hacialinin websitesi

 

Siyah Beyaz gazetesinde yayımlanan Hacı Ali Özhan dilekçe metinleri

Anayasa Mahkemesinde siyasi parti kapatma davalarında duruşma

Gazete dağıtımı yapılmaması nedeniyle suç duyuru dilekçesi

Gazete dağıtımı yapılmaması nedeniyle ihtiyadi tedbir dava dilekçesi

Anayasa Mahkemesi'nde, Siyasi Parti Kapatma Davalarında Duruşma

Hacı Ali Özhan

*Siyah Beyaz gazetesinde 21 kasım 1997 tarihinde yayımlanmıştır.

Yargılamada, duruşmaların açık yapılması, duruşmanın taraflara güven verici olması ve halk tarafından adalet dağıtımının kontrolünü sağlaması açısından önemlidir. Bunun yanında, davanın belgelerden çıkarak somut ve canlı hale gelmesi faydası ile taraflara usul işlemleri tanıması, ayrıca gerçeğin ortaya çıkması açısından, açık duruşmanın adaletin oluşumundaki rolü ve önemi de kuşkusuz büyüktür.

Yargılamada, duruşmanın önemi gereği, Anayasa ve CMUK' ta davaların duruşmalı görüleceği ve duruşmanın usul koşulları ile halk tarafından izlenebileceği hiçbir izne tabi olmadan açıkça belirtilmiştir.

Duruşma konusu, yargılamada bir ayrıntı değildir. Temel haklar 'düzeyinde, vazgeçilemez nitelikte bir haktır. İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi'nin 10. Maddesi'nde "Herkes :.. davasının açık 'olarak görülmesi hakkına sahiptir." amir kuralı ile, ayrıca, Avrupa insan Haklan Sözleşmesi'nin 6, Maddesi'nde "Her şahıs... davasının... aleni surette dinlenmesini istemek hakkına haizdir." kuralı ile, evrensel bir hak olarak tanınmıştır.

Ulusal ve uluslararası düzeyde böylesine önemli bir kural, vazgeçilmez' olarak sözleşme şartı olmasına ve. en basit davalarda bile duruşma yapılmasına karşın, siyasi parti kapatma davalarında duruşma yapılmamaktadır. Aksine, tam da bu tip davalarda duruşma yapılması gerekirken, bir siyasi partinin kapatılması davasından bu esirgenmiştir.

           

Adeta kâğıt yığınları arasında bir siyasi partinin kapatılması gerçeği ile karşı karşıyayız. Duruşma konusundaki ilginç bir gelişmeyi sunmak istiyorum...

1961 Anayasası'nın İ48. Maddesi/ aynen, "...Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatı ile baktığı davalar dışındaki işleri, dosya üzerinde inceler" demesine karşın, Siyasi Partiler Ka-nunu'nda (SPK) aynen, "...Dava, Anayasa Mahkemesi'nde duruşmalı olarak görülür." denmekte, keza Anayasa Yargısı Usul Kanunu da aynen, "...Bu davalara duruşmalı olarak ve Cumhuriyet Başsavcısı'nın huzuru ile bakılır." demektedir:'

1961, 1962 ve .1965 yıllarında yürürlüğe giren bu hükümler, 1968 yılında ilk kapatılan siyasi parti olan İşçi Çiftçi Partisi'nde uygulanmış, 1971 yılında ikinci siyasi parti kapatma davası olan Milli Nizam Partisi'nde, Başsavcılıkca duruşma yapılması hükümlerinin Anayasa' ya aykırılığı iddia edilmemiş ; .olmasına karşın, Anayasa Mahkemesi kendiliğinden Anayasa' ya aykırılık iddiasında bulunmuştur. Mahkeme, Milli Nizam Partisi'nin üçüncü duruşmasında davayı beklemeye alarak, kendi kendisine dava açarak yargılama yapmıştır.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa yargı tarihinde ilk ve son olarak bu hukuki ilginç gelişmede davacı olarak kendisini aynen "itiraz yoluna başvuran: Siyasi parti kapatılma davasına bakan mahkeme sıfatı ile Anayasa Mahkemesi" olarak tanımlamış, kararı da Anayasa Mahkemesi olarak kendi vermiştir. Yani davacı kendisi, karar veren kendisi, görülmekte olan bir dava da resen Anayasa' ya aykırılık gören ve iddiada bulunan yine kendisi... (1)

Bu davada, SPK' nun ve Anayasa Yargılama Usul Kanunu' nun yukarıda sözü edilen kurallarının Anayasa' ya aykırılığına karar verilerek, ilgili maddeler 6.5.1971 tarihinde iptal edilmiş, Anayasa Mahkemesi, Milli Nizam Partisi'nin davasına duruşmasız dosya

üzerinden bakmaya devam etmiştir. Milli Nizam Partisi yetkililerinin "Önceki duruşma yapılması hükümleri kazanılmış hakkımızdır ve tensiple duruşmalı dava yapılacağına dair hükümler uygulanmalıdır." itirazını reddederek dokuz gün sonra Milli Nizam"Partisi'nin

kapatılmasına karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi'nin bu kararının hakkaniyet açısından yerinde bulunmadığı açıkça: gözüktüğünden, 15.3.1973 tarihli 1699 Sayılı Kanunla Anayasa değişikliği yapılmış ve aynen,. "...Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatı İle baktığı davalar ile siyasi partilerin kapatılması hakkındaki davalar dışındaki işleri dosya üzerinden inceler." hükmü getirilmiştir. 

Açıkça duruşma yapılacağına dair bu hüküm, 1971 yılından 1979 yılına kadar sekiz yıl hiç dava açılmadığından i uygulama imkânı bulamamış, 1979 yılında açılan, Türkiye Emekçi Partisi'nin kapatılması davasında ise bolca duruşma yapılarak (15 duruşma) uygulanmıştır.

Maalesef bu uygulama ilk ve son olmuş, 1982 Anayasası, yeni SPK ve Anayasa Yargılama Usul Kanunu, duruşma yapılacağı hükümlerini düzenlememiştir.      1983 yılından bu yana açılan 28 adet siyasi parti kapatma davasında, davalı siyasi partilerce duruşma' yapık ması istenilmesine rağmen, bu talepler; reddedilmiştir.

Halen Refah Partisi ve Demokratik Kitle Partisi'nin kapatılması davaları da dosya üzerinden, duruşmasız olarak devam etmektedir.

1982 Anayasası, açıkça duruşma yapılacağı hükmü getirmemiş olmasına karşın, aynen, "...dosya üzerinde inceler. Ancak gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir." hükmünü getirmiştir. Keza, SPK 'nda ve Anayasa Yargılama Usul Kanunu'nda, Anayasa' ya paralel olarak yukarıdaki kural konulmuş ve son kelime "çağırır" olarak düzenlenmiştir.

