İnsanlarası iletişim; kişilerin birbirlerine bilinçli veya bilinçsiz olarak iletmek istedikleri duygu ve düşüncelerini aktardıkları bir süreçtir. Başarılı bir iletişimin temel koşulları şunlardır:
1. Karşımızdaki kişilere
saygı duymak; onların varlığını
kabul etmek, önemli ve değerli
olduklarını hissettirmek, olduğu gibi
benimsemek anlamını taşır.
2. Gerçekçi ve doğal
davranmak; abartıdan uzak, olduğu
gibi davranmaktır.
3. İletişimin belki de en önemli
ögesi empatidir. Empati
kavramını, dış dünyayı karşımızdakinin
penceresinden görmeye çalışmak
olarak tanımlayabiliriz. Kurulan bu
duygu ortaklığı, iletişimin gücünü
arttırır ve karşılıklı anlaşılma
mesajlarının aktarılmasına olanak sağlar.
Konuşmak ihtiyaç olabilir, fakat susmak bir sanattır. Madamme De Stael
İletişim aynı zamanda;
* Ne söyleyeceğimizi
bilmek,
* Bunu ne zaman söylemenin
daha uygun olacağına,
* Nerede söylemenin doğru
olduğuna karar vermek,
* En iyi nasıl söyleneceğini
düşünmek,
* Olayları basitçe
anlatabilmek,
* Akıcı bir dille ve karşımızdaki
kişiyle göz kontağı
kurarak konuşabilmek,
* Dikkati yoğunlaştırmak
ve verdiğimiz mesajların alınıp alınmadığını
farkedebilmektir.
İletişimde temel ilke kabul etmedir. Başkasını olduğu gibi kabul etmek, onu gerçekten sevmektir. Kabul edildiğini hissetmek, sevildiğini de hissetmektir. Ancak "kabul etme" kavramı, karşımızdakinin söylediği her şeyi onaylama, ileri sürdüğü fikirlere katılma veya tüm yorumlarını kabullenmeyle karıştırılmamalıdır. Burada sözü edilen; düşünce, fikir ya da yorumlarda tümüyle zıt kutuplarda bile yer alsak, karşımızdakinin duygularını anlama ve saygı gösterme çabasıdır. Kişiyi söyledikleri, düşündükleri ve hissettikleriyle birlikte bir birey olarak kabul etmek, onun bireyselliğine, farklılığına ve tekliğine saygı göstermek, söylediği her şeyi kendi değer sistemimizde onaylamamızı ve kabullenmemizi gerektirmiyor. Kendimiz için yanlış bulsak bile, her insanın kendine özgü oluşunu yadsımadan, onu kendimize uydurma çabasına girmememiz onu kabul ettiğimiz anlamını taşır. Voltaire'in dediği gibi "söylediklerini kabul edemem, ama konuşma hakkını ölene kadar desteklerim"...
İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin yalnız söylediklerini değil, yüzü, eli, kolları ve bedeniyle yaptıklarını da "duyar"; çünkü yüz ifadeleri, el ve kol hareketleri, bedenin duruş tarzı, ses tonu gibi sözsüz mesajlar da iletişimin bir parçasıdır. Hatta bazen tek başına iletişimdir.
