![]() ![]() |
Yargıtay, DGM dosyalarını geri iade etmelidir
Hacı Ali ÖzhanAylarca tartışılan DGM'lerdeki askeri üyenin çıkarılması en sonunda TBMM genel Kurulunda kabul edilmiştir. Türkiye açısından yerinde ve isabetli olan bu değişiklik, Avrupa Mahkemesinin kararı sonucu hukuken zaten yapılmak zorundaydı. Sözleşme hükümlerini yorumlamaya yetkili ve son söz sahibi olan Avrupa Divanı'nı bu kararına gecikmişte olsa doğru bir kanun yapılmıştır. Haziran 1998 tarihinden bu yana yapılması zorunlu olan bu değişiklik yapıldığı için mağdur olanların şikayetleri haklı olup, mağduriyetlerinin nasıl giderileceği ciddi, hukuki tartışmalara muhtaçtır.
Anayasa' nın 18-6-1999 tarihinde değiştirilmesi, Cumhurbaşkanı'nca da onaylanması ile Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girecek Anayasa hükmü özel ve somut içerikte olması nedeniyle doğrudan uygulanacaktır. DGM Kanunu'ndaki değişikliğin yapılması beklenilmeden anayasanın sonraki kanun olma ve üstün norm olması nedeniyle doğrudan uygulanmasında tereddüt edilemez.
Nitekim Anayasa Mahkemesi' de bir kararında bu yönde yorum yaparak, anayasa hükmünü doğrudan uygulamıştır. (Anayasının 69/8 fıkrası ile 2820 sk. nun 95/1 fıkrasındaki sürenin miktarı konusunda doğrudan anayasa hükmü uygulanmıştır.)DGM'lerin üye yapısını değiştiren anayasa değişikliğin yürürlüğe gireceği tarih ile (RG yayın tarihi tahminine 22-5-1999 olabilir) Avrupa Divanı'nın 22-6-1998 tarihli kararından bu yana 1 yılık sürede asker üyeli DGM'lerin kararının ne olacağı üzerine çok tartışmaların yapılacağı, tereddütlü kararların verileceği gözükmektedir.
22/6/1999 tarihi itibariyle DGM'lerde karara bağlanmamış halen görülen davalarda sivil üyeler huzurun da davanın esasına ilişkin işlemlerin yeniden, tekraren yapılması kanımca zorunludur. Usule ilişkin işlemlerin yapılması karara dayanarak yapılmayacaksa tekrarlanmayabilir
.22-6-1999 tarihi itibariyle karara çıkmış ve Yargı-taya gönderilmiş dosyalarda şöyle bir ayırım yapılmalıdır. Yerel mahkeme karan beraat olup da temyiz savcılıkça yapılmışsa, Yargıtay dosyayı mahalline göndermeden temyiz incelenmesini yapabilir. Kararın beraat olması sanığa kazanılmış hak vereceği gibi, anayasa değişikliğinin sanık lehine gerekçelerle yapılmış olması mahalline gönderilmeden Yargıtay ca temyiz incelemesi yapmasında bir hak kayıbı ve hukuki çözümsüzlük yaratmayacaktır.
Yerel mahkeme karan sanığın mahkûmiyeti yönünde ise, Yargıtay'ın temyiz incelemesi yapmadan dosyayı yerel mahkemeye göndermesi gereklidir. Gönderme gerekçesinde, DGM'deki sivil üyenin katılımıyla esaslı işlemlerin ve karara dayanak yapılmışsa usuli işlemlerin yeniden, tekraren yapılarak bir karar verilmesi belirtilmeli ve Sözleşmeye aykırılık bu şekilde giderilmelidir. Yargıtay daireleri bu şekilde düşünüp karar vermezse gerçekten içinden çıkılmaz uyuşmazlıklara neden olacak ve Türkiye'nin Avrupa Divanı'na şikayeti halinde tazminat ödemeye mahkûm edilecektir.
Ceza hukukunda genel ilke, sonradan sanık lehine yapılan değişikliğin sanığa uygulanacağı ve sanığın lehte hükümlerden faydalanacağıdır. Bir mahkemenin oluşum yapısının değişikliği tek başına sanık lehine olarak yorumlanmaya yetmez. Ancak DGM'den asker üyenin çıkarılması sıradan bir mahkeme oluşumu değildir. Bir üyeli mahkemenin 3 üyeli olması veya 3 üyeli olan mahkemenin 5 üyeye çıkarılması veya tek üyeli hale getirilmesi gibi şekli bir değişiklik değildir. Gerekçesinden tarafsızlığından kuşkulanılmasın! haklı bulduğu için, sanığın bu kuşkudan kaynaklanan hak kayıbının giderilmesi nedeniyle Anayasa değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklikle DGM'lerin asker üyeli kararlarının sanığın aleyhe olması nedeniyle, sanık lehine değişiklikten faydalanması gerekmektedir.
22-6-1999 tarihi itibariyle kesinleşmiş DGM kararlarından, Avrupa Mahkemesine başvuru süresi 6 ay olduğu için 22-12-1998 tarihinden sonraki mahkûmiyet kararları için Avrupa Mahkemesine bireysel başvuru yapılarak Türkiye den tazminat talebi mümkündür.