Buradan anlaşılacağı üzere, anayasa koyucu ve yasa koyucu, siyasi parti ' kapatılması. davasında duruşma hükümlerini açıkça düzenlememekle beraber, duruşmaya yakınlaşan, kendine özgü bir yöntem getirerek sözlü açıklama yapma imkanı tanımıştır. Kısmen duruşma hükümlerinin yerini almasını istediği bu sözlü, açıklama yöntemi, ne yazık ki şimdiye kadar hiçbir siyasi parti kapatma davasında uygulanmamıştır. Anayasa duruşmayı, ne yazık ki Anayasa Mahkemesi de sözlü açıklama hükümlerini takdir haklarını hiç kullanmayarak- siyasi partilerimizden esirgemiştir. Kuşkusuz, sözlü açıklama, dava ile ilgili ve konu hakkında bilgisi olanlar için düzenlenmiştir. Yoksa, siyasi partinin temsilcisi ve/veya yetkilisinin sözlü açıklamada bulunması, bu madde hükmü kapsamı dışındadır. Çünkü bir siyasi partinin yetkilisi, bu davada "ilgili" veya "konu hakkında bilgisi olan" diye nitelenemez.. Temsilci ve/veya yetkili kişiler, doğaldır ki, ilgili ve konu hakkın da bilgisi, olanlardır. Madde hükmü, bunların dışındaki ilgili ve konu hakkında bilgili olanları amaç edinmektedir. Gerek talep halinde gerek mahkemece resen bu maddenin uygulanabilir olmasına karşın, hatta maddenin "çağırır" amir hükmüne karşın, bu takdir hakkının kullanılmamış olması, yerindelik açısından kanımca uygun değildir.

 Not: Yazının devamı 22 kasım 1997 tarihinde yayımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi bu konuda öylesine katı bir tutum içerisindedir ki; örneğin, Halkın Emek Partisi (HEP) Genel Başkanı Sayın Fehmi Işıklar, kendi konuşmalarından dolayı açılan partisinin kapatılma davasında dinlenilmemiştir. HEP' ten istifa ederek SHP'den milletvekili seçilen ve aynı partiden TBMM Başkan Vekili olan Sayın Işıklar, HEP' in iki yetkilisinin sözlü açıklaması sırasında Anayasa Mahkemesi salonunda bulunmasına ve sözlü açıklama talebinde, bulunmasına karşın, dinlenilmemiştir. En azından sözlü dinleme sırasında, yetkili olmasa bile Sayın Işıklar' ın ilgili ve konu hakkında bilgisi olan sıfatı ile mutlaka dinlenilmesi gerekirdi kanısındayım.

Keza, eylem ve konuşmaları nedeniyle, bir anlamda "fail" sıfatı taşımaları nedeniyle partilerinin kapatılmasına neden olanların dinlenilmeleri, kanımca mevzuatımız açısından zorunludur; hukuken yerindelik. anlamında çok da gereklidir. Davanın uzamasına . neden olmayacağı gibi, hiçbir kamusal zararı olmayan, aksine adaletin oluşumunda ve gerçeğin ortaya çıkarılmasında çok gerekli olan bu usul işlemleri, nedense Anayasa Mahkemesi'nce esirgenmektedir.

Güncelliği nedeni ile değinmek istiyorum... Refah Partisi'nin kapatılması davasında, iddianamede ve delillerde ismi geçen milletvekili ve belediye başkanlarının dinlenilmeleri zorunlu olduğu gibi, diğer 150 milletvekilinin ve yüzlerce belediye başkanının

ve il başkanlarının en azından temsilcilerinin mahkemece belirlenecek bir usulle dinlenilmeleri, odak olma iddiası karşısında yerinde olacağı gibi, kanımca zorunludur da... Hatta delil olarak gösterilen basın organları ve basın mensuplarının dinlenilmeleri de konu hakkında bilgisi olanlar sıfatı ile gereklidir düşüncesindeyim.

Bu usul işlemleri, davanın uzamasına neden olsa da, ülkemizin en büyük, milyonlarca üyesi olan partisinden bunun esirgenmemesi gerekir. Adalet aceleye getirilmemeli, zamana feda edilmemelidir.

Sözlü açıklama konusunda Anayasa Mahkemesi'ne talepte bulunan Sayın Abdurrahman Dilipak' ın müracaatı 'tarihi bir an' olmasının yanında, bundan sonraki davalardaki uygulamaya örnek olması açısından önemlidir. Nitekim, Sayın Dilipak 'ın Refah Partisi davasındaki sözlü açıklama talebini Anayasa Mahkemesi'nin reddetmemesi ve bu talebi sözlü açıklama aşamasında değerlendirilmek üzere ertelemesine ilişkin kararı,, umutlu ve iyimser bir gelişmedir. Bu konudaki kararı, doğrusu hukuki kaygılarımla merakla bekliyorum. Karar, 'küçük' olmakla beraber, tarihi bir gelişmeye neden olacak ve yasa gücünde adeta bir uygulama yaratılacaktır.

Anayasa koyucu, duruşma eksikliğini görmüş ve 1995 yılında kısmen iyileştirmeye giderek "...kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından

sonra, kapatılması istenen siyasal partinin genel başkanlığının veya onun tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinler." hükmünü getirmiştir.

Anayasa Mahkemesi, bu hüküm yokken de -isabetli olarak- yerinde bir uygulama başlatmış ve siyasi parti yetkililerini -genel başkan veya genel merkez yöneticilerinden-yetkili sıfatı ile -bir veya iki kişiyi dinlemiştir. Bu uygulama, Anayasa değişikliği ile benimsenince, artık anayasal bir zorunluluk olmuştur.        .

Refah Partisi davası nedeni ile basın organlarında duruşma, oturum, açık dinleme, kapalı dinleme vb. tartışmalar yapılmakta, Sayın Özden ve mahkemeye karşı bu konuda eleştiriler getirilmektedir.

Anayasa ve kanunlar "duruşma yapılır" hükmü içermemesine karşın, davaların dosya üzerinde yapılacağı hükme bağlanmıştır. Şimdiye kadar bütün kapatma davalarında, siyasi partilerce duruşma özellikle talep edilmesine karşın, Anayasa Mahkemesi bunları reddetmiştir.

Duruşmada, doğaldır ki, savcılık ve davalı parti, 'duruşma salonunda kendilerine ayrılan makamlarda yer alır ve aynı anda, halka açık bir şekilde yargılama yapılır. 1995'teki değişiklikten önce mevzuatta, "sözlü açıklamaları dinlemek" ifadesi kullanılmıştır. Bu dinleme hali bir duruşma olmayıp, toplantı halidir. Sayın Özden, basma açıklamalarında, sanıyorum kastını aşar şekilde "oturum" ifadesini kullanmıştır. Oturum, duruşmanın bir tanesine verilen isimdir. Basın organlarında, sözlü açıklama dinleme" hali sanki duruşmaymış gibi yorumlanarak, mahkemeye yönelik "Neden halka açık değil?.." eleştirisi yapılmıştır. Kanımca, duruşma olmayan ve yalnızca dinlemeden ibaret olan bir toplantının takdir mahkemenin olmakla beraber- açık yapılması (davanın özelliğine göre) yerinde olacaktır. Şimdiye kadar Anayasa Mahkemesi bu takdir hakkını ve sözlü dinleme usulünü kapalı yapmıştır. Mahkemenin takdir hakkını kullanması eleştiri konusu -duruşma boyutuyla- yapılamaz.