Sözlü iletişimde, iletişim içinde olan insanların birbirlerini "duyduklarını" anlatmak için kullandıkları çeşitli yöntemler vardır. Bunların kullanılış biçimi, iletişimin gücünü ve süresini belirler. Bu bölümde dinleme becerileri ve yöntemlerine kısaca değineceğiz. Bunları okurken, kendinizi ve iletişim tarzınızı düşünmeninizi öneririm. Siz günlük yaşamınızda en sık hangi dinleme yöntemini kullanıyorsunuz? Zaman zaman konuşmanın tıkandığını hissediyor musunuz? Bu tıkanmayı en çok hangi yöntemde yaşıyorsunuz? Kuşkusuz günlük yaşam içinde mola vererek kendimize bakmak, her zaman yaptığımız ya da yapabildiğimiz bir davranış değil. Ama bazen kişinin kendini, ilişkilerinde hangi konumda olduğunu sorgulayan bir gözlükle değerlendirmesi, güçlük yaşadığı durumları farketmesine ve yeni çözümler üretmesine olanak sağlayabilir. Aklınızda bulunsun....:-)
Sessizlik, karşımızdaki kişiye gerçekten kabul edildiğini duyumsatan ve bizimle duygularını daha fazla paylaşması için onu yüreklendiren, çok güçlü sözsüz bir iletidir. Ancak bir tehlikesi, her zaman anlatana gerçekten tüm dikkatimizi verdiğimizi kanıtlamaz. Bu nedenle dinlerken, özellikle duraklamalarda, gerçekten dinlediğimizi göstermek için sözlü ya da sözsüz belirtiler vermekte yarar olabilir. Kabul tepkileri (baş sallamak, gülümsemek, kaş çatmak, vb.) uygun zamanda kullanılırsa, anlatanı gerçekten duyduğumuz mesajını verirler.
Bazı insanlar konuşmayı sürdürmek için yüreklendirilmeye gereksinim duyabilir. Bu tür bir destekleme için verilen mesajlara, kapı aralayıcılar denir;
"Bu konuda daha fazla bir şey söylemek
ister misin?"
"İlginç, devam etmek ister
misin?"....gibi mesajlar, doğru
kullanıldığında iletişimin sürmesine
yardımcı olabilir.
Sessizlik, kabul tepkileri ya da kapı aralayıcıların dinleyenin, anlatanı anladığını göstermesi konusunda sınırlılıkları vardır. Dinleyenin, anlatanı yalnızca duyduğunu değil, aynı zamanda doğru olarak anladığını iletebilmesine olanak sağlayan etkin dinleme, en sağlıklı iletişim yöntemi olarak kabul edilmektedir.
En temelde, konuşan bireyin söylediği sözleri açarak, tekrar etmekten oluşan etkin (katılımlı) dinleme, insanlar arasında yalın, daha anlamlı bir ilişkinin gelişmesine fırsat verir.
Dinleyenin kendisini gerçekten duyduğunu gören anlatan, önce kendisine değer ve önem verildiğini, kabul edildiğini, buna bağlı olarak da sevildiğini düşünür.
Etkin (katılımlı) dinlemede, dinleyen suskun ve pasif değildir. Tam tersine anlatanın duygu ve düşünceleriyle ilgili ve konuşmasını onaylayan bir görüntü içinde, kendi başına düşünmesine yardım eden kişi rolündedir. Sorumluluk, anlatana bırakılmıştır. Dinleyen sadece anlatanın, kendi çözümlerini bulmasına "yardımcı" olma çabasındadır.
Buraya kadar insanlar arası ilişkilerde temel öneme sahip kavramlar ve yöntemler üzerinde durdum. Bundan sonraki bölümde, özel olarak çocuğunuzla iletişiminizde size küçük katkılar sağlayabileceğini umduğum örnek ve açıklamalara değineceğim. Bunları izleyerek, etkin (katılımlı) dinleme konusunda daha fazla fikir sahibi olabilir ve çeşitli durumlarda nasıl kullanılabileceğini görerek, kendi yaşamınıza dönük çıkarımlarda bulunabilirsiniz.
Çocuklar dinlenmemeleri ve ciddiye alınmamaları konusunda oldukça duyarlıdırlar. Dinlenmediklerini hemen farkederler. Anne-babalarından karşıt görüş duymayı, dinlenmemeye tercih ederler. Anne-babasının kendini gerçekten duyduğunu farkeden çocuk, sevildiği, önemsendiği ve anlaşıldığı duygusunu yaşar ve kendini rahat hisseder. Bu, çocuğun benlik saygısının ve anne-babasıyla yakınlığının artmasına ve aile içi iletişimin güçlenmesi ve sürekli olmasına zemin hazırlar. Unutmayın!...çocuklar, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, kendilerini ifade edebilmek için anne-babalarının yardımına gereksinim duyarlar.
