HacıAlinin websitesi

1995 ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİN SİYASİ HAKLARA ETKİSİ.

Hacı Ali Özhan

 

*NORM ÇELİŞKİSİNDE UYUŞMAZLIĞIN ÇÖZÜMÜ

*NORM HİYERARŞİSİNDE MAHKEMELERİN UYGULAMALARI

*ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDEN SONRA SEÇİM KANUNU

*PARTİLERİN İTTİFAKI AÇISANDAN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

*PARTİLERE HAZİNA YARDIMI AÇISINDAN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

 

 

TBMM'nin seçim kararı almış olması nedeniyle seçim tartışmalarının yoğun şekilde yapıldığı bu günlerde konu hakkındaki bazı hukuki durum ve değerlendirmeler yapmak istiyorum.

Bilindiği üzere, 4121 sayılı kanunla Anayasanın 15 adet maddesinde 23/71995 tarihinde değişiklik yapılmıştır. Değişiklikten önceki madde içerikleri ile uyumlu olarak düzenlenen SPK ve MSK' nun da halen uyum yasaları denilen değişiklikler yapılmamış ve anayasa ile çelişen farklı hükümleri halen yürürlükte olduğu kabul edilmektedir.

Seçme, seçilme konularını düzenleyen Anayasa değişikliğiyle uyumlu kanunlarda değişiklik yapılmadan ve seçimin anlam, önem ve sonucunu doğrudan etkileyen anayasa değişikliklerinden 3 yıllık zaman geçmesine rağmen kanunlar uyumlu hale getirilmeden seçim kararı alınmıştır.

Seçimlerin yapılmasına 8 ay zaman bulunmasına karşılık konunun gündeme gelmesine rağmen, bir kısım partilerin değişikliklerden yana olmadığı, siyasi çekişmelerle tamamen hukuki konularında kanunlaşamayacağı ihtimali mevcuttur. Bu durumda Anayasa değişiklik hükümlerinin anlam, önem ve sonucu üzerinde durularak, kanun hükümleri uygulanarak seçimlerin yapılması halinde ortaya çıkacak sakıncalara değinilecektir.

NORM ÇELİŞKİSİNDE UYUŞMAZLIĞIN ÇÖZÜMÜ

Öncelikle genel bir hukuki yaklaşımını belirtmek istiyorum.

Bir konu hakkında yasalar çeliştiğinde veya farklı hükümlerin varlığı halinde uyuşmazlıkların çözümünde izlenecek yol nedir ? Uyuşmazlığın çözümünde hangi hükümle karar verilecektir.

Çelişki veya farklılık iki kanun hükmü arasında ise, bu kanunlardan sonra çıkarılan kanuna üstünlük tanınacağı açıktır. Kanun koyucu önceki kanunu biliyor olmasına rağmen daha sonraki bir tarihte iradesini başka bir kanunla koyduğundan, en son tarihli kanunun üstünlüğü kabul edilir. Sonraki kanun önceki kanun hükümlerini yürürlükten kaldırmışsa sorun yoktur.

Mevzuatımızın dağınık ve çeşitli olması nedeniyle açık bir hükümle eski kanun hükmünü ‘çoğu kez' yürürlükten kaldırmaz. Genellikle de sonraki kanunda fbu kanunla çelişen kanun hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır1 ifadesi kullanılarak çelişki ve farklılıklar önlenmek istenmiştir. Bu ifadenin de uygulamada farklı yorumlara neden olduğu görülmektedir.

Çelişki ve farklılık iki kanun hükmü arasında olmakla beraber.kanunun birisinin özel kanun diğerinin genel kanun olması halinde çelişkinin özel kanun uygulanarak giderileceğinde tereddüt yoktur. Gerçi, genel kanunun bazen özel hükümler düzenlemesi halinde, özel kanun karşısındaki durumu haklı bir tereddüt uyandırsa da sorunun özel hükümler yönünde çözülmesi gerektiği kabul edilmektedir.