1995 tarihli Anayasa değişikliği ile getirilen "Anayasa Mahkemesi, Başsavcı' dan sonra genel başkanı dinler." hükmüne de değinmek istiyorum. Dinleme, bir duruşma olmadığından, Başsavcı ve genel başkanın ayrı ayrı dinlenilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki, dinleme kavramı gereği, sıradan mahkemenin bir müzakere benzeri toplantı hali olup kapalı yapılması, Anayasa' ya aykırılık teşkil etmez. Mahkeme uygulaması da şimdiye kadar bu yoldadır. Başsavcı' nın dinlenilmesi -kapalı olarak-, Sayın Erbakan' ın dinlenilmesi -kapalı olarak-, Anayasa' ya aykırı olmadığı gibi, mahkemenin takdirini bu şekilde kullanmasıdır.

"Anayasa' nın okunması" şeklindeki suçlamalar 'yerinde olmayıp, bu, bir yanlış anlama üzerine yapılan tartışmadır. Dileğimiz, Anayasa' da "duruşma yapılır" düzenlemesi getirilmesidir.

Hacı Ali Özhan

*Bu makalenin yayımını sağlayan Ertan Günçiner ve Mustafa beye gerçekten teşekkür etmek isterim. HAÖ.

 

DAGITIM ŞİRKETİNCE BİR GAZETENİN DAĞITILMAMASI NEDENİYLE SAVCILIĞA YAPILAN SUÇ DUYURU DİLEKÇESİ

Hacı Ali Özhan

*Siyah Beyaz gazetesi 15 ARALIK 1997

Sunuş : Gazetemizin dağıtımının Bir-Yay AŞ tarafından engellenmesinin ardından okuyucularımızdan Hacı Ali Özhan, Cumhuriyet savcılığına bir şikayet dilekçesi vermiştir. Sizlere bu dilekçeyi sunuyoruz.

Cumhuriyet Savcılığı'na gönderilmek üzere Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na

ŞİKÂYETÇİ...............................Hacı Ali ÖZHAN....adres

ŞİKÂYET OLUNAN.................Bir-Yay A.Ş.....adres

KONU : Şikâyet olunan şirketçe, okuyucusu bulunduğum Siyah Beyaz isimli gazetenin Türkiye genelinde dağıtımının yapılmayarak suç işlenmesidir.

  1. Merkezi Ankara'da bulunan, Siyah Beyaz isimli, günlük okuyucusu bulunduğum gazetenin, merkezi İstanbul'da bulunan, Bir-Yay A.Ş. dağıtım şirketince Türkiye genelinde dağıtımı yapılmaktadır.

Bir-Yay isimli şikâyet olunan şirket, Türkiye'de günlük dağıtım yapan ve satış yapan bütün gazete bayilerini kontrol edebilen tek kuruluş olup, ticari anlamda tekeldir

Türkiye'de dağıtımı yapılan günlük gazete ve dergilerin dağıtımını üstlenen şirketçe, olağan sözleşme yenileme döneminde, gerekçesiz olarak, Siyah Beyaz gazetesinin sözleşmesi yenilenmeyip, dağıtımı yapılmayarak, gazetenin biz okuyuculara ulaşması engellenmektedir.

2- Basın özgürlüğü, temel insan hakları olarak anayasamızda düzenlenmiştir. Bunların hangi koşullarda sınırlanabileceği de yine anayasamızda belirtilmiştir.

Basın özgürlüğü, içerisinde düşünceyi açıklama, düşünceyi yayma ve örgütlenme hakkı, kamuoyunu bilgilendirme haklarını taşıması ile, çok boyutlu öneme sahip bir kamu hizmetidir.

Bir gazetenin, satış noktasında okuyucuya ulaşması, basın özgürlüğü içerisinde en önemli teknik bir aşamadır. Bu dağıtım aşaması sıradan bir ticari faaliyet olarak görülemez. .

Nitekim, bir gazetenin dağıtımının engellenmesine, dağıtılmışa toplanmasına hukuki koşulları oluşmuşsa, ancak mahkemelerde karar verilebilmektedir. Ancak mahkemelerce verilebilen bir müeyyide, bir ticari faaliyet konusu ile sınırlandırılamaz. Aksine, bir gazetenin dağıtımında işin ticari boyutu bir formalite olup, bundan sonrası basın özgürlüğü ve kamu hizmeti içeriklidir.

Dağıtımı yapılan sıradan bir meta değildir. Sorunu, bir mobilya satışı, bir elbise, halı kilim satışı ve dağıtımı olarak göremeyiz.

3- Şikâyet olunan firma, Türkiye'de fiilen tekel durumundadır. Siyah Beyaz gazetesinin başka dağıtıcı firma seçme seçeneği yoktur. Türkiye genelinde, okuyucuya gazetesini ulaştırmak gibi çok kapsamlı ve yalnızca bir gazetenin mali imkânlarıyla yapılamayacak ciddi bir faaliyetin, tekel olmuş bir firmaca keyfi olarak kullanımı hem de basın özgürlüğü ile kumu hizmeti ile doğrudan ilgili bir konuda- düşünülemez. Kanun, keyfiliği ve hakkın kötüye kullanımını 'hiçbir' zaman korumaz. Konu yalnızca ticaret özgürlüğü kapsamında alınsa bile, Medeni Kanun' un başlangıç ilkelerine açıktan aykırıdır. Ticaret Kanunumuz, ticari faaliyetlerde karşılıklı hak ve ödevler yüklemiş, kanunlarda düzenlenmemiş hallerde de ticari örf ve adete göre uygulama yapılmasını düzenlemiştir. Bu hükümlerle-, ticari ahlak kuralları, hak, hakkaniyet ilkeleri ile uygulama bulmaktadır.

Şikâyet olunan şirketin eylemi, açıktan mevzuat hükümlerine, kanun koyucunun amacına aykırı olduğu gibi, doğrudan bir hakkın kötüye kullanımıdır. Kaldı ki mevzuatımız tekel durumundaki ilişkilerde konuyu daha incelikli düzenlemiştir. Uluslararası sözleşmelerde ve gelişmiş Avrupa ülkelerinde açıktan tekel olma hali yasaklanmış ve çok sıkı kontrole bağlanmıştır.

4 - Konu yalnızca ticari faaliyet kapsamında alınsa bile, TCK' nun 401. maddesinin içerik olarak olayımızla uyuştuğunu belirtmek isterim. Bu madde, gıda maddeleri ve kamuya gerekli şeylerden halkın beslenmesi, ısınması, sağlığın korunması, inşaat, sanayi, ulaşım ve tarımda kullanılan eşyaların dağıtımı ve satıştan kaçınılması halini 2 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırmaktadır.

Bir ticari işletmece, alıcının bir-,den çok seçeneği olmasına karşın, kanun, yukarıdaki içerikli eşyaların satışını zorunlu kılmaktadır. Kaldı ki satıcı firmanın tekel olması halinde zorunluluğu belirtmeye sanıyorum hiç gerek olmadan açıkça anlaşılmaktadır.

Örneğin, küçük bir kasabadaki tek bir fırının, ekmeği, istediğine satma, istediğine satmama ticari özgürlüğü olamaz. Keza bir eczanenin ilacı bir hastaya satmama özgürlüğü

olamaz. Bir hakkın kötüye kullanımı savunulamaz, kanımca da korunamaz.

Yine kamu kurumu niteliğinde bulunan ASKİ' nin su dağıtımını herhangi bir vatandaşa yapmamasını, TEK'in herhangi bir vatandaşa elektrik vermemesini, PTT'nin bir vatandaşın telgrafını çekmemesini düşünemeyiz. Hem kanunen hem de hakkaniyet gereği bu zorunluluk açıkça gözükmektedir.     