Bu bölümde aynı konuşmanın iki değişik şeklini birlikte vererek, etkin dinlemenin üstünlüğünü ve nasıl kullanılabileceğini örneklemeye çalışacağım.
---Yarı dinlemek yerine...
- Çocuk: Ahmet bana yumruk attı ve...
Baba, beni duyuyor musun?
- Baba (gözü televizyondaki maçta):
Seni duyuyorum...Devam et.
- Çocuk: Ve ben de ona vurdum. O da
bana bir kez daha vurdu. Baba!! Dinliyor
musun???
- Baba (gözünü televizyondan ayırmadan):
Kelimesi kelimesine dinliyorum.
- Çocuk: Hayır dinlemiyorsun!!
- Baba: Hayır hem dinleyip hem de maçı
izleyebilirim. Sen devam et anlatmaya.
- Çocuk: Boşver!!!!
---Tüm dikkatinizi vererek
dinleyin...
- Çocuk: Ahmet bana yumruk attı ve...
Baba, beni duyuyor musun?
- Baba (tv'den başını kaldırıp çocuğa
bakarak) Evet canım.
- Çocuk: Ve ben de ona vurdum. O da
bana hem de daha sert vurdu. O çok kötü
biri!
- Baba: Kaşlarını çatar...Başını
sallar
- Çocuk: Biliyor musun, bundan sonra
Hasan'la oynayacağım. O insanlara
yumruk atmıyor.
İletişimi, dikkatini vererek değil de, sadece sesiyle katılan biriyle sürdürmeye çalışmak cesaret kırıcı olabilir. Dertlerinizi sizi gerçekten dinleyen birine anlatmak çok daha kolaydır. Bazen ebeveynin bir şey söylemesine bile gerek yoktur. Çoğu kez, bir çocuğun ihtiyacı olan tek şey, ona duygularının anlaşıldığını hissettiren, sıcak, sessiz bir ortam ve göz kontağıdır.
---Duyguyu reddetmek yerine...
- Çocuk: Kaplumbağam ölmüş. Oysa bu
sabah yaşıyordu.
- Baba: Bu kadar üzülme tatlım. Ağlama!
Bu sadece bir kaplumbağa.
- Çocuk: Üüüüüüüüüüüü
- Baba: Kes şunu!!! sana başka bir
kaplumbağa alırım.
- Çocuk: Başka bir tane
istemiyorum!!!!
- Baba: Bak, çok mantıksız davranıyorsun!!!
---Duyguyu isimlendirin...
- Çocuk: Kaplumbağam ölmüş. Oysa bu
sabah yaşıyordu.
- Baba: Yoo olamaz, ne kadar kötü.
- Çocuk: O benim arkadaşımdı.
- Baba: Bir arkadaşı kaybetmek çok acı
verebilir.
- Çocuk: Ona bir sürü oyun öğretmiştim.
- Baba: İkiniz beraber bayağı iyi
vakit geçiriyordunuz.
- Çocuk: Onu hergün beslerdim....:(
- Baba: O kaplumbağayı gerçekten
seviyordun....:)
Ebeveynler çocuklarını yaşadığı duyguya isim verdikleri koşulda, onun bundan olumsuz etkilenebileceği kaygısını yaşayabilirler. Ancak çocuğu olumsuz duygusundan uzaklaştırma çabasına -yaşadığı duyguyu inkar ederek- girdiğimizde, o daha çok üzülür. Oysa tam tersine çocuk, hissetmekte ve düşünmekte olduklarını, kısaca o anki yaşadıklarını, sözcükler halinde duyduğu zaman rahatlar. Bir başkası, onun iç dünyasında yaşadıklarını anlayabilmiş ve bunu dile getirmiştir.
---Açıklama ve mantık yerine...
- Çocuk: Patlamış mısır istiyorum.
