TCK' ya ÖNERİ-1-
Türk Ceza Kanununu değiştiren taslak, TBMM Adalet komisyonunda görüşülüyor. 1989 yılında hazırlanan taslak aynen esas alınarak Adalet Bakanlığınca Meclise sevk edilmiştir. Uygulama sorunları itibariyle bazı pratik önerilerde bulunmak istiyorum.
Ceza hükmü veren maddelerde cezaların alt ve üst sınırı bulunmaktadır. Genellikle de alt sınırın üç katı, beş katı oranında üst ceza sınırı tespit edilmiştir. Ceza kuralının çoğunda bu yöntem tercih edilmiştir. Mahkemeler genellikle alt sınırı uygulamaktadır. Ancak misli misline farklı bu ceza miktarları altında yargılanmak sanık için psikolojik bir baskı oluşturmaktadır. Alt ceza sınırının varlığı aslında yeterlidir. Çünkü ağırlaştırıcı hal ayrıca madde içinde veya müşterek hükümlerde zaten belirtilmiştir. Diğer yandan genellikle üç misli beş misli miktarda üst ceza tespit ederek hakime bu derece büyük yetki vermek ceza hukukunda doğru bir yöntem değildir. Ayrıca gereksiz yere muhtemel karışıklıklara neden olduğu da bilinmektedir. Bu nedenlerle ceza kuralı için bir temel ceza belirlemeli, cezaya üst getirilmesi usulü kaldırılmalıdır.
Hapis cezalarımız genellikle 1 ay, 3 ay, 6 ay, 1 yıl, 3 yıl, 5 yıl, 10 yıl gibi düz rakamlar ile belirlenmiştir. Ceza miktarı büyütülerek değil, sosyolojik ve felsefi açıdan adil ve makul suç politikası ile kamu düzeni sağlanmış olacaktır. Hatta bazen çok ceza ile suçluyu kazanmak yerine kaybederek suç alışkanlığına itilmiş olunacaktır. Ceza miktarı tayin edilirken ciddi ve boyutlu analizlere ihtiyaç vardır. Kanun bu analizleri yapmayıp adeta matematik kolaylık açısından düz rakamları tayin etmiştir. Bu nedenle 2 ay, 4 ay, 5 ay, 7 ay, 8 ay, 9 ay gibi ceza miktarları yaygınlaştırılmalıdır. 1, 3, 5, 10 yıllık ceza miktarları yeniden değerlendirmeye tabi tutularak, hapis cezalarında "ay" kullanımını artırılmalıdır. Ceza miktarının önemini cezaevinde kalanlar çok iyi biliyorlar, bilmek için de yaşamak gerekmiyor. Ceza miktarları işin niteliğine uygun ciddi bir duyarlılıkla yeniden değerlendirilmelidir.
Ceza maddeleri sonunda "... miktardan ... miktara kadar para cezası verilir" denmektedir. Bu rakamlar kanun yapılırken geçerli olan değere göre tespit edildiğinden sürekli aynı miktar olarak kalmakta, ancak uzun yıllar sonra çıkarılan para cezalarını artıran kanunlarla güncellenmesi sağlanmaktadır. Para cezasını düzenleyen maddelerde --ki yaklaşık maddelerin yarısı kadardır-- para cezası miktarını belirten cümlenin yerine yalnızca "para cezası verilir" denilmekle yetinilebilir. Müşterek bir madde ile para cezası suçun ağırlığına göre derecelendirilip güncellenebilecek bir ölçü esas alınarak miktarı tespit edilebilir. Böylece kanunun lafzından epeyce bir kısım tasarruf edilmiş olunacak, hem de güncellik, kanunda sadelik ve kolaylık sağlanmış olunacaktır.