  1. 6570 sayılı G.K.H. Kanunu’nda kiracılık ilişkisini kanun koyucu açıkça kamu düzenine ilişkin olarak,nitelemiş, hatta kimi maddeleri Anayasa Mahkemesi'nce bu niteleme nedeniyle iptal edilmiştir.

Kişinin konut ihtiyacı zorunludur, ticari ilişki kapsamı kadar düşünülemez. Mülkiyet bir vatandaşa ait olmasına karşın, kanun, kiracıyı, güçlü olan kiralayana karşı korumaktadır. Öyle ki, kiracının başlangıçta kendi aleyhine olan kiralama şartlarını 'kabul etmemekte, gerçek iradesinin oluşamayacağı nedeniyle geçerli saymamaktadır.

Yine, kira dönemi sona ermesine karşın kendiliğinden tahliye zorunluluğu olmamakta, ancak kiralayanın ihtiyacı olması ve ihtiyacında samimi olmasının mahkemece tespiti halinde tahliye edebilmekte, aksi halde kiralayanın davası reddedilmektedir. Kiracı vatandaş, kiralayan vatandaş ve ilişki tamamen serbest ticari faaliyet olmasına karşın, kanun konuyu kamu düzeni ile ilgili görerek müdahale etmektedir.

Basın özgürlüğünün ve onun çok önemli teknik bir boyutu olan dağıtımın kamu hizmeti, kamu düzeni i|e ilgili olmadığı düşünülemez.

SÜRECEK

*Siyah Beyaz gazetesinde 16 ARALIK 1997 tarihinde yayımlanmıştır.

6- Bir işin, hizmetin, kamu düzeni veya kamu hizmeti olmasında, taraflardan birinin devlet veya kamu kurumu niteliğinde olması gerekmez. Toplumsal bir ihtiyaca cevap vermesi, soyut düzeyde toplumu ilgilendirmesi, verilmediğinde toplumsal bir mağduriyet yaratması gibi nitelikler taşıması, kamu hizmeti olması için yeterlidir. Bir tarafın mutlaka devlet olması yanılgısı, doğru olmadığı gibi, bir kısım devlete ait işler ve hizmetler de kamu hizmeti olarak kabul edilmez.

Şikâyet olununca, konumlarının özel hukuk tüzel kişisi olması ve sözleşme serbestisi ve ticari özgürlük savunması yerinde değildir. Olay, tipik bir hak ihlalidir. Hem de binlerce okuyucunun düşünceyi \6grenme, bilgilenme özgürlüğünün ihlalidir.

Kuşkusuz sözleşmeden kaynaklanan maddi, manevi ve ticari yönüyle Siyah Beyaz gazetesi sahibi ve yönetimi mağdurdur. Ancak ölçülemez derecede okuyucunun mağduriyeti de kesindir.

7 - Hukukumuzda, kamu düzeni, kamu hizmeti olarak nitelenen konularda, sözleşme süresinin bitimi ilişkiyi kendiliğinden bitirmediği gibi, ancak çok önemli zorunlu hallerde bitimi usule bağlanmıştır. Bunun dışında, kanunlarımızda ve uygulamada, eşit koşullarda, normal ve hakkaniyete uygun bulunmayan sözleşmelere hâkim müdahale ederek, sözleşmeyi eşit ve normal hale dönüştürebilmektedir.

Şikâyet olunan, hiçbir gerekçe göstermeden, yeni sözleşme döneminde dağıtım yapılamayacağı ihtarnamesi ile, ödevlerini yerine getirmekten kaçınmıştır. Olayı bir an ticari boyutta düşünsek bile, bir ticari firmanın belirlediği koşullarda ve emsalleri ile aynı sözleşme şartları içerisinde yaptığı bir işkolunda bir gazetenin dağıtımını yapmaması, ancak kötü niyetli olmakla anlaşılabilir.

Yapılan hizmetin tamamından vazgeçilmediği, dağıtım işinin bırakılması söz konusu olmadığı sürece, kendilerine hiçbir ek yük getirmeyen Siyah Beyaz gazetesinin dağıtımından kaçınılması, hukuken korunamaz nedenlerle açıklanabilir.

Siyah Beyaz gazetesince, sözleşme şartlarına uyumsuzluk söz konusu olmadığı gibi, yeni sözleşme şartlarına itiraz da söz konusu değildir. Kaldı ki böyle bir ilişki yaşanılmadan, tek taraflı ve gerekçesiz olarak sözleşme feshedilmiştir.

Kimse arsasının üzerine 100 metrelerce duvar öremez. Bu, mülkiyet özgürlüğü ile açıklanamaz ve korunamaz.

Şikâyet olunanca, dağıtım hizmetinin verilmemesinin, haksız rekabet, Siyah Beyaz gazetesinin görüş ve içeriğini beğenmemek, yazdıklarının şu veya bu nedenle aleyhlerine olması vb. nedenlerin dışında izah edilemez. Bütün bu ve benzeri nedenler hukuken korunmayacağı gibi, kanunlarımızda da suç olarak nitelenmiştir.

Şikâyet olunanca, haklı kanunca korunan gerekçeleri varsa, kuşkusuz tarafımca kabul edilecektir. Bu konuda haklı olunduğuna yönelik bilgim bulunmadığından ve mağduriyetim

nedeni ile iş bu şikâyetimi yapıyorum. Şikâyet olunan firmaya karşı hiçbir önyargım ve şikâyet nedenim yoktur. Yalnızca okuyucusu bulunduğum bir gazeteyi dağıtım engeli nedeni okuyamamaktan mağdurum. Bu mağduriyetimin nedeni de doğrudan şikâyet olunan firmadır. Bu yönü ile, kanuna, hakkaniyete, vicdana aykırı olarak firmaca yapılan dağıtımın, haksız v6 kötü niyetli davranışın önlenmesini, varsa haklı nedenlerini öğrenmek yoksa da ilgililerin cezalandırılmasını istemek 'zorunda kalınmıştır.

8- TCK' na göre kıyas yapılamaz. Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi gereği, ancak kanunların tanımladığı suçlar cezalandırılır. Ancak kanun koyucunun amacı esas alındığında, TCK' nun 401. maddesinin olayımızda geçerli olduğunu düşünüyorum.

Tüketicinin Korunması Hk. Kanun, Rekabetin Önlenmesi Hk. Kanun ve Basın Kanunu'na eklenen ek 7. ve 8. maddeler, kısmen olayımıza ışık tutacak düzenlemeler yapmıştır.

Bir okuyucu olarak mağduriyetim kesindir.

Olay, basın özgürlüğünün en önemli teknik dağıtım aşaması ile ilgilidir ve kamu hizmetidir.

Şikâyet olunanın eylemi hukukça korunamaz niteliktedir.

Şikâyet olunan gerekçe bildirmediği gibi, Siyah Beyaz gazetesince sözleşmenin herhangi bir maddesi ihlal edilmemiştir.

9- Uluslararası belgelerde açıkça tanımlanan kitle iletişimi araçlarının önemi amir hükümlerle belirtilmiştir.