Yazı konumuzla ilgili olan çelişki ve farklılığın bir kanun hükmü ile Anayasa hükmü arasında olması halinde uyuşmazlığın nasıl çözüleceğin de Anayasanın üst norm olması yanında, kanunların anayasaya aykırı olamayacakları ilkesi gereği Anayasa hükümlerinin uygulanmasında tereddüt

edilemez. Anayasalar genel kanun ve üst norm (kanun) olarak soyut mahiyette hükümler içerir. Ancak, Anayasanın somut ve özel hükümleri karşısında uyuşmazlığı düzenleyen özel kanunun uygulama durumu tartışma yaratmaktadır. SPK ve MSK ile seçim uygulamalarını özel düzenleyen kanun hükümleri ile 1995 Anayasa değişiklikleri arasındaki çelişki ve farklılık uyuşmazlığının çözümü konusu şu an yaşadığımız sorun olup yazı konusunu oluşturmaktadır. Keza, anayasanın özel hüküm niteliğindeki düzenlemelerinin uygulama ve esaslarının kanunla belirtilir şeklindeki hükümleri de tartışmada ciddi bir öneme sahiptir.

NORM HİYERARŞİSİNDE MAHKEMELERİN UYGULAMASI

Anayasanın somut ve özel bir hükmü karşısında çelişen veya farklı diğer kanun hükmü karşısında Danıştay bir kararında "Anayasanın temel hukuk kuralları dışında bir konuyu ayrıntılarıyla düzenlemesi ve bu hüküm daha önceki kanunlarda bulunup, aynı konuyu düzenleyen hükümlere aykırı olması halinde, konuyu yeniden düzenleyen Anayasa hükümlerinin Uygulanması tabidir." Danıştay içtihadı Birleştirme Kararı 12-2-1970/2-1 K.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir kararında (15-1-1962/1-2 K) "özel kanunun düzenlediği bir konunun, Anayasanın bir hükmüyle açıkça düzenlenmiş olması halinde zımni ilga bulunduğu, doğrudan doğruya Anayasa hükümlerinin uygulanması gerektiği" belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi kararlarında konunun tartışılmasında, anayasanın konuyu ayrıntılı ve doğrudan düzenleyen hükümlerinin önceki kanun hükümlerini zımnen ilga edeceği yorumu yapılmıştır. Bir kararda, "...Bir kanun hükmünün Anayasaya aykırı bulunması halinde yargı yerinin tutumu ne olabilir ?...Böyle bir durumda Anayasa Mahkemesine düşen nedir ? Anayasa Mahkemesinin, yapısının niteliği ve anayasanın 8 inci maddesinde anlatımını bulan üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesi karşısında anayasaya aykırı kanunun bir yana bırakarak doğrudan doğruya Anayasa hükmünü uygulaması gerekir..." demiştir(3-7-1964 /22-54 sayılı kararı)

Bir başka Anayasa Mahkemesi kararında da (3-6-1976/13-31 K) "...Bilindiği gibi Anayasada sadece belirlenmiş temel hukuk kurallarına değil, kimi konuları ayrıntıları ile doğrudan doğruya düzenleyen hükümlere de yer verilmiştir, ispat hakkına ilişkin 34 üncü madde bu ikinci tür hükümlerdendir...Sonradan yürürlüğe girmiş bulunan Anayasanın 34 üncü maddesi aynı konu ile ilgili olup, kendisinden önce yürürlükte bulunan TCK' nun 270 inci maddesi ile 481 inci maddesinin "birinci fıkrasının 1 inci bendinin bununla ilgili kuralını yürürlükten kaldırmış ve Anayasa bundan böyle ispat hakkıyla ilgili işlemlerin 34 üncü maddeye göre yürütülmesini özellikle öngörmüştür..." denmektedir.

Bu anlatımlardan hareketle açıkça yürürlükten kaldırılmayan hükümlerin zımnen örtülü olarak yürürlükten kalktığı ‘yorumu' ile önceki kanuna göre sonra ki kanunun, genel kanuna göre özel kanunun ve alt kanuna göre üst kanunun (Anayasa) hükümlerinin uygulanması gerektiği açıkça gözükmektedir. Keza doktrinde hakim olan eğilimde bu yönde dir.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDAN SONRA SEÇİM KANUNU

Bu genel hukuk bilgisinden sonra, seçim hukukunu ilgilendiren anayasal değişiklikler ile bunlarla çelişen veya farklı kanun hükümleri üzerinde seçimin sonucunu etkileyecek önemde örneklerle anlatılmaya çalışılacaktır.

Anayasanın 68/1 maddesinde siyasi partiye üye olabilme yaşı 21 olup, buna paralel olarak ta SPK' nun 11 inci maddesinde üyelik yaşı 21 yaş olarak düzenlenmiştir.

