ ve orman işçiliği gibi) getirmek, kadın mahkumlar için elektronik bir alete bağlı olarak oturduğu evde cezasını çekmek, bir mahallede bulunmamak, bir süre kütüphanede kitap okumak, halka açık alanlarda suçu künyesinde yazılı olarak bulunmak, şehir temizliği yapmak, trafik kontrolü yapmak gibi cezalar eklenebilir. Olayın türüne göre hakime seçim yetkisi verilerek bölgeye ve koşullara uygun cezalar kamu düzenini sağlamada daha etkin olabilecektir.

  • Bilgisayar ve internet bütün özel ve kamu yaşamamıza girmiştir. İlgili kanunlara küçük değişikliklerle dağınık bir mevzuat oluşturulması sakıncalıdır. İşlevi, niteliği, çok boyutlu özelliği itibariyle bu konuda kapsamlı özel bir kanun çıkarılması daha uygun ve isabetli olacaktır.

  • Irza tasaddi suçu sarkıntılık olarak değiştirilmeli ve kanundaki mevcut sarkıntılık suçu kaldırılmalıdır. Zorla ve şiddet kullanılarak kız-kadın kaçırma fiili, ırza geçilme halinde ağırlaştırılmış şekilde cezalandırılmalıdır. Ancak fail şehevi cinsel duyguları nedeniyle bu suçu işlediği için bir anlamda "zaruret hali" gibi görülerek cezada indirim için hakime takdir hakkı verilebilir. Aile içinde kocanın karısına karşı "zor ve şiddet" kullanılarak yapılan cinsel ilişki cezalandırılmalıdır.

  • Kasıtsız işlenen suçlarda kademelendirme yapılarak suçun özelliği ve boyutuna göre derecelendirilerek, ceza miktarlarının bu derece sırasında tespit edilmesi gerekir. Ayrıca neticenin oluşumunda "tahmin edilebilir hal" "öngörülebilir hal" "beklenmeyen hal" "önlenemez hal" gibi ölçüler getirilmelidir. Yine iş sahibinin, adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğu uyarınca cezai yaptırımı olmasının isabetli olacağını düşünüyorum. Buna göre Trafik suçlarında; sanığın kusuru, dış etkenler (yol hatası, diğer araçların durumu, araç hatası) acemilik, ihmal, gibi nedenler ile mağdurun kusuru, mağduriyetin büyüklüğü, ölümün kazanın dışındaki nedenlerle (kan kaybı, yanlış tedavi v.s. gibi) oluşması gibi haller ayrı ayrı derecelendirilerek cezalandırılmalıdır. Trafik kazalarında çalıştıranın ve olaya sebep olanların kusursuz sorumluluğu ilkesi gereği cezai müeyyideye bağlanması gerekir. Örneğin, araçın sahibi kişinin veya firmanın sahibi ile yol hatası halinde karayolları personelinin, yetersiz denetim nedeniyle içişleri bakanlığı personelinin veya kazaya sebep olan diğer araçların sürücüler için cezai yaptırım getirilmelidir. Yine doktor ve diger sağlık personelinin taksirli eylemi sonucu ölüm veya yaralanma meydana gelmişse, yukarıda sayılan ölçüt ve sınırlar içinde cezalandırılması gerekir. Ceza miktarlarının caydırıcı olacak şekilde eylemin özelliğine göre derecelendirilerek artırılması yanında araç sahibinin ve doktorun meslek ve sanatını yapamaması cezaları caydırıcı sürelerde verilmelidir. Yine mağdurun şikayetinden vazgeçmesi hali, cezanın büyük oranda indirimi sebebi sayıldığında, sanığın mağdurun zararını tazmine yönlendirilmesi sağlanmalıdır.

  • Zaruret hali, meşru müdafaa, haksız tahrik gibi nedenlerin dışında suçun işleme anından uzak olan etkiler ağırlık derecesine göre dikkate alınmalıdır. Mağdur, üçüncü kişiler veya dış faktörlerin kusuru, ihmali indirimde esas alınmalıdır. Kısaca suç işleme nedenleri, suça iten veya suçun işlenmesinde etkisi olan vakıalar tespit edilerek önem ve etki derecesine göre cezada %50 oranına kadar indirime gidilmelidir.

  • Suçtan zarar gören mağdurun sanığı affetmesi, ceza almasını istememesi, şikayetinden vazgeçmesi gibi koşullar halinde hapis cezasının %50 ye kadar indirilmesi benimsenmelidir. yine Suçta pişmanlık halinde %50 ye kadar ceza indirimi "şartlı" olarak sağlanmalıdır. Sanığın bir kez işlediği ve pişman olduğu durumlarda ceza indirimi ile, suçlunun topluma kazandırılması ve ıslahı mümkündür. Pişmanlık hali, suçlunun davranışını belirleyeceğinden kamu düzeni açısındanda önemlidir. Bu nedenle pişmanlık kavramına "hukuki değer" vermek gerekir.

