HacıAlinin websitesi ![]() |
hacı ali özhan english site içindekiler |
TÜRBANLI SANIK
Türbanlı sanığın duruşma salonundan çıkarılmasından sonra Yargıtay Başkanının uygulamayı savunması ve ardından Yargıtay Başkanlar Kurulunun bildirisiyle tartışma yeni bir boyut kazandı. Konuya önyargılı yaklaşımlar özellikle de siyasi görüşlerimize göre faydacı, oportünist yaklaşımlar sorunu çıkmaza götürmektedir. Ne yazık ki hukukçularımız da siyasi görüşleri ve kendi değer yargıları ile bakarak sorunun çözümsüzlüğüne neden olmaktadırlar. Siyasi boyutlu konularda hukuki değerlendirmelerin objektif yapılabilmesi güçlülüğü vardır. Ancak gerek meslek ahlakı gerekse hukukçu kimliğimiz ve en temel anlamda 'dürüstlük' kavramı bunu gerektirmektedir.
Yasağı savunanlar "kamu alanı" kavramı türeterek gerekçeler bulmaya çalışıyorlar. "Devlet alanı" ile "kamu alanı" karıştırılıyor. Devlet alanı kamu kurumlarının hizmet yerleridir. Kamu alanı ise halka açık alandır, yani vatandaşın kullandığı topluma ait yerlerdir. "Özel alan" ise kişinin kendi şahsına ait yerdir. Özel alanda kişi özgürse, devlet alanında da devletin özgür olacağı tabidir. Ancak devlet kendi alanı ile kamu alanını birbirine karıştırmamalıdır. Kamu alanın da yani halka açık alanlarda, kişinin kendisini ifade hakkı vardır. Türban, haç, rozet, resim veya gibi dinsel veya siyasal başka simgeler kullanılması "özgürlük" adına kişinin hakkıdır. Bunda kamu açısından bir mahzurda yoktur. Kaldı ki türban dinsel bir gereklilik gerekçesiyle kullanılmaktadır. Dinsel veya siyasal simge olması başkalarını ilgilendirmez. Keza bunu ayırmak da zaten mümkün değildir. Devlet alanında, hizmet alan ve veren ayrımı da yapılmalıdır. Hizmet veren devlet görevlisi için kıyafet yasağı konabilir, ancak hizmet alanlar açısından kıyafet şartı getirilemez. İşin gerekleri, niteliği hizmet alanların kıyafeti ile ilgili değildir. Hizmet alanlar açısından eşitliğe aykırı ayrımcılık yapılamaz. Aksi halde iş içinden çıkılamaz hale gelir.
Gelinen bu noktada sorun nasıl çözülebilir. Yasağı savunanlar kanunlarda yasak kurallar olduğunu söylüyorlar. Kanunlarda hüküm yok ancak var diye gösterilen dolaylı maddelere ek fıkra eklenerek uygulama alanı tespit edilirse, gösterilen bahane dayanaklar kaldırılmış olur. Üniversitelerde uygulanan yasağa gerekçe olarak Devlet memurları kılık-kıyafet yönetmeliği gösterilmektedir. Adından anlaşılacağı üzere bu yönetmelik kamuda çalışan işçi, memur, sözleşmeli personeli yani hizmet verenlerle ilgili düzenlemeler getirmiştir. Bu yönetmeliğin 5 maddesine ek fıkra ile, "bu madde hükümleri yalnızca kamu görevlilerini kapsar şekilde uygulanır. Kamu hizmetinden faydalanan, hizmet alan veya hizmet talep eden kişilere uygulanmaz." hükmü ile yasağın sınırı tespit edilirse, hizmet alan vatandaşlara ve üniversite öğrencilerine kıyas yoluyla uygulama imkanı kaldırılacaktır. Bu değişikliğe de CHP' nin ve yasağı savunanların haklı itirazları olamayacaktır. Çünkü yapılan yalnızca yönetmeliğin yanlış yorumlanmasını gidermek olacaktır. Dolayısıyla bir yönetmelik değişikliği ile sorunun çözümü mümkün olabilecektir.
