Hacıalinin websitesi

VEKİLİM ‘MERVE’

Hacı Ali ÖZHAN

14 mayıs 1999 Cuma dergisinde yayımlanmıştır.

Bir konu bu kadar tartışılıp bu kadar içinden çıkılamaz hale ancak okumuş cahillerce getirilebilir. Hem de küçük bir konu ve basitçe çözülebilir olmasına karşın tartışarak koskocaman sorun haline getirilen türban konusu, Sayın Merve Kavakçı' nın Meclis' te yemin töreniyle doruğa çıktı. Hükümet kurma çalışmalarının dahi önüne geçip bütün Türkiye nin tartıştığı çözülemez bir sorun olarak önümüze konuldu.

Konunun demokratik, dini, siyasi, hukuki boyutu olmakla beraber konuya önyargılı yaklaşımlar özelliklede siyasi görüşlerimize göre faydacı, oportünist yaklaşımlar sorunu anlaşılmaz şekilde karmaşıklaştırmaktadır.

Konu hukuki uyuşmazlık halindedir. Ne yazık ki hukukçularımızda konuyu siyasi görüşleri ve kendi değer yargıları ile bakıp hukuki yorumlar yaparak sorunun çözümsüzlüğüne neden olmaktadırlar.

Siyasi boyutlu konularda hukuki yaklaşımların objektif ve hukuk usul kuralları içinde olması yapılabilmesi güçlülüğü vardır. Ancak gerek meslek ahlakı gerekse hukukçu kimliğimiz ve en temel anlamda 'dürüstlük' kavramı bunu gerektirmektedir. Bir hukukçu bu yeteneği göstermelidir.

Sorunların olması normaldir. Önemli olan sorunların çözümünde hukuk kurullarının uygulanabilmesidir. Hukuki uyuşmazlıkları çözme yeteneğini gösteremeyen devletin hukuk devleti olduğu iddia edilemez. Bir uyuşmazlığı çözememek, çözecek usul kurallarının bulunmaması bir devletin çözüm yeteneğini gösterememiş, normal kabul edilemez.

Nitekim, Sayın Merve Kavakçı' nın Meclis genel kurulundaki yemin töreninde yaşanan olaylar demokratik bir ülkede yaşanabilecek olaylar değildir. Sayın Ecevit' e hiçte yakışmayan, usulen söz hakkı yokken kürsüye gelerek Merve Hanım için kaba ve yaralayıcı sözler söylemesi, DSP grubunun Meclis tarihinde olmamış, olamayacak derecede yarım saat canlı yayında alkışlarla tempo tutarak 'dışarı' diye bağıranları , görgü kuralları, demokratik saygı ile nasıl bağdaştırılabilir.

Sayın Ecevit ve DSP grubu içtüzüğün 157/2, 160/3, 5 fıkra hükümlerinde düzenlenen disiplin hükümlerini açıkça ihlal etmişlerdir.Haklarında disiplin işlemleri uygulanması gerektiği açıktır. Uyarı, kınama, Meclis' ten geçici çıkarma hükümleri açıkken Sayın Septioğlu bu cezalandırma işlemlerini yapmamıştır. Meclis' in çalışma düzeni ve sükuneti bozarak, topluca gürültü çıkarıp, Meclis' in görev yapmasını engellemişlerdir. Sayın Septioğlu makamında yaptığı konuşmalardan, türbanla genel kurul salonuna gelinebileceğini, yemin yapılabileceğini düşündüğü anlaşılmaktadır. Sayın Septioğlu'nun bu düşüncesinin anlaşılması üzerine DSP'nin fiili imkansızlık çıkarıp dayatma ile Meclis 'in çalışmasını engellemek niyetleri olduğu görülmüştür.

12-5-1999 tarihli genel kurulda Başkan seçimi yapılacaktır. Meclis Başkanı seçimine kadar Meclisi geçici başkan Sayın Septioğlu yönetecektir. Ve mutlaka Başkan Seçimi işleminden önce Sayın Merve Kavakçı' ya yemin yaptırmak zorundadır. Çünkü Sayın Kavakçı yemin yapmadan Başkanlık seçiminde oy kullanamaz. Oy kullanılması işleminin sağlana bilmesi için Başkanlık seçiminden önce yemin işleminin gündeme alınıp tamamlanması zorunludur.

Keza 2 mayıstaki gibi fiili zorluklar, dayatmalar ve engeller çıkarılması halinde içtüzüğün disiplin hûkümlerinin uygulanması kaçınılmazdır. Disiplin hükümlerini kim ihlal ederse, bakan, başbakanda olsa cezalandırılmalıdır.

DSP grubu yapılan işlemin, yani Sayın Merve Kavakçı' nın türbanıyla yemin yapılması işleminin Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorsa pekala Anayasa Mahkemesi'ne giderek konu eylemli bir içtüzük hükmü niteliğinde olduğundan iptalini dava edebilir. Anayasa Mahkemesi'nin kararına göre de uyuşmazlık çözülmüş olur. Hukuk devletinde, kuralların gereği yapılır.

Çok tartışılmakla beraber yine de belirtmek isterim ki, hukuk usulünde emirler, yasaklayıcı kurallar sayılır. Bunun dışındaki söz ve eylemler serbesttir. Genel usul kuralı böyledir. içtüzükte türbanla girilemeyeceği yasağı yoksa yasak üretilemez. Kıyas yoluyla yorumlarla yasak çoğaltılamaz. Yazılı metinlerde yasak yoksa yine hukuk usulünde görgü kurallarına ahlak kurallarına bakılır. Nitekim türbanla Meclis genel kuruluna girilmesi konusunda bu açılardan da bir engel yoktur.