  • Hakaret fiiline karşı hapis cezası verilmesi yukarıda anlatıldığı üzere bir çok yönden sakıncalıdır. Haksız fiil olarak görülüp, tazminat yaptırımına bağlamak yeterli olacaktır. Bu nedenle 158, 159, 266, 480 maddeler tümden kaldırılmalıdır.

  • Ortada hiçbir suç işlenmemesine karşın, yalnızca "düşmanlık düzeyindeki düşüncelerini" açıkladığı için cezalandırılma, ifade özgürlüğü ihlalidir. Toplumsal huzuru bozucu etki yapması yanında demokratik çoğulcu yapıyı sınırlayarak demokrasiye zarar vermektedir. Düşmanlığa tahrik suçunu düzenleyen 312/2 fıkrası kaldırılmalıdır. 312/1 fıkradaki bir suçu övme, iyi gördüğünü söyleme ve kanunlara itaatsizliğe tahrik fiilide normal hak olarak görülmeli ve cezalandırılmamalıdır. Yine bir suç islenmesine tahrik fiilini cezalandıran 311. maddede düşünce açıklaması kapsamı içinde görülmelidir. Çünkü bir kanunun ihlalini istemek, bir suçun işlenmesini istemek Avrupa ülkelerinde 'sivil itaatsizlik' olarak kabul edilmektedir.Suç işlendiğinde doğaldir ki tahrik edende 64 ve 65 madde kapsamında cezalandırılacaktır. Ama suç işlenmemişse tek başına" suça tahrik" eden düşünce açıklaması cezalandırılmamalıdır.

  • Terör suçu olarak TMK 7 ve 8 maddelerin yanında, terör tanımı gereği TCK 125, 146, 168, 169 maddeleri görülmektedir. Bu suçlar; "zor ve şiddetin" var olmamasına karşın, "zor ve şiddetin" amaçlanmış olmasını, gerçekleşebilme ihtimali cezalandırılmaktadır. Bu haliyle şiddet yanlısı siyasal fikirlerin propagandası yanında bazen şiddet yanlısı olmayan dergi çevreleri, küçük çaplı fikir birlikleri de "anayasal düzene karşı" "silahlı örgüt" niteliğinde görülerek cezalandırılmaktadır. Kişinin amacını, niyetini, yapacaklarını bir ihtimale binaen suçlayan maddeler, kişinin hak ve özgürlükleriyle bağdaşmayacaktır. Zor ve şiddet kullanıldığında onu cezalandıran maddeler zaten vardır. Bu nedenle Terörle Mücadele Kanununun tümden kaldırılması kamu düzeni açısından yerinde olacaktır.

  • 146 madde, ceza miktarının azaltılması yanında, suçun oluşumu için kesinlikle elverişli vasıta unsuru getirilmeli ve teşebbüs unsuru çıkarılmalıdır. Örneğin, "anayasada devletin şeklini değiştirmek için, amaca ulaşmaya yeterli elverişli vasıtalarla, silahlı olarak cebren ayaklanma çıkaranlar..." şeklinde değiştirilebilir. Ayrıca elverişli vasıta kullanmayanlar, suça iştirak edenler veya suça kışkırtanların cezaları azaltılarak derecelendirilmelidir. 168 maddenin gereksiz olduğunu tümden kaldırılması görüşümü saklı tutarak, bu maddenin ceza miktarı, ceza adaleti ve suç politikası açısından ağırdır. İkinci fıkradaki "çetenin sair efradı" kademelendirilmelidir. Örgütte silah kullanan üye ile kullanmayanı, bir eylem yapan ile yapmayanı, örgüte yeni girmiş üye ile, eski üyeyi, örgütün propagandasını yapanla, eğitim çalışmaları yapanı, mutfak işlerini yapanı ayırmadan herkese aynı cezanın verilmesi doğru bir ceza siyaseti değildir. Bu nedenle üyeliğin ve eylemlerin etkinlik ve önemine göre örgütün üyeleri arasında derecelendirme yapmak kesinlikle gereklidir. 169 maddeninde tümden kaldırılması fikrimi saklı tutarak, bu maddede ki elbise, yiyecek, konut temini gibi yardımlar suç olmaktan çıkarılmalıdır. Ayrıca "her türden yardımı" içeren cümlenin somut olarak tanımlanması gerekir. Hakime "her türden" yardım denilerek çok geniş bir yetki verilimesi suç siyaseti açısından yerinde değildir. Örgüt üyeleriyle akraba olan veya aile efradından birilerine yiyecek, konut, giyecek yardımı yapılmasını yasaklamak vicdani olarak savunulamaz.