Yine para cezasını ödeyemeyen veya ödemek istemeyenler için, kamu kurumunda çalışma imkanı getirilmelidir.. Son yıllarda para cezalarında büyük artışlar yapılmıştır. Özellikle fikri haklar hırsızlığında, basın yoluyla hakaret davalarındaki tazminat miktarları ve para cezalarında çok yüksek para cezaları düzenlenmiştir. Mal-servet-gelir imkanlarını aşan ve işi, düzenli geliri olmayan suçlular, bu tür para cezalarını ödeyemediklerinde cezalarının hapis cezasına dönüştürülmesi, ağır mağduriyetlere ve haksızlıklara neden olabilecektir. Bu nedenle para cezasını ödeyemeyenler veya ödemek isteyenlere devletin bir iş imkanı vererek borcunu ödemesi imkanı seçimlik hak olarak tanınmalıdır.
Taslak çalışma, küçük değişiklikler yanında esas olarak kanun dilini yaşayan türkçeye çevirmekten ibarettir. Herkesi ilgilendiren temel bir kanunun olan TCK gerçekten reforma muhtaçtır. AK Parti, küçük değişiklikler yerine sosyal ihtiyaçların gerektirdiği reform niteliğin de bir ceza kanununu yaparak hukukta da tarih yazmayı düşünmelidir.
TCK' ya ÖNERİ-2-
Güncel konular bulunmakla beraber, Türk Ceza kanunu TBMM Adalet komisyonunda ciddi değişikliklere tabi tutulacağından kanunun önemi binaen naçizane önerilerimi belirtmeye devam ediyorum.
Zaruret hali, meşru müdafaa, haksız tahrik gibi olay anındaki nedenlerin dışında suçun işlenmesini etkileyen vakıalar, suç anından uzak nedenler ağırlık derecesine göre dikkate alınmalıdır. Mağdurun, üçüncü kişiler veya dış faktörlerin kusuru, ihmali indirim sebebi olmalıdır. Kısaca suç işleme nedenleri, suça iten veya suçun işlenmesinde etkileyen olay anından uzak vakıalar tespit edilerek önem ve etki derecesine göre cezada indirime gidilmelidir.
Suçtan zarar gören, sanığın ceza almasını istememesi, şikayetinden vazgeçmesi, sanığı affetmesi gibi koşullar halinde hapis cezasının indirilmesi benimsenmelidir. Kamusal suçlarda mağdur da tatmin edilmesi, sanık ve suçla ilgili duyguları, görüşleri, beklentilerinin karşılanması gerekir. Bu nedenle mağdurun şikayetçi olup olmamasının ceza miktarını etkileyecek şekilde hukuki değer verilmelidir. Bu durumda sanık, mağdurun rızasını almak için yapıcı ilişkilere yönelecek ve bir anlamda barışma sağlanacaktır. Yine sanığın pişmanlığı halinde ceza indirimi getirilmelidir. Sanığın bir kez işlediği ve pişman olduğu durumlar da ceza indirimi ile suçlunun topluma kazandırılması ve ıslahı mümkündür. Pişmanlık hali, suçlunun davranışını belirleyeceğinden kamu düzeni açısından da önemlidir. Bu nedenle pişmanlık kavramına derecelendirme yapılarak "hukuki değer" vermek gerekir.
Suç işlenmesinden ciddi derecede kuşkulanılan hallerde, kişilere karşı suç işlemeye yönelik planlı hareketlerin tespitin de özellikle de tehdit, korkutma gibi suçlarda zarar görecek kişinin şikayeti üzerine önleyici tedbirler, güvenlik tedbirleri alınabilir. Örneğin küçük bir mahallede iki aile arasında çıkan kavga halinde, kız kaçırma nedeniyle aileler arasında sorunların çıkabileceği hallerde, sarhoş, suç müptelası veya ruhi hastalığı olan kişilerin çevreye zarar verebileceği hallerde savcılıkça önleyici tedbir kararı verilebilir. Bu öneri ile amaçlanan, hızlı ve yerinde yaptırımlarla suçların hazırlık aşamasın da önlenmesidir. Bu tedbirler tutuklama niteliğinde olmayacak şekilde; belirli bir süre sağlık veya eğitim merkezinde tutulma, kişinin evinde veya resmi bir kurumda tutulma, bir mahalleye, bölgeye veya olay yerine giriş yasağı uygulanması, geçici olarak bir köyde ikamete zorlanma gibi önleyici tedbirler düşünülebilir. Şikayetçinin talebi üzerine Savcılıkça bu tip önleyici tedbir kararları verilebilir. Bu karara karşı suçlananın veya şikayetçinin itirazı üzerine sulh ceza mahkemesi nezdinde itiraz edilebilir.