1995 Anayasa değişikliği ile 68 inci maddede siyasi partiye üyelik yası 18 yaş olarak belirtilmiştir. Seçme ve seçilme hakkı açısından siyasi parti üyeliğinin önemi kuşkusuz büyüktür. Aday olabilmek için parti üyesi olmak şart değil olmasına karşın, önseçimde adayların belirlenmesinde üye ve delegeliğin önemi büyüktür. Önseçimde aday adaylarından kimlerin aday olacağı konusunda belirleyici öneme sahip bu konu genel seçimlerinde sonucunu etkileyebilecek öneme sahiptir.

Kanımca anayasa değişikliği ile SPK' nun 11 maddesindeki 21 yaş düzenlemesi örtülü olarak zımnen kaldırılmış ve yerine açık ve tartışmasız hüküm olan 18 yaş değişikliği yürürlüğe girmiştir. Sonraki kanun olmanın yanında üst norm olması nedeniyle anayasa hükmü yürürlükte olup, farklı kanun hükmü zımnen kaldırılmıştır.

Anayasanın 67/3 üncü maddesi 20 yaşına giren vatandaşların oy kullanacağına ilişkin hükmüne parelel olarak 298 sayılı kanunun 6 inci maddesinde de 20 yaşına girenlerin seçme hakkı belirtilmiştir. Keza, 7 inci maddede tutukluların oy kullanamayacakları Anayasanın 67/5 maddesine parelel olarak belirtilmiştir. Yine, 298 sayılı kanunun 35 inci maddesi, yazım sırasında yurtdışında oturmakta olanların seçmen kütüklerine isimlerini kayıt ettirebilmelerine ilişkin usulü belirtmektedir.

1995 Anayasa değişikliği ile, seçmen yaşı 18 olarak düzenlenmiş, tutukluların ve yurtdışında bulunan vatandaşlara oy hakkı tanınmıştır.

Anayasanın bu değişikliği ile farklı kanun hükümleri zımnen yürürlükten kalkmış olup, anayasa hükümleri gereği uygulama yapılması gerekir.

Siyasi partilerin ittifak yaparak seçime girmeleri konusunda anayasada hüküm yoktur. Yalnızca SPK' nun 90/2 maddesinde aynen, "...seçimlerde başka bir partiyi destekleme kararı da alamazlar." denmektedir. 1982 Anayasasının ilk metnine aykırı bir yasak olmakla beraber anayasadaki yasakları genişletip çoğaltan bu gibi yasaklar siyasi partinin doğrudan kapatılmalarına neden olan 4 kısım yasakları içerisindedir. Anayasaya aykırılıkları iddia edildiğinde Anayasanın geçici 15 maddesi gereğince 12 eylül mevzuatından olması nedeniyle incelemeye alınmadan talepler reddedilmektedir.

Ancak, anayasanın siyasi partilerle ilgili 67, 68, 69 uncu maddeleri üzerinde değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklik madde fıkralarının bir kısmında olmakla beraber madde metinleri tümden yerleri ile değişikliğe tabi tutulmuştur. Biçimsel olarak madde yeniden elden geçirilmiştir. Dolayısı ile siyasi partiler mevzuatı ve de özellikle kapatılma nedenleri konusunda anayasaya uygunluk şarttır. TBMM'si uyum yasaları çıkarmasa dahi, anayasa değişikliği kanun hükümlerindeki aykırılıkları kendiliğinden zımnen yürürlükten kaldırmıştır. Keza Refah Partisinin kapatılması davasında Başsavcının doğrudan anayasa hükmü gereği dava açması, (SPK' nu hükümlerinin uygulanamayacağını iddia etmesi) ile mahkemece de anayasa hükmü gereği karar verilmesi, yine kapatmaya neden olanlar hakkında SPK' nun daki 10 yıllık süreyi değil anayasadaki değişen hükümle 5 yıllık süreyi esas alması, yine anayasanın eski hükmü ve SPK' nun daki paralel bütün milletvekillerinin üyeliklerinin düşeceğine ilişkin hüküme rağmen, 1995 değişikliği ile anayasadaki yalnız kapatmaya neden olanların üyeliklerinin düşeceğine ilişkin kararı Anayasa mahkemesinin de isabetli olarak kanun hükümlerini zımnen kaldırdığı gösterir.

(Mahkemenin SPK' nun 103 üncü maddesini iptal etmesi gereksiz olup zımnen yürürlükten kalkmış maddenin iptali söz konusu olamayacağı için yanlıştır.

