ZAFER İŞARETİ Günümüzden 30 yıl önce yiğit ve öngörülü 12 insan , maddi imkansızlık nedeniyle iyice yıpranmış, saatte 9 deniz milini ancak bulan hızıyla Greenpeace adını verdikleri teknelerinin, barış ve ekoloji sembolleriyle süslü, üçgen biçimli yeşil yelkenini Kanada'nın Vancouver limanından 1971 yılının 15 eylül'ünde cesaretle açtılar. (ki, o mevsimde Alaska körfezinde ve Bering Denizi'nde şiddetli fırtına ve akıntılar oluşmaya başlar)
Bu 12 saygıdeğer insanın teknelerinden geçtikleri mesaj son derece anlamlıydı.
"Biz Kanada'lılar.., Birleşik Devletler'in Aleut Adaları'nın ucunda yer alan nükleer deneme sahasına doğru yol alıyoruz. Amacımız basit, açık ve dolaysız : Ölüm insanlarıyla yaşam insanlarını karşı karşıya getirmek. Biz çevrenin, çocuklarımız ve gelecek kuşaklar için korunmasında ısrar eden muhafazakarlarız."
Bu öncülerin, teknede çektirmiş oldukları fotoğrafta yaptıkları bir işaret ise insanın yüreğini ısıtıyor: Evet, "Zafer İşareti" onların ellerine yakışıyor.. Onlar, yeryüzündeki mevcut ekosistemin insanlar tarafından bozulup talan edilmesinin orta ve uzun vadede yaratacağı korkunç sonuçları hepimizden önce algılayıp, bu uğurda her türlü eziyeti ve hatta ölümü göze alarak harekete geçmişlerdi.
İyiye yönelmiş olan bu kuvvet, 30 yıl içerisinde büyük badirelerden geçerek Dünyanın en dinamik çevreci baskı grubunu doğurmuştur. " Zafer işareti" yapmak ise onlar ve onlar gibi tüm insanlığa hizmeti geçenlerin hakkıdır, ellerine yakışmaktadır. İyi ki böyle insanlar da var diyor ve onları saygıyla selamlıyoruz.
 İNSAN DÜNYAYI ELE GEÇİRDİ :MÖ 5.000 yılında gezegenimizde 20 milyon dolayında insan yaşadığı biliniyor. Bu, bugünkü Türkiye nüfusunun üçte birinden az. Erken Taş Devrinde tarım ve hayvancılığın başlamasıyla nüfus sürekli olarak artmaya başlamıştır. Yaklaşık 200 yıl önce Sanayi Devrimi başladığında 700 milyon olan dünya nüfusu, büyük bir patlama göstererek günümüzde 7 milyara ulaşmıştır.
Tarım ve hayvancılığa geçiş, insanın doğal dengeye ilk büyük müdahalesi olmuştur. Bunun en önemli örneklerinden biri, Eski Yunanlılar ve Romalılar tarafından Akdeniz kıyılarındaki ormanların yok edilmesidir. Eskiden bu ormanlarla korunan toprak, aşınmaya uğrayarak akıp gitmiş, böylece de insan varlığının temeli olan verimli tarım arazisi yok olmuştur. Bu gün İspanya, Güney İtalya ve Yunanistan'daki kurak topraklar, buralarda yaşayan insanların atalarının bu düşüncesizce davranışın bir sonucudur. Bu güne kadar ekolojik bütünlüğünü koruyabilen son yerler olan yağmur ormanları da büyük ölçüde tehlikededir. Bu ormanlar 1 milyar hektar alanıyla yeryüzündeki ormanların yüzde 40'ını oluştururlar.Bu da, insanların bu ormanlara girmesinden önceki büyüklüğünün ancak yarısıdır. Bu gün her yıl tropik ormanların yüzde biri insanlar tarafından yok edilmektedir. Örneğin insanlar Madagaskar adası'nın değerli bitki ve hayvan barındıran ormanların Yüzde 66'sını (74.000 km2) yok etmişlerdir. Bunun yüzde 45'i de son 30 yıl içerisinde gerçekleşmiştir. Nüfus artışı, gittikçe daha çok arazinin tarım amacıyla kullanılmasını zorunlu kılıyor. İklimi elverişli olmayan pek çok yerden sulama yoluyla daha fazla verim sağlama imkanı vardır. Ama bu, su kaynaklarının doğal dengesinin bozulmasına ve getirdiği yarardan daha büyük sorunlara yol açmaktadır. Örneğin sulama amacıyla daha çok suyun başka yerler yönlendirilmesi nedeniyle Asya'da, Kazakistan-Özbekistan sınırındaki Aral Gölü'nün alanı son 35 yılda yüzde kırk küçülmüştür. Limanlar dolmuş, balıkçılık durmuş ve suların çekilmesiyle ortaya çıkan ekilmemiş büyük alanlarda 43 milyon ton tuz birikmiştir. Sulu tarımın yapıldığı yerlerde rüzgarın etkisiyle tuz birikir ve bu da toprağı verimsiz hale getirir.