UNESCO' nun (22 Kasım 1978 Paris) Kitle iletişim Araçları Bildirgesi'nde, haberleşmenin özgürce akışı, daha geniş kitleye daha dengeli ulaşmasının önemi belirtilerek, insan hakları ve temel özgürlüklerin ayrılmaz bir parçası olduğu kabul edil- , mistir. Bildirge, kişilere olayların doğruluğunu saptama ve objektif olarak değerlendirme olanağa vermek için, eldeki bilgi ve belgelerin kamuya iletilmesini, güvence altına alınmasını emretmekte, bu amaçla gazetecilerin bunları açıklayabilme özgürlüğüne sahip olabilmelidir amir hükmünü düzenlemiştir.

insan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 19. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi, düşünce özgürlüğünün kapsamı ve alt unsurları sayarak olayımızdaki dağıtım engelinin basın özgürlüğü, düşünce açıklama ve yayma özgürlüğünün engellenmesinin en önemli anayasal temel haklarımızı ihlal ettiğini belirtmektedir.

Deliller : Siyah Beyaz gazetesi ile Bir-Yay şirketi arasındaki sözleşme ve fesih ihbarnamesi ile her türlü delil.

H. Sebepler : TCK, TTK, MK, BK, uluslararası sözleşmeler ve ilgili mevzuat.

Sonuç : Yukarıda kısaca anlatıldığı ve duruşmada anlatılacağı üzere ve resen nedenler şikâyet olunan hakkında kamu davası açılarak cezalandırılması ile sorunun önlenmesi için gereğinin yapılmasını talep ederim.

Hacı Ali özhan

Not: Şikayetim,takipsizlikle sonuçlanmış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptığımız başvuru sonuçlanmamıştır.

 

DAĞITIM ŞİRKETİNİN BİR GAZETEYİ DAĞITMAMASI HAKKINDA İHTİYADİ TEDBİR DAVASI

Hacı Ali Özhan

*Siyah Beyaz gazetesi 9 şubat 1998 yayımlanmıştır.

 

ANKARA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

 İhtiyati Tedbir İsteyen.........: Hacı Ali Özhan adres..........

Karşı Taraf (Davalı)..............: BİR-YAY Birleşik Yayın Dağıtım A.Ş adres........

Davanın İhbar Tarafı............: SİYAH BEYAZ Gazetesi sahibi.............

 

İhtiyadi Tedbir Konusu.......: BİR-YAY A.Ş. tarafından günlük dağıtımı yapılan SİYAH BEYAZ gazetesinin haksız yere dağıtımın engellenmesi ile okuyucu olarak mağduriyetimin giderilmesi için BİR-YAY A .ş'. tarafından SİYAH BEYAZ gazetesinin günlük dağıtımına İhtiyadi tedbiren karar verilmesi istemidir.

  1. OLAY:
  1. Merkezi Ankara'da bulunan. Siyah Beyaz isimli okuyucusu bulunduğum günlük gazeteyi, merkezi İstanbul' da bulunan, karşı taraf olarak gösterilen Bir-Yay A.Ş. dağıtım şirketince Türkiye genelinde dağıtımı yapılmaktadır.

Davalı karşı tarafça Siyah Beyaz gazetesine gönderilen İstanbul 16 Noterligi 22978 nolu, 30.09.1997 tarihli fesihname ile gerekçesiz olarak yeni sözleşme dönemi olan 31.10.1997 tarihinden sonra dağıtım hizmetinin yapılmayacağı ve sözleşmenin feshi bildirilmiştir.

  1. Davalı karşı taraf Bir-Yay A.Ş. dağıtım şirketi. Birleşik Basın Dağıtım (BBD1 A.Ş. ile YAY-SAT A.Ş .nin birleşimi ile oluşmuş ve Türkiye'de dağılımı yapılan bütün gazete ve dergilerin dağıtımını yapan ve bütün satış noktalarını, dağıtım bayilerini kontrol edebilen tek kuruluş olup, ticari anlamda fiilen tekeldir.

Davanın ihbar tarafı olan Siyah Beyaz gazetesi Türkiye genelinde dağıtım yapan başka dağıtıcı şirket olmaması ve yerci düzeyde küçük çaplı dağıtım şirketlerinin de dağıtım ürünlerinin satışının Bir-Yay A.Ş. tarafından fiilen engellenmesi üzerine, özel dağıtım hizmeti kurmak zorunda kalınmıştır.

Ankara ili ile sınırlı olmak üzere, günlük dağıtım yapan bir şirketçe yapılan anlaşma ile dağıtım sorunları yaşanmış ve halen de hiçbir bayii de satışa hazır edilemeyen gazete, düzensiz ve sorunlu şekilde abone sistemi ile elden ulastırılarak dağıtımı yapılmaktadır.

  1. USUL YÖNÜNDEN:

1- Sıfat (Ehliyet): Yukarıda kısaca Olay başlıklı bolümde anlattığım üzere, okuyucusu bulunduğum Siyah Beyaz gazetesinin: davalı tarafça gerekçesiz ve haksız yere dağıtımının engellenmesi ile gerek şahsımın gerekse bütün okuyucularının, haberleşme, öğrenme, bilgi edinme özgürlüğü yok edilmiştir.

Ankara dışındaki okuyuculara gazetenin hiç ulaşmaması ile tümden mağdur olmaları yanında, biz Ankara'da ikamet eden okuyucuların da ancak abone sistemi ile edinme, okuma imkanımız olmasına karşın dagıtımın çok ciddi bir organizasyon gerektirmesi ve bir gazete açısından çok pahalı olması vb. nedenlerle düzenli olarak dağıtımı yapılamamakta ve çoğu kez dört. beş günlük gazeteyi aynı gün alabilmekteyiz.

Anayasanın kişinin haklan başlısı ile düzenlediği 2. holümde basın ve haber alma özgürlüğünü, bilgi edinme hakkını "Temel Hak" olarak tanımlamıştır. Vazgeçilemez, devredilemez haber alma hakkım davalı Karsı Tarafın haksız, gerekçesiz ve hakkaniyete aykırı bir eylemi ile yok edilmiştir.

Bu mağduriyetim nedeni ile iş bu davayı açmakta dava ehliyetim ve davada sıfat' ım bulunduğu açık olup. anayasal hakkımın korunması, mağduriyetimin giderilmesi amaçlanmıştır.

 

 

 

  1. Yetki : İhtiyadi tedbir davalarında H U M K m.9 hükmünün uygulanması zorunlu olmayıp, en n giderle ve en çabuk yer mahkemeleri yetkili kabul edilmiştir. İhtiyadi tedbirin özelliği gereği ve hem de olayımızın niteliği gereği Ankara Mahkemeleri yetkilidir.

3- Görev: Davalı karşı taraf Bir-Yay A.Ş. ile. davanın ihbar tarafı olan Siyah Beyaz gazetesinin sahibi bulunan Özgün Medya A.Ş. Yny. San. Tic. A.Ş. arasındaki ilişki ticari ilişkidir.

Ancak biz okuyucular ve tarafım yönünden Bir-Yay Dasittim şirketi ile aramızdaki ilişki ticari bir ilişki değildir. Bu nedenle Ticaret Mahkemesi yerine şenel mahkemelerin görev alanına girmektedir. Bir okuyucu olarak mağduriyetim 100 milyon TL .nın üzerinde olması nedeni ile de Asliye Hukuk Mahkemeniz görevlidir.