Meclis' in teamüllerinin buna engel olduğu iddia ediliyor. Böyle bir teamül yoktur. Şimdiye kadar türbanlı bir milletvekili olmamış ki teamül olsun. Kaldı ki teamül kavramı şekli bir iddia değil, toplumda hissedilir bir eğilim, genel kabul görmüş bir gelenektir. Bu iddia hiçbir durumda geçerli değildir.

Yukarıdaki görüşler tarafıma ait hukuki görüşlerdir. Böyle düşünmeyen Meclis' teki siyasi partiler madem ki bu kadar tartışılan, sorun olan bir konu var, içtüzük değişikliği yaparlar sorunu TBMM'de çözerler.

Bundan kaçınıldığı da açıkça görülmektedir

Sayın Merve Kavakçı 'ya yapılan açıkça yargısız infazdır. Dini tercihinden inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanması, suçlanması, hem de demokratik terbiye ile insani değerlerle bağdaşmaz tarzda, bir ATEİST olarak, vicdanımı gerçekten yaralamıştır.

Sayın Kavakçı önceden mahkûm edilmiştir. Şimdi de yapay gerçekler, samimi olmayan tutarsız yorumlarla gerekçeler bulunmaya çalışılmaktadır. Ajan hayali gerçeklerle haklılık kazanmaya çalışılsa da, bu fahiş hata kapanmayacaktır.

Merve Kavakçı olayından sonra FP' si için açılan kapatma davasında da Sayın Kavakçı olayı geniş bir yer tutmaktadır. Başsavcı iddianamesinde; Sayın Kavakçı' nın annesiyle ilgili özel bir cümleyi aktarması, parti tarafından özellikle seçilebilecekleri aday gösterilmesi, şeklin deki açıklamaları, TBMM’ ne Nazlı Ilıcak refakatinde gelen Merve Kavakçı tanımlaması, türbanla yemin edilemez şeklindeki yasaklayıcı bir hüküm bu-lunmamasının Merve Kavakçı' nın eylemine meşruiyet kazandırmayacağı yorumu bir hukuki metinde hem de çok önemli bir dava iddianamesinde bulunması nasıl izah edilebilir.

Keza, kandan başka bir şeyle beslenmeyen vampir benzetmesi, ur şekilde tanımlama yapılması kesinlikle bir hukuki metinde kabul edilemez.

Yine Sayın Cumhurbaşkanı için konu hakkındaki söz ve eylemlerini övücü bir tanımlama, Sayın Başbakan için olgun kişiliğiyle tanınan Ecevit' in dahi çileden çıktığı şeklindeki tanımlama Sayın Başsavcı' nın yapacağı yorumlar olamaz. Bir hukuk adamı birilerini övmek veya yermek gibi anlatımlarda bulunamaz. Üstelik görevle ilgili işlemlerinde bu tarz anlatımlar tarafsızlığını gölgeler, bulunduğu makamın saygınlığını da zedeler.

Özellikle belirtmek isterim ki, iddianamede "TBMM"de hanım milletvekillerine başörtüsüyle yemin etmelerine ve yasama faaliyetine katılmasına izin veren TBMM Başkanı hakkında gereğini yapmak görevli Cumhuriyet Başsavcılarına ait olmakla birlikte...." yorumu yapılarak iddianame dışına çıkılıp yemin yapılmasının suç olduğu görüşü aktarılarak yemin yapılmasının önlenmesi amaçlanmıştır.

Sayın Septioğlu bu görüşte olmadığından bu yorumla etki allında bırakılmaya çalışılmak istenildiği görülmektedir.

Yine hiçbir uzmanlığı olmayan, toplumda bir kesimin sözcüsü durumunda olan bir gazetecinin Sayın Merve Kavakçı hakkındaki yorumunu hem de yarım sayfa kadar alıntılamak, hiçbir delil özelliği olmayan bir methe dayanmak bir iddianamede, doğru bir anlatım tarzı kabul edilemez. Pekala farklı görüşlerde yazarlarda bulunmaktadır. Sırf iddiayı doğrulayan görüşler olması nedeniyle hiçbir akademik kariyeri olmayan bir gazetecinin yorumlarından alıntı yapılması bir hukuki metni, iddianameyi zayıflatıp değerini düşürüp dava dışı gereksiz tartışmalara da neden olacağından sakıncalıdır.

Davanın esastan tartışılması, hukuki teknik bir konudur. Değindiğimiz usuli konularla Sayın Merve Kavakçı sorunu açısından başsavcının yaklaşımı eleştirilmek istenilmiştir. Sayın Merve Kavakçı, bir vatandaş olarak kişiliğine bağlı devredilemez, dokunulmaz, vazgeçilmez haklara sahip olduğu gibi, bir milletvekili olarakta Meclis' teki yasama dokunulmazlığı ilkesi gereği oy, söz ve düşüncelerinden dolayı sorumlu tutulamaz.

1776 yılında Virginia Beyannamesi'ndeki "Herkes eşit bir tarzda vicdanının emrettiği gibi dininin gereğini yapmak serbestliğine maliktir" kuralını 1999 yılında kendisini çağdaş sananlara hatırlatır; bir sosyalist olarak, Sayın Kavakçı' yı milletvekilim ilan ediyorum.

Hacı Ali Özhan

hacialiozhan@hotmail.com

Not: TBMM Başkanlığına DSP genel başkanı ve DSP grubunun disiplin yönünden cezalandırılması istemli olarak tarafımca başvuru bulunulmuştur. Bu dilekçenin tam metni, Cuma Dergisinde 14 mayıs 1999 tarihinde yayımlanmıştır.