 ÇEVRE KİRLENMESİ : İnsan artık daha geniş, dünya ölçeğinde bir çevre kirlenmesine yol açmaya başladı. Bu nun kendi varlığını da tehlikeye düşürüyor. Onun için, bütün yapılanların insanlara gerçekten yararlı olup olmadığını sürekli biçimde tartışmak gerekiyor.
Suyun kötü kullanımı :Yaklaşık 5,5 milyon insanın ihtiyacını karşılayan Ren Nehri'ne günde 10 bin ton kimyasal atık salınmaktadır. Ayrıca bu ırmağın günde 35 bin m3 katı atık sürüklediği de hesaplanmıştır. Gene Almanya'daki Weser Nehri'ne Alkali madde üreten işletmelerden bir yılda 14 milyon tuz akıtılmaktadır. Yüksek tuz oranı nedeniyle bu nehirde yaşayan balıkların yüzde 90'ı hastalanmıştır. Brezilyanın 20 milyona yakın nüfuslu Sao Paulo kentindeki atık suların sadece yüzde 10'u, ırmaklara verilmeden önce arıtılmaktadır. suyun kötü kullanımı, 1 milyar insanın hastalanmasına yol açmaktadır.
Tarım yapılan tarlalara her yıl büyük ölçüde gübre ve koruma ilacı atılmaktadır. Bunların bir bölümü yerüstü sularına, oradan da yeraltı sularına karışmaktadır. 1989 yılında Almanya'da yapılan bir arştırmada, bu sebepten dolayı 800 içme suyu kuyusunun, üst sınır değeri olan 50 mg/lt'den daha çok nitrat karışımı içerdiği saptanmıştır.
Kuzey Buz Denizi'nin kirlenmesi de önemli boyutlara ulaşmıştır. Dökülen ırmaklar aracılığıyla bu denize yılda 1,5 ton azot, 128 bin ton çinko, 11 bin ton kurşun, 4.500 ton bakır, 950 ton arsenik, 335 ton kadmiyum ve 75 ton cıva akmaktadır. Bunlara başka pislikler de ekleniyor. Örneğin, yalnızca Büyük Britanya, arıttığı sulardan geri kalan 9 milyon ton çamuru buraya vermektedir. Bütün bunlar da bu denizde yaşayan bitki ve hayvan türlerinin tümünü olumsuz olarak etkiliyor. 1983 ile 1988 arasında Almanya kıyılarında 40.516 deniz kuşu ölü olarak bulunmuştur.
 HAVA VE İKLİM :Atmosferin aşırı yüklenmesinin iki önemli sonucu vardır. Birincisi, buraya salınan zararlı maddelerin havanın niteliğini bozması, ikincisi de bu maddelerin kimyasal tepkimelere girerek atmosferin bileşimini ve yapısını etkilemesi (asit yağmuru, ozon tabakasının delinmesi gibi), böylece sera etkisi adıyla bilinen iklim değişikliklerine yol açmasıdır.