PARTİLERİN İTTİFAKI AÇISINDAN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

Kanımca 1995 anayasa değişikliği ile siyasi partilerin kapatılma nedenleri yeni yasaklarla sınırlıdır. Değişiklik metni ışığındaki yasaklar zımnen yürürlükten kalkmıştır, Dolayısı ile yeni metinde yer almayan ve eski metinde de bulunmayan SPK' nun 90/2 fıkrasındaki seçimlerdeki bir başka partiyi destekleme olarak tanımlanan 'ittifak' yasağı zımnen yürürlükten kalkmıştır. Bir siyasi partinin seçime girerek veya girmeden bir başka siyasi partiyi açık tan desteklemesi ve ya bölgesel destek sunması veya bazı bölgelerde seçime girmeyip başka partiyi destekleyeceğini açıklaması yasak değildir. Böyle bir davranış kapatma nedeni olmayacaktır.

Yeri gelmişken değinmek isterim ki, SPK' nun 105 inci maddesince iki dönem genel seçimlere katılmayan partilerin sırf bu nedenle kapatılacağına ilişkin hükümde 1995 değişikliği ile zımnen kaldırılmıştır. Burada SPK' nunun anayasaya aykırılığının iddia edilmesi değil anayasanın tümden değişmesi söz konusudur. Geçici 15 maddeden hareketle anayasanın değişen yeni hükümlerine aykırılığın devam edeceği savunulamaz. Anayasa koyucunun üstünde bir irade olduğu düşünülemeyeceğine göre, anayasa koyucunun iradesi geçici 15 inci maddenin de üzerinde olduğuna göre geçici 15 inci madde 1995 tarihine kadar (değişen hükümlerle sınırlı olarak) geçerli olacağı kabul edilmiş, 1995 tarihinden sonra bizzat anayasa koyucu yeni iradesini ortaya koymuştur. Bu iradenin herkesi bağlayacağından kuşku duyulamayacağına göre Anayasa Mahkemesi geçici 15 inci madde konusundaki görüş ve yorumlarını bu nedenle değiştirmek zorunda kalacaktır.

Bu nedenle SBP'nin ve BSP'nin devamı olan ÖDP'nin bu nedenle kapatılması ihtimali olmadığını serbest iradeleri ile seçime girmemek dahil ittifak kararı alabileceklerini düşünüyor ve iddia ediyorum.

PARTİLERE HAZİNA YARDIMI AÇISINDAN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

Anayasanın ilk metninde siyasi partilere devlet yardımı yapılacağına dair hüküm olmamasına karşın, SPK' nunda 1984 yılında ek-1 inci madde ile devlet yardımı yapılacağı düzenlemesi getirilmiştir.

1995 anayasa değişikliği ile aynen "siyasi partilere devlet, yeterli düzeyde ve hakça mali yardım yapar. Yardımın...esaslar kanunla düzenlenir." hükmü ile mali yardım yapılacağı anayasal amir hüküm olmuştur.

Bu durumda SPK' nun ek-1 inci maddesinin yeniden düzenlenmesi zorunluluğu vardır. Anayasada hüküm yokken kanunla yapılan düzenleme-

de kanun koyucu değişiklik yapmak zorundadır. Kaldı ki konunun anayasada düzenlenmesi ile üst norm ve sonraki kanun olması nedeniylede anayasaya aykırı kanun hükmü kendiliğinden zımnen yürürlükten kalkar. Yardımın usul esaslarının kanunla düzenlenecek olması, önceki kanunun hükümlerini ortadan kaldırmayacağı düşünülemez. Ancak yeni bir kanun çıkarılmaması halinde anayasanın amir hükmü gereği uygulama yapılacağından bir örnek teşkil edip faydalanılabilir.

Anayasanın bu açık hükmü karşısında SPK' nun ek-1 inci maddesi yürürlükten kalktığı için uygulanamaz. Nitekim ek-1 inci maddenin genel seçimlerde barajı geçen partiye veya %7 oy alan partiye yardım yapılacağına ilişkin hükümleri de anayasanın açık hükmüne aykırıdır.

Anayasa 'yeterli düzeyde' ve " hakça” yardımdan bahsetmektedir. Siyasi partilerin demokrasinin vazgeçilmez unsur özellikleri yanında yaptıkları işin niteliğinin kamu hizmeti olması nedeniyle yardımı öngörme ile seçme ve seçilme haklarının kullanımında adil, makul bir dengenin sağlanması amaçlanmıştır.