Yine Adalet bakanlığı bütün adliyelerdeki komisyon başkanlığına veya Başsavcılıklara bir genelge göndererek, mahkemelerde türban nedeniyle oluşabilecek tereddütler nedeniyle, CMUK' da sanığın ve tanığın duruşmadaki kılık kıyafeti -keza HUMK da davalı veya davacının- konusunda yasaklayıcı bir hüküm bulunmadığının hatırlatılması muhtemel yanlış uygulamaları önleyebilecektir.
Hacı Ali Özhan
Bu makale vakit gazetesinde 15 kasım 2003 tarihinde yayımlanmıştır.
TÜRBANLI SANIK Bitmeyen başörtüsü tartışması, türbanlı sanığın duruşma salonundan çıkarılmasıyla yeni bir boyut kazandı. Konuya önyargılı yaklaşımlar özellikle de siyasi görüşlerimize göre faydacı, oportünist yaklaşımlar sorunu çıkmaza götürmektedir. Ne yazık ki hukukçularımız da siyasi görüşleri ve kendi değer yargıları ile bakarak sorunun çözümsüzlüğüne neden olmaktadırlar.
Hakim tarafsızlığa büyük önem vermelidir, zaten görevidir de. Hakim gerçekte tarafsız olmakla beraber, ayrıca da tarafsız olduğuna inanılmasını sağlamalıdır. Bu tarafsızlık, herkese karşı olduğu gibi "kendisine karşı" da olmalıdır. Kuşkusuz herkesin olduğu gibi hakimlerin de siyasi görüşleri, kişisel değerlendirmeleri olacaktır. Ancak hakim uyuşmazlığı çözerken, kişisel değerlerinden sıyrılarak objektif karar verebilmelidir. Davadaki talep ve uyuşmazlığın değerlendirilmesi, kararın gerekçesi usul hukuku içinde hukuki kavramlara dayanmalıdır. Kararın tarafları ve kamuoyunu tatmin etmesi için bu zorunludur. Siyasi boyutlu konularda hukuki değerlendirmelerin objektif yapılabilmesi güçlülüğü vardır. Ancak gerek meslek ahlakı gerekse hukukçu kimliğimiz ve en temel anlamda 'dürüstlük' kavramı bunu gerektirmektedir.
Bir hakimin basında yer almak, kamuoyunca tanınmak, siyaset alanında prim yapmak gibi düşüncelerle "hakimlik-savcılık" yapması doğru görülemez. Hakim ve savcılar, emekli olduktan sonra da, özel yaşamında önceki kararlarına güven ve saygı duygusunun zedelenmemesine özen göstermesi beklenir. Hakimlerin görev anında kişisel değerleri yönünde siyaset kavramlarıyla beyanat vermesi, emekli olduktan sonra siyasi partilerin ön kadroların da yer almaları, yargı siyasallaşıyor tartışmalarını ne yazık ki doğruluyor. Yargının siyasallaşması iddiaları, siyasallaşma çağrışımları adalet terazisini bozar. Tanrıçanın gözü kapalı terazi ayarı bozulursa, artık tuzda kokmuş olacaktır. Bundan en büyük zararı yine yargı mensupları görecektir. Bu nedenle yargının siyasallaşmasına, izleniminin verilmesine dahi hiçbir hakim-savcının izin vermemesi gerekir.
Bir konu bu kadar tartışılıp bu kadar içinden çıkılamaz hale ancak okumuş cahillerce getirilebilir. Hem de küçük bir konu ve basitçe çözülebilir olmasına karşın, kocaman sorun haline getirilip ülkenin acil sorunlarının önüne geçiriliyor. Sorun bıktırıcı hale geldi, halk türban sorunu artık bitsin istiyor, ama toplum mühendisliği yapan "birileri" Türkiye'nin gerçek gündemini türbanla gizlemeye çalışıyor. Bu kesimin maksatlı kötü niyetini, iyi niyetli bizler biraz da anlayamadığımızdan safça kendimizce tartışıyoruz.