Taksirli suçlar diye bilinen trafik kazası, yanlış sağlık tedavisi gibi suçlarda, suçun özelliği ve boyutuna göre derecelendirilerek, ceza miktarlarının bu derece sırasında tespit edilmesi gerekir. Neticenin oluşumunda "tahmin edilebilir hal" "öngörülebilir hal" "beklenmeyen hal" "önlenemez hal" gibi ölçüler getirilmelidir. Buna göre trafik suçlarında; araç hatası, yol hatası diğer araçların durumu gibi etkenler, acemilik, ihmal, tarafların kusuru, mağduriyetin büyüklüğü, ölümün gecikme nedeniyle kan kaybı, yanlış tedavi v.s. gibi nedenlerle oluşması gibi haller ayrı ayrı derecelendirilmelidir.Trafik kazalarında çalıştıranın ve olaya sebep olanların kusursuz sorumluluğu ilkesi gereği cezai müeyyideye bağlanması gerekir. Örneğin, aracın sahibi kişinin veya aracı çalıştıran firmanın sahibi ile yol hatası halinde karayolları genel müdürlüğünün, yetersiz denetim nedeniyle içişleri bakanlığının, kazaya sebep olan diğer araç sürücülerine cezai yaptırım getirilmelidir. Ceza miktarları caydırıcı olacak şekilde eylemin özelliğine göre derecelendirilerek artırılması yanında meslek ve sanatını yapamaması cezaları caydırıcı sürelerde verilmelidir. Yine mağdurun şikayetinden vazgeçmesi halinde cezanın büyük oranda indirilmesiyle, sanık mağdurun zararını tazmine yönlendirilmiş olunacaktır.
TCK' ya ÖNERİ-3-
Ceza kanunu için önerilerime devam ediyorum. Cezası müebbet hapis olan Ceza Kanunun 146 madde, ifade özgürlüğüyle yakından ilgilidir. Tasarıdaki cebir unsuru yerine getirilen "anayasa hükümlerine aykırı olarak ve anayasanın müsaade etmediği usullerle teşebbüs edenler" şeklindeki yeni düzenleme maddenin uygulanmasındaki tartışmaları ve tereddütleri iyice artırmaktadır. Bu tanımlamadan ne anlaşılacağı haklı olarak duraksamalara ve karışıklıklara neden olabilecektir. Serdar Arseven kardeşimle beraber bu değişikliğin ne anlama geldiği üzerinde uzunca sohbet ettik ve içinden çıkamadık. Tercümanda Serdar kardeşimin eleştirileri ve özellikle Zaman gazetesinde manşetten yapılan bu değişiklikle ilgili haber yorum ve benzeri eleştirileri TBMM Adalet Komisyonu mutlaka değerlendirmeli ve maddede özgürlükleri geliştiren değişiklik yapmalıdır.
Ayrıca maddedeki suçun oluşumu için kesinlikle "elverişli vasıta" unsuru getirilmelidir. Örneğin, "anayasada devletin şeklini değiştirmek için, amaca ulaşmaya yeterli elverişli vasıtalarla, silahlı olarak cebren ayaklanma çıkaranlar..." şeklinde değiştirilebilir. Ayrıca elverişli vasıta kullanmayanlar, suça iştirak edenler veya suça kışkırtanların hepsinin aynı miktar hapis ile cezalandırılması yerine hareketin ağırlığı ve önemine göre cezalar derecelendirilerek müeyyidesi kademeli hale getirilmelidir.