 

  1. ESAS YÖNÜNDEN:

l- Basın özgürlüğü. Anayasanın Temel haklar ve Ödevler başlıklı 2 kışımın. Kişinin hakirin ve ödevleri başlıklı 2 bölümünde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Basın özgürlüğü başlıklı 2S. Madde de."Devlet, basın ve haber alma hürriyetini saklayacak tedbirleri alır'. "Tedbir yolu ile dağıtım hakim karan ile. gecikmesinde «akınca bulunan hallerde kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Dağıtımı önleyen yetkili mercii, bu karnımı en geç 24 saat içinde yetkili hakime bildirir. Yetkili hakim bu kararı en geç 48 saat içinde onaylamasa. dağıtımı önleme kararı hükümsüz sayılır.'

29. Maddede,

"... Kanun, haber,düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik", mali. teknik şartlar koyamaz."

30. Maddede,'

"Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri... suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez', ve işletilmekten alıkonulamaz.'.'

31. Maddede.

"... Kanun. 13'üncil maddede yer alan genel sınırlamalar dışında bir sebebe dayanarak, halkın bu araçlara haber a l masın ı. düşünce ve kanaatlere ulaşmasını ve kamuoyunun serbestçe oluşmasını engelleyici kayıtlar koyamaz."

Anayasa basın özgürlüğü, haber alma hakkını temel hak olarak tanımlamış ve ayrıntılı olarak koruyucu hükümlerle düzenlemiştir. Yine Anayasa; temel hakkı: kişiliğe bağlı, devredilemez, dokunulamaz, vazgeçilmez olarak tanımlamış, sınırlanmasını belirli haller belirterek kötüye kullanım ve hakkın kullanımının durdurulmasını anayasal hüküm olarak düzenlemiştir.

2- Unesco' nun. Paris 1978 tarihli Kitle iletişim Araçları Bildirgesinin 2. maddesinde.

"l- İnsan haklan ve temel özgürlüklerin ayrılmaz bir parçası olduğu kabul edilen düşün, anlatını ve haberleşme özgürlüğünün kullanımı bansın pekiştirilmesi ve uluslararası anlayışın sağlanması için yaşamsal bir öğedir.

2- Kişilere olayların dogruluğunu saptama ve objektif olarak değerlendirme olanağı vermek için eldeki bilgi ve haberlerin kamuya çeşitli kaynak ve-" araçlarla iletilmesi güvence altına alınmalıdır. Bu amaçla gazeteciler bilgi toplayabilme yolunda en geniş olanaklara ve bunları açıklayabilme özgürlügüne sahip olabilmelidir."

10. Maddesinde'.

"Haberleşme özgürlüğünü güvenceye alacak anayasal hükümler ve uygulanabilir uluslararası araç ve anlaşmaların önemine olan inançla bu bildirgenin amaçlarını başarıya ulaştırmak için. bütün dünyada haberlerin yayılmasında görevli kuruluşlara ve meslek adamlarına uygun koşulların yaratılması ve sürdürülmesi zorunludur.

"Bu uluslararası sözleşmede; haberin ve kamuoyuna ulaştırılmasının önemi çok açık olarak belirtilmektedir. insan Haklan Evrensel Bildirgesinin 19. maddesi ile Avrupa insan Haklan Sözleşmesinin 10. maddesi, düşünce özgürlüğünün kapsamı ve alt unsurlarını sayarak dağıtım aşamasının basın özgürlüğü ile ilgili anayasal temel haklarla ilgili olduğunu açıkça belirtmişlerdir.

3- Anayasa ve Uluslararası sözleşmelerden açıkça görüleceği üzere Basın özgürlüğü, içerisinde düşünceyi açıklama. düşünceyi yayma ve örgütlenme hakkı, kamuoyunu bilgilendirme ve haber alma haklarını taşıması ile çok boyutlu öneme sahip bir kamu hizmetidir.                                                                                        SÜRECEK

 *Siyah beyaz gazetesi 10 şubat 1998 tarihinde yayımlanmıştır.

Basın özgürlüğü, bir gazetenin satış noktasında okuyucuya ulaşmasını sağlayan dağıtım faaliyetini de kapsar. Bu dağıtım işlemi sıradan bir ticari faaliyet olarak görülemez. Bir gazetenin dağıtımının engellenmesine, dağıtılmışsa toplatılmasına hukuki bir dizi usulü koşulları oluşmuşsa ancak mahkemelerde karar verilebiliyor olması da bunu açıkça göstermekledir. Bir gazetenin dağılımının ancak mahkemelerce verilebilir bir müeyyide ile engellenebiliyor olması, ticari faaliyet olarak sınırlandırılamayacağı gibi aksine dağıtımda işin ticari boyutu bir formalite olup, özü itibari ile temel bir hak ve kamu hizmetidir.

Bir işin hizmetin kamu düzeni ve kamu hizmeti olmasında taraflardan birinin devlet veya kamu kurumu niteliğinde olması gerekmez. Toplumsal bir ihtiyaca cevap vermesi, soyut düzeyde toplumu ilgilendirmesi, verilmediğinde toplumsal bir mağduriyet yaratması vb. gibi nitelikte olması kamu hizmeti olması için yeterlidir. Bir tarafın mutlaka devlet olması yanılgısı doğru olmadığı gibi bir kısım devlete ait işlerde kamu hizmeti olarak kabul edilmez.

Tarafların özel hukuk tüzel kişisi olmaları, işin niteliğinde tarafların iradeleri ile anlaşmış olmaları hizmeti ticaret özgürlüğü ile sınırlı şahsi borçlar ilişkisi olarak göremeyiz. Aksi halde 'Basın sansür edilemez' kuralı izah edilemez.

  1. Hukukumuzda kamu düzeni, kamu hizmeti olarak nitelenen konularda sözleşme süresinin bitimi ilişkiyi kendilisinden bitirmediği gibi ancak çok önemli, zorunlu hallerde bitimi usulü bağlanmıştır. Bunun dışında kanunlarımızda ve uygulamada eşit koşullarda, normal ve hakkaniyete uygun bulunmayan sözleşmelere, hakim müdahale ederek sözleşmeyi eşit ve normal hale dönüştürebilmektedir.

6570 sayılı G.K.H. kanunda açıkça 'kiracılık' ilişkisini kanun koyucu kamu düzenine ilişkin olarak nitelemiş hatta kimi maddeleri bu niteleme nedeniyle Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Kişinin konut ihtiyacı sosyal bir olgudur. Mülkiyet hakkının kullanımı tasarruf yetkisi ticari ilişki olarak görülmediği gibi aksine kiracılık hukukunda sınırlanmıştır. Kanun, kiracıyı korumaya yönelik amaçlarla, kiracının başlangıçta kendi aleyhine olan kiralama şartlarını kabul etmesini dahi. gerçek iradesinin oluşamayacağı gerekçesiyle geçerli saymamaktadır.

Yine. kira süresi sona ermesine karşın kendiliğinden tahliye zorunluluğu ortaya çıkmamakta, ancak kiralayanın ihtiyacı olması ve ihtiyacında samimi olmasının mahkemece tespiti halinde tahliye söz konusu olabilmekte, aksi halde kiralayanın davası reddedilmektedir.

5- Konu yalnızca ticaret özgürlüğü ile sınırlı özel, şahsi bir ilişki olarak düşünülse bile. bir hakkın kötüye kullanımını kanun koruyamaz.

