![]() ![]() |
2000 adli yılı
hacı ali özhan
Yeni adli yılın açılışında yargı sorunları her zamanki gibi tekrarlanacak, ama ne yazık ki çözülme yönünde hiçbir adım atılmayacaktır. Dolayısıyla bu yazı da bir tekrar, hatta anlamsız bir yazı olacaktır.
Ancak ben yine de önemli bir sorunu dile getirmek istiyorum.Yakınmalara neden olan sorunun en büyüğü,
Yargıtay'daki iş yoğunluğunun normalden çok fazla olmasıdır. İş çokluğu davaların uzamasına neden olduğu gibi dosyaların yeterli incelenmesini de engellemektedir. Yargıtay'ın çoğu kararlarında gerekçe olmadığı gibi, temyiz itirazlarının da cevaplandırmayarak tek tip hazır metin şeklinde genel ve alışılmış cümlelerle davalar sonuçlanmaktadır.Davaların son karar mercii olan Yargıtay'ın bu şekilde adalet dağıtıyor olması, vicdanen, hukuken kabul edilemeyeceği gibi, kendi
işlevi olan içtihat yönleriyle yabancılaşması sonucunu doğurmaktadır.Avrupa standardının çok üzerindeki tüm mesai çalışmasıyla incelenecek iş yoğunluğunun tek çözümü bölge mahkemelerinin kurulmasıdır. Herkesin kabul ettiği bu çözüm için kanun değişikliği çalışmaları başlamış dahi değildir. Yerel mahkemeler ile Yargıtay arasında temyiz incelemesi yapacak
bölge mahkemeleri kurulmadığı sürece Yargıtay kaynaklı sorunların çözümü mümkün olamayacaktır.Beş kişilik bir daireye, yılda yaklaşık 10 bin dosya gelmektedir. Tatil günleri dışında mesai saatleri üzerinden yapılacak hesapta günde 40 dosyanın incelenip karara bağlanması gerekmektedir. Temyiz incelemesi gibi bütün dosya kapsamının
değerlendirileceği bir inceleme ve verilecek kararın da son karar olması nedeniyle önemli ve zor bir karar olacağı açıktır. Her gün 40 dosyanın karara bağlanması mesai koşullarında zaman süresi olarak dahi mümkün olamaz.Bu nedenle uygulamada sorun, tetkik hakiml
erinin inceleme yapıp, daire üyelerine sunuş yapmasıyla aşılmaktadır. Tetkik hakimleri yeterince incelemiş olsa dahi, bizzat 5 üye tarafından dosyanın incelenmesi yerine geçemez. Adil yargılamanın gereği olan 'hakim önüne çıkmak' ilkesi bu haliyle ihlal edilmektedir. Yine kararlarda gerekçe olmaması da ayrıca bir ihlal oluşturmaktadır. Avrupa insan Hakları Mahkemesi, gerekçe olmaması veya gerekçe denilmesine karşın gerçekte gerekçe olamayacak genel, tek tip açıklamaları "gerekçe" niteliğinde saymamaktadır.Yargıtay 8. Ceza Dairesi'ne 2000 yılı içinde mayıs ayı itibariyle gelen dosya sayısı 10 bin olup, muhtemelen yıl sonu itibariyle bu sayı 20 bin civarında olacaktır. Bu kadar işin hakkıyla incelenip sonuçlanabilmesi herhalde zor olacaktır. Bu durum kamuoyunda tartışmalara yol açacak ve adalete güveni zedeleyebilecek boyuttadır.
Bir başka sorun da, dosyaların geliş tarihlerine göre işlem görmemesidir. Tutuklu işlerde veya zaman aşımına uğrayacak işlerde öncelikle inceleme yapılması normaldir
.Ancak kamuoyu>nun tanıdığı bazı kişilerin davalarında öncelikle inceleme yapılması haklı yakınmalara neden olmaktadır.
Örneğin, Hasan Celal Güzel' in mahkum olduğu bir dava hakkında, önceliği gerektiren hiçbir neden' yokken hem de 8. Ceza Dairesi mayıs itibariyle 2000 yılındaki hiçbir dosyayı incelemeye başlamamışken, 1O bin küsur numaralı dosyanın, Yargıtay savcılığınca incelenmek için gönderilmesi "eşitlik" ilkesiyle bağdaşabilir mi? Yargıtay savcılığının veya ceza dairesinin inceleme yapma süresi konusunda hiçbir bağlayıcı hüküm olmamasına karşın, takdirlerini dosya numarasına göre kullanmaları beklenir. Bazı dosyaların incelenmesinde gösterilen hızlılık, diğer dosyaların gecikmesine neden olacağı gibi, mahkum olan sanıklarca "kuşkuyla" karşılanabilmektedir.Adaletin oluşumunda her türlü kuşkudan uzak durulması, tarafsızlığın gölgeleyebilecek her şeyden kaçınılması gerekir. Bir hakimin veya savcının tarafsız olması yanında, tarafsızlığında kamuoyunu inandırıcı olmalıdır.
Mecliste bulunan hukukçu kökenli milletvekillerinin, bölge mahkemelerinin kurulması için samimi uğraş göstermelerini, 2000 yılının çözümün başlangıcı olmasını dilerim.
Hacı Ali Özhan