Daha önce yazmış olmama rağmen tekraren belirtmek isterim ki; hapis cezası verilirken, hafta sonu hapis, akşamları hapis, evde hapis cezası gibi yaptırımlar, seçimlik ceza olarak veya suçun müeyyidesi olarak verilmelidir. Kanundaki 60 güne kadar hapis cezası alanlara uygulanan bu imkan bir yıl hatta iki yıl hapis cezasına kadar çıkarılmalıdır. Yine zorunlu ikamet, madenlerde-yol işlerinde-dağ ve orman işçiliği gibi işlerde çalışma zorunluluğu getirmek, elektronik bir alete bağlı olarak oturduğu evde cezasını çekmek, bir bölgede veya mahallede bulunmamak, bir süre kütüphanede kitap okumak, suçu künyesinde yazılı olarak bulunmak, şehir temizliği yapmak, trafik kontrolü yapmak gibi cezalar getirilmelidir. Olayın türüne göre hakime seçim yetkisi verilerek bölgeye ve koşullara uygun cezalar kamu düzenini sağlamada daha etkin olabilecektir.
Hakaret fiili için getirilen hapis cezası yerine tazminat yaptırımına bağlamak yeterli olacaktır. Bu nedenle başta 158, 159 maddeler olmak üzere 480, 266 maddeler kaldırılmalıdır. Ortada hiçbir suç işlenmemesine karşın, yalnızca "düşmanlık düzeyindeki düşüncelerini" açıkladığı için cezalandırılma ifade özgürlüğü ihlalidir. Kamu düzenini sağlamak yerine toplumsal huzuru bozucu etki yaparak demokratik çoğulcu yapıya zarar vermektedir. 312/1 fıkradaki bir suçu övme, iyi gördüğünü söyleme ve kanunlara itaatsizliğe tahrik fiilide demokratik hak olarak görülmeli ve cezalandırılmamalıdır. Yine bir suç islenmesine tahrik fiilini cezalandıran 311. maddede düşünce açıklaması kapsamı içinde görülmelidir. Çünkü bir kanunun ihlalini istemek, bir suçun işlenmesini istemek Avrupa ülkelerinde 'sivil itaatsizlik' olarak kabul edilmektedir.Suç işlendiğinde doğaldır ki suçu işleyen yanında tahrik eden de 64 ve 65 madde kapsamında cezalandırılacaktır. Ama suç işlenmemişse tek başına" suça tahrik" eden düşünce açıklaması cezalandırılmamalıdır. Düşmanlığa tahrik suçunu düzenleyen 312/2 fıkrası ile 3/12/1 fıkrası ve 311 maddeler kaldırılmalıdır.
Kanunlarda değişiklik yaptık denilmek için yapılan önemsiz, ayrıntı değişiklikler uygulamada bir anlam ifade etmeyecektir. Nitekim sürekli tartışılan ve değiştirilen bu maddeler yakınılan sorunu çözmemiştir. Yapılan küçük değişiklikler uygulamayı değiştirmeyince, hakimleri eleştirmek yerinde değildir. Siz hakimin önüne kelime oyunları yapar gibi değişikliklerle soyut kavramları verirseniz uygulamadan her zaman yakınmak zorunda kalırsınız. Yorum gerektiren soyut kavramları hakimin önüne koyduğunuzda özgürlükçü veya baskıcı yorumun tercih edilmesi normaldir. Değişiklik için samimi isek -ki ben AK partinin samimi olduğuna inanıyorum- sorunun kaynağını değiştirmek zorundayız. Bunun için gerekirse özellikle Avrupa Birliği süreci için gerekli sorunlu maddeler ciddi anlamda elden geçirilmeli hatta TMK 8 maddenin tümden kaldırılması gibi radikal kararlar alınmaktan çekinilmemelidir.
Hacı Ali Özhan
Bu makale vakit gazetesinde 11, 18, 25 ekim 2003 tarihinde yayımlanmıştır.
|
|
|