Küçük bir kasabadaki tek fırının, ekmeği istediğine satma ve satmama özgürlüğü olamaz. Keza bir eczanenin bir ilacı hastaya satmama özgürlüğü olamaz.. Yine kamu kurumu niteliğinde bulunan ASKİ' nin su dağıtımını herhangi bir vatandaşa yapmaması. TEK'in herhangi bir vatandaşa elektrik vermemesi, PTT'nin bir vatandaşın telgrafını çekmemesi düşünülemez.

Kaldı ki TCK' nun 401. maddesinin, gıda maddeleri ile kamuya gerekli şeylerin salısını zorunlu kılması ve satıştan kaçınmayı, dağıtımı yapmamayı 2 yıldan başlayan önemli bir ceza ile cezalandırması da kanunun bu tip olaylara nasıl baktığını açıkça göstermektedir.

6- Kanun bir ticari faaliyette, tüketicinin birden çok seçme imkanı bulunmasına karşın kamu düzeni, adına özgürlüğü müdahale etmektedir. Medeni Kanunun başlangıç hükümlerinde de olayımıza ışık tutacak acık hükümler vardır.

Bir-Yay A.Ş. hiçbir gerekçe göstermeden sözleşmeyi feshetmiştir. Bir-Yay ticari olarak tekeldir. Siyah Beyaz Gazetesinin sözleşme döneminde hiçbir kusuru olmadığı gibi. yeni sözleşme döneminde de önerilen şartlan kabul etmeme gibi bir davranışı da olmamıştır.

Bir-Yay faaliyetine diğer gazeteleri dağıtarak devam etmekte yalnızca Siyah Beyaz' ın dağıtımını yapmamaktadır. Ticari örf ve ahlâk kuralları aynı koşullarda, emsalleri ile aynı türde hizmet vermekten kaçınılmaması yönündedir.

Bir-Yay' ın davranışı ancak kötüniyetli olmakla Siyah Beyaz gazetesinin içeriğini şu veya bu nedenle beğenmemek ve seslerini kısmaya yönelik hukukça korunamaz nedenlerle izah edilebilir. Haksız rekabet hükümlerine aykırı olduğu gibi rekabetin korunması H.K.. Tüketicinin korunması M.K., hükümlerine de aykırıdır.

Yine, olayımızda doğrudan ilgili özel bir düzenleme 1995 yılında 5680 sayılı Basın Kanununa ek 7 ve ek 8 madde eklenerek cezalandırıcı hükümler getirilmiştir. Ek-7 Maddede, "Süreli ve süresiz yayınların dağıtımını yapan gerçek ve tüzel kişiler, talep edilmesi ve mevzuatın öngördüğü şartların yerine getirilmesi halinde, dağıtımını yaptıkları diğer mevkutelerin satış fiyatı ile trajlarına göre aldıkları dağıtım ücretini aşmayacak bir bedel mukabilinde bu ya-

yınların dağıtımını yapmak zorundadırlar. Aksine davranışta bulunanlar hakkında... para cezasına... tekerrür halinde ... ceza iki katı olarak uygulanır ve faaliyetleri 3 aya kadar durdurulur." demekte ve olayımızla ilgili konuyu suç olarak görmektedir.

Bu kanun değişikliği, usulden Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.

7- Davamızla ilgili gördüğüm 103. maddeyle bilgi vermek istiyorum. IIUMK 103. maddesinde 5 hal olarak ihtiyati tedbire karar verilebilmesi için. ortada gecikmesinde tehlike olan veya önemli bir zarar olacağı anlaşılan bir hal bulunması gerekli görülmüştür.

ihtiyati tedbire karar verilebilecek haller sayıldıktan sonra kanun koyucunun soyut bir tanımla hakime takdir hakkı veren bu düzenlemesi, toplumdaki ilişkilerin çeşitliliği nedeniyle önceden öngörülemeyecek halleri kapsaması nedeniyle yerindedir. Bütün usul kuralları böyle olup kanun tekniği açısından da böyle olması zorunludur.

Zarar ve tehlike kavramları sübjektif yönü ağır basan, kişiye göre desisen özellikler taşıdığı için Mahkemece bu sübjektif hal dikkate alınmak zorundadır. Kanun koyucunun amacı için bu zorunludur, ihtiyadi tedbirin konusu taşınır ve taşınmaz mal olabileceği gibi bir şeyin yapılması, veya yapılmaması gibi bir fiil ve davranış ta olabilir.

Yargılayın 4 HD 16-6-1975 tarih 3743/7667 sayılı kararında '... Mahkeme davacı yararına ihtiyati tedbir karan vermiş ve özel hukuk alanına giren ve ancak tarafların serbest iradesi ile yapılması şart olan bir abonman sözleşmesinin yapılmasına davacının abone kayıt edilmesine ve bunun doğal sonucu olarak elektrik akımı bağlanmasına karar vermiş bulunmaktadır. Gerçi tehlike ve zarar kavranılan sübjektiftir. Kişiye göre değişebilir ve bu konuda takdir hakime ait bir yetkidir. Ne var ki olayımızda ne böyle bir tehlike ve ne de hemen doğması mülhez bir zarar söz konusu değildir... Davacının ancak bazı kayıt ve şartlarla yararlanabileceği sosyal bir ihtiyacını sağlarken diğer tarafı, hatta tedbire itiraz dilekçesinde etraflıca belirtilen şekilde büyük bir vatandaş kitlesini çok daha büyük tehlike ve zarara itmenin (inlenmesini ilişkin yasa koyucunun 103. madde ile güttüğü amacı aşacağında hiç kuşku yoktur ve bu nitelikte bir tedbir karan verilmesini de yasa öngörmemektedir...

-Y.KD. 1976/6 s.817-23 (Orhan Yılmaz 2. Baskı I. Tedbir Eseri)

SÜRECEK

*Siyah Beyaz gazetesi 11 şubat 1998 yayımlanmıştır.

 Yargıtay'ın kararından görüleceği üzere mahkemenin böyle bir Tedbir kararı verebileceğini ancak takdirin de yanıltıya düştüğünü açıkça anlaşılmaktadır.

Olayımızda Bir-Yay'ın dağıtım faaliyetine devam ettiği nedenle Siyah Beyaz gazetesini dağıtması kendilerine ek külfet getirmeyeceği gibi zaten ulaşılan bayıilere diğer gazetelerin yanında Siyah Beyaz, gazetecinin de bırakılmasından ibaret ödevi ticari anlamda kârlarını artırıcı olacaktır.

Yine. binlerce okuyucunun gazetesine ulaşması gibi toplumsal bir faydada mevcut olacağı gibi şahsımda bu mağduriyetten kurtulacaktır. İhtiyadi Tedbir kararınızla hiçbir toplumsal mağduriyet olmayacak aksine toplumsal fayda olacaktır. Öyle ki Bir-Yay şirketi bile karardan mağdur olmayacak, aksine ticari kazanç elde edecektir.

Yine Yargıtay 9 HD 11.5.1972 tarih 17521/16137 kararında: kapıcı dairesinin boşaltılması için açılan davada. İhtiyadi tedbir yolu ile kapıcının dava sırasında kapıcı dairesinden çıkarılmasına ve kapıcı dairesinin bir yediemine teslimine karar verilmesini onaylamıştır.