- Anne: Hiç kalmadı hayatım.
- Çocuk: İstiyorum, istiyorum işte!!!
- Anne: Daha şimdi sana evde hiç
kalmadığını söyledim!!!
Gevreklerden al biraz.
- Çocuk: HAYIR...MISIR İSTİYORUM..!!!
- Anne: Bak şimdi tam bir bebek gibi
hareket ediyorsun!!!
---Çocuğa isteklerini bir hayal dünyasında
sunun...
- Çocuk: Patlamış mısır istiyorum.
- Anne: Keşke senin için evde birazcık
kalmış olsaydı.
- Çocuk: Onlardan istiyorum....:(
- Anne: Ne kadar çok istediğini
duyuyorum....:)
- Çocuk: Keşke şimdi olsaydı....:(
- Anne: Şöyle kocaman bir kutunun içinde
bir sürü patlamış mısır
belirmesini sağlayacak sihirli gücüm
olmasını isterdim...)
- Çocuk: O zaman... belki biraz
gevreklerden alırım....:)
Çocuklar elde edemeyecekleri bir şey istedikleri zaman, yetişkinler çoğunlukla, çocukların isteklerine ulaşamamalarına mantıklı açıklamalar getirerek karşılık verirler. Ama çocuklar, çoğu kez, açıklama yapıldığı oranda isyankar davranırlar. Bazen, sadece, bir şeyi ne kadar çok istediğinizi anlayan birinin olması, gerçeği kabullenmeyi kolaylaştırır.
---Sorular ve öğütler yerine...
- Çocuk: Biri yeni kalemimi çalmış.
- Anne: Kaybetmediğine emin misin?
- Çocuk: Hayır kaybetmedim. Tuvalete
giderken sıramın üstündeydi.
- Anne: Eğer eşyalarını orada burada
bırakırsan ne olacağını bekliyorsun
ki! Önceden de eşyaların başkaları
tarafından alınmıştı. Bu ilk değil!
Sana her zaman değerli eşyalarını sıranın
içine koymanı söylüyorum. Senin
sorunun beni hiç bir zaman
dinlememen!!!
- Çocuk: Üffff...Beni rahat bırak!!!!
- Anne: Küstahlaşma!!!
---Bir sözcükle onaylayın (öyle
mi?...hımmm...gibi)...
- Çocuk: Biri yeni kalemimi çalmış.
- Anne: Öyle mi?
- Çocuk: Tuvalete giderken sıramın üzerindeydi
ve biri onu almış.
- Anne: Hııımmm
- Çocuk: Bu üçüncü kalem çaldırışım
oldu.
- Anne: Yaaa
- Çocuk: Biliyorum. Bundan sonra sınıftan
çıkarken, kalemlerimi sıramın içine
koyacağım. Sen bana bunu söylemiştin.
- Anne: Tamam canım...:)
Herhangi bir tarafından sorgulandığı, suçlandığı veya öğüt verildiği zaman, çocuğun yapıcı ve olumlu düşünmesi zordur. Basit bir "yaaa...hııımmm...anlıyorum...." bile bazen çok işe yarar. Bu tür onaylamalar, anlayışlı, sıcak bir "hımm" la da pekiştirildiğinde, çocuğa kendi duygu ve düşüncelerini keşfetmesi için ortam hazırlar ve kendi çözümlerine ulaşmasını sağlar.
Günlük yaşam içinde anne-baba-çocuk üçgeninde yaşanan, "yap"lar, "yapma"lar, ağlamalar, bağırışlar, isyanlar, yüksek ses tonu, kızmalar, küsmeler, cezalar, tehditler...vb. davranış ve tutumlar zaman içinde ilişkileri uzak ve tek yönlü iletiler haline getirebilir. Oysa iletişim, karşılıklı mesaj akışı anlamını taşır. Güç mücadelesine girmek yerine, pratik ve daha az yorucu olan yöntemi seçmeye ne dersiniz?
---Bunun yerine...