  • Mala karşı suçlar arasında bulunan gasp-yağma suçlarını düzenleyen TCK. 495, 496, 97, 498, 499 maddelerin cezası, adam öldürme gibi ağır cezalardan sonra en ağır cezalandırılan suçlardır. Bu maddeler malı korumaktan ziyade "zor-şiddet-tehdit" unsurunu cezalandırmaya çalışmıştır. Ancak kanun kendi bütünlüğü içinde makul dengeyi kuramamış, haksızlık-vicdansızlık yaratacak kadar aşırılığa gitmiştir. Bu dengesizlik kamu vicdanı ve hakkaniyet duygusunu zedeleyecek boyuttadır. Hırsızlık, dolandırıcılık, emniyeti suistimal suçlarındaki ceza ile gasp-yağma suçu arasında 10 kat fazla hapis cezasını gerektirecek unsur bulunmamaktadır. Şiddet kullanıldığında yaralama veya öldürme olduğunda zaten bu suçlardan dolayı ayrıca suçlu cezalandırılmaktadır. Yalnızca "zor ve şiddet" uygulanması hali 10 kat farklı cezayı haklı çıkarmaya yetmemektedir. Kanımca hırsızlığın ağılaştırıcı hali olarak 3 yıl hapis ile cezalandırılması yeterli olacaktır. Hırsızlığın ağılaştırıcı hali olarak kabul edilmeyip bağımsız suç olarak görülecekse, bu maddelerin cezaları 3 yıl hapis cezası civarına kadar indirilmelidir.

  • sn. Vahit Bıçak (6) hocamın deyimiyle "suç olmaktan çıkarma seferberliği" başlatılıp, ceza kanununda suç olarak düzenlenmiş, ancak sosyolojik ve felsefi olarak özelliğini, toplumsal ihtiyaçlar ve kamu düzeni açısından gerekliliğini yitirmiş maddeler kanundan çıkarılmalıdır. Kanunun 75 yıllık uygulanmasından sonra böyle bir kapsamlı çalışmaya ihtiyaç vardır. Ayrıca yeni suç türlerinin ortaya çıkması, var olan suçların ayrıntılı düzenlenmesi ihtiyacı gözönüne alınarak güncelleşmesi açısından da bu çapta bir çalışma gereklidir. Bu konuda çok sayıda örnek bulmak mümkündür.

  • Ceza kanununda bir bölüm halinde düzenlenen "yabancı ülke reis ve elçilerine yönelik" suçlar, bölüm olarak düzenlenecek nitelik ve kapsamda değildir. Burada düzenlenen üç maddeye ilişkin suçlar, DİE nin istatistiklerine (3)bakıldığında bu maddeler hiç ihlal edilmemiştir. Kişilere karşı işlenen suçların, yabancı görevlilere yönelik yapıldığında ağırlaştırılması normaldir. Suçun basit halini düzenleyen maddeye yabancı şahıslar ve yabancı görevliler ayrımı yapılarak ve ağırlaştırıcı bir fıkrayı eklemek yeterli olacaktır. Ayrıca görevli olmasa dahi yabancı vatandaşa karşı işlendiğinde, cezanın ağırlaştıran fıkra ile artırılması isabetli olacaktır. Kanunda atıl, kullanılmayan maddeler ve bölümlerin azaltılması ile kanunun sadeliği ve kolaylığını sağlamak gerekir.

  • Ceza maddeleri sonunda "... miktardan ... miktara kadar para cezası verilir" denmektedir. Bu rakamlar kanun yapılırken geçerli olan değere göre tespit edildiğnden sürekli aynı miktar olarak kalmaktadır. Ancak uzun yıllar sonra çıkarılan para cezalarını artıran kanunlarla güncellenmesi sağlanmaktadır. Para cezasını düzenleyen maddelerde --ki yaklaşık maddelerin yarısı kadardır-- para cezası miktarını belirten cümlenin olmaması tercih edilebilir. Yalnızca "para cezası verilir" denilmekle yetindikten sonra, müşterek bir madde ile para cezasının miktarını taspit yentemi açıklanabilir. Böylece kanunun lafzından epeyce bir kısım tasarruf edilmiş olunacak, hem de güncellik ve kanunda sadelik ve kolaylık sağlanmış olunacaktır.

  • Para cezasını ödeyemeyen veya ödemek istemeyenler için, kamu kurumunda çalışma hakkı verilmelidir. Son yıllarda para cezalarında büyük artışlar yapılmıştır. Özellikle fikri haklar hırsızlığında, basın yoluyla hakaret davalarındaki tazminat miktarları ve para cezalarında çok yüksek para cezaları düzenlenmiştir. Mal-servet-gelir imkanlarını aşan ve işi, düzenli geliri olmayan suçlular, bu tür para cezalarını ödeyemediklerinde cezalarının hapis cezasına dönüştürülmesi, ağır mağduriyetlere ve haksızlıklara neden olabilecektir. Bu nedenle para cezasını ödeyemeyenler veya ödemek isteyenlere devletin bir iş imkanı vererek borçunu ödemesi imkanı seçimlik hak olarak tanınmalıdır. Kanunun 19 maddesi bu yönde değiştirilmelidir.