Sanayinin, trafiğin yoğun olduğu bölgelerde zararlı maddeler izin verilen sınırların çok üzerine çıkmaktadır. Mesela Los Angeles ve çevresindeki yerlerin bir bölümü yılın 11 ayında, duman ve sis karışımı kirli bir havayla kaplıdır. Hava kirliliği olmayan bir yerle karşılaştırıldığında, hava kirliliği olan yerde iki kat daha fazla insan kronik bronşitten şikayetçi olmaktadır. Hava kirliliğinin sonucu olan azot ve kükürt oksitler asit yağmuru olarak özellikle bitki örtüsüne zarar veriyor ve ormanların ölmesine de neden oluyor. 1989'a kadar Almanya'daki ormanların yüzde 52'sinin hasta olduğu belirlenmiştir. İsveç'te ise asit yağmuru nedeniyle 18 bin göl zarar görmüştür ve 4 bin göl ise artık ölü sayılmaktadır.
Güney kutbu üzerindeki ozon tabakası 1970'lerin ortasından bu yana her yıl biraz daha inceliyor. Yeni Zelanda'da, ozon tabakasının yüzde 7'sinin ortadan kalması sonucu morötesi ışınlarda yüzde 14 oranında bir artış olacağı ve bunun da deri kanseri hastalıklarını yüzde 28 arttıracağı hesaplanmıştır. Morötesi ışınların artması ayrıca biyolojik etkinlikte azalmaya, dolayısıyla yiyecek maddesi üretiminde önemli düşüşlere sebep olmaktadır.
 TOPRAĞA YÖNELİK TEHLİKE :1989'da yalnızca Almanya'da sanayi, ev ve trafik atığı olarak hava yoluyla toprağa geçen kükürt oksit, azot oksit, organik maddeler ve toz tutarının 5 milyon ton olduğu hesaplanmıştır. Buna 4.500 ton kurşın ile 80 ton kadmiyumu da eklemek gerekir.Bütün bunlar hektar başına 200 kg'lık bir yük oluşturur. Bu zehirli maddelerin çoğu beslenme zincirine karışır. Gene 1989'da Almanya'da 500 milyon ton çöp ortaya çıkmıştır ve bu da kişi başına 8 ton çöp demektir. Bunların yığılması ve yakılarak yok edilmesini sağlayacak tesislerin yapılması için sürekli olarak değerli arazi parçalarının gözden çıkarılması gerekmektedir.
Kurallara aldırış edilmeden kullanıldığı için dünyadaki tarım topraklarının yüzde 60'ı ve otlakların da yüzde 80', aşırı yük altındadır. Yüzyılımızın başından beri çöller gittikçe artmaktadır. Birleşmiş Milletler'ce yapılan araştırmalar, bunun dışında 45 milyon km2 toprağın daha çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu meydana çıkarmıştır. Canlı soylarının tükenmesi de önemli bir sorundur. 25 bin bitki türü ya bu tehlike ile karşı karşıyadır ya da çoktan tükenip gitmiştir. Böylece doğal çevre bu tür yüklenmelere karşı koyacak araçlardan da yoksun kalmış olmaktadır.
 GELECEĞE BAKIŞ :"İnsanın doğaya ihtiyacı vardır ama doğanın insana ihtiyacı yoktur" özdeyişi giderek daha çok anlam kazanıyor. Kendimizden sonrakilere de üstünde yaşanabilir bir gezegen bırakmak için elimizden geleni yapmak, biz insanların en büyük sorumluluklarından birisidir.
Doğal çevre aynı zamanda bizim yaşam koşullarımızı da oluşturur. Yaşamsal önem taşıyan dört unsurun üçü: Toprak, hava ve su bugün için büyük tehlike altındadır. Bu tehlikenin kaynağı da insanoğludur.
Başa Dön
|