( Baki Kuru HUMK . Baskı Cilt 3 Sayfa 3063.Ektedir)

103. maddenin uygulanması anlamın da devam eden inşaatın İhtiyadi tedbiren' durdurulmasına karar verilmesini, bozulmaya elverişli dava konusu şeyin İhtiyadi tedbiren satılmasına karar verilmesini, takdir hakkının kanuna uygun kullanımı yorumuyla onaylamıştır. ( Baki Kuru adge. s.3062. Ektedir)

Nöşatel Kanton Mahkemesi 1955 tarihli kararında: Davacının iddiasına göre ihtira beratına (markaya) kendisinin sahip bulunduğunu bu malın başkası tarafından imal edilmesi ve satılmasının İhtiyadi tedbiren durdurulmasını talep etmiş, davaya bakan mahkemecede dava boyunca söz konusu malın üretilmesi ve satılmasının ihtiyadi tedbiren yasaklanmasına karar vermiştir. (Baki Kuru adge. s. 3063 Ektedir)

Yazar Orhan Yılmaz Ihtiyadi Tedbir isimli eserinde 'senet protestosunun Merkez Bankasına bildirilmesinin' ihtiyadi tedbiren önlenmesi yolunda karar verilebileceğini iddia etmiştir.(adge. s.70-71 Ektedir)

 

8- Medeni Knnımun 2. ve 3. maddesi olayımızla doğrudan ilgilidir. 2. madde aynen. (Öztürkçe) "Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken iyiniyet

kurallarına uymakla yükümlüdür.

Bir hakkın sırf başkasını zararlandırmak için kötüye kullanılmasını kanun korumaz."

Hukukun genel ilkesi olan bu madde gayet, acık olup. herkesin haklarını keyfilik derecesinde, canı istediği gibi değil, disiplin içinde başkalarının hakları ile ilence kurarak kullanmasını sağlamaktır. Hele bu hak büyük bir toplum kesimini ilgilendiriyor ve anayasal temel bir hak ve kamu hizmeti ise bu iyiniyetin zorunluluğu kendiliğinden anlaşılmakta önemi, canalıcılığı açıkça gözükmektedir.

Bir Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararında:

"İrade açıklamalarının veya kanunlarca düzenlenen sübjektif hakların kapsamları ve kullanılmaları bir kamu düzeni hükmü olan ve bu itibarla aksine sözleşme caiz bulunmayan objektif iyiniyet kurallarına göre belli edilir ve sınırlandırılır." - Y.lBK. 3.9.1955 tarih 22/2 kararı. - Y. CGK. 22.1.958 tarih 1/7 kararı.

Haklar iyiniyetli kullanıldığı zaman hüküm doğurur. Bu kurala aykırılık halinde kanuni hikaye mümkün değildir. Yani bir hak elde edilemez. Y.l HD 8.12.1986 tarih 12415/12834 karan. - Y.2 HD 31.10.984 tarih S861/8844 kararı. - Y.2 HD 18.3.1985 tarih 230^/2498 kararı.

Davamıza ışık tutan bir kararda aynen.

"Kanunların ve sözleşmelerin her hükmüne uygulanması gereken MK 2. maddesine göre ihtilaflı sözleşme maddesi bu kanun hükmünün ışığı altında yorumlandığında maddenin davacıya keyfi olarak nitelenebilecek mutlak bir hak bahşetmediğinin kabulü gerekir. O halde davacının fesih için bir sebep göstermesi ve bu sebebin haklı olması gerekmektedir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş varsa davacıya fesih sebebini açıklattırmak bunu kanıtlayıcı delillerini ibraz ettirmek ve bu konuda davalının savunmasını ve makabil delillerini toplamak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Bu hususlar üzerinde durulmaksızın ve sözleşmenin anılan maddesi hükmüne mutlak bir anlam verilmek suretiyle davanın kabulü cihetine gidilmesi doğru bulunmamıştır.” - Y.2. 110 15.6.1988 tarih 1946/3997 kararı.

MK' nun 3. madde ile ilgili bir içtihatta da aynen,

"Netice, vakıa ve karinelerden olayda kanunen iyiniyet iddiasında bulunacak durumu belirmiş olan kimsenin kötüniyetin diğer tarafa ispat ettirilmesine artık sebep ve vecih kalmayacağına ve dava hakkının doğumunu, sağlayan veya bertaraf eden iyi ve kötüniyetin bu durumda mahkemece resen nazara alınabileceğine." - Y. İçtihadı Birleştirme. Kararı I4.2.I95I tarih 17/1 kararı.

9- Bir-Yay A.Ş. nın eylemi kanun koyucunun amacına aykırı olduğu gibi doğrudan bir hakkın kötüye kullanımıdır.

Olay tipik bir hak ihlalidir. Hem de binlerce okuyucunun düşünceyi öğrenme, bilgilenme özgürlüğünün, temel anayasal hakkın ihlalidir.

Ekte sunulan gazete kupüründen-ve ihtarname içeriğinden anlaşılacağı üzere hiçbir gerekçe göstermeden dağıtım ödevinin yapılmayacağı bildirilmiştir. Siyah Beyaz gazetesince sözleşme şartlarına uyumsuzluk söz konusu olmadığı gibi yeni sözleşme şartlarına itiraz da söz konusu değildir. Yapılan hizmetin, dağıtım işinin tamamen bırakılması söz konusu olmadığı sürece kendilerine hiçbir ek yük, külfet getirmeyen Siyah Beyaz gazetesinin dağıtımından kaçınılması hukuken korunamaz nedenlerle izah edilebilir.

Yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere anayasal temel hakları olan öğrenme, bilgi edinme hakkım 31.10.1997 tarihinden bu yana binlerce okuyucu gibi ihlal edilmiştir.

Siyah Beyaz gazetesinin kendi imkanları ile Ankara sınırları içindeki abone ve elden dağıtım sistemi sorunu çözmekten uzaktır. Bakırköy Cumhuriyet Savcılığına 2.12.1997 tarihinde (Dilekçe örneği ektedir) suç duyurusunda, bulunmama rağmen şu ana kadar sorunun çözümüne ilişkin bir gelişme olmamıştır.

Mağduriyetimin daha fazla devam etmemesi amaçlı mahkemenizin, uygun bulacağı teminat karşılığı ihtiyadi tedbiren Bir-Yay A.Ş. nin dağıtım hizmetine Siyah Beyaz gazetesini de dağıtarak açılacak dava sonuna kadar ihtiyadi tedbiren dağıtım kararı verilmesini istemek zorunda kalınmıştır.

H. Sebepler: MK m.2. 3. BK. TTK. HUMK m.103 RKHK. TKHK. TCK. Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Yargıtay içtihatları

Deliller : Siyah Beyaz gazetesinin 22.10.1997 tarihli nüshasında yayınlanan Fesihname (ektedir) ve gazete açıklaması. Savcılık suç duyurusu dilekçe metni ve her türlü delil.

Sonuç : Yukarıda izah edildiği üzere teminat karşılığı ve gerekirse karşı taraf ile davanın ihbar tarafının da dinlenilmesi ile Siyah Beyaz isimli gazetenin Bir-Yay A.Ş. tarafından dağıtılmasına ihtiyadi tedbiren karar verilmesini bir okuyucu olarak talep ederim.

Hacı Ali Özhan

 

  İnsan Hakları Mahkemesi   Any.Mah   Danıştay   Yargı   Baro   Araştırmalar   Makaleler