  • Kanunda bulunan "ağır hapis - hapis - hafif hapis" cezasının ayrımı anlamı yoktur. Cezada asıl olan hapis cezasının miktarıdır. Ceza kanunumuzdaki şekliyle hukuki gereklilik ve anlamı olmayan bir ayırımdır. Pratik olmadığı gibi infaz kanunu ve sicil uygulaması yönündende anlamlı olmayan bu uygulamadan vazgeçilmelidir.

  • Kanunda bulunan "cürüm ve kabahat" ayrımıda anlamsız kalmıştır. Çok hafif sayılacak suçları "kabahat" olarak tanımlamak, diğerlerine "cürüm" demek suçun niteliği dışında şekli bir tanımlamadan ibarettir. Bu ayırımda hukuki ve felsefi olarak hiç bir anlam taşımamaktadır.

  • Suçu işlenmesini önleyici tedbirler; suç işlenmesinden ciddi derecede kuşkulanılan hallerde, kamu düzeninin bozulması ihtimali olan gibi durumlarda, tehdit, korkutma gibi suçlarda, suçtan zarar görecek kişinin şikayeti üzerine emniyet güçlerince önleyici tedbirler alınabilir. Örneğin küçük bir mahallede iki aile arasında çıkan kavga halinde, kız kaçırma nedeniyle aileler arasında sorunların çıkabileçeği hallerde, sarhoş, suç müptelası veya ruhi hastalığı olan kişilerin çevreye zarar verebileceği hallerde güvenlik güçlerince önleyici tedbirler alınabilir. Bu öneri ile amaçlanan, hızlı ve yerinde yaptırımlarla suçların daha etkili olarak önlenecek olmasıdır. Güvenlik görevlilerine yetki verilmesi, olayı bizzat içinde canlı yaşayan kişilerin, yerinde gerekli tedbirleri daha isabetli edeceği varsayımıdır. Bu tedbirler tutuklama niteliğinde olmayacak şekilde; bir süreliğine sağlık veya eğitim merkezinde tutulma, kişinin evinde veya resmi bir kurumda her türlü ihtiyacını karşılayacak şekilde tutulması, bir olay mahalline giriş yasağı uygulanması, geçici olarak bir köyde ikamete zorlanma gibi önleyici tedbirler düşünülebilir. Güvenlik güçlerinin bu tip önleyici tedbir kararlarına karşı zanlının veya şikayetçinin itirazı üzerine savcılık nezdinde itiraz edilebilir. Önleyici tedbirler kısa süreli olarak örneğin iki ay ile sınırlandırılabilir. Kararında ihmali ve kötüniyeti ıspatlanan güvenlik görevlileri için cezai yaptırım getirilmelidir.

  • Hapis cezalarımız genellikle 1 ay, 3 ay, 6 ay, 1 ylı, 3 yıl, 5 yıl, 10 yıl gibi düz rakamlar ile belirlenmiştir. Ceza miktarı büyütülerek değil, sosyolojik ve felsefi açıdan adil ve makul suç politikası ile kamu düzeni sağlanmış olacaktır. Hatta bazen çok ceza ile suçluyu kazanmak yeerine kaybederek suç alışkanlığına itilmiş olunacaktır. Kısaca ceza miktarı tayin edilirken ciddi ve çok boyutlu analizlere ihtiyaç vardır. Kanun bu analizleri yapmayıp adeta matematik kolaylık açısından düz rakamları tayin etmiştir.Bu nedenle 4 ay, 5 ay, 6 ay, 7 ay, 8 ay, 9 ay, gibi ceza miktarları yaygınlaştırılmalıdır. 1, 3, 5, 10 yıllık ceza miktarları yeniden değerlendirmeye tabi tutularak hapis cezalarında "ay" kullanımını artırmalıyız. Bir yıl ile iki yıl arasındaki farkı çok önemsemeliyiz. Bir ay cezaevinde kalmanın anlamını mahkumlar çok iyi bilir. Biz de bu duyarlılıkla günleri hesap etmeliyiz.

    hacı ali özhan

    ankara barosu avukatı

    Bu makale ...gazetesinde ... 2003 tarihinde yayımlanmıştır.

             hacialiozhan2000@yahoo.com      hacialiozhan@mynet.com     hacialiozhan@hotmail.com        
      İnsan Hakları Mahkemesi    Any.Mah    Danıştay    Yargıtay    Baro    
    ana sayfa   main page
       Araştırmalar   Makaleler