- Baba: Banyoda işin bittikten sonra
ışığı söndürmeni sana kaç kere söylemek
zorundayım!!!
---Durumu anlatın...
- Baba: Banyodaki ışık açık kalmış.
---Bunun yerine...
- Anne: Şu köpeği hala dışarı çıkarmadın.
Bir köpeğin olmasını hak
etmiyorsun!!!
---Durumu anlatın...
- Anne: Fatoş, Elvira kapının dibinde
bir aşağı bir yukarı yürüyüp
duruyor.
İnsanlar size nerede hatalı olduğunuzu söylerken, gerekeni yapmak zordur. Yetişkinlerin sorunu dile getirip, açıklık kazandırmaları, çocukların o anda yapmaları gerekeni, kendi kendilerine bulmalarına yardımcı olacak bir ortam hazırlar.
---Bunun yerine...
- Baba: Eğer seni bir daha duvarlara
yazı yazarken yakalarsam, sopayı
yiyeceksin!!!
---Bilgi verin...
- Baba: Duvarlara yazı yazılmaz.
Yazmak için kağıt kullanabilirsin.
---Bunun yerine...
- Anne: Ev işlerine birazcık yardımcı
olmak hiç aklına gelmez değil mi?
---Bilgi verin...
- Anne: Şimdi akşam yemeği için
sofra kurulmuş olsaydı, gerçekten çok
iyi olurdu.
Bilgi verilmesini kabullenmek, suçlamaya katlanmaktan daha kolaydır. Çocuklar, olan biten hakkında bilgilendirildikleri zaman, çoğunlukla yapılması gerekeni anlarlar.
---Bunun yerine...
- Anne: Deminden beri size pijamalarınızı
giymenizi söylüyorum. Oysa sizin yaptığınız
tek şey, etrafı dağıtmak. TV
izlemeye başlamadan pijamaların
giyileceğini konusunda anlaşmıştık.
Fakat ben buna yönelik davranışta
bulunan birilerini göremiyorum...
---Bir sözcükle özetleyin...
- Anne: Çocuklar...PİJAMALARRR!!!!
Ayrıntılardan arındırılmış mesajlar, çocuğun sorunun çözümüne yönelik davranmasını hızlandırır.
---Bunun yerine...
- Anne (okuldan yeni gelen çocuğuna):
Öğretmen kompozisyonunu nasıl buldu?
Matematik yazılısından kaç aldın?
Bugün hangi derslere çalışman gerek?
Oynamaya çıkacak mısın? Hırkan
neden kirlendi? Düştün mü yoksa?....
---Çok fazla soru sormayın...
- Anne (okuldan yeni gelen çocuğuna):
Selam tatlım. Seni gördüğüme
sevindim.
Çok fazla soru, kişinin özel yaşamına fazlasıyla karışılıyormuş hissine kapılmasına neden olabilir. Çocuklar, konuşmak istedikleri zaman onu dinleyecek birinin olduğu güvenini duymak isterler, konuşmaya zorlanmak değil!
Önerilen kaynaklar:
Atabek, E. (1995). Çocuklar, Büyükler
ve Tavşanlar. Altın Kitaplar: İstanbul.
Aydoğmuş, K. ve arkadaşları (1992).
Ana-Baba Okulu. Remzi Kitabevi: İstanbul.
Clarke, J. I. (1996). Çocuk Bakımı ve
Eğitimi – I. Papirüs Yayın Dağıtım:
İstanbul.
Gordon, Thomas (1996). E.A.E. Etkili
Anababa Eğitimi: Aile İletişim Dili.
Sistem Yayıncılık.
Gordon, Thomas (1996). E.A.E. Etkili
Anababa Eğitiminde Uygulamalar. Sistem
Yayıncılık.
Navaro, Leyla. Beni Duyuyor Musun? Ya-Pa
yayınları: İstanbul.
Yavuzer, Haluk (1996). Çocuk Eğitimi
El Kitabı. Remzi Kitabevi: İstanbul.