Aslında sorun yalnızca asker üye değil DGM'lerin varlığıdır. DGM'ler sürekli tartışma konusu olmuştur. Adalet gibi nice terazideki kararların böylesine tartışmalar neden olması bile tek başına DGM'lerin kaldırılmasını haklı çıkaracak önemdedir kanısındayım. Çünkü adalet vicdanlarda tecelli etmeli her türlü kuşkudan tereddütten uzak olmalıdır.
DGM'lerin sıkıyönetim mahkemeleri yerine kurulması, sıkıyönetim mahkemelerinin görev ve yargılama usulüne yaklaşılması normal hükümet dönemlerinde doğru kabul edilecek, demokrasiye uygun görülebilecek haklı gerçeklerden yoksundur.
Uzmanlık mahkemeleri; genel mahkemelerdeki usul hükümleri içinde yine genel kanunların kazanılmış hakları korunarak bir alanda özel olarak o konuda yetişmiş hakimlere kurulan mahkemelerdir. Uzmanlık mahkemeleri sanığın kazanılmış haklarını geriye götüremeyeceği gibi varlık statüsü itibariyle de sanık aleyhine hükümler içermemelidir. Ayrıca uzmanlık mahkemesi her zaman sanık lehine hükümlerle ve statüsüyle tanınmaktadır. Örneği, çocuk mah, ticaret mah, icra mah, Kadastro mah, Trafik mah, vb. gibi mahkemelerin sanık lehine olduğu statüsünden anlaşılmaktadır. Yargılama usulünde sanık aleyhine uygulam
alar, görev konusundaki genişletilmiş hükümler, sıkıyönetim benzeri bir mahkeme oluşması düşüncesi.Terörle mücadele kanunuyla infaz hükümlerinde ağırlaştırıcı hükümler, savcılık soruşturmasındaki savunmaya getirilen sınırlamalar DGM' leri değil uzmanlık açıkça olağanüstü, istisnai mahkeme niteliğinden kuşku duyulmayacak kadar tereddüt edilmemelidir.
Aslında DGM'leri savunan hukukçular olağanüstü, istisnai mahkemeler olduğunu söyleyemediklerinden uzmanlık mahkemesi diyerek savunmaya çalışmaktadırlar.
Diğer yandan DGM'lerle terör suçlarının çabuk ve isabetli kararlarla sonuçlanması istenilmiş olmasına karşın, uygulamada genel mahkemelerden daha geç sonuçlanmakta ve kararlarının Yargıtayca bozulması oranında genel mahkemelerden daha az değildir. Üstelikte Ağır
Ceza Mahkemeleriyle DGM'ler arasındaki görev uyuşmazlığı fuzuli zaman kaybına neden olmakta çok önemli gecikmeler yaratmaktadır.DGM'lerde görülen davaların yarısı TCK m. 168 ve 169'uncu maddelerdir. Bu maddelere uzmanlık gerektiren uçlar değildir. Uzmanlık ihtiyacı bir alanda özel bilgi ve yetenek gerektiren nitelikte olmalıdır. DGM görev alanına giren suçlar bu nitelikte özel bilgi ve yetenek gerektiren suçlar değildir. Hatta bazı suçların DGM'lerle hiç ilgisi dahi yoktur. Örneğin TCK m. 31272 fıkrası,
313, 314 ve 499 maddelerinin terörle hiç ilgisi yoktur. 312 maddenin! yalnızca ikinci fıkrası DGM'lerin görev alanına alınmış ve kamuoyunda çok tartışmalar neden olmuş ve halende yoğun olarak tartışma gündemindedir. Birçok siyasetçi, düşünür, yazar bu maddeden mağdur olmuştur. Yine 312/2 fıkradan mahkûm olanların seçilme haklarını yitirmesi de ayrı bir haksız mağduriyet yaratmaktadır. DGM'lerdeki asker üyenin sivilleşmesiyle DGM'ler tartışma gündeminden çıkmayarak aksine daha yoğun tartışmalara neden olacaktır. Gerçek yerinde çözüm DGM'lerin tümden kaldırılmasıdır. Nitekim asker üyenin çıkarılması da bu yönde bir adım olarak görülebilir. DGM'lerin görev alanının daraltılması, yargılama usulünde genel usul hükümlerinin uygulanması, savcılık soruşturmasında avukatın ve savunmanın sınırlanmaması acil değişiklik olarak gündemdedir.DGM'deki asker üyenin çıkarılması sıradan bir mahkeme teşkili değişikliği olmadığından gerekçesiyle beraber yorumlandığında sanık lehine hüküm niteliğindedir. Bu nedenle lehe hükümden sanık yararlanacağından Yargıtay mahkûmiyet kararları incelemeksizin yerel mahkemeye göndererek yeniden karar vermesinin sağlanması gereklidir. Ayrıca Avrupa İ.H. Mahkemesine başvurulduğunda tazminata mahkûm olmaktan ancak bu şekilde kurtulabilir. Yasama Organı'nın gecikmesinin sakıncaları da böylelikle giderilmiş olacaktır.
Hacı Ali Özhan
Not: Tarafımca Yargıtay içtihadi birleştirme kararı verilmesi başvurumuz Yargıtay Başkanlığınca reddedilmiştir. Bu makale ayrıca gündem gazetesinde 24 temmuz 1999 tarihinde ve 2 temmuz 1999 Cuma dergisinde yayımlanmıştır.