Ayrıca tutturulmuş bir "kamu alanı" kavramı. "Devlet alanı" ile kamu alanı karıştırılıyor. Kamu alanı halka açık alandır. Özel alanda kişi özgürse, devlet alanında da devletin özgür olacağı tabidir. Ancak devlet kendi alanı ile kamu alanını birbirine karıştırmamalıdır. Kamu alının da yani halka açık alanlarda kişinin kendisini ifade hakkı vardır. Türban, haç, rozet, resim veya başka semboller kullanılması kişinin hakkıdır. Bunda kamu açısından bir mahzurda yoktur. Kaldı ki türban dinsel bir gereklilik gerekçesiyle kullanılmaktadır. Dinsel veya siyasal simge olması başkalarını ilgilendirmez. Keza bunu ayırmak da zaten mümkün değildir. Siyasi simge olarak kullananlar bunca yasaklamadan sonra sanırım türbanlarını çıkarmışlardır. Çünkü siyaset dünyevi amaçlıdır ve bu amaçla türban kullanan birisi işinden, okulundan ayrılmayı göze alamayacaktır.
Devlet alanında, hizmet alan ve veren ayrımı yapılmalıdır. Hizmet veren devlet görevlisi için kıyafet yasağı konabilir, ancak hizmet alanlar açısından kıyafet şartı getirilemez. İşin gerekleri, niteliği hizmet alanların kıyafeti ile ilgili değildir. Hizmet alanlar açısından eşitliğe aykırı ayrımcılık yapılamaz. Aksi halde iş içinden çıkılamaz hale gelir.
Gelinen bu noktada sorun nasıl çözülebilir. Yasağı savunanlar kanunlarda yasak kurallar olduğunu söylüyorlar. Kanunlarda hüküm yok ancak var diye gösterilen dolaylı maddelere ek fıkra eklenerek uygulama alanı tespit edilirse, gösterilen bahane dayanaklar kaldırılmış olur.
Üniversitelerde uygulanan yasağa gerekçe olarak Devlet memurları yönetmeliği gösterilmektedir. Adından anlaşılacağı üzere bu yönetmelik kamuda çalışan işçi, memur, sözleşmeli personeli yani hizmet verenlerle ilgili düzenlemeler getirmiştir. Bu yönetmeliğin 5 maddesine ek fıkra ile, "bu madde hükümleri yalnızca kamu görevlilerini kapsar şekilde uygulanır." hükmü ile yasağın sınırı tespit edilirse, öğrencilere kıyas yoluyla uygulama imkanı kaldırılacaktır. Bu değişikliğe de CHP' nin ve yasağı savunanların haklı itirazları olamayacaktır. Çünkü yapılan yalnızca yönetmeliğin yanlış yorumlanmasını gidermek olacaktır. Dolayısıyla bir yönetmelik değişikliği ile sorunun çözümü mümkün olabilecektir.
Yine Adalet bakanlığı bütün adliyelerdeki komisyon başkanlığına veya Başsavcılıklara bir genelge göndererek, mahkemelerde türban nedeniyle oluşabilecek tereddütler nedeniyle CMUK' da sanığın duruşmadaki kılık kıyafeti konusunda yasaklayıcı bir hüküm bulunmadığı hatırlatılması yanlış uygulamaları önleyebilecektir.
Kendisini çağdaş sananlara demokratik açıdan söylemek isterim ki; kapalı giyinme zorunluluğu yanlış olacağı kadar, açık giyinme zorunluluğu da yanlıştır. Kişinin özel dünyasına müdahale çağdaş değerlerle bağdaşmaz. Açık giyinmenin çağdaşlık olduğu iddia edilemez, giyinmenin, çağdaşlıkla doğrudan ilgisi yoktur. Demokrasinin yapı taşı olan özgürlük, insan doğasına en uygun denge davranışını, doğal yaşam biçimini kendiliğinden kurar. Aykırılıkları eler, taklitsiz, önyargısız ve orijinal biçimler üretir. Çağdaşlık da bu orijinalliğin kendisidir.
1776 yılında Virginia Beyannamesi'ndeki "Herkes eşit bir tarzda vicdanının emrettiği gibi dininin gereğini yapmak serbestliğine maliktir" kuralını 2003 yılında kendisini çağdaş sananlara hatırlatır, karşıtlarınıza demokrasiyi, demokratik hakları ihlal ederek öğretemeyeceklerini bildirmek isterim.
Hacı Ali Özhan
Bu makale zaman gazetesine gönderilmiş ve kısmen değişik haliyle 13 kasım 2003 tarihinde yayımlanmıştır.
|