Siyasi partilerin asıl gayesi iktidar amaçlı seçime girmek olduğuna göre seçime giren, seçimlere girmeye hak kazanan bütün siyasi partilere hem seçimlerde eşit koşullar da yarışın sağlanması nedeniylede yardım yapılması kanımca anayasa hükmünün gereğidir. Anayasada hüküm yokken kanun koyucunun takdiridir denilerek kanun hükmü gibi uygulama yapılabilirdi. Ancak anayasa hükmü gereği sicil kayıtlarında kurulmuş bütün siyasi partilerden ziyade en azından kuruluş amacı olan genel seçimlere katılan bütün siyasi partilere yardım yapılması anayasal gerekliliktir. Aksi halde seçime giren bir kısım milletvekili olan partilere yardım yapılacak, milletvekili olmayan ve seçime giren partilere yardım yapılmayarak açıkça devlet eliyle eşitsizlik yaratılmış olunacaktır. Yardımın sadece parti ihtiyaçları ve parti çalışmalarında kullanılacağı şartı da genel seçimlerde eşit koşullarda yarışabilmenin gerekliliğini göstermektedir.

SPK' nun gecici 16 maddesi hükmü ile 10 milletvekilinden fazla bulunan partilerle 3-10 arası milletvekili bulunanlara yapılacak yardımın düzenlenmesi de bu eşitliği sağlamaya yönelik amaçlıdır. Bu geçici madde ile de sağlanılmak istenilen amaç artık anayasa hükmü olup kanımca seçime girmeye hak kazanmış ve seçime girecek her siyasi partiye devlet yardımı yapılmasını sorunlu kılmaktadır. Meclis kanun çıkarmasa dahi anayasa hükmü uyarınca bir uygulama yapılmak sorundadır. Bu nedenle seçime girecek siyasi partilerin hazine yardımı talebinde, bulunabileceklerini ve yeterli düzeyde ve hakça yardım yapılması gerektiğini belirtmek istiyorum.

Bir Anayasa Mahkemesi kararında (19-2-1969/26-14) aynen ; "...çalışmalarını üyelerinin yardımları ile sürdüremeyen siyasi partiler paraca güçlü birtakım kişi ve kuruluşların etki ve baskısı altına düşmek ve soysuzlaşmak tehlikesiyle de karşılaşırlar. Böyle bir tehlikeyi devlet yardımı uzaklaştırabilir. Yardımda bu bakımdan da kamu yararı bulunduğu söz götürmez...Siyasi partilere devletçe yardım edilmesinin ilke olarak olarak anayasaya aykırı olmaması bu paraların kamu giderlere arasında yer alabilmesine bağlıdır. Buda ancak yardım paralarının siyasi partilerin kamu yararına olan faaliyetlerine harcanması ile sağlanabilir..." diyerek yardımın kapsamı ve amacı konusunda isabetli yorum yapmaktadır.

Siyasi partilerin giderleri Any. M. ce denetlendiği gibi seçimin kamu hizmeti olmasında tereddüt edilemez. Gerek uygulamadan kıyasen ve gerekse de anayasanın amir ve açık hükmü gereği genel seçime giren bir siyasi partiye devlet yardımı yapılması zorunludur. Kanun çıkarılmayarak anayasanın boşa çıkarılması uygulama dışı bırakılması düşünülemez. Aksi halde hiç kanun çıkarılmadığında anayasa hükmü ne anlama gelecektir. Anayasa hükmettikten sonra kanun çıkarılması tamamen bir formalite olup, çıkarılmadığında anayasa hükmü gereği icra edilir. Hazine yardımı somut olup doğrudan uygulanabilir.

Sonuç : Seçime giren bütün siyasi partilere hazine yardımı yapılacağı,

siyasi partilerin ittifak yapabileceği, birbirlerini açıkça destekleyebileceği, yurtdışındaki vatandaşların mutlaka oy kullanmalarının kanun değişikliği yapılmasa dahi YSK kararlarıyla sağlanması gerektiğini düşünüyor ve iddia ediyorum.

Hacı Ali Özhan

Not: Bu inceleme 1998 yılı kasım tarihlerinde Cuma dergisinde yayımlanmıştır.

hacialiozhan@hotmail.com---------------------ana sayfa

hacialiozhan@mynet.com